~Yazardan~
Yaratanın gücü ölçülemezdi.Dillere alınmayacak, akıllardan geçemeyecek lütuflar,billur güzellikler gözlere görünse bile anlamazdı insanoğlu.
Biliyordu yarattığı evlatları.
Biliyordu şeytanın, zihinlerini pençeleri altına aldığına. Bu yüzden bir şans daha veriyordu.
Dünya hayatını tekrar bahşettiği Reyhan Alker, kendi kudretiyle yarattığı şeytanın öz evladıydı.
Katran gibiydi kalbi, zehirdi zihni.
Ancak değiştiğini,kaderinin işlendiğini biliyordu.
Duygu ve hisleri bunu gösteriyordu tanrıya.Yeni bir hayat, belki aklaştırırdı karayı. Arıtırdı panzehir, zehri. Aykırı bir durum olmadığı sürece...
Reyhan'ın zihni değişmiş, varlıkları kavrayabilen ancak anılardan bihaber hale gelmişti. Bununla da kalmamış, efsunlu güzelliği ondan alınmıştı. Önemsizdi tanrı için, bir küçük ayrıntı kadardı.
1920 lerdeki doğuşu, kırk sene aşıma uğramış, 60 lara nakledilmişti.Şuan 1980 de yirmi beş yaşındaydı ancak anılardan uzak bir portreyi andırmaktaydı.
Tanrının haberince...
----------
~1980 lerde 1 ay sonra.~
Bilmediler, farketmediler..
Reyhan'ın zihni karmaşık olsa da, derinlerde bir yerde gerçek farkındalık vardı.
Tanrı'nın ona sunduğu bu yeni yaşam, bir lütuf değil, başka bir sınavdı.Ama bu sefer farklıydı.
Şimdi o sınayan değil, sınanandı.
Şeytanın pençeleri altında yoğrulmuş zihni, ona ihanet etmiyordu. Olanları hatırlamıyordu belki, ama hisler yerindeydi. Tanrı'nın gözünden kaçan küçük bir boşluk,
Reyhan'ın kurtuluş anahtarıydı.
Tanrı, insanların duygularını izlerken, zihinlerinin derinliklerinde dönen entrikaları göremeyebilirdi.
Reyhan bunu biliyordu.
Yeni bir bedene bürünmüş, geçmişin tüm anıları silinmişti. Ancak Tanrı, ona fazlasıyla güvenmişti. Reyhan'ın karanlık doğası o kadar derinlere gömülmüştü ki, en üstün varlık bile bunu gözden kaçırmıştı.
O, bu yeni bedende, kaybettiği anıları hatırlayamasa da, içsel bir kurnazlıkla doğmuştu.Son sesler belki fısıldanmıyordu ama yankılanıyordu.
Tanrı'nın ona sunduğu yeni hayatı, kendisine verilen son şansı gibi görmüyordu. Bilinçaltının en derinlerinde yatan plan, onun hayatta kalma içgüdüsüne eşlik ediyordu.
Zihnindeki zehrin tamamen yok olmadığını hissediyordu. O, Tanrı'yı kandırmak için doğmuştu. Bu, bir yolculuk değil, bir oyun olacaktı. Reyhan'ın karanlık doğası, Tanrı'nın ışığında boğulmayacaktı.
1980'lerdeydi, insanlar teknolojiye yeni yeni açılmaya başlıyordu.
Ancak Reyhan, bu yeni dünyayı şekillendirme gücüne sahipti. Güzelliği ondan alınmıştı, ama zihin gücü yerindeydi. Gözlerine bakıldığında bir boşluk hissediliyordu, ama o boşluğun ardında sinsice işleyen bir akıl vardı.
Her şey yolunda gibiydi, ama Reyhan'ın zihninde bir plan şekilleniyordu. Tanrı'nın gözünden kaçan o ufak detay, Reyhan'ın en güçlü silahıydı.
Ve şimdi, Tanrı'yı alt etmek için yalnızca zamana ihtiyacı vardı.
Zihni buydu, kibri buydu. Ona göre o, masalların toz pembe saf kalpli kızı değildi. O, insanlığın içine atılan nefret gibi kara,katran gibi kalpli kadındı.
Beyaz değil, gri değildi. Siyahdı.
Başlangıç veya orta değildi.Sondu, bitirendi, umutları kapatandı.
Yazan değildi, yazgıyı silendi.Silgi varken kalemin lügâtı olmazdı hayatta...
~~~
Aradan geçen bir ayda dahada tanımıştı Reyhan, ailesini.O bilmiyordu ancak tanrı, yeni bir hayat bahşettiği gibi bambaşka bir aile çıkarmıştı karşına.
Geçmişe nazaran...
Reyhan'ın ailesi, köklü bir geleneğin ve zamanın yıpratıcı etkilerinin izlerini taşıyan bir yapıdaydı.
Babasi Nazif, İstanbul'un görünmez duvarları arasında sıkışmış, ince bir sabırla yoğrulmuş bir adamdı. Sınırları vardı, ne sevgisini tam anlamıyla gösterebilir ne de ailesini içine sürüklendiği çalkantılardan tamamen koruyabilirdi.
Yine de, Nazif'in sessizliğinde derin bir sorumluluk yatardı. 1980'lerin darbe dönemiyle birlikte artan baskılar, onun ruhunda kapanması zor yaralar açmıştı.
Nazif, dışarıdan nazik ve soğukkanlı biri olarak bilinse de, içinde bir savaşçı gibi ailesini ayakta tutma çabasındaydı.
Reyhan'ın annesi, Zeynep, yüzeyde soğukkanlı ve sakin bir duruş sergilese de, içinde sinsilik barındıran bir kadındı.
Zeynep, Nazif'in aksine, olayları yönetme yeteneğini sessizce kullanır, gizli hamlelerle aile içindeki dengeleri kendi lehine çevirirdi.
Onun bakışları altında, evde kimse fark etmese bile hep bir hesap, hep bir plan dönerdi. Otoritesini alenen sergilemektense, ince ayrıntılarla yolunu bulur ve istediklerini elde ederdi.
Reyhan'a olan ilgisi, annelikten öte kontrolcü bir doğanın yansımasıydı.
Reyhan'ın ikiz kardeşleri, Asya ve Dila, dünyaya umut dolu gözlerle bakan daha reşit bile olmayan 17 yaşında genç kızlardı.
Onlar için hayat, her zaman Reyhan'ın gölgesinde, onun güçlü ve kararlı adımlarının ardında şekillenmişti.
Asya ve Dila, ablalarına karşı derin bir sevgi besliyor, onun karanlık yanını göremeyecek kadar kördüler.
Gözlerinde Reyhan, güçlü bir kahramandı, ancak Reyhan'ın ruhunda taşınan karanlık, onların bu hayranlığını ağır bir yük haline getirmişti. Asya ve Dila, neşeleriyle evin içinde ışık gibi parlasalar da, Reyhan'ın içindeki karanlığı asla anlayamayacaklardı.
Ailede bir de Reyhan'ın hiç susmayan halası, Meltem, vardı.
Meltem, durmaksızın konuşan, her meseleye karışan, ama kimsenin söylediklerini pek ciddiye almadığı biri olarak tanınırdı.
Onun sözleri çoğu zaman havada kalır, etrafındaki herkes tarafından sessizlikle karşılanırdı. Yanındaki kocası, Tarık, ise tam bir kılıbıktı. Meltem ne derse, Tarık sessizce kabul eder, onun gölgesinde yaşamayı tercih ederdi.
Ailenin en yaşlısı, Reyhan'ın meraklı ve dedikoducu ninesi, Hediye, olayların hiç bitmediği bir dünya yaratmıştı.
Olaylar onun zihninde döner, büyür ve birer hikayeye dönüşürdü. Bu hikayelerin çoğu abartılıydı, ama Hediye'nin gözünde her şey hakikatti.
Onun yanı başındaki dedesi, İhsan, ise daha sessiz ama aynı derecede meraklı bir adamdı. İhsan, olayları gözlemlemeyi sever, ama dedikodulara karışmadan duramazdı.
Aile içinde söylenmemesi gereken ne varsa, İhsan bir şekilde onu dile getirirdi.
Bu karmaşık ve renkli ailenin içinde Reyhan,bir ay içinde kendini bir yabancı gibi hissetmişti. Varlığı yoktu, onu sevebilirlerdi ancak onu değildi.
Onun düşünceleri bu yöndeydi.
Halbuki eski yaşantısını hatırlayabilseydi, tanrının lütfunu görebilirdi.
~Başka Bir Evren ~
Reyhan'ın ailesi, soğuk ve mesafeli ilişkilerle örülmüş bir yapının tam ortasında yer alıyordu.
Babası Aziz Şelder, dönemin en zengin toprak sahiplerinden biri olarak her daim gücü ve servetiyle övünürdü.
O, çevresindeki herkese tepeden bakan, kibirli ve soğuk bir adamdı. İnsanlara yardım etmeyi bir zayıflık olarak görür, çıkarlarına hizmet etmeyen kimseye değer vermezdi.
Aile içinde bir otorite figürüydü; karısı ve çocukları üzerinde baskı kurarak onları da kendisi gibi kibirli bir yaşam tarzına sürüklemeye çalıştı.
Özellikle Reyhan'ın üstün zekasıyla gurur duyar, onun başarılarını kendi eserinin yansıması olarak görürdü.
Annesi Leman Şelder ise, toplumsal statüyü her şeyin üstünde tutan bir kadındı.
Soğuk, mesafeli ve alabildiğine kibirliydi.
Leman, insanların duygularına karşı duyarsız ve kendini herkesten üstün gören bir yapıya sahipti. Kadınların en büyük başarısının, iyi bir evlilik ve aile servetinin korunması olduğuna inanırdı. Kızının zekasını takdir etse de onu yalnızca aile servetini büyütecek bir araç olarak görürdü.
Reyhan'ın ağabeyi Tarık Şelder, babasının katı dünya görüşünü ve kibirini tamamen benimsemiş biriydi.
Ancak o, Reyhan'ın aksine zihnindeki tilkileri salamazdı.Bu yüzden onun başarılarının gölgesinde kalmış olmanın derin bir kıskançlığını içinde taşıyordu.
Tarık, her zaman ailesinin en değerli çocuğu olmayı arzulamış, ancak Reyhan'ın tehlikeli zihni ve gururu onu sürekli geride bırakmıştı.
Bu yüzden Reyhan'a karşı karmaşık duygular beslerdi; hem onu kıskanır, hem de kendisinin nefret ettiği, derinlerde bir parçası ona hayranlık duyardı.
İnsanları manipüle etme konusundaki yeteneği, onu babasının gözünde önemli bir yere taşımıştı.
Fakat tüm bu başarılarına rağmen, Tarık'ın içi boştu; ailesinin kibri içinde büyümüş, duygusal bağlardan tamamen kopmuştu.
Reyhan, bu soğuk ve kibir dolu aile ortamında büyürken,keskin bir bıçakla sivriltti zihnini. İçinde tuttuğu zehiri kullanmadı kendine, ailesini ve kendi soyunu içten içe kuruttu.
Onları sessizce sildi hayattan. Hissettirmeden koydu kendini Azrail'in yerine, karma yaşayacağını bile, bilemeden...