<> iç ses
// flashback
꧂꧁꧂꧁꧂꧁꧂꧁꧂꧁꧂꧁
Saat gece yarısını geçmeye başlamıştı. İnsanların uyku saati, vampirlerin ise aktifleşme vaktiydi. Kendi başına buyruk davranmaya çalışsa da Ganyu, Keqing, Hu Tao, Xingqiu ve Chongyun Xiao'yu tek bırakmıyor ve kolluyorlardı nolur nolmaz diye. Xiao bu gece yeşim konağa girmeyi kafasına takmıştı artık oraya girip hanedanlığı yok etmek istiyordu. Ne kadar güçlü de olsa tek başına yapabilmesi için çok tehlikeliydi.
İnsanlar Xingqiu'yu insan zannediyordu ve bu sayede Xingqiu kolaylıkla istihbarat toplayabiliyordu. Xiao ve ekip o kadar yukarıdaki yeşim konağa nasıl gireceklerini planlıyordu. Xingqiu'nun getirdiği istihbarat ile hepsinin yüzü gülüyordu.
"Bu gece bu iş bitecek." (Xiao)
"Bu gece bu iş bitecek!" (Aether)
Hanedanını korumak ve ezeli düşmanı Xiao'yu öldürmek için uyumayan Aether, en güvendiği dostları Kazuha, Scara, Yelan ve Albedo ile plan yapıyordu. Daha önce defalarca Xiao'yu alt edecek planlar yapmıştı ancak lanet olsundu ki Xiao güçlü ve kurnaz bir vampirdi. Planlarının hepsi boşa çıkmıştı.
Aether karşısında duran dostlarına gülümsese bile içinde onu yiyip bitiren duyguya hakim olamıyordu. Sanki bi şeyler olacaktı... Arkadaşları onun tek ailesiydi ve onları korumak için her şeyi yapardı. Canından olacağı anlamına gelse bile...
Bu esnada Xiao'lar planladıkları gibi harekte geçtiler ve karanlıktan da faydalanıp yeşim konağın arkasına saklandılar.
"Güzel. buraya kadar geldik. Şimdi görev dağılımını anlatıyorum. . . . Anlaşıldı mı?" (Xiao)
"Evet!" hep bir ağızdan fısıldadılar.
"Şimdi beni dinleyin!" (Aether)
Aether'ın huzursuzluğu artarken hızla görev dağılımı yapmıştı. Güçlü görünmeye çalışıyordu. Bu sırada herkes Xiao'nun planlandığı gibi yerleşti ve konağın içinde saklanmaya başladı.
Aether arkadaşlarını Xiao'yu aramaları için gönderdikten sonra tek koruması konaktaki muhafızlar olmuştu ama sorun değildi.. Korksa bile liyue hanedanının prensi olarak onuruyla savaşacaktı!
Xiao'nun ekibi saklandığı yerlerin dibinden geçen muhafızları sessizce indirmeye başlamıştı. Ganyu oku ile uzaktan donduruyor Keqing ışınlanıp bayıltıp saklıyordu. Kokusunu beğendiklerini emiyordu tabii. Oldukları yerden hiç muhafız geçmeyince yer değişikliği yapıp beklemeye başladılar. Prens Aether'ın üst seviye askerlerinden bazılarının konağı terk ettiğini gördüklerinde kıs kıs güldüler. Xiao ise konağın içine doğru ilerliyordu. Saklanıyordu ve bu sefer yakalanmamak için büyük bir kozu da vardı.
Bu esnada Aether arkadaşlarını göndermenin rahatlığı, tek kalmasının huzursuzluğu ile kılıcının kabzasını sıktı.
Xiao hızla ilerlemeye devam ediyordu. Prens Aether'ı arıyordu. Ekip ise ikiye bölünmüş, bir kısmı Xiao'ya yakın diğer kısım ise olası bir saldırıda uyarı verebilmek için gözetliyordu. Xiao en nihayetinde daha önce defalarca karşılaşmış olduğu baş düşmanının kokusunu aldı ve altın gözleri kızardı. Heyecan seviyesinin arttığını hissediyordu. Yine de tedbiri elden bırakmadan Prens Aether'a yaklaştı. Artık onu görebiliyordu. Dudaklarını yaladı.
Aether arkası dönük bir şekilde bekliyordu.
"Hmm? Koku gücün yerimi bulacak kadar gelişmiş ha?!" (Aether)
Daha sonra elindeki zehirli hançerleri hızla fırlattı.
Xiao, Prens Aether'ın onu fark etmesine şaşırmıştı ancak konumunu bilmediğini hançerleri fırlattığı yerden anladı. Hiç sesini çıkarmadan olduğu yerde saklanıp aşağılayıcı bir şekilde onu süzmeye devam etti. Mekanı, kullanabileceği şeyleri, muhafızları, Prensin silahlarını ve diğer şeyleri inceleyip ince bir plan kurmaya çalışıyordu.
<lanet olsun! Nerde bu?!> (Aether)
Aether hızla etrafına bakarken kılıcını çekmişti. Herhangi bir saldırıya karşı tetikte bekliyordu.
Bu sırada Prens Aether'ın arkasının dönük olduğunu gören Keqing hızlı bir ışınlanma atağı ile ensesine darbede bulunup bayılmasını sağladı. Tam kanını emecekken korkuyla durdu. Xiao çıldırmış gibiydi.
"NE YAPIYORSUN SEN?!" (Xiao)
"B-Ben yardı-" (Keqing)
"YARDIM İSTEDİĞİMİ HATIRLAMIYORUM!" (Xiao)
"Açıkta duruyordu ben sandım k-" (Keqing)
"KES SESİNİ VE DEFOL! KAÇIN BURDAN HEPİNİZ!" (Xiao)
"Peki sen?!" (Keqing)
"Bu seni ilgilendirmez. Gidin." (Xiao)
Keqing ve Ganyu daha fazla bir şey demeden gittiler. Xiao hızla Prens Aether'ın yanına gitti. Kucağına aldı ve diğerlerinden başka bir yoldan hızla koşmaya başladı.
Xiao'nun öfkeli bağırtısını duyan muhafızlar ortalığı ayağa kaldırmıştı. Neyse ki Xingqiu binanın iç planlamasını ele geçirmişti ve Xiao nereye gideceğini biliyordu. Xiao kucağında Aether ile hızla 3. Çıkışa ilerlerken muhafızlarla karşılaştı ancak onları çabucak atlattı ve çıkmayı başardı. Yeşim konaktan ilerideki dağa doğru atladı ve ışınlanmasını kullandı. Dağın tepesinde ikisi yalnız duruyorlardı. Xiao, Prens Aether'ın ellerini ve ayaklarını bağlamıştı. Oturdu ve Yeşim Konak'taki karmaşayı keyifle izlemeye başladı.
Birkaç dakika sonra Aether yavaşça uyanmaya başlamıştı. Başının arkası ağrıyordu ve görüşü bulanıktı. Hareket etmeyi denediğinde bağlandığını fark etti.
"Bu yanına kalmayacak!" (Aether)
Xiao keyifle kafasını çevirdi.
"Bu kadar çabuk yenilen birine göre iddialı konuşuyorsunuz, prensim" (Xiao)
Keskin dişleri gözükecek şekilde sırıttı.
"Alçakça saldıran sizdiniz! Ellerimde can çekişeceksin xiao!! Tıpkı o lanet babanın anneme yaptığı gibi!!!" (Aether)
<Annemin bana ölmeden önce son kez liyue hanedanlığını korumamı istediğini unutamıyorum..> (Aether)
Bir anda suratındaki gülümseme yok oldu. Sert bir şekilde yüzüne baktı.
"Ve senin babanın da benim anneme yaptığı gibi mi?" (Xiao)
"Ne?" (Aether)
Aether açıkça şoke olmuştu. Babasını hayatı boyunca neredeyse çok az görmüştü. Böyle bir şey yapmış olabilir miydi?
"Ne saçmalıyosun?!" (Aether)
Xiao açıkça buz gibi bir kişiliğe bürünmüştü. Sanki annesi zayıf noktalarından biriymiş gibi.
"Hiç bir şey bildiğin yok minik prens. Aileni melek falan mı sanıyordun?" (Xiao)
Aether vampirlerden nefret ediyordu ama babasının neden böyle bir şey yaptığınıda anlamıyordu.
"Xiao ağzında lafı geveleyip durma!! Babamı bilmiyorum ama annem mükemmel biriydi!!" (Aether)
<neden bunları söylüyorum ki.. Karşımdaki ezeli düşmanımdı.. Ne yapıyorum ben?!> (Aether)
"Ayrıca ben babamı neredeyse tanımıyorum bile! Benimle hiç ilgilenmezd-" (Aether)
"BENİM ANNEM DE KÖTÜ BİRİ DEĞİLDİ!! VAMPİR OLMAYI KENDİSİ SEÇMEMİŞTİ TAMAM MI?!?! İNSAN KANIYLA BİLE BESLENMİYORDU! ÖLMEYİ HAK EDECEK NE YAPMIŞ OLABİLİR HA?!?!" (Xiao)
Xiao, konu annesi olunca birden coşmuştu. .
Aether Xiao'nun bağırışıyla irkilsede anlamıyordu.. Babası ne yapmıştı?
"NE YAPTI O ZAMAN SÖYLESENE?!!" (Aether)
<Babam ne yapmıştı?! Yoksa.. Masum birini mi öldürmüştü?! Ama neden?!> (Aether)
"NEDEN O ÇOK BİLMİŞ BABANA SORMUYOSUN?! Ah pardon baban seninle ilgilenmiyor ve hiç bir şey öğretmiyordu değil mi unutmuşum pardon."
Xiao öfkeyle kahkaha attı.
"BABAM ÖLELİ 10 YIL OLDU TAMAM MI?! İSTESEMDE SORAMAM!!!" (Aether)
<Çünkü o gün annemi o halde görüp bir korkak gibi kaçmıştı! Daha sonrasında ise bir vampir saldırısına yakalanıp öldüğünü söylediler.> (Aether)
Öfkeli kahkahasına biraz zevk karıştı.
"AHAHAHAHAH KANI O KADAR LEZZETLİYDİ Kİ HALA DÜN GİBİ AKLIMDA TADI. . . Ve şimdi sen de benimsin" (Xiao)
"Huh? Bilmiyordun değil mi?" (Xiao)
"Babanı benim öldürdüğümü." (Xiao)
Sinsice sırıttı.
Aether donakaldı.. Babasının uğradığı saldırı.. Xiao muydu...?
"N-ne.." (Aether)
"Uyan artık minik prens. Babanın katili tam karşında!" (Xiao)
Tamam Aether babasını sevmiyordu fakat ölümünün Xiao tarafından olması...
"LANET OLASI VAMPİR!!" (Aether)
"Korkaksın! Beni bağlayacak kadar korkaksın sen!!!" (Aether)
Kıkırdadı. Aether'ın baygınlığında altın rengine dönen gözleri yeniden kızardı. Dişlerini yaladı ve yavaş yavaş yerde oturan prensin üstüne doğru yaklaşıp eğildi.
"Boşuna beni cazgırlamaya çalışma. Senin düşüncelerinin hiç bir önemi yok." (Xiao)
Aether sert bi tekme savurdu, savurmaya çalıştı.
"Yaklaşma bana!" (Aether)
Xiao hızla karşı savunma yaptı ve dalga geçer gibi yaklaştı, işaret parmağını Prens Aether'ın çenesine koyup hafifçe kaldırdı. Kendisi ise şu an oturan prensin karın kısmına doğru oturmuştu. Baskı yapmasa da kıpırdamasına engel oluyordu.
"Bağlı bacaklarınla benim gibi birine ne kadar hızlı veya güçlü tekme atabileceğini sanıyorsun ki ha?" (Xiao)
Aether kıpırdayamazken kafasını hızla çevirmişti.
"Kes sesini! Bunun hesabını çok fenâ ödeyeceksin xiao!! Yanına bırakmayacağım!!" (Aether)
"Mhm kesin öyledir." (Xiao)
"KALK ÜSTÜMDEN HEMEN!" (Aether)
"Aaa oyunbozancılık yapma ama üzülüyorum :( uzun zamandır hanedan üyesi birinin kanını içemedim" (Xiao)
Dişlerini yaladı.
"Şimdi açalım bakalım o güzel boynunu-" (Xiao)
"ÇEK ELLERİNİ DERHAL!! KANIMI SANA ASLA İÇİRTMEM!! DEFOL!" (Aether)
"Khahahah! Sabırsızlanıyorumm iyice heycanlandım bak~" (Xiao)
Narince boynunu açtı ve uzandı.
"Mmmhh çok güzel kokuyor. . . Babanınkinden daha güzel olduğuna eminim~ Tıpkı bir Qingxin çiçeği gibisin. . Nadir ve güzel~" (Xiao)
"ÇEKİL DEDİM SANA!!!!" (Aether)
Aether var gücüyle bağırmıştı. Bu kan özeldi.. Hiçbir vampir tatmamalıydı.. Tam o an annesinin söylediklerini tekrar hatırladı...
/Aether..sakın hiçbir vampire kanını verme.. Kanın çok değerli ve önemli.. Hiçbir vampir bu kanı tatmamalı.. Kendini korumalısın.. Kanının müthiş bir iyileştirme gücü var.. Sakın aether.. Sakın içirtme!/
Hassas kulakları bu ses desibeline hızla karşılık vermişti. Bağırışıyla prens Aether'ın üstünden ışınlandı ve acıyla kulaklarını tuttu.
"Aagghhh..!" (Xiao)
"YAKLAŞMA BANA!! DEFOL!!" (Aether)
Bu fırsattan faydalanmaya çalışan Aether, hızla ellerini açmaya çalıştı kanını içirtemezdi.. Olmazdı...
"Bu kadar oyun yeter! Açlıktan ölüyorum ve sen iştahımı kabartıyosun!" (Xiao)
Hızla ağzını da bağladı ve eski konumuna döndü.
"Nerde kalmıştık?" (Xiao)
Aether donakalmıştı.. Artık bağıramıyordu da.. Tek yapabildiği çaresizce debelenmekti.
Xiao tam ısıracakken içindeki bir dürtü ile yüzüne bakma ihtiyacında bulundu.
"Henüz ısırmadım bile. Neden ağlıyosun minik prens¿" (Xiao)
Cevap verebilmesi için ağzını açtı.
"Bundan sanane ki! Senin duyguların var mıydı?!" (Aether)
"Pardon?!? Beni bu hale getiren- her neyse sanırım fazla iyiyim!" (Xiao)
"İçemezsin!! Yapamazsın!! Xiao dur!!!" (Aether)
"O niyeymiş? Yıllardır kanını içme hayalime engel olma sebebin ne?!" (Xiao)
Xiao'nun tek amacı kan içmek değil, bilgi de toplamaya çalışıyordu.
"İçemezsin dedim xiao!! Bu kan içtiğin diğer kanlar- her neyse! Yapamazsın işte!!" (Aether)
"Devamını getir insan! Lafını yarım bırakmana izin vermiyorum!" (Xiao)
"ASLA!" (Aether)
"Bu durumda içiyorum." (Xiao)
"HAYIR DUR!" (Aether)
Tek kaşını kaldırıp baktı.
"Bu sefer ne var?!" (Xiao)
"Xiao anlamıyorsun!! İçemezsin dedim!!" (Aether)
<Kahretsin ne yapmam gerekiyor?!> (Aether)
"ANLAMAMI SAĞLAYACAK AÇIKLAMAYI YAPMIYORSUN DA ONDAN!!" (Xiao)
"ÇÜNKÜ YAPAMAM DA ONDAN!!" (Aether)
"Ne? Daha iyi bir şey bulabilirsin." (Xiao)
"Bunu sana asla söylemeyeceğim vampir! Ayrıca Hanedanda benden başkalarıda vardı?! Neden ben?!!!" (Aether)
"Zevk meselesi prensim" (Xiao)
Tekrar yalamaya başladı. Yavaş yavaş dişlerini teninde hissettiriyordu.
"Hayır.. Hata yapıyorsun.." (Aether)
<Bu kanı içtiğin an başka kan içememeye başlayacaksın..> (Aether)
"Söylemeyerek asıl hatayı yapan sensin. Sana yeterli zaman vermiştim." (Xiao)
"Bu kanı içtiğin an başka kan içememeye başlayacaksın aptal!" (Aether)
Aether çenesini tutamamıştı...
Aniden durdu. İnanmayarak şaşkınlıkla baktı.
"Yalan söylüyorsun" (Xiao)
"Evet doğruyu söylüyorum!" (Aether)
"Babanın üstüne nice insanların kanı geçti gayet de içebiliyorum!" (Xiao)
"Bir daha yalan söyleme mini prens." (Xiao)
"HAYIR XİAO ANLAMI-" (Aether)
"Bu da yalan söylemenin cezası~" (Xiao)
Birden dişlerini sertçe geçirdi ve emmeye başladı. Kırmızı gözleri daha da yoğunlaştı. Kendini durduramıyordu. Çok lezzetliydi, adeta büyülenmiş gibiydi. Daha fazla emerse öleceğini biliyordu ve kendini çok aşırı zorlukla durdurdu.
"hnghnahh!" (Aether)
Aether gözlerini sıkıca kaparken sık nefesler almaya başlamıştı ve başı fazlasıyla dönüyordu..
"A-aptal..." (Aether)
"Bu. . . hayal ettiğimden çok daha. . . güzel. . mmmmnnnhh" (Xiao)
Neredeyse kendini kaybetmişti. Bilinci açıktı ancak sağlıklı düşünemiyordu. Hızla iplerini çözdü.
"Ç. . çabuk uzaklaş. . . kendimi k-kontrol edemiyorum. . . çabuk ol. . . Öleceksin yoksa. . . Derhal konağa. . d-dön. . dönmelis-. ." (Xiao)
Gözleri karardı ve yere yığıldı.
Aether şok olmuş bi şekilde bakakaldı. Tamam xiao onun düşmanıydı ama kahretsin ki aether çok merhametliydi.
"Xiao? Xiao!? Sana içmemen gerektiğini söylemiştim aptal!!" (Aether)
Xiao kanla beraber gelen fazla güçten dolayı kendini kaybetmişti ancak Prens Aether'ı öldürmek istemediği için bünyesi kendini bayıltmıştı.
"UYANSANA APTAL!!!!" (Aether)
Aether, Xiao'nun kulağının dibinde bağırmıştı. Bu sırada sızlayan boynunu tutuyordu...
Güçle beraber daha da keskinleşmiş olan kulakları bu bağırtı ile ayılmasına sebep olmuştu. Yine de yarım yamalak bilinci yerindeydi ve gözleri net görmüyordu.
". . . b-burada. . . sın. . . G-git. . ." (Xiao)
"GİTSEMDE BİR FAYDASI OLMAYACAK!! FAZLASIYLA İÇTİN KANIMI! ARTIK BENSİZ DURAMAZSIN! LÂNET OLSUN!!!" (Aether)
Xiao daha fazla dayanamadı ve gözleri kapandı. Aether ayağı kalksada yere geri yığılması saniyeler sürmüştü....
꧂꧁꧂꧁꧂꧁꧂꧁꧂꧁꧂꧁
Prens Aether temsili:
Melez Vampir Xiao temsili:
MERHABAAAAA!
Öncelikle çok uzun zamandan beridir yazmak istediğim ama bir türlü vaktimin olmadığı bir roleplay ile beraberiz. Bu kurgu için partnerim G9kceUnU ya teşekkürlerimi sunarım~ Yazmaya ikimiz başladık ve ikimiz beraber bitireceğiz. Sınav senemiz olduğu için bölüm sıklığı konusunda söz veremiyorum ama elimden geldiğince yazmaya çalışacağım!
Bol Xiao ve Aetherlı günler dilerim~