KARGA ~ Jeongcheol

By elphion

3.5K 568 565

Kendilerini dünyadan soyutlamış olan toplumun yaratılışlarına karşı gelmelerine tanrılar çok sinirlenmiş ve o... More

giriş
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19

20

57 8 3
By elphion

"Yaptığın yasadışı eylemin nedeniyle yetkin elinden alınacak! Cezaya karşı geldiğin için lanetleneceksin ve rütben alçaltılacak."

İsyankar tanrının küçük sırrı Jeonghan'ın bir kız çocuğu doğurmasıydı. İnsanlar şimdi ona tapıyordu. "Onlara bir bakın. İnsanlar bir kız doğduğu için çok mutlu görünüyor."

Tanrılar düşündüler. Toplumun göstereceği tepkimeleri izlemenin heyecan verici olduğunu gördüler ve kendi hallerine bırakmaya karar verdiler. Zaten yok olacak bir toplumun neler yapacağını merakla beklemeye başladılar. Ne de olsa sapkın bir toplum bir alışkanlığından vazgeçer bir diğerine atlardı. Günahlar içinde sağa sola savrulurlar, yaptıkları için pişmanlık duymazlardı. Aksine kendilerini yüceltirler, geçmişte yaptıklarının üzerine süslü bir perde çekerlerdi. İlk bakışta dışarıdan birisi o toplumun süsünü görür, başını döndüren aldatmacadan perdenin ardındakileri merak bile etmezdi.

Jeonghan'ın kız doğurduğu haberi kısa süre içinde kilisenin bulunduğu bölgede yayılmıştı. Herkesin ağzında bir erkeğin, hatta bir 'Aziz'in kız evlat doğurduğu lafları dolanıyordu. Kısa süre içinde Jeonghan'ın kutsamasını almak isteyen onlarca hamile kadın ve çocuk sahibi olmak isteyenler kiliseye akın etti.

"Tanrının kutsal azizi... bize yardım et!"

Hepsi Jeonghan'ın kapısında ağlıyorlar, ona dokunabilmek için bir izdiham oluşturuyorlardı. Perdeleri çekilmiş konutun camlarına yapışıp Jeonghan'ı görebilmek için neredeyse birbirlerini ezeceklerdi. Yalnızca kadınlar değil, eşlerinden bebek bekleyen erkekler de Jeonghan'ın kutsamasını almaya gelmişlerdi.

Ve tanrılar son oyununu oynamış, ikinci kız çocuğunu ülke topraklarına göndermişlerdi. Jeonghan'ın ayaklarına kapanan kadının kızının olduğu duyulduğunda kutsanmak için gelen diğer herkese de kutsal azize dokunanın kızı olacağı inancı yerleşmişti.

Joshua kapıların sürgülerini çekip kilitlemiş, alt kattaki bütün camların önüne güneşlikleri çekmişti. Alt katta boğucu bir karanlık hakim olunca Jeonghan'ı, üst kattaki, kendi odasına yerleştirmişti. 

"Aziz'i görmek istiyoruz! Onu bize gösterin!"

"Bebeğin babası, Yüce Joshua, bize onu göster!"

Joshua yükselen seslerin geldiği yere pencereden baktı. Otuz - kırk kişinin çağrısına kulak asmayıp pencereye sırtını döndü.

Jeonghan sesler yüzünden huzursuzdu. Bebeği de kucağında durmadan ağlıyordu. "Gönder onları." dedi.

Joshua balkona yöneldi. Kalabalığı tepeden seyrederken yüzündeki sırıtışa hakim olamıyordu. Onlara istediği gibi hükmedebilir, hatta müritleri peşinde koşturabilirdi. Yüzündeki ifadeyi silip ciddiyetle kalabalığa seslendi: "Hepiniz evinize dönün."

"Onu bize göstermeyecek misiniz?"

"Efendim, yüce Aziz bir kez olsun yüzümüze bakamaz mı?"

Joshua "Minnetinizi böyle mi gösteriyorsunuz?! Onu huzursuz edip kapısında yığılarak mı? Onun hürmetine kiliseye gidip dua edip adak adamanız gerekmez mi?" diyerek topluluğa seslendiğinde kalabalık, sözleri doğru bulmuştu. Kendi aralarında Joshua'nın haklı olduğunu konuştular ve kalabalık yavaş yavaş dağıldı.

Kısa süre içinde Joshua kilisenin saygıdeğer din adamı olmuştu. Halkın kiliseye yaptığı bağışlar artmaya başladı. Olay hakkındakiler bölge dışına da yayılmıştı. Böylece kilisenin savunması artırılmış, daha sıkı bir yönetim hakim olmuştu. Artık Jeonghan'ın kaldığı yere yaklaştırılmıyordu insanlar.

Geçen bir ay sonrası kız bebek doğumları artmıştı. İnsanlar tanrıya minnetini ödemek için tapınaklara gidiyor, adaklar adıyor ve bağışlar yapıyordu. Henüz büyük kesimin Jeonghan'dan haberi yoktu, fakat onun bulunduğu bölgede olay hızla yayılmıştı. Olayı resmetmek, kayda almak ve haberini yapmak isteyen zanaatkarlar ve sanatçılar sıraya girmişti.

"Sayenizde kız çocuk doğumları arttı, halk normale dönüyor ekselansları." Joshua heyecanla söyledi.

Jeonghan tanrı tarafından lanetlendiğini düşündüğü vücudunun aslında ona bahşedilmiş kutsal bir emanet olduğunu düşünmeye başlamıştı. Üzerinde şimdi öncekinden daha büyük bir yük vardı. Aynı zamanda bir yükten de kurtulduğunu hissediyordu.

Herkes benzer şeyler söylüyordu.

"Bizim kurtarıcımızsınız."

"Neslin kurtarıcısı yüce Aziz!"

Bir yerden sonra Jeonghan da inanmaya başlamışt yüceliğine. Gerçekten de halkın kurtarıcısı olmuştu. Peki bundan sonra ne olacaktı? Herkes onu tanıyacak, bir yerden sonra kayıp prensin yaşadığı öğrenilecekti.

Yalnız Jeonghan değil, Joshua da mucizenin bir parçası sayılıyordu. Kısa sürede etrafına müritlerini toplamıştı. Kurmaya başladığı tarikatın üyeleri yavaş yavaş toplanıyordu. Çıldırmışçasına Joshua'nın izinden körü körüne gidecek bağlı topluluklar oluşmaya başlamıştı bile.

Joshua gönüllülerden oluşan bir topluluk kurmuştu. Yardıma ihtiyacı olanlara kapılarını açarak topluluğu büyütmeye devam ediyordu.

Jeonghan kucağındaki bebeğin alnından öptü hafifçe "Ne kadar uslu bir bebeksin sen. Sana bir isim bulmalıyız." dedi. Şimdiye kadar olanlar nedeniyle Seungcheol'ün neler yaptığını düşünmemişti.

"Keşke baban da seni görmeye gelebilseydi. Birlikte isim verseydik sana." Yatağın ortasına yatırdığı dünya tatlısı kızının yanına uzandı. Bebeğin minik ellerine öpücükler bırakıyor, sevimli yüzünü izlerken hülyalara dalıyordu.

"Sana ne isim koyabiliriz?"

Kız, neslin karanlık döneminde doğan bir ışık gibiydi. Öyle ya, bir neslin kurtarıcısıydı O. Bataklıkta açan nilüfer çiçeğiydi. Jeonghan'ın zorlu hayatının içinde doğmuş, saf ruhu temsil ediyordu. Tanrının eliyle dokunduğu kutsal ruhtu.

"Buldum. Sana Yunhee diyeceğim." Jeonghan bu ismi söylediğinde bebeğin dudakları tebessümle kıvrıldı. Ne de güzel bir bebekti. Ne kadar güzel gülümsüyordu. Nasıl da güzel, saf ve tazeydi. Yunhee tam da ona uygun bir isimdi.

Kapının tıkırdamasıyla kapıya çevirdi başını Jeonghan. Yardımcı rahibelerden birisi başını eğerek usulca içeri girdi.

"Başrahip Joshua vaftiz için hazırlanmanızı istediler efendim."

"Tamam, geliyoruz. Teşekkür ederim."

Kadın geri adımlayıp dışarı çıktıktan sonra kapıyı çekti. Jeonghan bebek için gönderilen elbiselerin içinden en güzelini seçti. Kolları ve etekleri fırfırlı, pembe bir elbiseydi. Bu elbiseyi giyince adı gibi pembe bir nilüfere benzeyecekti. Düşüncesi Jeonghan'a tebessüm ettiriyordu. Jeonghan giyinerek bebeği küçük sepetin içine yerleştirdi. 

Törende onlarca meraklı göz vardı. Herkesin gözü bebekten önce Jeonghan'daydı. Bugün ayrı bir güzel ve asil duruyordu. Ona bakan insanlar gözlerinde onun asilliğini daha da yüceltiyor, kutsal bir mertebede görüyorlardı. Kalabalığın arkasında dikelen Seokmin'in gözleri bebeği sepetinden dikkatlice kucaklayan Joshua'yı takip ediyordu. Onun yanındaki Junhui ise memnuniyetsizce dudak büküyordu.

Törenin ardından Joshua duasını yapıp yıkadığı bebeği kollarına aldı. Az evvel Jeonghan'dan ismini öğrenmişti.

"Dünyaya kutsallığınla bereketi de getirdin. Sen çok güzel bir kızsın. Hayatında mutluluklar diliyorum Yunhee."

Vaftizhanenin ağır kapısının sessiz gıcırtısı salonu doldurduğunda gözler kapıya döndü. Seungcheol hızla içeri girdiğinde kalabalığın arasından kendisine bakan Jeonghan'ı görünce nefes nefese kaldı. Geç kaldığı törende bebeğin adı bile koyulmuştu.

"Lordum, geç kaldınız." diyordu onu gören Junhui. Fakat Seungcheol onu duymuyordu bile. Kalabalığı yararak küçük havuza doğru ilerledi. Soylu kıyafetleri ve asilliği nedeniyle kalabalık ilk başta onun ilerleyişine engel olmamıştı. Seungcheol bebeğe bakmak için yanaştığında Joshua geri çekildi.

"Ne yapıyorsunuz?"

"Bebeğime bakıyorum."

Joshua'nın gözleri endişeyle titredi. Sessizlikte Seungcheol'ün sözleri duyulmuştu. Seungcheol bebeği bırakıp Jeonghan'a çevirdi kırgın bakışlarını. Hızlı adımlarla Jeonghan'ın dibine girip kolunu yakalayacakken Junhui bileğini tutarak durdurdu.

"Dokunmak yasak."

Seungcheol'ün kara gözlerinin içinde alevler dalgalanıyordu, Junhui'nin soğuk bakan gözlerini oymak ister gibiydi ateşi.

"Sen kim oluyorsun? O benim çocuğum!"

Kalabalıktan sesler yükselmeye başladı.

"Ne saçmalıyor bu adam? Delirmiş olmalı."

"O bebek kutsal Aziz'in bebeğidir, babası da Joshua'dır!"

Joshua, karşısında Seungcheol'ün yıkılışını izlerken büyük bir zevkle bıyık altından gülümsedi. "Çıkarın onu buradan!"

Seungcheol kollarını tutan ellerden silkinerek kurtulup durdu. İnsanlara dönerek "Benim kim olduğumu biliyor musunuz!?" diyerek bağırdı. İnsanlar susup gerilediler. İçlerinden bazıları "Sahtekar!" nidaları atıyordu.

"Buradaki hainlerin başlarını kopartacak olan asıl kahramanınızım. Hepiniz kandırılıyorsunuz." dedi. Sonra Joshua'yı işaret etti. "Bu adam asıl sahtekar olandır!" Son kez gözleri Jeonghan'ın gözlerini bulduğunda "Hepinizi pişman edeceğim." dedi. Onu tutmaya çalışan ellerden kollarını silkerek uzaklaştı kapıya dönerek yakalarını ve kollarını düzeltip son kez duraksadı. Ardından salonu sert adımlarla terk etti.

O son bakış birbirine tutunan son pamuk ipliklerinin kopuşu olmuştu. 

Junhui koşarak salonu terk etti. Seungcheol gitmeden evvel onu yakaladı.

"Lordum, lordum!"

Seungcheol bir kere arkasına bakıp "Ne var? Gidiyorum işte." diyerek yürümeye devam etti. Junhui de hemen yanına geçip onunla beraber yürümeye başladı.

"Size saygısızlık ettim. Bağışlayın, sizin kimliğinizi açık etmenizden endişelendim."

"Neden? Beni tanrının evinde öldürecekler mi? Saçmalıyorsun her zamanki gibi."

"Efendim... Bilmiyorsunuz. İnanılmaz bir örgüt var. Hepsi bir ay içinde oluştu. Burada size bir şey yapamazlar fakat dikkatli olmalısınız."

Seungcheol durup "Jeonghan da bu yüzden mi sessiz kaldı?" diye sordu.

Junhui bakışlarını kaçırdı. Dudaklarını kemirmeye başladı, kalbinde depreşen haset duygusu yeniden canlandı. Kalbindeki kıskançlık duygusunu bastıramıyordu. O da şimdilerde Seungcheol'ün karşılıksız kalan aşkı gibi aşkı yıllarca karşılıksız kalmıştı. İçindeki kıskançlıkla harmanlanmış hasetten kurtulabilmek için sonunda kötülüğe teslim olmuştu. "Ne düşündüğünü bilmiyorum ama tek kelime etmedi. Rahiple sizden daha yakınlar. Onu kendi odasında saklıyor. Hemen cellallenmeyin, ne planladığını bilmiyoruz."

"Bana ilişkileri olduğunu mu söylüyorsun?"

"Kimliğinin ortaya çıkmasını engellemeye çalışıyordu belki de. Efendim, burada tek başınıza dolaşmayın. İnsanlar delirmiş. Size saldırabilirlerdi bile."

"Saçmalık."

"Değil efendim, bir kız doğurdu."

Seungcheol o sırada aklına gelenle hafiften gülümsedi. Eğer Jeonghan'ı koruyan bu kadar insan varsa Kral ona kolay kolay dokunamazdı. Yunhee'nin doğumu hayatını kurtarmış olabilirdi.




***

Saçmalıyor gibi hissediyorum. Umarım saçmalamıyorumdur.

Bu arada sinirli bakan Scoups niye bu kadar tatlı

bu fotoğraf yüzünden her sinirli sahnesinde yüzü böyle canlanacak kafamda dnxjskn

Yorum da göremiyoruz ki doğru dürüst anlayalım ne yaptığımızı

Continue Reading

You'll Also Like

91.2K 8.5K 28
Taehyung bir katildir ve hapishaneden kurtulmak için taklit yaparak akıl hastanesine girer. O sırada orada hasta yatan Jungkook ile karşılaşır ve Jun...
2.6K 441 9
tamaki, mirio'yu nejire'yle her görüşünde beyaz yıldız çiçeği yaprakları öksürüyordu. ― miritama hanahaki disease au, short story. [120321] | [120321]
34.2K 3.5K 27
Barış Alper'in Semih'e olan bakışları farkeden Arda ile işler karışır. Just a fanfic🥳
1.8K 227 6
Sunoo sosyalleşmekten korkan sıradan bir lise öğrencisiydi, okulun altın çocuğu Jake ile kendisini garip bir ilişki içerisinde bulana kadar... fake...