Bölüm şarkısı:
Musa Eroğlu - Yare Söyleme
-
2 ay sonra : 17 eylül 1992
Aylar geçmiş,haftalar su olmuş akmış gitmiş Kurtuluş'un göz pınarlarından. Dönmeyen o yâr kumralı yerden yere vurmuştu, çok kez o yamaca çıkmış sonra onu karşısında görünce ayaklarının altında toprak kayıp gitmişti, ona ulaşacağını sandığı her an uyanıyordu rüyasından tıpkı şuan ki gibi.
"Kurtuluş, uyan... Polat revire haber mi versek?"
Polat bilmiyordu ne yapacağını can dostunu böyle görmek onu kahrediyordu, Tahsin gibi. Tahsin ise Savaş'ın yatağında kan ter içinde yatan kumralla ilgileniyordu; Alnına elini koyuyor,üstünu açıyor ve terini siliyordu arkadaşının.
Saatler olmuştu, uyanmamıştı Kurtuluş. Hafif mırıltılar çıkarıyordu,acı çeker gibi ama anca şimdi konuşabilmişti. Gözleri kapalı dahi olsa sıkı sıkı yummuş ve kaşlarını çatmıştı.
"Savaş'ım, söylemeyin... ona görmesin.. beni"
Polat yüzünü buruşturup elini ranzanın demirine vurup koğuşun içinde dolaşmaya başlamıştı, ulan herkes alışmıştı bir tek Kurtuluş hariç, herkes.
Tahsin kumral arkadaşının saçlarını geriye doğru elleriyle tararken Orhan amca, huzursuzca yatan oğlan için birkaç dua ediyordu. Herkes iyi olsun istiyordu ama Kurtuluş o gittiğinden beri perişandı.
İsmail ağa bile onun için endişeliydi, dediği yapamamıştı Kurtuluş. Güçlü olamamıştı dağ gibi genç sevdiği için eriyordu günden güne.
Tekrar sesi duyuldu o sessiz koğuşta.
"İstemiyorum.. Gitmesin" Tahsin'in gözleri dolmuştu. Polat ise onun bu haline dayanamadığı için omzundan tutup ayağa kaldırmıştı. Tahsin kendi yatağına geçip sessiz sessiz yaşlarını dökerken bu sefer başında Polat bekliyordu. Uyanacaktı emindi sadece, şimdilik kabus görüyordu.
Polat ona seslense bile uyanmamıştı. İsmail ağa'nın oradan bir ses yükselirken herkes oraya dönmüştü.
Nereden bulunduğu belli olmayan saz şimdi nasırlı İsmail ağa'nın ellerindeydi. Sazın sesi Kurtuluş'un mırıltılarını susturmuştu, tek ses saz sesi ve İsmail ağa'nın acı yüklü bir şekilde türküyü söylemesiydi.
"Ne hallara düştüğümü sorarsa-
O yâr beni sorarsa o yâr beni sorarsa..."
İsmail ağa'yı herkes izlerken bazıları dalıp gitmişti. Ağa'nın gözü ise halsizce yatan kumral oğlandaydı, onu oğlunun sevdiğine çok benzetmişti. İkisi de yoktu şimdi bu ölümlü dünya da- pişman mıydı? Elbette ama o zamanlarda oğluna karışabileceğini sanmıştı. Oğlunun daha çok kuralları çiğneyeceğini bilmeden hemde.
"Belki bir gün çıkar gelir diyorlar
Gönül muradını da alır diyorlar, diyorlar..."
Türkünün son dizelerine gelinmişti, bu zamana kadar Hüseyin gardiyan bile uğramamıştı bu koğuşa.
Polat yüzü düşük bir halde dostunun ellerini tutuyordu, belki uyanır diye ama nafileydi. Revir'e gideceklerdi son çareleri buydu.
"Seven sevdiğini bulur diyorlar, diyorlar, diyorlar... Bulur diyorlar
Umudumu kestiğimi söyleme ona söyleme"
Bunca sessizlik dolu sesin içinden bir mırıltı daha eşlik etmeye başlamıştı İsmail ağa'ya. İsmail ağa ise yüzünde ki hafif tebessümü ile çaldığı saza daha can vererek çalmaya başlamıştı.
Kurtuluş uyanmıştı, bu zamana kadar eşlik etmediği türküye eşlik ediyordu.
Tahsin sırtını dçnerek yattığı yerden kalktı ve şarkıyı mırıldayan arkadaşına parıldayan gözleriylr baktı. İnanıyordu işte, düzelecekti Kurtuluş
"Yâre söyleme yâre söyleme
Umudumu kestiğimi yâre söyleme yâre söyleme"
Şarkı son bulduğunda herkes yine sessizliğe bürünmüştü. İsmail ağa ise ranzasından inip, uyanan kumral gence doğru adımladı. Polat ve Orhan amca Kurtuluş'un yanından ayrılıp Tahsin'in olduğu ranzaya ilerlediler ama yine de meraklı gözlerle ikiliyi izliyorlardı.
İsmail ağa'nın suratında hafif bir tebessüm vardı, kumral genç uyandığı için.
"Kurtuluş, nasılsın evladım? İyi misin?"
Kurtuluş onun gibi birisinden böyle anlayışla karşılanmayı beklemiyordu, şaşırmıştı. Hafifçe başını sallamış ve yattığı ranza da oturur hale gelmişti. Ne kadar koğuşta olsalar da kendisinden büyük birisi vardı karşısında, saygısızlık edemezdi.
"Çok zordur... Bilemeyiz ne çektiğini ama güçsüz düşersen eğer bazı çöpsüzlerin eline koz verirsin, her şekilde arkanda olacağım evladım... Belki kendi evladımı toprağa vermiş olabilirim ama manevi olarak sende benim bir evladım sayılırsın. İnanır mısın? Savaş evladımda sanki kendi oğlumu görmüştüm, o hırs ve aynı zamanda endişeli halleri oğlumun son hallerine benziyordu. Sende onun gibisin, benziyorsunuz aslında... Lafı uzatmak istemiyorum, hastasın pektabii. Demem o ki Savaş, burada olsaydı eğer seni böyle görmek istemezdi. Anlıyorsun beni değil mi evladım? Acın var ama geçecek zamanla, kâh kolay kâh zor bir şekilde- Neyse, dediklerim aklında bulunsun. Bir derdin olunca gel yanıma, hadi geçmiş olsun"
Arada bakışlarını kaçıran ve gözlerinden pişmanlığı okunan adamın sözleri Kurtuluş'u, istemsizce de olsa rahatlatmıştı. Omzunu sıvazlayan İsmail ağa'ya karşı tek bir laf edememiş yine acı tebessümlerinden birisini suratına giymiş ve kendi ranzasına doğru giden adamı izlemişti kumral genç.
Solundan işittiği adım sesleri ile o tarafa dönmüştü, yampiri adımlarla gelen Tahsin'in uzaktan bile meraklı gözleri belli oluyordu. Bu çocuk cidden azda olsa Kurtuluş'a neşe katıyordu.
"Ne dedi? Amma uzun konuştunuz..." Cümlesini yarıda bırakmasına neden olacak şey hem Kurtuluş'u rahatsız etmeden yatağa oturma çabasıydı hem de ayaklarının ucunda duran fotoğraftı. Ucu yakılmış ve kirlenmiş fotoğrafı eğilip aldı sarışın genç, yüzüstü düşen fotoğrafın ön yüzüne bakınca duraksamıştı. Kurtuluş'un onu merakla izlediğinden bir haberdi.
"Tahsin..."
Tahsin öylece fotoğrafa bakıyordu,duymuyordu yan tarafında yarı oturan bedeni. Kurtuluş ise acı çeker bir ifade ile Tahsin'in tuttuğu yanık fotoğrafa bakıyordu, nereden çıkmıştı yine? Nereden yürek yangınına çıra atılmıştı ki kumralın? Nasıl dayanabilirdi bunca şeye? Nasıl yapabilmişti Savaş? Çok soru vardı, cevaplanamayacak olan.
"Oğlum, siz-" Tahsin dolu dolu olan gözlerine ve duygusallığına lanet etmişti. Daha sözünü bile söyleyemeden elinden çekip alınan fotoğraf ile karşısındaki bedene baktı. Polat anlamıştı kardeşinin böyle olacağını,onlardan önce görmüştü fotoğrafı da ama ses edememişti. Farketmezler diye ummuştu, kardeşinin farkedeceği aklının ucundan bile geçmemişti. Gözleri dolu dolu olan sarışına bakarken yanık fotoğrafı, arka cebine sıkıştırmış ve kumral'a dönmüştü. Yüzünde ağlamaya yakın bir duygu çoktu ama acı çektiği apaçıktı, sıkıyordu kendini Kurtuluş. Direniyordu bir nevi kendi duygularına, böyle böyle atlatacak olması Polat'ı üzüyordu. O da kardeşiydi ne de olsa, duygularını geri plana atması sadece onu etkileyecekti... Birinci elden kendisi yaşamıştı bunları,biliyordu. Buraya ilk düştüğünde duygusuz birisiydi, duygusuz dediğimize bakmayın. Sadece Polat, o duyguları hiç yaşıyamamıştı. Kardeşinin bedenini metrelerce toprağın altına gömerken sakladığı duygularını da hapsetmişti o çukura... Sonra Tahsinle tanışsa dahi bunca zaman değişikliğe evrilmemişti Polat. Elbet bazen gülüyor,eğleniyordu ama kısa süreliydi bu durumlar, şimdi ise... Karşısında duran adamında aynı yollara adım atacağını biliyor olmak onu içten içe paramparça etmişti. Günün sonunda kendisi gibi birisine bürünmesini istemiyordu Polat.
Ama elinden bir çare de gelmiyordu, yanında her zaman olurdu lakin nereye kadar? Orası meçhuldü işte.
"Toparlanın, Tahsin kalk hadi Kurtuluş'la beni yalnız bırak. Git Orhan amca ile bir el tavla at ikinci el benimle oynarsın." Tüm olumsuzluklara rağmen bir şekilde bu grubu toplamaya çalışıyordu esmer genç. Yanından geçip giden kardeşini izlemiş sonra hala aynı boşluğa bakan kumral'ın yanına, Tahsin'in kalktığı boşluğa oturmuştu.
"Kurtuluş, bana bak oğlum" Elini sallayarak onu transtan çıkarmaya çalışsa dahi başarılı olamamıştı Polat. Derin bir nefes alıp kumral gence biraz daha yanaşmıştı. Başını tutup omzuna yaslamıştı Polat, ne kadar duygusunu geriye atmaya çalışsa da kazağının omzuna ulaşan ıslaklık gözlerinin dolmasına neden olmuştu.
Ensesini ovduğu kumral gencin burun çekişlerini ve kısık hıçkırıklarına rağmen ayrılmıştı Polat. Çatık kaşları ile ağlayan Kurtuluş'a bakıyordu, böyle olmazdı. Ağlayarak olmazdı bu iş.
"Kendine gelmen lazım, böyle devam edemezsin lan!" Kurtuluş'un ensesini tutan el koluna inmişti, iki elle sıkı sıkı kollarından tutup hafif hafif sarsılıyordu. Karşısında duran esmer arkadaşı ona güven aşılıyordu geçeceğine dair ama Kurtuluş zoraki bir şekilde nefes alıyormuş gibi hissediyordu. Bunu arkadaşına diyememişti o an.
"Atlatayacağız tamam mı? Güven lan bize-" Endişeliydi Polat, kumral genç buraya geldiğinden beri ilk defa onu bu kadar bitik görüyordu.
"Polat" Çatallı çıkan sesine rağmen ufak bir tebessümü eksik etmemişti Kurtuluş. Ona umutla bakan arkadaşı gülümsetmişti onu sebepsizce.
"Efendim kardeşim? Söyle, dinliyordum.." Hevesle söze girişmişti Polat, Kurtuluş'un aksine.
"Birgün olurda birimiz çıkabilirsek bu bataklıktan ve Savaş ile görüşürsen eğer..." Kuru öksürük Kurtuluş'un sözünü kese dahi Polat onu dinlemeye devam etmişti, hafif bir endişe içinde.
"... Ona hiç darılmadığımı söylersin olur mu? Bakma böyle durduğuma benim, ona darılıp küsecek cesaret bende ne arar? Birde bu ağladığım felanda aramızda sır... Öğrenmesin Savaş, morali felan bozulur" Söylecekleri bittiğinde ikiliyi garip bir sessizlik esir almıştı. Kurtuluş Savaş'ın, üzüleceğinden bile emin değildi çünkü o gidişiyle sanki herşey silinip atılmıştı aralarında.
"Ne diyorsun oğlum... Ne saçmalıyorsun? Çıkacağız elbet buradan hep beraber, neden bana anlatıyorsun lan bunları?" Polat'ın içine kurt düşmüştü, arkadaşının veyahut kardeş diye varsaydığı adamın ağzından dökülen sözcükler onu dehşete sürüklemişti. Sanki... Sanki kendisi hiç çıkamayacak gibi konuşuyordu. Böyle konuşmamalıydı, konuşamazdı! Kabul etmiyordu Polat!
"Öyle işte... Polat, inanıyor musun sen buradan çıkacağımıza sence? O kadar umutlu musun?" Sorgulayıcı ve üzgün bakışlar yine Polat'ı hedef almıştı. Kimse emin değildi buradan çıkacağına veyahut buradan sağ çıkacağına ama içlerinde hep bir umut vardı bazılarının... Polat'ın ve Tahsin'in olduğu gibi, önceden Kurtuluş'un olduğu gibi...
"Bak... İnan ki herkes bu bataklıkta sürünüyor ama herkesin içinde bir umut kırıntısı var anasını satayım... Sen böyle yaparsan olmaz ki! Azıcık umudun olsun amına koyiyim, müebbet yemedin ki!" Sonlara doğru hafif yüksek çıkan sesi yüzünden birkaç müebbet cezası yiyen mahkum esmer gence dönmüş olsa dahi umursamamıştı ikisi de o an. Polat'ın tek endişesi şuan Kurtuluş'tu, ona ne dese boş gibi hisssettiren ve bu durumu kanıtlayan şey: kendisine boş bakan gözlerdi.
"Polat... Benim bir sonuca ulaşmam için Savaş olmalıydı anlıyor musun? Savaş gitti, terk etti öylece... Ben bu harabenin altında kalmaya mahkumum"
"Hayır lan hayır! Biz yanındayız, hadi tamam bir Savaş etmeyiz belki ama destek olacağız lan sana... Bunun için elimizden ne geliyorsa da yaparız everallah!"
Polat gülümseyerek sarsıyordu Kurtuluş'u. Bir tepki istiyordu, tek bir tepki onu umutlandıracak tek bir yaşam belirtisi! Yeter ki boş bakmasın o gözler!
"Resmi ver bana"
"Ne?" Neden istiyordu ki onu şimdi? Hangi amaçla? Daha kötü olacaktı kumral genç. Başta tedirgin olsa dahi ona bakan kısık gözler yüzünden arka cebinden çıkardığı fotoğrafı, Kurtuluş'a uzatmıştı Polat.
"Ne yapacaksın onunla?"
Cevap alamamıştı Polat. Öylece fotoğrafın arka tarafına kalem ile bir şeyler yazan Kurtuluş'u izlemekle yetinmişti.
Kumral'ın kendisine geri uzattığı fotoğrafı, tek eline alıp arka tarafına bakmıştı hemen. Öyle merak etmişti ne yazdığını...
- Savaşlar olmadan Kurtuluşlar olmaz -
Polat tekrar ve tekrar okunmuştu o yazıyı, çok kez. Sırtını dönüp uyuyan Kurtuluş'a bakmış ama soru dahi soramamıştı. Kalkıp tavla oynayan ikilinin yanına dahi gitmiş ama okuduğu yazı hala onunlaydı.
Üzülüyordu Polat, her ne kadar bu durumlara karşı düşüncesi farklı bile olsa içten içe iki birbirini seven insanın, bunları yaşamasını istemiyordu. Ayrılık her koşulda acı vericiydi, biliyordu.
Aklında bir plan vardı, belki iyi belki kötü ama onları kavuşturacak bir plandı bu.
Zamanla atlatacaklardı,
bir şekilde geçecekti her şey. Sadece ikisi de biraz sabretmeliydi...
Çok az sabır onlara ilaç olacaktı
ya da daha büyük yaralar açacaktı...
Zaman gösterecekti bunları, şimdilik sadece ayrılık süregelecekti.
Sadece ayrılık...
-
Oy yine kısa bölüm yine ben, artık yazamıyor gibi hissediyorum
Hayat koşusturması beni yoruyor arkadaşlar ve son zamanda yaşananlar yüzünden toparlanamadım hala.
Psikolojim bombok, nasıl düzeleceğiz inanın bilmiyorum..
Neyse diğer bölümde denk düşelim canlarım öpüldünüz :***