AŞKIN ZAMANSIZ YOLCULUĞU ❤️

By LadyofDaisy

1.8K 305 52

1 #zamanyolculuğu Siyah beyaz fotoğraf... Salim... Kamyon... Bu fotoğraftaki adamı bulmak için, ne çabalar h... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm (+18 🔥)
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm FİNAL-1
YAZAR NOTU
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm

21. Bölüm

37 8 0
By LadyofDaisy

Hemen kahve yapmaya koyuldum. Kim ne içiyor bilmiyorum. Orta yapıp geçeceğim. Sormadılar ki.

İçerden bir ses duydum.

-Gençler, birbirlerini görüp beğenmişler. Bize de büyükler olarak, hayırlı olsun demek düşer.

Allah. Verdiler. Verdiler Salim'ime beni.

İçeri baktım çaktırmadan. Yüzler gülmeye başlamış. Hüseyin hoca hariç. Kafasını tüm ciddiyetiyle sallıyor. "Felaket getireceksiniz hepimize" demişti. Hâlâ aynı fikirde, biliyorum.

Fincanlara kahveyi döktüm. Sütü ısıtıp çikolatayla karıştırıverdim. Mükemmel bir şey oldu. Hiç ayırt edilmiyor kahveden. Birden Necati içeri girdi.

-Öğretmenim. Bir bardak su alabilir miyim?
-Tabiki akıllı oğlum benim.

Hemen sürahiden bir su alıp Necati'ye verdim. Su da götürmek lazım kahvenin yanında. Ay durun elim ayağıma dolaşıyor.

Necati bana baktı. Gülümsedi.

-Teşekkür ederim öğretmenim.
-Afiyet olsun canım oğlum.
-Öğretmenim, biliyor musun, abim Rafet öğretmeni pazarda dövdü.

Hayır, hayır. Şaka mı bu? Eyvaaah. Koca Şaplak bu yüzden işte çıldırıyor. Ben nasıl anlamadım bunu. Ama Salim mektupta yazmadı. Niye yazsın yediği haltı? Ya da mektuptan sonra yaptı bu işi. E kulağıma gelince ne diyeceğimi hesap etmiyor mu bu deli ya? Allah seni ne yapmasın be adam. İçerde boncuk boncuk terleyip utançtan kızaran süt dökmüş kedi pazarı birbirine katmış demek. Öffff...

-Şşşşş. Hadi içeri bakalım.

Allah kahretsin ya. Sinir oldum. Kahveleri götürmem lazım. Heyecanlanmıyoruz. Sakin oluyoruz. Çikolatalı sütü ayırmam lazım. Salim'im içecek onu.

İçeri elimde tepsi ile gittim. Herkes biraz rahatlamış gibi. Önce Elmacı Ömer ve annesi, sonra babam, sonra Hüseyin hoca, sonra amcalarım.

İçeri gittim geri. Herkes bir tık şaşırdı. E ne yapayım, yiğidime hazırladığım mükemmel karışımı Koca Şaplak alır benim şansıma yani. Salim'in fincanını ayrı koyup geldim.

Göz göze geldik. Bir fincana bir bana baktı. "Bu ne böyle" dercesine bakıyor fincana. Kahve diye getirdiğim şeyde bir tuhaflık olduğunu sezdi. Acaba içmeye korkacak mı? Merak ettim şimdi.

Gülümsedim hafifçe. O da bana gülümsedi. Göğsüme kaydı gözleri bir anda. Hafifçe bir kaşları çatıldı. Elbisemi beğenmedi mi ya? Neden?

Fincanı aldı. Sinirlendi galiba. Allah Allah aşırı bir göğüs dekoltem yok ki. Sadece yaka açıklığım var. Ona da bir şey demezsin be adam. Boyunu da uzatmışım elbisenin. E daha ne?

Hemen içeri gidip gözetlemem lazım.

Salim kafayı bir sağa sola çevirdi. Fincana baktı. İçmiyor. Diğerleri kahveleri bitirip havadan sudan konuşmaya başlamışlardı bile. Elmacı Ömer maşallah siyasete girdi. Yuh.

Ne kültür farkı ya? Siyaset ve futbol dedin mi tüm erkekler tek seviyede buluşuyor zaten. Ama bu elmacı gerçekten de kendini çok üst düzey bir insanmış gibi göstermeye çalışıyor, işte o biraz yapay duruyor. Bizim doktorlar ise aşırı relax.

Salim'in bir eli dizinde. Dizini çok hafifçe belli belirsiz sıktı. Fincana baktı. Dizini gene çok hafif sallıyor. Aşırı stres oldu ve sinirlendi. Kimse farkında değil. Ama ben farkındayım.

Bir anda fincanı eline alıp bir dikişte bitirdi. Gözleri büyüdü. Tuz beklerken çikolatalı süt gelmesi şoka soktu adamı. Bana baktı. Mutfak kapısının hemen köşesindeyim. Yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yayıldı. Siniri geçti. Ben de güldüm. Fehmi Bey bir Salim'e bir mutfağa doğru baktı. O da hafifçe gülümsedi.

-Efendim, yeni hükümet, dış politikada daha farklı bir yol çizer. Sonuçta ülke ne idüğü belirsiz tiplerle doldu. Her yerde Amerikan ajanları cirit atıyormuş. Ortalık elli altı anlayacağınız.
-Bence de bu ülkemiz adına sevindirici bir gelişme. İnşallah şu üniversiteleri de bir adam ederler, öyle değil mi Hüseyin Bey?

Koca Şaplağa ölmek mi yoksa bugün bu ortamda bulunmak mı deseler, ölmeyi seçerdi.

Ama sen hak ettin. Başta saçma sapan sıkıştırmayacaktın benim sevgili babamı. 

Tepsiyi aldım. Fincanları toplamaya başladım. Salim'e gelince hafifçe bir göz kırptım. Salim de bana imalı bir şekilde gülümsedi. Zeynep Hanım gördü. Necati de. Başkaları görmedi. Hemen içeri gidip gene gözetlemeye durdum. Zeynep Hanım da gülümsüyor. Salim onu gülümserken görünce daha çok gülümsedi. Benim de ağzım kulaklarıma varacak az kaldı.

Ali Fuat Bey yanıma geldi. Kulağıma fısıldadı.

-Maaşallah Salim ne kadar yakışıklı bir delikanlıymış, Selin Hanım. Kız olsaydım, üstüne de bu gencin fotoğrafını görseydim ben de zaman yolculuğu yapardım. Solucan deliğinden Mars'a bile giderdim. Bir de okutsalarmış şu çocuğu keşke. Çok iyi yerlere gelirmiş.

Güldüm.

-Okulu birbirine katarmış çocukken. Çok dayağını yemiş Koca Şaplağın.
-Koca Şaplak da kim?
-Kim olacak? İçerde oturan Hüseyin hoca. Ellerine bakmadınız mı hiç? İlçedeki lakabı o. Soyadı da Koca.

Ali Fuat Bey olduğu yerde çömeldi. Gülmekten geberiyor şuanda sessizce. Onunla ben de gülüyorum. Bir anda içeri Oktay Bey girdi. O da fısıldamaya başladı.

-Şşşşş. Neler oluyor böyle. Toparlanın. Birazdan yüzükler takılacak. Şunları hazırlayalım haydi.
-Oktay hocam. İçerdeki kel müdür var ya.
-Eee?
-Onun ilçedeki lakabı Koca Şaplakmış.

Adam elleriyle yüzünü kapattı. Bir sessiz kahkaha da ondan geldi. İkisi birden gülüyor şimdi. Yüzükleri tepsiye koyduk. Kurdeleleri bağladık. Makas da ekledik. İnşallah makas kesmiyor şeysini yapmazlar. Vallahi rezil olurum.

Koca Şaplak hariç herkesin siniri stresi dağılmış durumda. Koca Şaplağın ise kelinden duman çıkıyor. Elmacı Ömer'in bu samimiyeti ise beni endişelendiriyor. Kafasında farklı bir şey olabilir. Amcalar içeri gitti. Birazdan tepsiyi götürmem lazım.

-Efendim lavabo ne tarafta?
-Koridoru geçin. Mutfağın yanında banyo var.

Arkamı dönüp yüzüklere baktım. Allah'ım gerçek mi bu? Biz şimdi nişanlanıyoruz. Sonra da evleneceğiz öyle mi? Allah'tan daha ne isteyebilirim.

Bir anda bir kol beni olduğum yerde çevirdi.

Salim'im...

Kollarımdan tuttu. Saçlarımı geriye attı. Erkeğim benim. Senin kokunu nasıl özledim bir bilsen. Gözlerimi kapatıp derince bir nefes aldım.

Birbirimize bakıp fısıldamaya başladık.

-Sana bu elbisenin hesabını soracağım Nazlı.
-Ben de sana pazarda Rafet'i dövmenin hesabını soracağım.
-Onu gelince sorarsın. Ne bu hâl?
-Ne varmış hâlimde?

Salim derince bir iç çekti.

-Çok ama çok güzel olmuşsun be.

Elini yanağıma koydu.

-Sen böyle aklımı başımdan almaya devam edersen ben daha çok Rafet döverim etrafta.

Gözleri bütün vücudumu dolaşıyordu. Gülümsemeye devam ettim. Rahatladım ya. Kıskançlığını nasıl da belli etmemeye çalışıyor. Beni üzmemeye çalıştığını anladım.

-Saçmalama. Hadi çık. Biri gelir şimdi.
-Müstakbel karımla iki laf da mı edemeyeceğim yahu?
-Ettin işte. Haydi.

Salim'i apar topar mutfaktan gönderdim. Fehmi Bey gene gördü. Belirli belirsiz gülümsedi. Ayağa kalkıp yanıma geldi.

-Nazlı, hadi yüzükleri takalım, kızım.

Tepsiyi elime aldım. Salim de banyodan çıktı. Elini yüzünü yıkamış belli. Kıyamam. Terden öldü çocuk. Terlesin ya. Onun o erkeksi kokusunu almak beni resmen mayıştırıyor.

İçeri gittik hep beraber. Ali Fuat Bey tepsiyi eline aldı. Yan yana durduk. Herkes ayağa kalktı. Yüzükler parmağımıza takıldı.

Fehmi Bey konuşmaya başladı.

-Burada, bu iki gencin evlenip mutlu bir yuva kurmasına ilk adımı atmak münasebetiyle toplanmış bulunuyoruz.  Dileğim, bu yüzüklerin evlilik hayatları boyunca sürecek olan güven ve sadakatin bir sembolü olmasıdır. Bu kurdelenin kesilmesiyle birlikte, bu çiftin aşkı büyümeye devam etsin ve onlara mutluluk getirsin. Ben, kızımın babası olarak, hepimize hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

Ali Fuat Bey araya girdi. Gülüyor bir yandan da.

-Makas kesmiyor galiba, abi.

Eyvah. Yapmayın işte. Utandım, vallahi utandım.

Zeynep Hanım araya girdi.

-Bir dakika.

Çantasından bir paket çıkardı. Paketi açtı. İçinden işlemeli bir yazma çıktı. Ayy, ne güzel bir iğne oyası bu. Özenle işlenmiş. Yazmanın desenine baktım. Bir köşesinde küçük bir S harfi, diğer köşesinde de N harfi işlenmiş.

Gözlerim doldu. Ağlamak üzereyim.

Zeynep Hanım başıma yazmayı örttü. Galiba Bozbeyli âdeti bu. Tepsiye para koydu. Koluma da iki tane burma bilezik taktı. Salim heyecanla ve mutlulukla bakıyor bana.

Ali Fuat Bey daha çok keyiflenmişti.

-İşte şimdi bu makas keser.

Fehmi Bey sinirle bakıyor. Gittiklerinden sonra sağlam bir azar yiyecek Ali Fuat.

Kurdele kesildi.

Alkışlandı.

Ben.

Salimle.

Nişanlandım.

Teker teker el öpme faslına geçtik. Herkes yerine oturdu. Şu kolonya ve şekerden bir tutsak iyi olacak. Tam hazırlarken, içeri Zeynep Hanım girdi. Yazma hâlâ başımdaydı. Elimi tutup konuşmaya başladı. O da fısıldıyor.

-Hoca hanım.
-Aa, buyrun efendim.
-Oğlum.....Çok hastalandı. Zor iyileşti. Çok ağladı gizli gizli. Çok heder etti kendini sen gidince. Ben de çok üzüldüm. Necati de çok üzüldü. Duydum. Sen de çok hastalanmışsın.
-Şeyy...

Başımı eğdim. Utanmıştım. Zeynep Hanım yanıma yaklaştı. Başımı kaldırdı.

-Güzel kızım. Ben seni ilk geldiğin günden beri biliyorum. Sen çok iyi bir insansın. Bundan sonra bize emanetsin. Kaldır başını. Sevenleri kavuşturmak sevaptır. Bizim beye de öyle dedim. Zor ikna ettik ama, oldu bir şekilde. Tam âdetlerimize uyamadık. Bey acele ettirdi. Kusurumuza bakma kızım. Sen de gel artık bir an önce de, hazırlıklarımıza başlayalım.
-Hazırlık?
-Düğün hazırlığı be yavrum.

Gülümsedim. Zeynep Hanım yanağıma bir öpücük kondurdu ve gitti. Allah Allah. Nasıl kaynana bu? Yok bu kaynana değil. Kaynana içerde Elmacı Ömer bence.

Eşinden ilgi ve sevgi alamayan kadınlar, yönlerini oğullarına çevirirler. Oğulları ne derse odur. Aralarındaki bu bağı kendi amaçları doğrultusunda kullanıp, onlara eşleriymiş gibi davranmaya başlarlar. Böylelikle de yeni bir gelin gelince bu sevgiyi paylaşamazlar. Rakibi olur o kadın o saatten sonra. Buna da Jocasta Sendromu denir.

Türkiye'deki çoğu gelin kaynana anlaşmazlığının sebebi de budur.

Ama bu kadın... Anlamadım... Neden aşırı sevinçli ve bana da çok iyi davranıyor? Salim sevdiğine vardı diye mi? Sonunda bir kıza baktı, mürüvvetini görüyoruz diye mi? Öğretmen gelin aldık diye mi? Başka bir şey mi var? Ne kadar anaç bir tavrı var böyle?

Salim hastalanmış. Ben de öyle.

Koca Şaplak ve Hatice teyzeden sonra herkese şüpheyle bakmaya başladım.

Hayır. Ezilmiş, susturulmuş, var olan düzene boyun eğmek zorunda kalmış bir kadının bu zamana kadar yaşadığı anormal şeylere karşın, artık normal bir aile olduklarının bilincine varması. Kendini, bana kaynanalık yapacak vasfı bile yakıştıramıyor çünkü. O derece bir yok sayılma bu. Hayır. Bunun böyle gitmesine izin veremem.

Kafanda ne var bilmiyorum ama, ben sana yapacağımı biliyorum Elmacı Ömer.

Ben bu zamana ait değilim. Gelecekten geliyorum. Size de asla boyun eğmem.

Tek dileğim Salim ile mutlu olmak.

Bazı şeyler kafamda yeni yeni oturuyor. Bizim ilçede sevgili olarak görüşmemiz mümkün olmadığından böyle bir karar alınmış demek ki. Ya da bilmiyorum. Çok ani oldu her şey.

Kolonyayı aslında bunlar gelir gelmez tutmak gerekiyordu galiba. Ben biraz sırayı karıştırdım. Amaan ne yapayım yani.

Kolonya tutarken, Oktay Bey konuşmaya başladı.

-Kalacak yeriniz var mıydı? Nasıl ayarladınız?

Elmacı Ömer gene cevap verdi.

-Biz otobüsle geldik. Şimdi akşam gene otobüsle döneceğiz.

Hüseyin hoca lafa karıştı.

-Ben de bir kaç gündür oğlumun yanındaydım. Şimdi gene onun yanına döneceğim.

Şükür Bozbeyli'den beraber gelmemişler.  Yoksa yolda birbirlerini keserlerdi bunlar.

Hüseyin hoca beni okulda görmeyi kafaya taktı galiba.

-Hoca hanım, ne zaman gelecek?

Kafamı çevirdim.

-Yarın trenle çıkarım ben de inşallah.

Kafa salladılar. Müsade isteyip kalktılar. Şükür kazasız, belasız, olaysız hallettik.

Çıkarken son kez Salim'le bakıştık. Bana gülümsedi. Ben de ona gülümsedim.

Koca Şaplak sorun çıkaramazdı, karşısındakinin doktor ekibi olduğunu biliyordu.

Elmacı Ömer sorun çıkaramazdı, aldığı yüklü miktar parayı ifşa ederler diye korkuyordu.

Elmacı Ömer Koca Şaplak ile de sorunsuz yan yana gelmek zorundaydı, Necati'yi damda yatırdığını Salim öğrenir diye çekiniyordu.

Yani bu danışıklı dövüşten kazançlı çıkan iki kişi var.

Salim ve ben.

************

Ali Fuat Bey cidden sağlam bir azar yedi.
Fehmi Bey herkesin ortasında para istemenin ayıp olduğunu düşünüyordu.

-Hocam, hiç yakıştıramadım.
-Fehmi Bey. Siz Amerika'da dura dura Türk âdetlerini unutmuşsunuz. Böyle yerde para istenir.
-O şekilde mi istenir?
-Evet?

Fehmi Bey, kafasını çevirdi. Ben gidip bir çay koyayım yoksa doktorlar birbirlerini yiyecek. Neyse ki konu hemen değişti.

-Bu kel müdür var ya?
-Eee?
-Lakabı Koca Şaplakmış.

İçeride bir kahkaha tufanı koptu. Ben mi duya duya alıştım yoksa bunlara mı aşırı komik geliyor?

Ben de ilk duyduğumda kahkaha atmamış mıydım sokağın ortasında? Onları da anlayabiliyorum aslında.

Kendime çok şaşırdım. Ben neler yapabiliyormuşum böyle. Kendi zamanımda annem asla kahve falan yapmama izin vermezdi. İnsanları ağırlayamayacağımı, beceremeyeceğimi düşünürdü. Onun bu düşüncesi de beni kötü etkilerdi. Hiçbir şey yapamazdım.

Şimdi kendime daha çok özgüvenim geldi.

Çaylarla içeri gittim. Televizyon açılmış. Yeni başbakan konuşuyor.

"Bir öncekilerin kararları, onları bağlar. Biz yeni dönemde, yeni bakanlar kurulumuzla, farklı adımlar atma gayreti içerisinde olacağız."

-Fehmi Bey ne demek bu?
-Projeyi desteklemiyor. Fırsatını bulunca da gönderecek bizi burdan. Aslında olması gereken de bu. Amaa....
-Ama ne?
-Bu da çok fazla kalamaz belli.

Anlamadım hiçbir şey ben. Oktay Bey söze girdi.

-Hükümet desteğini çekti. Hartmann süreci hızlandırıyor. Benim anladığım bu.
-Bunlarla da yeni sözleşme imzalandı değil mi?
-Dedim ya imzalandı. Geriden takip edeceklermiş. Karışmak istemiyorlar.
-Keşke biz de karışmasaydık.

Başımı eğdim gene. Ali Fuat Bey bana baktı.

-Selin Hanım. Gerçekten bu sizinle alakalı değil. Siz her konuda kendinizi suçluyorsunuz.
-Değil miyim?
-Değilsiniz. Bence.

"Bence" derken Oktay Bey'e baktı. Sanırım o, beni suçluyor. Oktay Bey cevap vermedi.

Fehmi Bey'e döndüm.

-Ben, ne zaman geri döneceğim?
-Orasını bilemiyoruz. Neden hiç geri dönmeyecekmişsiniz gibi bir tutum içerisindeler onu da anlamadım.
-Nasıl yani?
-Sizi evlendirip, burada mutlu mesut bir aile kurmanız için adım atıldı bugün. Buradan ne anlam çıkarmalıyız?
-Geri dönmeyeceğim o zaman.
-Görünen o.

Ali Fuat Bey bana baktı.

-Ama hiç geri dönmezse, biz ne zaman bu projeden çekileceğiz? Sözleşmede ne zaman geri döneceğimiz yazmıyordu. Artık hep burada mı olacağız?
-Yazıyordu.
-Nasıl yazıyordu?
-Hocam, iyi okumamışsın maddeleri. Bir yıllıktı imzaladığımız sözleşme.
-Öyleyse, temmuz ayında bizi gönderirler.
-Evet. Peki Selin Hanım burada ne yapacak? Tekrardan rahatsızlandığında ne olacak?
-Farklı bir çözüm bulunur. Sanmıyorum artık tekrar rahatsızlanacağını. Psikolojik olarak toparlanması lazım sadece.

Oktay Bey gülmeye başladı.

-Biz gidelim, sen burada kal Ali Fuat hocam.

Oktay Bey'e döndüm.

-Gerek yok. Ali Fuat Bey istiyorsa ben ona yardımcı olabilirim.

Fehmi Bey ve Oktay Bey kahkaha attı. Ali Fuat Bey bana kızgındı.

-Selin Hanım. Bu konuda lütfen tartışmayalım.
-Özür dilerim. Boş bulundum.

Hepsi birden gülmeye başladı şimdi. Ben de gülümsedim.

Fehmi Bey bana döndü.

-Selin Hanım. Sizin zamanınızda nasıl öğretmen olunuyor?
-Üniversiteden Eğitim Fakültesi bölümünü bitirmen lazım. 4 yıllık.
-Vay be. Bitirince oluyorsun yani.
-Hayır. Kamu Personeli Seçme Sınavı'na giriyorsun.
-Sınavdan başarılı olmak yeterli yani.
-Hayır değil. Ondan sonra kendi alanınızla ilgili sınava girmek gerekiyor. Açıklanan kontenjana göre sıralamaya girip sonra da sözlü mülakata girmeniz lazım.

Hepsi birden şoka girdi.

-Nasıl yahu?
-Bitmedi. Mülakattan sonra güvenlik soruşturması yapılıyor.

Fehmi Bey kafasını kaşıdı.

-Siz şimdi bu bahsettiğiniz adımların hepsini geçtiniz mi?
-Güvenlik soruşturması kısmında kaldım. Buraya geldim. Sınava girmezseniz de benim gibi özel bir kurumda çalışmaya başlayabilirsiniz. Ama özel kurumların ücreti çok komik rakamlar.

-Siz o sebepten mi memuriyete başvurmak istediniz?
-Asla. Benim parasal bir derdim yok. Babamın okulu zaten.

Fehmi Bey tekrardan güldü. Babamı çok sevmiş belli ki. Ali Fuat Bey araya girdi.

-Neden o zaman?
-Annem çok baskıcı ve kontrol takıntısı olan birisiydi. Beni sokağa bile salmazdı.

Fotoğrafı gösterdim.

-Günlerim hep bu bahçede, salıncakta sallanarak, ya kendi kendime ya da babamla oyun oynayarak geçerdi. Dışarı bile doğru düzgün çıkamazdım, okul ya da zaruri şeyler dışında.
-Hiç arkadaşınız yok muydu?
-Yoktu. Ben de çok içime kapanık birisiydim. Arkadaş olmak isteyenlere yaklaşmazdım. Tek bir arkadaşım oldu üniversitede. Onun desteği ve çabasıyla geldim buraya.
-Şu bileğinizdeki bilekliği geliştiren hanımefendi bu. Öyle değil mi?

Kafamı salladım. Ali Fuat elindeki bardağı yan taraftaki sehpaya bıraktı. Kendini düzeltti.

-Yani siz de bu yalnızlığı ve asosyalliği aşmak için, memuriyete başvurmak istediniz. Ama anneniz izin vermedi. Babanız sizi destekledi. Arada kaldınız. İki taraftan birini seçmek yerine arkadaşınızın teklifini kabul ettiniz öyle mi?
-Galiba.
-Ama derdiniz sadece Salim de değildi. Sizin derdiniz aslen kendi hayatınızdan kaçmak. Buradan gittiğinizde o eski hayatınıza da geri dönmek mecburiyetinde kalacaksınız. O sebepten de bütün bu riski kabul ettiniz. Konfor alanından çıkıp, böyle bir maceraya atılmak gerçekten cesaret ister. Siz de bence geri dönmek istemiyorsunuz.

Oktay Bey sert bir bakış attı.

-İşte, sizin kararlarınız da her ne hikmetse heyet tarafından sonuna kadar destekleniyor. Burada da biz heba oluyoruz. Öyle değil mi?
-Anlamadım?
-Neyse... Ben bu konuda üzerime düşen görevi yerine getirdim fazlasıyla. Hastalanmayın yeter. Başka bir durumda bulmak istemiyorum kendimi. Hayırlı geceler.

Oktay Bey kalkıp içeri gitti. Diğerleriyle kaldık. Gerçekten moralim bozuluyor. Bu kadar insanı peşinden sürüklemeye değer miydi acaba?

Ali Fuat Bey konuyu değiştirmeye çalıştı.

-Üniversitede hangi dersleri gördünüz?
-Eğitim Bilimleri dersleri. Ve benim kendi alanımdaki dersler.
-Edebiyat demiştiniz değil mi?
-Evet. Ayrıca seçmeli psikoloji dersleri de aldım. Ve kendim de psikolojiye merakım vardır.
-Peki kendinizi nasıl birisi olarak tanımlıyorsunuz?
-Açıkçası biraz düz biri olabilirim. Ama duygusal bir yapım da var. Sonuna kadar sabırlı davranıp, bir anda parlayabiliyorum.
-Ben fazlasıyla duygusal birisi olduğunuzu düşünüyorum. Ve mükemmelliyetçi.
-Evet öyle de denebilir. Evimde düzensizliğe tahammülüm yoktur mesela.
-Salim gibi birisini, kendinize denk buluyor musunuz?

Can alıcı soru geldi.

-Aslında, buraya geldiğimde, nasıl bir karaktere sahip olduğunu, ne iş yaptığını, aile yapısını bilmiyordum. Tek derdim onu bulmaktı. Konu buraya kadar geldi. Birbirimize aşık olduk.
-Onu değiştirmeye ve düzeltmeye çalıştığınızın farkında mısınız?
-Nasıl?
-Neyse.... Bu kadar terapi yeter. Hayırlı geceler.

Gülerek kalktı. Sen misin koskoca Profesörü küçümseyen? Bombayı kucağıma bıraktı gitti.

Fehmi Bey ile yalnız kaldık.

-Selin Hanım. Sizin zamanınızda ilişkiler nasıl ilerliyordu bilemiyorum, ancak bu zamanda küçük yerlerde laf söz olmasına karşı önlem olarak alınmış bir nişan bu. Aklınıza hemen evlilik geliyor ama, bence bu nişan sürecini Salim'i daha iyi tanıyarak geçirseniz sizin için daha iyi olur. Belki de birbirinize uygun olmadığınızı anlarsınız. Ali Fuat Bey doğru söylüyor. Ben gene de fazla ısrarcı davranmamanızı ve mantıklı karar almanızı tavsiye ederim. Mental sağlığınıza özellikle dikkat edin. Açıkçası bu konuyu pek açmak istemedim ama...Şu... Salim'in ölümüne üzüldüğü kız... O kızın siz olduğunuza emin misiniz?
-Yani... Öyle görünüyor...
-Belki de değildir. Siz gene de ölüm düşüncesini kafanızdan atın. Şu geri dönüş meseleniz bir çözülsün. Ondan sonra neler yapılacağı konusunda tekrar konuşulur. Biz, bundan sonra yalnızca sağlığınızdan sorumluyuz. Hayırlı geceler.

Hepsi farklı odalara çekildi. Kaç oda var bu evde yahu?

Salonda yapayalnız kaldım. Parmağımdaki yüzüğü ve kurdeleyi inceliyorum.

Salim... Belki de haklılar. Biz birbirimize göre değiliz belki de. Her şey çok ani oldu.

Belki de dedikleri gibi olacak. Ben Salim ve ailesi ile anlaşamayıp geri dönmek isteyeceğim. Salim de başkasına aşık olacak. Sonra da o kız ölecek. Bilmiyoruz ki.

Of Dr. Hartmann sen ne yapmaya çalışıyorsun anlayamıyorum.

Ar-Ge binasına girdik. Gel.
Beni 1977 yılına gönderin. Tamam.
Sağlığım bozuldu. Al en iyi doktorlar.
Salim'i görmem lazım. Görüş.
Aşık oldum ona. Al evlen.

Bu kadar şeyin bana altın tepside sunulması ve her şeyin fazlasıyla yolunda gitmesinde bir tuhaflık yok mu?

Unutma. Sen deneksin. Gönüllü oldun bu işe. Her şey karşılıklı işte öyle değil mi?

Peki tüm bunların karşılığında benden istenen, buraya uyum sağlamak ve her açıdan incelenmeye izin vermek olamaz.

Alternatif gelecek oluşacak mı?

Neyse. Ben de yatayım bari.

Continue Reading

You'll Also Like

311K 16.1K 59
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
36K 1K 4
"Lütfen, herkes evlerinde kalsın. Dışarıda olan vatandaşlar güvenli bir yerde, yetkilileri beklesin. Sokaklarda gezmeyin ve lütfen panik yapmayın, te...
34.9K 2.8K 21
AskerxKomutan işte klasik.
1.2M 47.2K 48
BERDEL. . . Hikayede cinsel ve yetişkin içerik, küfür, dövüş ve bol bol klişe sahneleri vardır. Bunu bilerek okuyun lütfen, sebebsiz linç yemek iste...