Blanche Monnier
19. yüzyılda Fransa'da yaşayan Monnier ailesi Fransa'nın önemli ailelerinden biriydi. Anne Madame Monnier olduk- ça saygın bir kişiydi ve kendi ailesini de aslında o yönetiyordu. Monnier ailesi söylenenlere göre aile değerlerini her şeyin üstün- de tutuyordu. Ailenin babası bir sanat fakültesinin başındaydı ve 1879 yılında hayatını kaybetti. Ailesine ömür boyu çalışmadan yaşayabilmelerini mümkün kılan ufak bir servet ve büyük, eski bir ev bıraktı. Ailenin bir erkek çocukları vardı, kızları Blanche Monnier 1 Mart 1849'da doğmuştu. İki çocuk da iyi eğitim almış ve topluma faydalı bireyler olarak yetiştirilmişlerdi. Çocukların iyi evlilikler yapması ve toplum kurallarını uygulamaları bekle- niyordu.
Abi Marcel bir hukuk öğrencisiydi, sessiz ve uyumlu biriydi, mezun olduktan sonra annesiyle yaşamaya devam etmişti. Aile- nin genç kızı Blanche Monnier söylenene göre çok güzel genç bir kadındı. O zamanlar 25 yaşında olan Blanche Monnier'in et- rafındakiler kendisinin pozitif enerjisinden ve yaşam sevincin- den etkilendiğinden bahsederlerdi. Genç kadının uzun, sağlıklı saçları ve kocaman parlak gözleri olduğu da söylenirdi. Ancak geleceği ne yazık ki o güzel saçları ve gözleri kadar parlak olmadı.
O yaşlardayken yurtdışına yatılı bir okula gönderildi ve ondan sonra da tamamiyle ortadan kayboldu, taa ki aradan geçen 25 yıl ve ortaya çıkartılan korkunç gerçeğe kadar.
Soylu bir genç kız olan Blanche Monnier'in evlenme zamanı gelmişti ve kendisi gibi soylu ve bilindik bir aileden biriyle evlen- mesi bekleniyordu. Güzelliğiyle tüm Paris sosyetesini büyüleyen Blanche'ın aslında o güne kadar pek çok talibi çıkmıştı, ancak o gönlünü başkasına kaptırdı. 1874'te 25 yaşındayken bir avu- kata aşık oldu. İşinde istediği başarıyı yakalayamayan bu avukat Blanche'tan yaşça da büyüktü. Anne Monnier kızının parasız bir avukatla evlenemeyeceğini savunmuş, onların görüşmesini ya- saklamıştı.
Blanche'a mektuplar gelmeye başlayınca bu durum annesi Louise Monnier'i rahatsız etti ve aile kızlarını yurtdışına yatılı bir okula göndermeye karar verdi. Ailesi, akrabalarına aile dost- larına ve kızlarının arkadaşlarına, kızlarını İngiltere'de yatılı bir
okula gönderdiklerini ve programı nedeniyle çok yoğun olduğu nu söylediler.
Aradan aylar hatta yıllar geçti, ancak genç kız hâlâ eve dön. memişti. Geri dönmediği gibi kendisini gören veya bir haber alan tek bir kişi bile olmamıştı.
Günlük yaşam yoğunluğunun ve stresinin içinde Monnier ai- lesinin kızları Blanche da tabii ki pek çok şey gibi unutulup gitti. Taa ki 25 yıl sonra isimsiz bir mektup ortaya çıkıncaya kadar.
23 Mart 1901'de, Paris'te bir başsavcı, Paris'te yaşayan olduk. ça popüler ve tanınmış aristokrat ailenin kapalı kapılar ardında korkunç bir sır sakladığını belirten isimsiz bir mektup aldı.
Mektup şöyle başlıyordu: "Sayın Başsavcı, Sizi oldukça ciddi bir olaydan haberdar etmek istiyorum. Madam Monnier'in evin- de kilitli kalmış, aç, susuz bırakılmış ve son yirmi beş yıldır resmen bir çöplük içinde yaşayan zavallı bir kızdan bahsetmek istiyorum."
Biraz önce de bahsettiğimiz gibi Monnier ailesi, Paris sosyete- sinin önemli ve saygın isimlerinden biriydi. Bu nedenle bu isim- siz mektuba ve aileyle ilgili yöneltilen iddialara inanmak hem savcı hem de polis ekipleri için oldukça zordu ama yetkililer yine de Monnier malikanesini araştırmaya gittiler.
Müfettişler izin isteyip kibarca içeriye girdiler ve aile üyele- rine evi arayacaklarından bahsettiler. Müfettişler tüm evi dolaş- tılar fakat şüphe uyandıracak herhangi bir şey ya da mektupta yazıldığı gibi genç kızdan bir iz bulamadılar. Arama sırasında merdivenlerin üst tarafında bir kapı daha olduğunu gördüler. Kapı eski gibiydi, bazı yerleri paslanmıştı ve dış tarafından bir kilit takılmıştı. Ekipler kapının ardında ne olduğunu sordular, ancak aile önemli bir şey olmadığını söyledi. Polis memurları
kapının açılması konusunda ısrarcı davrandıysa da aile açmayı keddediyordu. Bu esnada memurlardan bazıları kapının ardın dan pis bir çürük kokusu geldiğini de iddia etmişti.
Söylentiye göre ekipler ve aile arasında ufak bir tartışma ya şınmıştı, ardından polisler kapıyı kırıp zorla içeriye girdiler ve gördükleri manzara karşısında şoke oldular. Havasız, pislik için- de, darmadağınık ufak bir oda vardı karşılarında. Odada pencere yoktu, varsa da tahtalarla ya da başka bir malzemeyle kapatılmış 1. Odanın ortasında bir yatak duruyordu ve yatağın içinde zin- cirlerle bağlanmış bir kadın vardı.
25 kilo ve 25 yıl...
Odada yatağa bağlanmış olarak bulunan kadın 25 yıldır evden uzakta olduğu söylenen Blanche Monnier'in ta kendisiydi. Bir deri bir kemik kalmış olan genç kadın ölmek üzereydi ve sadece 25 kiloydu. Yatağının içi dışkı ve yiyecek artıklarıyla kaplıydı ve vücudunun bazı yerleri çürümüştü. Yatağın içinde öylece yatı- yordu. Odanın dört bir yanı ve yatağının içi böceklerle doluydu. Oda iç taraftan hiçbir şekilde güneş ışığı almayacak şekilde kapa- tılmıştı, odaya sadece güneş ışığı değil hava da girmiyordu.
Polis ekipleri odadaki koku ve havasızlıktan o kadar rahatsız olmuşlardı ki penceredeki tahtaları kırmaya başladılar. Bir rapor oluşturabilmek için tabii ki etrafı da görmeleri gerekiyordu, an- cak ellerindeki fenerler yetersizdi.
Blanche Monnier 25 yıl sonra ilk kez güneş ışığını görmüştü. Müfettişlere 25 yıl boyunca zincirlendiğini ve bu odada zorla tu- tulduğunu söyledi. Sağlık durumu o kadar kötüydü ki vücudun- daki tüm kemikler görülebiliyordu. Genç kadının kendi ayakları üzerinde duracak gücü bile yoktu.
Yetersiz beslenme sebebiyle oldukça zayıflamış olan genç kadın acilen hastaneye kaldırıldı. Hastaneye götürüldüğünde,
oksijen alabilmenin ve güneşi tekrar görebilmenin ne kadar muhteşem bir şey olduğunu söylemişti. Doktorlar, bu şekilde acımasızca bir odaya hapsedilmiş ve bunca yıldır doğru düzgün beslenmeden, hiç kıpırdamadan ve yürümeden bir insanın ha- yatta kalmasının mucize olduğunu söylediler.
Hastanede ona bakan hemşireler, genç kadının aslında çok nazik ve tatlı bir kişi olduğunu dile getirmişlerdi. Blanche Mon- nier; yıkanmaktan ve yeniden gün ışığı görmekten dolayı son de- rece mutlu olduğunu belirtmişti.
Genç kadın hastaneye kaldırılıp sağlık durumu kontrol altına alındıktan sonra tüm gözler aile üyelerine çevrildi. Tüm Monnier ailesinin sorguya çekildiği dava sürecinde, olaydan sorumlu tutu- lan annesi Louise Monnier hemen tutuklandı ama tutuklanma- sından 15 gün sonra hayatını kaybetti, kadın kalp krizi geçirmişti.
Yetkililer kalp rahatsızlığı sebebiyle öldüğünü düşünse de çoğu kişi fazla dozda ilaç alarak intihar ettiğini iddia etmişti. Blanche'ın erkek kardeşi Marcel ise annesinin suçlu olduğunu söyleyerek kendini savunmaya çalıştı. Kendi kızını bir odaya kapatıp 25 sene karanlığa mahkûm eden anne olayın baş sorum- lusu olsa da abi Marcel'in kız kardeşine yapılan bu canice suça ortak olduğu ve görmezden geldiği için ciddi bir ceza alması bek- leniyordu.
Marcel kendisini savunsa ve evin yönetiminin annesinde ol- duğunu iddia etse de 15 ay hapis cezasına çarptırıldı. Unutma- mak lazım, kendisi de avukattı ve kardeşine herhangi bir zarar vermediğini ve onu kilit altında tutmadığını bir şekilde kanıtla- dığı için bu cezadan da sıyrılmayı başardı ve 1913 yılında ölene kadar annesinden kendisine kalan servetle evinden uzak bir ka- sabada yaşamını sürdürdü.
Blanche Monnier özgür kaldı ama ne yazık ki yaşadıkları hiç de kolay değildi. Genç kadın bu süre zarfında neredeyse konuş- mayı bile unutmuştu. Hastaneye gidiş yolunda doktorların ve
görevlilerin söylediğine göre çok uzun zaman sonra güneşi gör düğü için bir şeyler söylemek istemiş ancak ağzından sadece bir- kaç kelime çıkmış, bir cümleyi tamamlayamamıştı.
Tam tamına 25 yıl ufak bir odada hapis kalan genç kızın tek arkadaşı odadaki farelerdi. Genç kadın son 20 senedir hiçbir kı- yafet de giymemişti. Bu nedenle genç kadında panik atak ve şi- zofreni gibi sağlık sorunları oluşmuştu. Fiziksel olarak kendini az da olsa toparlasa da psikolojik olarak asla toparlanamadı. Kendi annesi sırf istemediği bir adama âşık olduğu ve onunla evlen- mek istediği için kendi kızına senelerce bu işkenceyi yapmıştı. Anne Louise Monnier kızının avukat sevgilisiyle olan ilişkisini öğrendikten sonra, bir gün kızını üst kattaki odasına kapatmış ve eğer bu adamdan vazgeçmezse onu asla oradan çıkartmayacağı- nı söylemiş ve kızını kolaylıkla ikna edebileceğini düşünmüştü. Ancak genç kız bunları kabul etmemiş ve annesine karşı gelerek bu durumun yıllar süren korkunç bir işkenceye dönüşeceğinden habersiz odada kalmayı tercih etmişti.
Aradan yıllar geçmiş, hatta genç kadının o dönemki sevgili- si olan avukat 1885 yılında hayatını kaybetmişti, ancak Blanche Monnier bulunduğu ufak hapishaneden asla salınmamıştı.
Peki hiç mi kimse bu olay hakkında bu kadar sene konuş- madı? Sadece aile üyeleri değil evde yaşayan ve çalışan onlarca hizmetçi ve görevli de vardı. Alınan ifadelerde evdeki herkesin hatta bazı yakın akrabaların da olaydan haberdar olduğu, yine de kimsenin polise ya da ilgili birimlere haber vermediği ortaya çıktı. Akrabalar bir soru işareti, ancak hizmetçilerin belki korku belki de aileye olan bağlılıkları nedeniyle hiçbir ihbarda bulun- madıkları düşünülüyor.
Hayatının geri kalanını ürkek ve sessiz bir şekilde bakıme- vinde geçiren Blanche Monnier, 1913 yılında bir psikiyatri has tanesinde hayata gözlerini yummuştur. Mektubu savcıya kimi- yazdığı ise bugün bile hâlâ sırrını korumaktadır.
Olayın ortaya çıkmasının ardından tahmin edebileceğiniz gibi Blanche Monnier'in talihsiz serüveni dünyanın birçok ye- rinde duyulmuş, gazetelere ve haberlere taşınmış ve insanlar ger- çekten şoke olmuşlardır. İddialara göre civar komşular haberleri olmadan yanı başlarında yaşanan bu olaylara ve buna neden olan saygı duydukları Monnier ailesine o kadar sinirlenmişlerdir ki, tutuklamalardan sonra evi yıkmak için mahallede organize ol- muş ve eve saldırmışlardır.
Komşularından bazılarının verdiği ifadelerde evden bazen anlamsız sesler ve çığlıklar geldiği de belirtilmiştir. Hatta bir komşusu Blanche'ın hapsinin sekizinci yılında, "Sekiz yıl oldu, beni ne zaman salacaklar," tarzında bir çığlık duyduğunu rapor etmiştir. Ancak aile bilindik ve saygıdeğer olduğu için bu ihbarlar araştırmaya değer bulunmamıştır