yorucu bir iş gününün ardından yeonjun, sonunda huzur verici gökyüzüne kavuşmuştu. güneş; batmak üzereyken tüm şehri turuncuya boyamış, minik minik kendini belli eden rüzgarlı bir akşama merhaba dedirtmişti. belki de iş üzerindeyken duyduğu tüm travmatik şeylerin üstüne en iyi gelen şu havaydı. her ne kadar mesleğini eline alalı dört sene geçse de hala profesyonel değildi ve aklında kazılı kalıyordu. psikolog olmanın en zor durumu da buydu işte, unutamıyordunuz. sağlam bir psikolojiye sahip değilseniz hatta bir leke gibi yapışıyordu beyninize.
hastanızla bir bağ kuruyordunuz, hayatını etkilemiş olan o düğümleri çözmek adına bir bağdı bu. sımsıkı bağlanmış bir poşeti çözmek gibiydi, çözdüğünüzde o poşet -hastanız- nefes alacaktı. yeonjun ise bunu yapmakta oldukça başarılıydı.
kendi ofisini evinin yakınında açtığı için çoğu zaman arabasına ihtiyacı olmuyordu yeonjun'un. işte o günlerden birisi de bugündü. yürümeyi seviyordu, seul'un manzarasının aktığını yavaşça görmeyi seviyordu. bunu fark ettiğinden beridir arabasını sadece uzun yollar için kullanmaya başlamıştı.
sağ elini keten pantolonun cebine sokmasına zıt bir şekilde diğer elinde çantasını tutuyordu. aslında çantasında öyle önemli şeyler yoktu. telefonu, cüzdanı, aldığı önemli notların durduğu defteri, arabası olmamasına rağmen anahtarı ve ıvır zıvır birkaç şey vardı ancak yine de yanına almazsa kendisini bomboş hissediyordu.
sessiz sakin geçtiği sokağın sonunda olan markete adımlarını sürdürürken yüzünde hissettiği damlalarla kafasını yukarıya kaldırdı. yağmur başlamıştı. pek sevdiği söylenemezdi, özellikle yanında şemsiyesi bulunmuyorken hiç çekilmez oluyordu. şu an da zaten bu durumdaydı.
kafasını normal hizasına geri getirip istemsizce gözlerini devirdi. kendisini o kadar da tembihliyordu halbuki şemsiyesini alması konusunda lakin sürekli unutuyordu: hemen kapısının yanında durmasına rağmen.
yine de çoğalması ihtimaline karşın markete girdi. yürüyemeyecek kadar çoğalacak hali yoktu ya, hem biraz ıslanmasının kimseye zararı dokunmazdı.
küçük markete en sonunda girdiğinde sabahtan beri aklında dönüp dolaşan o keki yapmak için lazım olan malzemelerin olduğu reyonlara doğru ilerledi. kakao, yumurta, süt, un, kabartma tozu gibi gibi şeylerdi. evine sürekli bir alışveriş yapmazdı, sadece kafasına bazı şeyler estiğinde hemen gider alırdı.
ihtiyacı olanları sepete doldurmuş, kasaya doğru ilerliyordu. gözü kapıya kaydığında çoktan güneşin battığını, havanın turuncu renkten gri havaya geçtiğini görmüştü.
bu market öyle kuytu köşede kaldığından çok kişi olmazdı burada. o yüzden kasada sıra yoktu, sanırım marketteki tek kişi bile olabilirdi.
yine gördüğü genç kasiyere baş hareketiyle selam verdi, kız da gülümseyerek ona bakıyordu. her zaman birbirlerini görür olduklarından dolayı ufaktan bir tanışıklıkları bulunuyordu.
sepeti kasaya koyup içindekileri hızlıca boşalttı. hepsi kasadan geçip ücretini ödedikten sonra para üstüyle fişini cebine sokup poşeti eline aldı ve marketten çıktı.
rüzgar olduğu yerde bıraktığı gibi aynı devam ediyor, daha demin düşen yağmur damlaları ise hızını gittikçe arttırıyordu. daha fazlasına katlanamayacağını anladığında adımlarını o da aynen hızlandırdı.
sol tarafa döndüğünde apartmanı gözler önüne serilmişti şükürler olsun. rahatlamışcasına derin bir nefes verdiğinde göz bebekleri gördüğü şeyin şokuyla kocaman açılmıştı.
tam arabasının yanında, yerde sanırım nöbet geçiren bir genç duruyordu.
bu giriş
bölümü olduğu için
kısa tutmak
istedim🫡🫡🫡🫡