JEON JUNGKOOK
Bizimkilerle kafede buluşacaktık. Jennie ile kafeye gidiyorduk. Motordan inip kafeye yürümeye başladık.
"Yani o hesap senin değil, öyle mi?"
"Kaç kere daha söyleyeceğim? Benim değil. Bak, istersen hecelerine ayırayım: o he-sap be-nim de-ğil. Anladın mı? Benim değil," dedi bilmem kaç defa daha.
İnanmıyorum, beni inandıramazsın.
"İnanmıyorum."
"Ben acaba nasıl bir manyağım da kendi haberimi yapacağım? Zaten sevgilin sana 'sevgilim' dediği zaman ben orada yoktum bile. Nasıl haber yapabilirim mükemmel zeka?"
"Senden her şeyi beklerim ben,"dedim ve kafeden içeri girdim.
Bizimkiler masada oturuyorlardı. Seokjin'i de masada görünce hafifçe kaşlarımı çattım ama sonra düzelttim.
"N'aber gençlik!"diye dalış yaptım ortama.
"İyidir velet, senden?" Ses Jimin'den yükseldiği için donup kaldım. Ne diyor bu gevşek?
"Ne veleti lan? Velet senin babandır!"
"Velet değil misin? Daha 18 yaşındasın. Veletsin."
"Asabımı bozma benim, siktir git işine." Bizde yerlerimize kurulduk.
"Sakin biraz," dedi Chaeyoung. "Bu sinirinin sebebi sevgilin ile olan gizli aşkınızın açıklanması mı?"
Kaşlarımı çatıp ona baktım. "Biz sevgili değiliz," dedim sert bir sesle. "Daha ne kadar söylemem gerekiyor?"
"O zaman o adam neden sana 'sevgilim' dedi?" Sorguluyormuş gibi değil de, sesinde merak vardı.
"Bir bilsem?"
"Bütün gün beraber değil miydiniz? Sormadın mı?" Jimin'in sesiyle ona döndüm. Bir eliyle garsonu çağırdı.
Garson geldiği için sustum. Soğuk kahve söyledim. Herkesin siparişlerini alınca gitti.
"Sormadım," biraz sonra düzelttim. "Soramadım, çünkü bütün gün birlikte değildik. Beni otele bırakıp daha sonra gitti. Ben de eşya olmadığım için eve gittim. Sabah da okulun önünde karşılaştık işte. Hepsi bu!" Sona doğru sesim yüksek çıkmıştı çünkü sinirlenmiştim.
Cidden beni bırakıp nereye gitmişti?
"Sonrasında gün içinde de soramadım. Odasına her gittiğimde 'dersim var' diyerek gitti. Hatta gitmedi bile, kaçtı!" Kahvelerimiz geldiğinde kafamı kaldırıp garsona baktım.
Bu kız... Dün biz otele girdiğimizde, Taehyung'un başıyla selam verip gülümsediği kızdı.
Sorgularcasına kaşlarımı kaldırıp kıza bakmaya devam ettim. Kız gözlerini çok az bir süre yüzümde gezdirip gözlerime baktı. Çok olmadan "Afiyet olsun," diyerek mutfağa doğru gitti.
Bizimkiler aralarında konuşuyorlardı, onları dinlemiyordum. Aklım kızdaydı.
Öğrencisi olabilir? Neden hemen başka bir şey düşünüyorsun? Dedim kendi kendime.
Belki öğrencisi olabilirdi ama hem garson olup hem de öyle lüks bir otelde gezmesi?
Belki orada da garsonluk yapıyordur? Ara sıra da buraya geliyordur? Bu kızı daha önce de buralarda görmüştüm sanırım.
Ama oteldeyken üstünde buradaki gibi bir şey yoktu, düz siyah kısa bir elbise vardı. Orada da garson olsa, önlük gibi bir şey giymez miydi?
Jennie bir şeyler düşündüğümü anlamış olacak ki koluma dokunup, "Ne oldu?"diye sordu.
"Bir şey yok," diyerek geçiştirdim. Kafamı çevirip mutfak tarafına baktığımda kızı gördüm, elinde tepsiyle bir masaya gidiyordu. "Ben bir lavaboya gideyim," dedim ve ayaklandım.
Kız elindeki boş tepsiyi içeceklerin hazırlandığı tezgaha bırakıp küçük masaya oturdu.
Kızın yanına ilerleyip, "Lavabo nerede?" diye sordum. Kız kafasını kaldırıp bana baktığında tedirgin olmuş gibi bir hâli vardı.
"Arkadaşım size yardımcı olsun," dedi kekeleyerek.
"Neden? Siz yardımcı olamıyor musunuz?"
"Tabii," dedi ve ayağa kalktı. "Lütfen beni takip edin." Yürümeye başladığında hemen arkasından yürüyordum.
Lavaboların olduğu dar koridora geldiğimizde kenara çekilip önümdeki erkekler tuvaletine girmemi bekledi. Kolundan tutup kızı duvar ile arama aldığımda elimle ağzını kapattım.
Kızın gözleri korkudan kocaman açılmıştı ve iki eliyle ağzını elimden kurtarmaya çalışıyordu.
"Sana bir şey yapmayacağım, tabii sorduğum sorulara dürüst bir şekilde cevap verirsen?"
Kız kafasını korkuyla aşağı yukarı salladığında elimi ağzından çenesine doğru indirdim.
"Kim Taehyung ile nasıl bir bağlantın var?" Sorduğum sorudan sonra buraya gelen adım sesleri duyduğumda kızı kolundan tutup yanımıdaki 'Personel harici giremez' yazan yere soktum.
Kapıyı ardımızdan kapatıp kızı tekrar kapıya yasladım. "Cevap ver?"
Kızın telefonu çalmaya başlayınca önlüğünün cebinden telefonunu çıkartıp arayan kişiye baktım. Kim Taehyung🤍
"Kim Taehyung?" Minik bir kahkaha atıp telefonu kıza verdim. "Aç, hoparlöre ver ve sanki ben burada yokmuşum gibi konuş."
Kız elleri titreyerek aramayı cevapladı. "Alo," kız kekeleyince hafifçe çenesini sıktım. Dudaklarımı oynatıp kekeleme dedim.
"Neden geç açtın?" Kalın sesi kulağıma ulaştığında derin bir nefes aldım.
"Müşteriye bakıyordum," dedi kız.
"Birdaha olmasın. İş çıkışında kafenin kapısına gönderdiğim araca biner, diğer otele gelirsin. Giriştekilere, 'Kim Taehyung için geldim' de, onlar seni bana getirecek."
Gözlerimi kapatıp alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Başımla kıza onaylamasını söyledim.
"Tamam." Daha sonra telefonu kapattılar.
"Soruya cevap vermene gerek kalmadı," dedim ve gözlerimi açtım. "Akşam oraya gitmeyeceksin, işten kaçta çıkıyorsun?"
"8'de," dediğinde kızın kolundan tutup kapıdan uzaklaştırdım. Odadan çıkıp masaların olduğu tarafa yürümeye başladım.
Bizimkilerin yanına gittim. "Kalksak mı artık?"
"Olur," dedi Chaeyoung ve hızla ayaklandı.
Jimin kolundan tutup geri oturttu,"Hayırdır? Nereye gidiyorsun?"
"Eve," dedi Chaeyoung masumca.
"Hayır efendim, eve falan gitmiyoruz. Biz bugün otelde kalacağız."
"Otel mi?" Dedi Hoseok.
"Evet otel," Jimin sinirlenmişe benziyordu. "O tadilat sesini çekemem hiç. Duvarlar öyle bir ses geçiyor ki; sanırsın kağıttan yapmışlar. O yüzden otele gidiyoruz, sende bizimlesin Hoseok." Son cümlesini sorar tonda değil de emir gibi söylemişti.
"Ben ne alaka ya? Ben sesten rahatsız olmam ki."
"Bugün kimse o eve gitmiyor, konu kapanmıştır."
"Jungkook?"
Kafamı çevirip Jennie'ye baktığımda alttan alttan bana baktığını gördüm.
"Efendim?"
"Sen akşam evde olacak mısın?"
"Hayır, minik bir işim var gece gelmeyebilirim. Neden sordun?"
"Ben evde tek yapamam, ya onlar gelsin ya da ben de onlarla otele gideyim."
"Ne yapıyorsan yap güzelim, ister sizde bana gidin ister otele gidin. Yalnız kalma, yeter Jen."
"Tamamdır, bildiğim bir otel var. Oraya gidelim."
Herkes ayaklanınca kahvemden hiç içmediğimi hatırladım. Elime alıp tadına baktığımda beğenmedim. Çok şekerliydi. Pipeti dudaklarımdan uzaklaştırıp bardağı Jennie'ye uzattım. Sorgulamadan alıp içtiğinde beğenmiş şekilde mırıltılar çıkardı. Daha sonra koluma girdi.
"Ben şu hesabı halledeyim." Jennie ile birlikte kasaya ilerledik.
O kız vardı kasada. Cüzdanımı çıkardım, "Masa: 19. Ne kadar?"
Kız önündeki ekrana bakıp fiyatı söyledi. Parayı çıkarıp uzattım. Tam parayı alırken Jennie benim daha önceden sorduğum sorunun bir tık farklısını kıza sordu; "Sen... Garson kız... Lalisa Manobal ile nasıl bir bağlantın var?"
Kızın paraya uzanan elleri durmuştu. Gözlerini ekrandan kaldırıp Jennie'ye çevirdi. "Anlamadım?"
Kafamı çevirip Jennie'ye baktığımda gözlerinde gördüğüm sinire ters bir şekilde dudaklarında tebessüm vardı.
Kız elimin havada asılı kaldığını anladığında hızlıca parayı alıp saymaya başladı. Belli etmemeye çalışıyordu ama beceremiyordu. Tedirgin olmuştu. Çok belliydi.
"Garson kız... Garson kız... Bana numara yapma. Soruma cevap ver. Lalisa Manobal ile nasıl bir bağlantın var? O gün seni görünce neden gülümsedi sana?"
"Cidden, aramızda hiçbir şey yok," gözleri bir anlık benim gözlerimle buluştu fakat hemen geri çekip Jennie'ye odaklandı.
"Tabii, tabii." Arkadan Jimin seslendiğinde Jennie dönüp onlara baktı. Sonra tekrar kıza döndü. "Nasılsa yerin yurdun belli, yine geleceğim. Ha, olur da seni burada bulsamazsam girdiğin deliğe çomak sokarım. Yani bence sen buradan bir yere kaybolma, işler senin için daha kötü bir hâle gelmesin."
Konuşmanın bittiğini anladığımda arkamı döndüm, Jennie ile birlikte kapıya yürümeye başladık.
"Jimin'in evinde eşyalarım var, onları almaya gideceğim. Gelecek misin?" Diye sordum Jennie'ye.
"Yok ya, başım ağrıyor sen git."
Kapıda bizi bir taksi bekliyordu.
"Her şey için teşekkür ederim," dedi Seokjin.
"Sende bizimle gelsene Jin?" Jimin'in sesinden sonra Seokjin bilemezmiş gibi herkesin yüzüne baktı.
"Bilemedim ki," dedi çekingen bir tavırla.
"Gel işte," dedi Chaeyoung.
"İyi peki, geleyim."
"Otele gidince yazın bana," dedim ve motoruna ilerledim. "Jim! Evin anahtarını versene eşyalarımı alacağım."
Jimin cebinden anahtarı çıkarıp bana doğru attı. Anahtarı havada kaptığımda Jimin göz kırpıp, "Helal," dedi ve taksinin yolcu koltuğunun olduğu kapıyı açtı. "Binin haydi."
Kaskı kafama takıp anahtarı taktım. Taksinin yanından geçerken içeri bakıp el salladım. Hoseok arka koltuktan öne doğru gelip kornaya bastı. Şöförün bakışlarına güldüm.
Kaskın camını kapatıp gaza yüklendim.
•••
Eve geldiğimde motordan indim ve kaskı çıkarmadan etrafıma baktım. Bahçede onu gördüm. Bir sandalyeye oturmuş sigara içiyordu.
Görmemiş gibi yaptım. Zaten akşam görüşeceğiz. Baya sesli bir görüşme olacak gibi.
Kaskı çıkarıp sağ elimle saçlarımı dağıttım. Cebimden evin anahtarlarını çıkarıp kapıya yöneldim.
Anahtarı yuvasına soktuğum anda kalın, huzur verici sesini duydum; "Prens!"
Ne var be adam ne var!
Kafamı çevirip baktığımda sigarasını söndürüp yerinden kalktı.
"Koç?"
Bahçeleri ayıran kısa çitlerden geçerek yanıma geldi.
Tam karşımda durduğunda boy farkı yine can sıkıcıydı.
"Artık okul dışında da mı koç diyorsun?"
"Ne diyeyim? Koçum değil misiniz? Ha okul dışı, ha okul içi ne fark eder?"
Sesim mesafeliydi.
"Doğru söylüyorsun. Yine mesafe mi koydun Prens?"
Yuvasına soktuğum anahtarı birkaç kere çevirip kapıyı açtım. Sorulardan kaçmak için içeriye girmek için bir basamak çıktım.
"Acelem var Koç. Sizinle uzun uzun sohbet etmek isterdim fakat işlerim var."
"Uzun uzun konuşmamız için bedenini bile satsan zaten bunu yapamayız. Benim de işlerim var."
"Ne güzel, herkes işine gitsin o zaman." Dedim ve diğer basamakları da tırmanıp eve girdim. Yüzüne baka baka kapıyı kapattım.
Evdeki önemli eşyalarımı toplamaya başladım.
Akşam görüşeceğiz Kim Taehyung...
Ve sen hayatının şokunu yaşayacaksın...