Yazım hataları için kusura bakmayın 🥰
Verdiğim kararda pişman olurmu muydum bilmiyordum, ama emindimki bu kararda en mutlu olacak kişi Umut'tu. Dikiz aynasından gülen yüzüne baktım. Gerçekten mutluydu, abisi ile evleneceğimi öğrendiğinden beri kıpır kıpırdı. Ailem her ne kadar onay versede Ozan Karakurt la detaylıca konuşmalıydım. Ama ne konuşmalıydım, bu sıradan bir evlilik değildi, görücü usulü gibi görünsede hiç öyle değildi. Derin bir nefes aldım.
Yaşadığım şeyler beni yormaya başlamıştı. Kızlarla konuşmamıştım, üstelik bu olayı duyduklarında bana çok kızacaklarından emindim. O kadar derin dalmıştımki Umut'un bana seslendiğini bile geç fark etmiştim.
-Efendim Umut'um?-
-Şimdi abim bizimi bekliyor?- Derin bir nefes aldım.
-Evet canım bekliyor.- dikiz aynasına kısa bir bakış atarak tekrar yola odaklandım.
-Peki evlenecek misiniz?- ara vermeden sorduğu sorulara gülümsedim. Umut'u böyle görmek beni o kadar çok mutlu ediyordu ki onun için yapamayacağım hiç bir şey yok gibi hissediyordum.
-Henüz kesinleşmiş bir şey yok Umut'um.- dedim.
-Ben abimi çok sevdim.- dedi başka bir konu açarak.
-Emin ol oda seni çok seviyor.- dedim arabamı park ederek.
-Niye bu güne kadar yanıma gelmemişki. Bir abimin var olduğunu bile bilmiyordum.- dedi üzgün bir sesle. Arabamın motorunu kapatarak emniyet kemerini açtım. Daha sonra arkaya dönerek Umut'un parlak mavi gözlerine baktım.
-Bende bilmiyorum Umut, ama eminimki gelmemesi için önemli sebepleri vardır. Şimdide telafi etmek için çabalıyacağını biliyorum. Hadi bakalım daha fazla abini bekletmeyelim.- diyerek arabadan inip bagaj kısmından Umut'un tekerlekli sandalyesini çıkartım. Umut mutluydu ve onu öyle gördükçe içimde yer edinen tüm ikilemler tek tek yok oluyordu. O yüzden bir yerden başlamam gerektiği kanaatine varmıştım.
Sabah Ozan Karakurt'u arayarak konuşmak istediğimi söylemiştim ama kendisi babaanesinin Umut'u görmek istediğini söylemişti. İlk duyduğumda bir ip gibi gerilen bedenim içimde kendime söylediğim cesaret sözleriyle azda olsa rahatlamıştı. Şimdide arabamla kocaman konağa benzeyen beyaz evin önünde durmuş hareket etmek için soluklanıyordum.
Yorgun değildim, sadece sonunu göremediğim bir yola girme düşüncesi beni halsiz bırakıyordu.
Derin bir nefes alıp sandalyeyi arabanın yanına getirerek kapıyı açtım. Umut'u almak için eğildiğim zaman benden önce başka biri atılmıştı. Geri çekildiğimde Ozan Karakurt'un Umut'u çıkartmak için arabaya eğildiğini gördüm. Umut'u alıp sandalyeye yerleştirerek önünde diz çöktü.
-Abi.- Umut'un cılız sesi mutlu dolu gelmişti kulağıma.
-Abim.-
Seni çok özledim ben.-
-Bende seni özledim aslanım, ama bak bugün hasret gidereceğiz. Hem seni tanıştırmak istediğim biri var.- diye yumuşak bir sesle konulmuştu kardeşiyle.
-Kim? -
-Göürüsün içerde.- diyerek bana döndü. Bana odaklanan buz mavilerinin beni üşütmesini bekledim, ama üşütümedi tuhaf bir şekilde bana güven vermişti.
-Hoşgeldin.- ses tonunda yoğun bir duygu sezmiştim. Yutkunarak cevap verdim
&Hoşbuldum.- zorda olsa bakışlarımı ondan alarak Umut'a uzandım.
-Ben sürerim.- diyerek arabayı sürmeye başladı. Yolu bilmediğim için onu takip ettim. Heybetli vücuduyla önde ilerlerken ona bakamdan edemedim. Ne yani yunan heykeli gibi adam bakmasam ertesi güne şaşı kalkardım. Büyük adımlarla büyük konağa doğru ilerler ben de adımlarına yetişmek için özel bir çaba sarf ettim..
-Biraz yavaş gitseniz yetişemiyorum.- diyerek sitem ettim. Sesmi duyunca duran Ozan Karakurt bana bakarak konuştu.
-Kusura bakma ayaklarının küçük olduğu aklımdan çıkmış bana yetişirsin sandım.- ağzımı açıp bir şey diyecekken on adımlık mesafede kalan konağın kahverengi ahşap kapısı açıldı. Sesiz bir şekilde eve geçerken kapıyı açan kadına baktım. Fatma hanımdı. Beni görünce kocaman gülümsedi.
-Hoş geldin gelin hanım.- dediğinde tükürüğümin boğazımda kalması ile öksürmeye başladım. 'Dakka bir gol bir.' Diyen iç sesime hak verdim. Endişe ile bana bakan bakışları çok önemsemeden kendime geldim. Boğazımın acısı ile yutkunarak konuştum.
-Sorun yok iyim, dedim ve gülümseyerek Fatma hanımı cevapladım. -Hoşbuldum Fatma hanım.-
-İyimisin? Diye soran Ozan beyi başımı sallayarak onayladım.
-İyim merak etmeyin.- iyi olduğuma emin olmak için bir süre beni göz hapsinde tutan Ozan beyle bakışmamızı başka bir ses bölmüştü.
-Ozan oğlum hoşgeldiniz neden kapıda bekliyorsunuz.- başımı salon olduğunu tahmin ettiğim kapıda durarak bize bakan kadına çevirdim. Soğuk devin babaannesi Sultan hanımdı. Ozan beyin hareketlenmesi üzerine onu takip ederek Sultan hanımın yanına geldik.
-Hoşbulduk babaanne, bizde yeni geldik zaten.-
-Buyurun içeri geçin orda konuşalım.- diyerek içeri giren kadını takip ettik. Şu an çok gergindim. Benim burada ne işim vardı! Daha vermediğim hayati bir konu varken benim bu evde ne işim vardı!
Salak Feyza buraya geldikten sonramı bu aklına geldi. Diyen iç sesim beni dahada geriyordu.
-Kızım hoşgeldin.- diyen Sultan hanıma bakarak dudaklarımı zoraki bir şekilde kıvırdım. Şu an o kadar çok gergindimki gerçek gülümseme dudaklarıma uğramıyordu.
-Hoşbuldum efendim nasılsınız?-
Aferin burada mahalle karşısında olan Feyza'yı değildi cici kız feyzayı konuştur. Diyen iç sesimi bir insan olsaydı boğmak isteği ile dolup taştım.
-Çok şükür iyiyim sizi, Umut'u, diyerek Umut'a baktı tekrar bana dönerek konuştu. -Burada gördüm daha iyi oldum.- Tek yapabildiğim sadece gülümsemek oldu. Ozan Karakurt'a baktığımda onun Umut'u kanepenin üzerine bıraktığını gördüm. Sultan hanım yavaş adımlarla Umut'un yanına giderek önünde diz çöktü. Şu an bir şey fark ettim burada bulunan herkes karmaşık duygular içerisindeydi.
Sultan hanım beyaz elini kaldırarak Umut'un yanağını avuşlayıp okşamaya başladı. Yaşından ötürü bu güne kadar yaşadığı şeylerin izini taşıdığı, yer yer çilleri olduğu kırışmış yanağından yaşlar süzüldü. Yanağımda hissettiğim ıslaklık la bir tek ağlayanın Sultan hanım olmadığını fark ettim.
-Yavrum... Kuzum... Bahtsız torunum. Canımın canı.- diyerek Umut'a sarıldı. -Ben senin babaannenim yavrum. Sana hasret kalanım tıpkı abin gibi.- dediğinde gözlerim Ozan Karakurt'a kaydı. Mavi gözlerinin etrafı kızarmış çene hatları kasılmaktan belirginleşmişti. Onların acısını anlamaya çalışıyordum ama Umut'un yanında böyle davranmaları içime sinmemişti. Ozan Karakurt'la bakışlarımız birleşti. Gözlerini azap vardı, acı vardı, keder vardı. Yaşayamadığı şeylerin hasreti vardı.
Yutkundum, yutkundu. Bakışlarımı ondan çekerek Sultan hanım ve Umut'a baktım. Kafamdan geçenleri duymuş gibi konuşmaya başladı Ozan Karakurt.
-Babaanne, Umut açtır şimdi. Sude abla nerede sofraya geçelim.- dediğinde Sultan hanım geri çekilerek yanaklarını sildi.
-Haklısın bir anda torunuma kavuşunca aklımdan çıkmış. Acıktınmı torunum.- diye Umut'a hitaben konuştu Sultan hanım. Umut sabahtan beri susmuş olanları izlemkle yetinmişti. Bir anda böyle bir ortama girmesi onu sarmıştı bunu biliyordum. Şimdiden geldiğime pişman olmuştum. Bu görüşmeyi bir çocuk psikiyatrisinin yanımda yapmalıydım.
Umut'un bakışları koca salonda dolanarak bana odaklandı. Bana olan bakışlarını Ozan Karakurt ve Sultan hanım takip edip bulmuştu. Bir anda odak noktası olmak yanaklarımın kızarmasına neden oldu. Gözlerimi kaçırarak Umut'a yaklaştım. Elimi tutarak sıkmaya başladı. Buradaki insanlar her ne kadar onun ailesi olsa bile Umut şu an yabandı bir ortamdaydı. Susup elimi sıkması benim yerime sen cevap ver oluyordu.
-Sizin içinde sakıncası yoksa kahvaltı masasına geçelim Umut daha kahvaltı yapmadı.- evet yapmamıştı buraya geleceğimizi bildiği için ağzına tek lokma almamıştı. Annem son anda duygu sömürüsü yapmış Umut'a yarım tost yedirmişti. Kahvaltı için buraya geleceğimi söylemem evde soğuk havalar estirmişti, babamın altan altan bana bakması, annemin kararsız bakışları ve Zeyno'nun imalı sözleri eşliğinde evden ayrılmıştım.
Ve şimdide buradaydık.
-Umut!- salonu dolduran yabancı sese döndü tüm bakışlar. Kapıdan giren dolu gözlü kadına baktım. Havaalanında yüzü yara bere içinde kalmış kadındı. Adını hatırlamıyordum. Sarı saçlarını arkadan örmüştü, üzerinde taşıdığı siyah kıyafetler ona matem havası vermişti. Yüzünde yaralar kabuk bağlamış moraran yerleri yeşilimsi bir renge dönmüştü. Yanağına süzülen yaşlarla koşarak Umut'a atıldı ani bir hareketle öne atıldığımda duyduğum ses adımlarımın sekteye uğramasını sağladı.
-Sude anne.- Umut'a baktığımda dolu gözlerle kollarını açarak kadının onu sarmalamasını bekledi. Bu davete karşılıksız kalmayan adının Sude olduğunu öğrendiğim kadın hiç düşünmeden Umut'a sarılmıştı.
-Umut'um, yavrum, kınalı kuzum benim, umut ışığım. Canımın canı, emanetim.- diyerek ağlamaya başladı. Sude hanım. Büyük bir özlemle Umut'a sarılıyordu.
-Seni çok özledim ben.- diyen Umut'un geçmişi hakkında ilk defa dudaklarını araladığına şahit oldum. Sesindeki masum tını yüreğime bir iğnenin sızısını bahşetti.
-Bende, bende kuzum. Sensiz uyuduğum geceler bana zehir oldu. Sensiz ben nefes alamadım kuzum. Seni çok merak ettim.- Sude hanım ve Umut'la arasında kopulmaz bir bağ olduğunu fark ettim. Yutkunamadım dolu gözlerimi onlardan kaçırdım ve Ozan'a Karakurt'un bakışlarını selamladım. İçime anlamsız bir kıskançlık duygusu filizlenmişti. Bu duyguyu derhal yok etmeliyim. Derin bir nefes aldım çok ihtiyacım vardı bu aralar derin nefeslere.
-Sofraya geçelim Sude abla.- diyerek gözlerini benden ayırdı Ozan Karakurt. Bende anlamsız duygularını bir kenara bırakarak önümdeki sahneye odaklandım. Sude hanım geri çekilerek yanaklarını kuruladı ayağa kalktığında Ozan Karakurt Umut'u alıp sandalyesine yerleştirdi. Masaya doğru ilerleyen aile üyelerine baktığımda kendimi çok kısa bir an fazlalık gibi hissetmiştim. Yüreğime aniden baskı yapan bu duyguda neyin nesiydi?
-Kızım.- diyen Sude hanımın yanıma geldiğini bile fark etmemiştim. Gülümseyerek yüzüne baktım. Bir anda bana sarılınca şaşırıp ne yapacağımı bilememiştim iki elim havada kalmış bir şekilde bana sarılmasını izliyordum. Burnuma gelen yasemin kokusuyla vücudumun tuhaf bir şekilde rahatladığını hissettim.
-Teşekkür ederim kızım. Umut'u bulduğun onu sahipsiz bırakmadığın için. Ona birşey olsaydı kendimi asla affetmezdim, Geri çekilerek yüzümü avuçladı. -Bana emanetimi getirdiğin için sana minnettarım.- dediğinde kaşlarımı çattım. Ağzımı açıp onu size getirmedim dememek için kendimi zor tuttum. Kasılmaktan ağrımaya başlayan çenemi sonunda hareket ettirmeyi akıl etmiş zoraki bir gülümseme dudaklarıma yerletirdim
-Rica ederim.- evet kadını bana burada mısralar dökmesinin karşılığını sadece iki kelime ile ödüllendirildim. Hey bir kere benim her bir kelamım bir hazine değerindedir. Elimi tutarak beni masay yönlendirdi.
-Hadi kahvaltı yapalım.-
'Sonunda, burada midem sırtıma yapıştı.' Diyen iç sesimi kulak ardı ettim ama evet haklıydı sabahtan beri aldığım yüksek gerilimde mideme açlık krampları girmişti. Zoraki maskemi takarak Umut'un yanına ilerlediğimde Sude hanım araya girmişti.
-Senin için sakıncası yoksa burada oturmak isterim kızım.- diyen kadınla gözüm dönmüş ve masada bulunan salam tabağını yüzüne yapıştırmıştım. Ozan Karakurt hemen ayağa kalkmış beni belimden tutarak zapt etmeye çalışıyordu ama ben ısrarla kadına saldırmak istiyor 'Umut benim' diyordum.
Şaka şaka.
Bir çocuğun bile anlayacağı sahte bir gülümseme ile başımı sallayarak benim için sandalye çeken Ozan Karakurt'un yanındaki sandalyeye kuruldum. Ozan Karakurt benim bakışlarımı fark etmiş bıyık altından gülüyordu. Gözlerimi kısarak yüzüne baktığımda yüzüne ciddi maskesini taktı. Aferin adam ol dememek için kendimi tuttum.
-Ee hadi afiyet olsun, önce karnımızı doyuralım sonra da konuşuruz.- diyen Sultan hanımla kahvaltı yapmaya başladık. Umut ve Sude hanıma ister istemez kayan bakışlarım hiç iyi şeyler görmüyordu. Sude hanım Umut'a gülümseyerek bir şeyler anlatıyor arada bir ballı ekmek uzatıyordu. Umut'un mutlu olduğunu görmek her ne kadar beni mutlu etsede Umut'la geçirdiğim zamanla ona alışmıştım ve haliyle paylaşmak zoruma gidiyordu.
Tabağıma uzanan elle, elin sahibine döndü bakışlarım. Gözleriyle tabağımı işaret ederek konuştu.
-Ye.- kaşlarımı çatarak önüme döndüğümde tabağıma reçelli ekmek bıraktığını gördüm. Çilek reçeli. Zafım olan çilek ah. Sofrada konuşarak huzursuzluk çıkartmak istemediğim için uysal bir çocuk gibi reçelli ekmeğimi alıp ısırmaya başladım.
-İşimiz var seninle.- diyen Ozan Karakurt'a döndüm.
-Nasıl yani?- Diyerek soru yönelttim. Başını bana doğru eğerek konuştu.
-Diyorum ki biraz paylaşımcı ol sadece ona kahvaltı yaptırıyor. Ve ayrıca ben sık boğaz edilmeyi sevmem.- dediğinde bir kaşımı kaldırarak konuştum.
-Ne alaka.- çilek reçeli sürülmüş başka bir ekmeği tabağıma bırakarak sözünün devamını getirdi.
-Diyorum ki ben bir iş insanıyım yemekli toplantılara katılırım ve toplantılarım çoğunluğu güzel kadınların olduğu bir yemek oluyor.- Dediğinde damarlarımda akan kanın sinirli bir şekilde beynime sinyaller vermeye başladığını fark ettim.
-Ne yani yemekte kadınlar ağzın yemekmi veriyor.- diye sordum öfkeyle ve bunu sesli dediğimi fark ettim. Çünkü masadaki bakışların bana döndüğünü hissediyordum. Gözlerimi yumarak kafamı tabağıma çevirdim, ama asıl istediğim kafamı tabağıma gömmekti. Yanımda gülmesini gizleme zahmetinde bulunmayan Ozan Karakurt'un ayağına masa altında sert bir darbe savurdum. Cevapsız kalan sorumu bana sorulan soruyla kısa bir süre rafa kaldırdım.
-Ee kızım anlat bakalım kimsin nerelisin.- diyen Sultan hanıma baktım. Yüzünde şefkati bir ifade vardı belki benim hakkımda çok şey biliyor ve nezaketen soruyor diye düşündüm içimden. Ama hayır yanımda bir kopyası olan mavi gözlerinde merak vardı. Saygısızlık olmasın diye hemen gülümseyerek cevapladım Sultan hanımı.
- Ordu'luyum efendim.-
Öyelmi ne güzel, çok severim oraları bir araya oraya tatile gidelim Ozan- diyerek torununa döndü. Başı ile babaanesini onaylan Ozan bey konuştu.
-Olur babaanne gideriz, diyerek gözlerime bakarak sözlerine devam etti. -hem bakarsın doktor hanımda bizimle birlikte misafirliğe gelir.- dediğinde yukundum. Nefesimi tuttum ve utanarak bakışlarımı ondan çektim. Böyle konuşarak ailesininde evlilik konusundan haberleri olduğunu anladım. Allah'ım içimdeki bu heycanda neyin nesi.
-Nasipte varsa olur torunum.- diyen kadına sadece tebessüm ettim.
-Ailen nerede şimdi kızım Ordu'da larmı?
-Hayır Sultan hanım kardeşimin okulu yarı yıl tatiline girince buraya yanıma geldiler.-
-Öncelikle hanım kelimesini aradan kaldıralım. Bana babaanne de sen yada istediğin gibi seslen, ama resmiyet istemiyorum kızım.- diyen kadına gülümseyerek başımı salladım.
-Peki Sultan...-
Abla, teyze ee ben bu kadına nasıl sesleneceğim, bu hitaplar hiç uymuyor. Sultan babaanne çok uzun oluyordu daha sonra verdiğim kararla yüzüme bakan kadına çevirdim bakışlarımı.
-Babaanne.-
-Kaç kardeşsiniz?-
-İki kardeşiz, bir kız kardeşim var.- Diye cevaplayarak Umut'a döndüm. Kahvaltısını yapmış bana bakıyordu. Gülümseyerek göz kırptım. Oda kırpmaya çalışarak iki gözünş birden kırpınca sesli bir şekilde güldüm.
-Şey Feyza'm,- değinde yerimde doğruldum.
-Söyle Umut'um.-
-Benim tuvalete gitme lazım.- dediğinde hemen ayağa kalktım.
-Ben götürürüm.- diyen sıde hanımı istemeyerek sert bir sesle karşılık vermiştim.
-Gerek yok Sude hanım ben hallederim.- dediğimde az önce mutlu olan kadın sayemde somurtmuştu. Ses tonum için pişman olsamda sözlerim için değildim. Umut'u önemsiyor seviyor olabilirdi. Üzerinde emeğide çok olabilirdi ama böyle yapması beni rahatsız ediyordu. Umut'a ilerlerken soğuk deve döndüm oda ayağa kalkmıştı.
-Banyonun yerini...-dememe izin vermeden Umut'un arabasını sürmeye başlamıştı bile.
-Beni takip et.- dediği gibi onu takip ederek banyo olduğunu anladığım yere kadar sessizce ilerledik. Banyonun kapısını açıp Umut'u ondan alarak işini haletmesi için klozete bıraktım. İşi bitince beni çağırması için Umut'la konuştuktan sonra banyo kapısını açıp dışarı çıktım. Çıktığım an Ozan Karakurt'la burun buruna kalmak nefesmi tutmama neden oldu.
Ne yapıyorsunuz?- diye fısıldadım. Neden sessiz konuştuğum ile ilgili bir fikrimin olmaması gibi karşımdaki adamdamdan da uzaklaşmak için bir harekette bulunmuyordum. Kahve kokusu burun deliklerimden bir yılan zehiri gibi beynime sinsi sinsi işleyerek kalbimi feth edeiyordu.
-Nefes al kızıl gonca.- dediğinde dudaklarının arasından çıkan kelimeyle kocaman olmuş gözlerle ona baktım. O da mı benim gibi bana bir tane lakap bulmuştu. Soğuk dev, kızıl gonca. Kızl gonca güzeldi. Dediği gibi unuttuğum nefesi alıp ciğerlerime bayramı yaşattım, dudaklarımı aralayarak dilime gelen kelimeleri dökecekken yanımıza gelen Sude hanımla hem susmuş hemde Ozan Karakurt tan bir adım uzaklaşmıştım.
-Feyza'cım telefonun çalıyordu, getirmeyecektim ama üst üste çalınca önemlidir diye düşündüm.- diyerek bana telefonumu uzatan Sude hanıma teşekkür ettim. Arayanın kim olduğuna baktığımda az önce kahve kokusundan dört nala koşan kalbim şimdide ölümü bekleyen yatalak bir hasta gibiydi. Toprak.
Of Toprak ben seni ne yapacağım. Sana nasıl evleneceğimi söyleyeceğim. Buna sana nasıl yapardım, senin temiz kalbine bunu nasıl açıklardım. Sana karşılık vermediği için yara alan gönlüne ben nasıl sözlerime hançer saplardım.
HKim.- boğazımı temizleyerek başımı kaldırıp karşımdaki heybetli bedene baktım. Bakışları telefonumdaydı.
-Arkadaşım.- dedim düz bir sesle.
-Feyza'm.- diyen Umut'la düşüncelerimden ayrılmıştım. Ozan Karakurt'un gözlerine bakmayaya özen göstererek banyoya girip kapıyı kapattım. Gözlerimi kapatarak kendime biraz zaman tanıdım. Hiç böyle hissetmemiştim. Ozan Karakurt'a karşı olan duygularımın yavaş yavaş ortaya çıktığının farkındaydım ve bunları hissettiğim için Toprak'tan utanıyordum. Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Umut'u kaldırıp sandalyeye yerleştirdim. Lavaboya yaklaştırup elini yıkanmasını izledim. İşi biten umut bana bakarak gülğmsedi. Minik dişlerini bana göstrerek adeta içimdeki kasveti dağıttığına şahit oldum.
-Bugün çok mutlu oldum ben.- elini havlu ile kurulayarak onun sözlerine kulak astım. -sude annemi çok özlemiştim teşekkür ederim Feyza'm.- diyerek eğilerek bana sarıldı. Bende küçük bedenini kollarını dolayarak cennet kokusunu içime çektim.
-Mutlu olmana çok sevindim, senin kutlu olaman benim mutlu olmam demek.-
-Feyza?- dedi a harfini uzatarak.
-Hımm.-
-Seni çok seviyorum.- dediğinde kalbim bir kuş gibi kanatlanmaya başladı. Umut'un beni sevdiğini biliyordum ama bunu ondan duymak benim için paha biçilmezdi.
-Bende seni çok seviyorum.- diyerek ondan ayrıldım.
-Geçelim mi içeriye artık?- dediğimde başını olumlu anlamında salladı. Arkasına geçip arabasını sürerek banyodan çıktık. Kapıda bizi karşılayan Sude hanım ve Ozan Karakurt'la adımlarım durmak zorunda kaldı. Konuşan Sude hanımla bakışlarım birer ok gibi ona saplandı.
-Şey Umut'la biraz vakti geçirebilirmiyiz onu çok özlemişim, diyerek bakışlarını benim ve Ozan Karakurt'un arasında mekik dokudu. Kaşlarımı çatarak yüzüne bakmaya başladığımda konuşmasına devam etti. -Hem sen ve Ozan'nın konuşacakları vardır.-
Konuşmama müsaade etmezden araya girerek konuşan Ozan'a beye döndü bakışlarım. Onumda zaten bana baktığını gördüğümde vücudumun ısındığını hissettim.
-İyi olur Sude abla bizimde konuşacaklarımız vardı.- başını sallayarak Umut'a uzanan Sude hanımla bir adım gerilemek zorunda kaldım. Elimin üzerindeki baskıyla bakışlarım elime değdiği gibi nefesminde boğazımda bir taş gibi oturmasına neden olacak şeyi gördüm. Tabi ben bunu fark edene kadar şaşkın halimden yararlanan Ozan Karakurt beni peşinden sürüklemeye başlamıştı bile.
El ele.
Elimi tutarak.
Elimi tutmuştu.
Sıcak avuçlarının arasına haps olan elimin terlediğini fark ettim. Soğuk ellerim ondan gelen sıcaklıkla ısınması bütün vücudumun bundan yararlanmasını sağlamıştı. Elimi çekmek istedim ama çekemedim sıcaklığı tıpkı bir annenin kollarının arasına girmiş gibi hissettiriyordu. Beni peşinden sürükleyerek bir odaya soktu. Elimi elinden çekmeden odasını inceledim, onunda beni ilk defa görmüş gibi inclemesini yok sayarak.
Burası bir çalışma odasıydı. Diğer ofisine hiç benzemiyordu. Burada ahşapın ağır bastığı bir hava vardı. Ahşap masa, sandalye ve büyük bir toplantı masası. İki duvarı boydan boy kaplayan kütüphaneyle dudaklarım aralandı. Kim bilir nasıl kitaplar vardı burada.
'Sırf bu kitapları okumak için ozan'cım la evlenebilirim.' Diyen iç sesimi görmezden geldim bu aralar cozutmuştu.
Masanın önünde krem rengi olan deri koltuklar odaya reng katmış duvarın rengi ilede uyumlu olmuştu. Camın önündeki akvaryumu görünce adımlarım oraya doğru gitmişti.
-Çok güzel.- dedim cam fanuse dokunarak. Biğer ofisindede bir tane akvaryum olduğunu hatırladığım için Ozan Karakurt'un balıkları sevdiğini fark ettim. Başımı kaldırıp ona baktığımda bakışlarıyla dumura uğradım. Bana olan bakışları yutkunmama neden oluyordu.
Hızlanan kalp atışarımı düşünmeyerek dudaklarımı zorlukla araladım.
-Balıkları seviyorsun?-
-Seviyorum, sende severmisin.- neye seviyorum dediğini unuttumuştum galiba. Fark ettim ki elini elimden çekmemişti onu kendimle birlikte akvaryuma doğru sürüklemiştim. Bakışlarımı mavi gözlerine diktim ve artık eskisi gibi beni üşütmediğini aksine ısıttığını anladım. Ona baktıkça bulutların arasında kaybolduğumu fark ettim. Kaybolmadan yolumu bulabilecek miydim?.
-Severim.- Neye severim demiştim ben, akvaryumdaki balıklarımı yoksa kocam olacak adamımı.
-Konuşalım mı?- boğazından hafif tarazlı çıkan sesi bedenimde bıraktığı ürperme hissini yok saydım. Aslına ürpermemiştim hani olur ya bir şeyden etkilenirsin ve bedeninde kendini belli eden küçük sivilceler ortaya çıkar, işte benim ki öyleydi.
-Konuşalım.- elimin yüzeyini baş parmağı ile okşayarak bana bir adım yaklaştı. Birbirimizden kaçırmadışımız harelerimiz, göz bebeklerimin titremesine neden olmuştu. Yutkundum ve bu hareketim bakışılarının bonuma yöneltmesine neden oldu. Şimdi nefes bile almıyordum. Mavileri boynumdan yüzümü keşve çıktı, hafif çilleri olan yanaklarıma, alnıma, saçlarıma kaşlarıma ve burnuma ordadan anlık bir şekilde dudaklarıma bakmıştı. Bakışlarını görünce dudağımı ısırmamak için güç sarf ettim. Yutkundu. Bakışlarının rotası tekrar yanaklarımı aldığında yanaklarım kızardığını o an anladım. Boğazını temizleyerek aramıza biraz mesafe bırakarak benimde nefes almam için alan yarattı.
Derin nefes vermiş olmalıyım ki yüzüme bakarak gülümsedi. Bakışlarımı ondan kaçırarak odaya baktım. Çalışma odası güzelmiş.
-Sude ablayı kıskanman gereksiz.- dediğinde kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı.
-Kıskandığımı nereden çıkartınız.- diye sordum.
-Umut'u sevdiğini biliyorum ama Umut'u o büyüttü, onun üzerinde çok emeği var.- sorumu es geçerek bana açıklama yapan Ozan Karakurt'un gözlerine baktım bir süre. Derin bir nefes aldım. Haklıydı ben sonradan Umut'un hayatına katılmıştım bu yaptığım hareketler çocukçaydı. Bakışlarımı elime kaydırarak konuştum.
-Haklısınız. Bi' an öyle görünce kendime hakim olamdım.- ben kimdimki Allah aşkına. Umut'u bulup onun yanında oldum diye kendimi bir şey sandım. Kafamın içimden geçen şeyleri görmüş gibi konuşmaya devam etti.
-Hey kızıl kafanın içinde dolaşan tilkileri bir kenara at. Sana sadece olan şeyi açıkladım kendini suçlaman yada dışlaman için değil. Umut için Sude abla değeriyse sende değerlisin hem onun için hemde... Benim için.- dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Az önce kalbime inen hüzün bu iki kelimeyle uçmuş yerini tatlı bir heyecana bırakmıştı. Dudaklarım kıvrılarak yüzüne baktım.
Çekinmeden gözlerine baktığım adamın yüzünü bu sefer gerçekten alıcı gözüyle baktım. Hadi ama sonuçta evlenecektim bunun bir mahsuru yoktu. Sert bir çehreye sahipti ama bu onu korkunç değil güzel gösteriyordu. Erkeğin güzeli olumluydu?
: Evet kesinlikle olurdu.
Ozan Karakurt gerçekten güzeldi. Siyah saçları mavi gözleri birbirine uyuyordu. Düz burnunu benim estetik cerrahı olan arkadaşım bile yapmazdı. Elimi kaldırarak burnuna dokunmak istedim ama sadece istemekle kaldım. Evlenirsem belki dokunurdum. Hayır belki değil evlenirsem kesin dokunurdum. Ben yüzünü seyre dalarken tebessüm ederek konuştu. Bende bıraktığı etkinin farkındaydı zalımın oğlu.
Az önce açtığımız bir adım mesafeyi yaklaşarak tekrar kapattı. Koşuya çıkmış gibi soluk soluğa kalmıştım bir saniyede. Mantığıma inat hızlı atan kalbimin sesini kulaklarımda duyuyordum. Yüzüme değen sıcak nefesi hafif bir meltem gibi hissettirince bedenimin mayıştığını fark ettim. Dudaklarını aralayarak dilinden dökülen kelimeler sonbaharım yaprakları gibi yavaşça kalbime ulaştı.
-Karar verdin mi?- evet vermiştim, ve verdiğim kararın sadece Umut'un değil benimde hayatımı güzelletirmesini istiyordum. Eğer ki mutsuz olursam yada karşımdaki adamdan her hangi bir yanlış hareket görürsem kendimi ezdirmezdim çok şükür ki mahalle karıları gibi dilim vardı. Bir çirkef halimi göstersem adam kendisi yola gelirdi.
-Verdim.- dedim nefes vererek. Bu kadar yakınıma girmişken nasıl karar vermiyeyim sen söyle. Birbirimize olan yakınlığımız beni nefessiz bırakıyordu, ama bu canımı acıtmıyor aksine hoşuma gidiyordu.
-O zaman nedir kararın Feyza.- dudaklarında dökülen isminin ne kadarda güzel olduğunu fark ettim. Diline yakışmıştı. Tövbe tövbe ben iyice yoldan çıkarak istikametimi şaşırmaya başladım. Dudaklarımda olan bakışları karşısında, büyük bir güçle tüm zerremin âdeta haykırarak söylediği kelimeyi dillendirdim.
-Evet... Evet seninle evlenirim.-
🍁🍁
Şehrime gel sevgili.
Yarın çık gel.
Bırak her şeyi, bir bekleyenim var de gel.
Gel ki, bu şehir adımlarına anlamlansın.
Gel ki, bu şehir nefretim olmaktan çıksın.
Gel ki, nefes alayım, gel.
"Nazım Hikmet"
🍁🍁
Merhaba arkadaşlar yeni bölümü umarım beğenirsiniz oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Bölümü bayramdan sonra atacaktım ama dedim şimdi bayram telaşı ile siz okuyamazsınız ben bölüm atama... Uh neyse ben en iyisi atayım dedim.
Mahdavi arkadaşım kitabın ilk bölümünde inşallah yarın akşam atacağım kendinizi iyi bakın Allah'a emanet olun 🌹