•••
Kendine Azrail adını veren kadın, kendinden emin adımlarla ormanın ortasına diktiği adamlara bakıyordu.İntikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu.Onu yarı yolda bırakan adama gününü gösterecekti.Kadın soğuktan etkilenmiyor gibiydi.Yeşilimsi gözlerini adamların üzerlerinde sabitledi.Yağan yağmura kimse aldırmıyordu.Kadın siyah kapüşonunu açtı ve yan yana dizilen sırılsıklam olmuş adamlara baktı.Sesindeki soğukluk daha önce birçok mafya ile çalışmış adamları şaşkınlığa itiyordu.
''Aynı anda.'' dedi.Adamları korkutan ilk kadındı. Karşısında bulunan adamlar en iyi şekilde eğitilmiş, en korkusuz adamlardı, fakat onları da şaşırtan ve fikirlerinden dolayı korkutan bir kadın vardı.Kadının arkasındaki adam ise karşısındaki adamların onun emirlerine itaat etmesini sağlıyordu.Kadın, tabiri caizse şeytan gibi bir kadındı. İnsanları elinde oynatmasını çok iyi beceren ve intikam ateşi ile kavrulan bir kadından daha tehlikeli birşey olamazdı.Biraz duraksamanın ardından kadın şeytani bir gülümseme sergiledi.
''Hepsini kurşuna dizeceksiniz.Hafif yaralar ile bedenlerine acı yükleyebilirsiniz lakin iki kişi hariç.'' dediğinde, adamlar birbirlerine bakmışlardı.O iki kişinin kim olduğunu hepsi merakla bekliyorlardı.Kimlere karşı bir taraf tutacaklarının farkındaydılar.Kadın gözlerini yumdu ve hem intikam ateşiyle hem de aşkının ateşi ile gözlerinin önünde beliren sevgilisini tekrar anılarında hissettiğinde derin bir nefes almıştı.Kadın birkaç saniye sonra gözlerini açmıştı.Konuşması için yanındaki kadına baktı.
''Onlara zarar verirseniz sizi kendi ellerimle gebertirim!''
Kadının sesi adamların kulaklarında yankılanmıştı,adamların daha da merak etmesini sağlamıştı, kadının bu hareketi.Yıllar önce onu oyun dışı bırakan sevgilisine şeytani bir şekilde dönmüştü.Onu istiyordu ve önüne çıkan herkesi öldürebilirdi. Adamlar birkaç dakika içinde kim olduğunu anlamışlardı. Kadınlar onlara ellerinde tuttuğu resimleri göstermişti.
''Hepsini aynı anda kurşuna dizeceksiniz! Bir saniye bile önce veya sonra değil. Siz ölene kadar önünüze çıkan tüm engelleri yok edin!'' dedi.Kadının yüzünde aptal bir sırıtış belirmişti. Kadının sırıtışı daha da büyürken, elinde tuttuğu resmi yakarak adamlara baktı.
''Uras demir ve kıymetlisine dokunursanız kendi mezarınızı kazarsınız!'' dedi ve biraz ileride bekleyen siyah arabaya bindiler.Adamlar emri almışlardı,hemen harekete geçtiler ve kadının dediklerini yapmak üzere ayrıldılar...
***
Selen Gündüz
Poyraz, ondan beklediğim gibi bağırmamıştı.Yaptığı tek şey resme donuk bir şekilde birkaç saniye bakmaktı. Onda eski anıların depreştiğini anlamak zor değildi.Sakin bir şekilde bana döndü.
''Sanırım artık iyisin, seni evine bıraksam iyi olacak.'' dedi.Benim ise aklım hâlâ o resimdeki gülümseyen gamzeli çocuktaydı.O çocuğu ister istemez Poyraz olarak hayal ediyordum, fakat o çocuğun Poyraz olduğuna inanasım gelmiyordu.
''O çocuk sen miydin?''
Sorum üzerine sakin bir şekilde bana bakmaya devam etti.Bana cevap verecek gibi gözükmüyordu, fakat cevabımı almadan bir adım dahi atmayacaktım.Sessizliği üzerine omuz silkip konuşmaya başladım;
''Bana cevap vermeden şuradan şuraya adım atmam.''
İnatçıydım ve istediğim şey her ne olursa olsun sonuna kadar uğraşırdım.Poyraz yerdeki resme tekrar baktı.Onu git gide sinirlendirdiğimin farkındaydım, fakat hâlâ alacağım cevabı bekliyordum.
''Benim evimde başka kim olmasını bekliyorsun ki?''
Söylediklerinde haklıydı, fakat onun tebessüm bile ettiğine şahit olmayınca koca bir gülümseme sergilediği resmi görünce onunla bağdaştıramıyordunuz. Küçüklük ve büyüklüğü arasında büyük bir fark vardı.Bu nedenle gülen gamzeli çocuğu kardeşi olarak düşünmüştüm, fakat emin olamamıştım.Bu cevabı ise onun bir kardeşi olmadığını düşündürmüştü bana.
''Bana gamzeli çocuğu gösterebilir misin?''
Merakla sorduğum sorunun karşısında göz devirdi. On yıl önce oldukça güzel ve sımsıcak bir şekilde gülümseyen o çocuğu görmek istiyordum.Gamzeli insanlara karşı tuhaf bir zaafım vardı,onları gülümserken izlemek benim çok hoşuma gidiyordu..Poyraz beni arkasında bırakıp bar köşesine doğru ilerledi.
''Eğer gülen bir çocuk istiyorsan parka falan gitmelisin.Burada gördüğün üzere bir çocuk yok ve benden gülümsememi bekleme.''dedi.Soğuk ses tonu bile bunu yapamayacağını belirtiyordu.Bay ciddi mafyayı gülerken görmek istiyordum.Arkası bana dönük olduğu için yüz ifadesini göremiyordum.Israrla konuşmaya devam ettim.
''Hadi ama lütfen Poyraz, bir kerecik gülümsesen ne olur hem? Ölmezsin, hadi ama bu kadar ciddi olma. Bu kadar cid-''derken, Poyraz hızla gelip susmam için, ağzıma nereden bulduğunu bilmediğim bir kraker soktu.Krakerden bir ısırık aldım, sonuçta acıkmıştım.Poyraz içkisinden bir yudum daha alırken bana ifadesiz bir şekilde bakıyordu.
''Bak görüyorsun işte krakerde var.Kraker olan her yerde bir çocuğun kırıntılarına rastlarım ben.''
Bilmiş bilmiş konuşup onun gülümsemesini sağlamaya çalışıyordum.Onu gülümsetmek hem benim merakımı hem de ondaki kötü anıları giderebilirdi.
''Efran'ın o kraker aptal insan.'' dediğinde göz devirdim.Efran'ın çocuksu yanını görmemek için aptal olmak veya kör olmak gerekiyordu.Umursamayarak işaret parmağımı tam kalbinin üzerine koydum.Poyraz tepki bile vermiyordu.Sadece elime ve suratıma bakmıştı o kadar.
''Burada.'' dediğimde, Poyraz parmağımı tutup indirdi. Diğer işaret parmağımı koydum bu sefer üzerine, pes etmeyecektim.
''Burada gülümseyen gamzeli bir çocuk saklı, hadi bana onu göster.'' dediğimde, Poyraz diğer parmağımıda tutup indirdi. Oldukça soğuk ve tepkisiz bir şekilde bana bakıyordu.
''Orada bomboş ve karanlık bir kalpten başka bir şey yok, git kendine gizemli, gülümseyen bir çocuk bul ve benimle uğraşma!'' dedi.Ayağımdaki ağrı yok denecek kadar azalmıştı.Bana yeniden arkasını döndüğünde onun peşinden gittim.
''Hadi ama Poyraz, sadece küçük bir tebessüm, fazla bir şey istemiyorum ki.'' dediğimde, Poyraz sinirle bana dönmüştü.Üzerime doğru yürümeye başladığında geriye doğru adım atmaya başlamıştım.
''O resimdeki çocuk bundan on sene önce annesiyle beraber mezara gömüldü.Üzerine ise topraktan bir örtü ve ona biraz renk verecek çiçekler serildi.Hemen gevezeliği bırak ve toparlanan!'' dediğinde şaşkındım.Poyraz'ın annesi ölmüştü ve ben bunu ona hatırlattiğım için kendime küçük bir küfür savurmuştum.
''Şey, üzgünüm....Ben'' dediğimde, Poyraz yeniden bana arkasını döndü.Poyraz koltuğun üzerindeki deri montunu üzerine geçirdi ve sinirli bir şekilde bana döndü.
''Hadi Selen, biraz hızlan. Tüm vaktimi seninle harcayamam!''
Sinirle ona baktım,tamam saçmalayıp ona kötü anılarını hatırlatmış olmalıydım, ama en azından içimi rahatlatacak birkaç kelime sarf edebilirdi.İç rahatlanacak bir durum yoktu belki de ama bunu yine de yaratabilirdi. Söylediğim kişi Poyraz olunca, bu beklenilmesi en az şey oluyordu.Telefonumu bıraktığım yerden alırken, Poyraz ciddi halini birkaç saniye için bozdu.Hafif gülümser gibi olmuştu.Aslında tam bir gülümser gibi olma değildi.Gülumsemek ya da gülümsememek arasındaki o ince çizgi de saniyelik bir duruş sergilemişti.Poyraz yavaş yavaş kapıya doğru yürürken, beni bekleme zahmetine girmemesi sinirimi bozsa da bir şey dememiştim.Islık çaldığında duraksayıp ona baktım. Islık çalınca annem, şeytanları çağırdığımı söyleyip beni korkuturdu.Poyraz'ın ise kafasını dağıtması için şeytanlara ihtiyacı mı vardı? Saçma sapan cümlem üzerine olumsuz anlamda kafamı sallayıp, arkasından yavaş yavaş yürürken onun birkaç adım gerisinden bende çıktım. Poyraz arkasını dönüp daha sakin bir şekilde bana baktığında şaşırmıştım.
''Nereye bırakayım?''
Sorusu üzerine biraz düşünmüştüm,midemin isyan dolu sesi kulaklarıma dolduğunda sırıtarak ona baktım.
''Benimle beraber kahvaltı yap.''
Bunu beklemediği belliydi, ama şaşırmak yerine sinirlenmişti.Kaşlarını çatıp;
''Sebep?'' diye sorduğunda omuz silktim.Tek başıma yemek yiyemediğim için onunla beraber yemek istemiştim.
''Çünkü acıktım ve tek başıma yemek yiyememe gibi kötü bir alışkanlığım var.'' dediğimde, Poyraz derin bir nefes verdi.Benden bıktığı çok barizdi, bunu o kadar belli ediyordu ki kendi kendimi yok edesim geliyordu.Poyraz acıdığından mıdır bilinmez, ama kafasını belli belirsiz sallayıp ön koltuğun kapısını açtı.
''Bin.''
Karşı çıkmadığına göre kabul etmiş olmalıydı.Sırıtarak arabaya bindiğim de gece olanlar aklıma gelmişti.Onunla arabaya binmeye korkar olmuştum, fakat umursamadım.O da arabaya bindiğinde sırıtarak ona bakmaya devam ettim.
''Beni nereye götürüyorsun?'' diye keyfile sorduğumda, keyifimi anında tuzla buz etmişti.
''Cehennemin dibine, sadece sus sarı kafa.'' dediğinde, hafif bozulsam da belli etmemiştim.Tüm keyifimi kaçırmak zorunda değildi.
''Susmayacağımı biliyorsun ve madem cehennemin dibine gidiyoruz, yanmaya hazır ol ciddi mafya!'' diye keyifle bağırdığımda, arabayı çalıştırıp ters ters bana baktı.
''Ben yanmaya alışkınım,sadece sesini kes!'' dedi ve hızlı bir şekilde arabayı sürmeye başladı.Verdiği cevaplar bilinmezliğe sürüklüyordu ve onun getirdiği bir merak ile tüm ruhumu boğuyordu.Daha fazla bir şey söylemeyip sustum ve ondan gözlerimi çektim.Sadece yola bakarken mümkün olduğu kadar susmaya çalışacaktım.
***
Efran Ateş
Güzel çekirgem ile cıvıklığın son demlerindeydik. Ece önündeki dumanı tüten kahvesinden bir yudum alır almaz dilini dışarı çıkartıp fincanı masaya bırakmıştı.
''Efran yandım!'' diye bağırırken, iki eli yelpaze görevini almış dilini soğutmaya çalışıyordu. Gülerek ona bakıyordum, bu hali oldukça sevimli gelmişti gözüme ve onu izlemek benim yapmayı sevdiğim tek şeydi.
''Oy çekirgem benim öpeyim de geçsin." dediğimde, Ece sinirle bana baktı. Dilini içeri sokarken;
"Çekirgeler öpsün seni Efran!" dedi. Kötü bir şey demeye de kıyamıyordu. Ece'ye en çekici gülümsemelerimden birini atarken;
"Sen öpsen olmaz mı çekirgem?" dediğimde Ece;
"Bak Efran, yeter dökeceğim yüzüne şimdi kahveyi. Çekirgelere olan takıntın beni sinirlendirmeye başlıyor!"
Sinirle söylediği cümlelere karşı gülümsemeye devam etmiştim.
"Çekirge güzelim, sinirlenecek ne var?" dediğimde, Ece vazodaki sahte çiçekleri alıp kafama geçirdi.
"Çekirge deme bana!" dedi. Gülümserken;
"Ama çekirgem olmazsa olmaz, hadi çekirgem ver bakayım bir öpücük." dedim ve ona doğru uzandım. Ece ağzıma çiçeği vurduğunda mal mal ona baktım.
"Lan çekirge oldu mu bu? Yani elin alıştı iyicene gelişi güzel yapıştırıyorsun, olmaz böyle." dediğimde, Ece elindeki çiçekleri geri vazoya koydu. Yanımdaki sandalyelerden birine oturdu ve kafamdan tutup kendine doğru çekti.
"Cazibeme dayanamayacağını biliyordum çekirge." dediğimde, Ece kulağıma doğru yaklaştı.
"Çekirgene tüküreceğim." diye fısıldadı, cezbedici bir ses tonuyla.
"Tükürecek sen isen çekirge hazır prenses." dediğimde, Ece gözlerime baktı. Yakın olmamızdan kaynaklı bir etkileşim olmuştu. Tam dudaklarına yapışacakken, duyulan silah sesleri ile Ece'yi masanın altına aldım.Kafamı yavaşça kaldırıp dışarıya baktım. Arabadan ateş ediliyordu,cam tarafında olduğumuz için tam bir hedeftik. Belimdeki silahı çıkardım ve hareket halindeki arabaya sıkmaya başladım. İnsanlar çığlık atıp oradan oraya koşarken, gözden uzakta bu durum için hazır olan korumalarından ikisi arabaya binip saldıran aracı takip ederken, diğer üçü yanıma gelmişti. Ece'yi ikinci bir saldırı olasılığı yüzünden masanın altından çıkarmamıştım. Sanırım mafya Efran kısa bir süreliğine ön planda olacaktı. Etrafta gezinen gözlerim önümde duran korumalara gelince;
"O pezevenkleri depoda istiyorum. Uras abiye de ulaşın. Yağız, Poyraz ve Eymen'i de bilgilendirin mutlaka." dedim. Korumalar kafalarını sallayıp harekete geçerken bir diğeri;
"Abi arka taraftan çıkın yengeyle siz." dedi. Omuzuna elimi koydum ve
"Etrafın güvenli olduğundan emin ol!" dedim. Koruma;
"Efran Bey gerekli olan tüm guvenlik önlemlerini alacağız." dediğinde yavaşça kafamı salladım. O giderken bende eğilip masanın altındaki korkmuş Ece'ye baktım, tam Ece'ye bir sorunun olmadığını söyleyecekken bir koruma geldi.
"Abi hemen buradan çıkmamız lazım. Sizin için çok tehlikeli." dediğinde ona bakmadan;
"Tehlike...Tehlike şurada çekirge güzelim ile iki dakika rahat bırakmadınız. Şimdi ben, kan akıtmayayım da napayım? Sorarım sana çekirge güzeli, katil olmamak elde mi?" deyip gülerken, Ece'nin elinden tutup onu masanın altından çıkardım. Ece çok korkmuş olacak ki elleri titriyordu.
"Efran... Lütfen buradan gidelim." dedi. Sonra ise fısıltı halinde çıkan sesi ile
"Sana bir şey olacağı düşüncesi bile kalbimdeki ritmi bozuyor... Korkuyorum Efran." dediğinde, onu kendime doğru çekip saçlarına bir öpücük kondurdum. Ece sımsıkı sarılmıştı bana,güven verircesine aldım onu kollarımın arasına. Ece'yi kendimden ayırıp gözlerine baktım.
"Sana bir şey olmasına izin vermem güzelim.Gerekirse topunu kurşuna dizerim.Sana kimse dokunamaz." dedim ve elinden tutup hızlı adımlarla arka çıkışa doğru ilerlettim. Arabaya bindim ve direksiyona ben geçtim. Korumalara arkadan bir araçla takip etmesini ve Ece'yi korumak için evimin etrafına koruma yığmalarını söylemiştim. Sonuçta çekirge prenses benim herşeyimdi. Her şeyime dokunanın her şeyini çekirgelerdim! Ece'nin elini güven verircesine sıktım.
"Korkmana gerek yok...Ben yanındayken korkma çekirgem." dediğimde Ece gülümsemişti. Bir çekirgenin gülüşü dünyalara bedel olabilir miydi?
***
Azra Cebesoy
Yağız son derece sinirli bakıyordu. Sanırım onda bir beyaz olmasını kabul edemiyordu. Kirli bile olsa bunu kabul etmiyordu, ama siz durun bende Azra isem o beyazı bulurdum! Yağız yumruklarından birini arabasına geçirdi ve sinirle bana bakmaya devam etti.
"Yok, lan bende beyaz meyaz! Git başımdan." dediğinde, yüksek çıkan sesi ürkmeme neden olmuştu.
"Bağırma be öküz! Var sende beyaz, hem de kirli beyaz var ve ben onu bulacağım!" dediğimde daha da sinirlenmişti. Gözlerini sakinleşmek adına kapattırken sesimi çıkarmamıştım.Beklemek sıkıcıydı, ama aynı zamanda da sağlıklıydı.Sakinleşmesini beklemek zorundaydım.Beyazı görmek isterken öteki tarafa yolculuk yapmak istemiyordum doğrusu. Sakinleşmediğini düşündüğüm Yağız'ın yanağına hafifçe vurdum. Daha ağır vursam neler olurdu, düşünmek istemiyordum. Yağız parmaklarım suratına değer değmez gözlerini açmıştı ve bu beni korkutmuştu.Gözleri yüzündeki ellerimdeydi.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi. Ses tonunda hafif bir farklılık vardı. İyi veya kötü olduğunu anlayamıyordum ve bu beni daha çok korkutuyordu.Elime ateş değmiş gibi hızla çekerken konuşmaya devam ettim.
"Bence bana beyazı göstermelisin." dedim. Arabasına yaslandım ve ona bakmaya devam ettim. Yakışıklı ve cezbedici bir görüntüsü olduğunu söylemek gerekirdi.Kendime gelmek adına yavaşça kafamı salladım.O kirli beyaz bir katildi, odaklanmam gereken buydu! Yağız sinirle konuşmaya başlarken dikkatle onu dinledim.
"Bende bulup bulabileceğin tek renk siyah! Hadi diyelim birkaç kırıntı gri ama kirli beyazı bırak beyazdan eser yok! Biraz daha kafamı şişirirsen seni o beyazlık ile diğer tarafa yollarım. Görüp görebileceğin tek beyaz o olur!" dedi. Korksam bile bunu gizlemeyi başarmıştım. İçimdeki korkusuz kız onu kirli bile olsa beyazlıkla tanımak istiyordu ve buna engel olacak kimseyi tanımıyordum.Yağız, tam bir şey daha söylemek için ağzını açmışken silah sesleri duyulmaya başlamıştı. Arabanın arka koltuğa beni hızla atarken, bir çığlık atmama engel olamamıştım.Koltukta uzanmış bir şekilde bulmuştum kendimi..Toparlanıp koltukların arasına eğilirken korkuyla Yağız'a baktım.Silah sesleri git gide çoğalırken o kafasını dışarı çıkarıp etrafa baktı.Kurşunlar için bir hedef haline gelirken onun içinde korkmaya başlamıştım.Yağız bana dönüp beni iyice iki koltuğun arasına sıkıştırdığında, canımın acıması üzerine bir kez daha çığlık attım.Koruması hoşuma gitmişti. Bu hareketi umursamazlığının ardına gizlenmiş Yağız'la aramda olan perdeyi aralamıştı.Bulunduğumuz duruma rağmen bana laf yetiştirmeye devam ediyordu.
"Al sana kirli beyaz! Bu kadar saftirik olduğuna inanamıyorum! Aptalsın, tehlikeli sularda yüzen bir aptal!" dedi. Okul bahçesi neyse ki boşalmıştı.Sadece birkaç hizmetli vardı ve onlarda benim gibi çığlık atmaya başlamışlardı.Birkaç saniye sonra Yağız'ın adamları bir şeyler yapmış olmalı ki silah sesleri kesildi. Azıcık kafamı kaldırdım ve ona baktım. Onun adamları diye düşündüğüm iki izbandut, en az onlar kadar iri olan adamı kollarından tutup ona doğru getiriyordu.Arabadan inip üzerini düzeltti ve adama baktı.Tehlikenin geçtiğini düşünüp onun arkasından arabadan indim. İner inmez biri arkadan sırtıma bir silah dayamıştı.Silahın soğuk namlusunu sırtımda hissetmek tüm vücuduma bir soğukluk yaymıştı.
"Yağııız!!!"
Bağırmam üzerine saçlarımdan asılan adam, daha sonra ağızımı nefessiz kalmamı umursamadan sımsıkı kapattı.Yağız önündeki adamın suratına öyle bir tekme attı ki kendimi unutup o adama acımaya başladım. Yağız bana doğru döndü ve bana bakmadan arkamdaki adama bakarken daha da korkutucu bir hale bürünmüştü.Daha sonra adama bakmayı bırakıp bana döndü.
"Korkma!...Korkarsan seni de öldürürüm." dedi. Sesimi çıkartamamıştım, kelimelerim bir girdap yaratıp beni içerisine çekerken korkuyla Yağız'a baktım.Yağız adama anlatmaya kelimelerin yetmeyeceği kadar kötü bakıyordu. Arkamdaki kişi konuşmaya başladığında daha çok korkmaya başlamıştım, fakat bunu belli etmemek adına büyük bir savaş veriyordum.
"Benimle gelmezsen onu ilk önce felç bırakırım sonra ise öldürürüm." dedi.Yağız sanki yetmezmiş gibi daha da sinirlendi.
"O tetiğe basamazsın, diyelim ki bastın bir daha nefes alabileceğini düşünüyor musun?'' dedi. Adamdan ses çıkmamıştı.Sanırım o da belli olan cevabı biliyordu. Arkamdaki adamın inleme sesini duyduğumda Yağız'a doğru koştum.Kolları arasına girerken kendimi güvende hissetmeme engel olamamıştım. O da diğer adam gibi bir katildi, ama güven verebilen bir katil. Biri adamı etkisiz hale getirmişti. Yağız'ın okulda bu kadar rahat davranması kuşkulanmama neden oluyordu.Etrafındaki canları umursamadan, sadece kendi odak noktasına odaklanıyordu. Silahı belinden çıkardığında elimi elinin üzerine koydum. Yağız elime bakarken kaşlarını olabildiğince çattı.
"Çek elini!"
Sesindeki soğukluğu ve siniri umursamadan elimi silahın üzerinde tutmaya devam ettim.
"Yağız okuldayız kendine gel! Etrafta hizmetliler var!" dediğimde, Yağız arkadaki adama bir işaretiyle mesajı vermişti. Adam kenarda olanları izleyen müdürün yanına gitti.Sessiz sedasız olanları izleyen müdürün, neden sessiz kaldığı daha çok meraklanmama neden oluyordu. Yağız ise göz ucuyla müdüre bakıp daha sonra tekrar bana döndü.
"Herkes ne yaptığımızı biliyor, şimdi çek elini!" dedi. Yan taraftaki siyah Jipin içine, bana silah dayayan adamı zorla soktu.Yağız silahın ucuna susturucu diye düşündüğüm şeyi taktı ve arabaya bindi.Arabanın açık olan kapısından görebiliyordum onları.
Yağız adama sessizce bir şeyler sordu, daha sonra ise silahın namlusunu adamın anlının ortasına koydu.
"Hâlâ emin misin?" diye yüksek sesle sorduğunda, olacakları gerginlikle ve korkuyla izliyordum. Ona bunu yaptıranın kim olduğunu sorduğunu düşünüyordum. Adamdan ses gelmeyince Yağız tetiğe basmıştı.Arabanın içinden camlara ve Yağız'ın üzerine sıçrayan kanları gördüğümde yine çığlık atmıştım.Korumaları yanıma gelip beni arabadan uzaklaştırırken, Yağız umursamadan silahı araba da bırakarak indi.Bu kadar soğukkanlı olması beni korkutuyordu.Yağız kanlı elleriyle ağzımı kapatırken, burnuma dolan kanın tuhaf tadı kusmak istememe neden oluyordu.
"Gördüğün üzere burada kirli beyaz yok. Ya beyaz olacaksındır ya da siyah ve siyah bendeki en koyu halini almış durumda." dedi.Dudaklarını kulağımın hizasına getirdiğinde, elleri altındaki dudaklarımın titrediğini fark etmiş olmalı ki gülümsedi ve ürkütücü bir tonda fısıldamaya başladı.
"Sana dokunanın Azrail'i olurum... Beyazımı görmek isterken grimsileşeceksin Azra ve bunun sebebi ben olacağım. Sendeki beyazın katili olacağım ve senin yaptığın tek şey bana ayak uydurmak olacak. Şimdi git ve beyazının katilinin gelmesini bekle, saftiriğim.'' dedi.Dudaklarımın üzerindeki kanlı ellerini çekmişti, fakat kanın büyük bir kısmı dudaklarımda kalmıştı.Dudaklarıma gülümseyerek baktı ve benden uzaklaştı.Arkasındaki korumalara dönüp emirler yağdırırken, bir başka korumanın bana uzattığı mendil ile dudaklarımı temizlemeye çalıştım.Ondan korkmasam esip gürleyebilirdim, lakin ondan oldukça korkuyordum. Depo da yaptıklarından sonra öldürmenin aslında maktül için en kolay kaçış yolu olduğunun farkındaydım.
"Onu evine götürün ve güvenli bir bölge oluşturun." dedi.Konuşamayacak raddeye gelmiştim,kelimeler sanki yutuyordu beni. Beyazımın katili olmakta neyin nesiydi? Yağız tekme attığı adama döndü ve kendinden emin bir şekilde konuşmaya başladı;
"Beni ona götüreceksiniz."
Önünde diz çökmüş ağızı yüzü kan içerisinde olan adam gülümsedi.
"Zaten o da bunu istiyor, O seni istiyor." dedi.Yağız korumalara serbest bırakması için hareket yaparken, ellerini cebine koydu ve umursamaz bir şekilde tekrar konuştu.
"Götür o halde."
Onu ne beklediğini bilmediği halde tehlikenin kolları arasına girmek istemesi beni korkutuyordu.Diğer adamlarla beraber giderken birçok şey söylemek isterken tek bir cümle dökülmüştü dudaklarımdan;
"Gitme kirli beyaz." O ise arkasına bile bakmadan ve gitmişti. Kolumdan tutup arabaya sürükleyen korumalara zorluk çıkarmamıştım.Arabanın camından çıktım ve bizden baya bir uzakta olan Yağız'a duymayacağını bilsem bile bağırdım.
"Kirli beyazını görmeden peşinden ayrılmayacağım!"
***
Eymen Kara
Okul çıkışında sap gibi kalan Burçin'i eve götürmek bana kalmıştı. Kestirme yolları seçiyordum. Burçin ise radyoyu karıştırırken bir yandan da kafamı şişiriyordu.
"Bence sen mafya olmak için fazla gerizekalısın. Bilirsin; Uras gibi akıllı, Yağız gibi katilimsi, Poyraz gibi somurtkan ve Efran gibi çekirge delisi olmak senin harcın değil Eymen sen sadece bir playboysun." dediğinde, ona ters ters bakıp konuşmaya başladım;
"O halde sende bir playgirl misin? Bu işlerden iyi anlıyorsun galiba." dediğimde, Burçin gözlerini olabildiğince açtı ve;
"Eymen seni gebertirim! Bir taraflarına anten sokar bağlantı kurarım!" dediğinde omuz silktim.
"Kaşınma o halde. İyilik yapayım sap gibi kalma diye eve bırakıyorum, b*kunu çıkarma Burçin." dedim. Burçin ise beni takmamış ve;
"Umurumda değilsin seni gerizekalı!" dedi. Birkaç saniye sonra hiç bir şey olmamış gibi radyo da çalan şarkıya bağıra bağıra eşlik etmeye başladı. Camı açıp dışarı yarı gövdesini çıkarmıştı.
Yarına kim sağ kim selamet
Bu gece kalbim sana emanet
Yarına kim sağ kim selamet
Bu gece kalbim sana emanet
Ceketinden tutup onu içeri çektim ve radyoyu kapattım.Sesi kulaklarımı tırmalıyor ve beni daha çok sinirlendiriyordu.
"Burçin kes sesini artık!"
Burçin bana inat radyoyu açıp bu sefer camdan kafasını çıkarttı.Ağızını açmasına bile izin vermeden sinirle saçlarından tutup içeri çektim.Bir yandan da arabayı sağa çekmeye çalışıyordum. Hâlâ Burçin'in saçını bırakmamıştım ve Burçin durmaksızın bağırıyordu.
"Eymen o çektiğin sürtüklerinin bıyıkları değil bıraaaak!"
Dediği üzerine gülmemek için kendimi zor tutuyordum.Sağ salim kenara çekip saçlarını bıraktım. Tabii nasıl becerdiyse kafasını torpidoya vurmuştu.Çığlık attığında kulaklarımı ellerim ile kapatmak zorundaydım.Limon yemişcesine suratımı buruştururken;
"Sus lan çakarım ağzına ha yeter, kafa ulan bu!" diye bağırdığımda, Burçin nasıl olduysa susmuştu.Bacaklarını koltuğa çıkardı ve bir eli saç diplerini ovuştururken kafasını bacaklarına gömmüştü. Sanırım fazla canı acımıştı, birkaç dakika sakinleşmesini bekledim. Sonra elimi ona doğru uzattım ve kolunu dürttüm.
"Burçin...'' dediğimde, Burçin kafasını kaldırıp bana baktı.Gözleri dolu doluydu ve birkaç damla yaş gözlerinden çoktan firar etmişti.
"Ne Burçin ne! Ya sen kendini ne sanıyorsun ya! Mafyasın diye, bir hafta kölen oldum diye, kendini sahibim mi sanıyorsun!" Ayaklarını aşağı doğru indirdi ve sinirle bana bakmaya devam etti.
"Pisliğin tekisin! Bir daha etrafımda görünmeyeceksin Eymen.Seni görmek istemiyorum bir daha!" dediğinde, sinirle sarf ettiği cümleler üzerine umursamazca ona bakmaya devam ettim.
"Önceden görmek mi istiyordun?" dediğimde, Burçin suratıma; 'Geber' dercesine bakmıştı.Arabadan inecekken kapıları kilitledim.Burçin ise hâlâ kapıyı açmak için zorluyordu.En sonunda pes edip bana bakmadan konuşmaya başladı;
"Aç şu kapıyı, bana daha fazla zarar vermene izin vermeyeceğim." dedi.Haklı olsa da gitmesine izin vermedim.Kafasını torpidoya çarpmasının nedeni ben değildim, fakat bunu hak ettiğini de düşünmüyor değildim.
"Benimle inatlaşmaya devam edersen her bir seferinde canını daha çok yakarım ve bundan zevk alırım." dediğimde, Burçin kaşlarını çatarak konuşmaya devam etti.
"Aşağılık sadist!"
Gülümseyerek iltifatına karşı göz kırptım.
"İnatlaşmanın bedelini ödeyeceksin Burçin Akhan." dediğimde, Burçin bana saf saf bakıyordu. Kafasından tutup kendime doğru yaklaştırdım ve dudaklarına yapıştım.Her çırpındığında daha sert öpüyordum. O da en sonunda inatlaşmayı kesti ve ağzını araladı.Birkaç saniye sonra o da öpüşüme karşılık vermişti. Duyulan silah sesleri ve kırılan camlarla Burçin'den ayrıldım ve onu hemen aşağı doğru eğdim. Arka da duran montuma uzanıp onun üzerine örttüm ve cam kırıklarından zarar görmesini engelledim.Torpidonun gözündeki silahı aldım ve karşıdaki adama doğru sıkmaya başladım.Kolundan ve bacağından yaralanan adamın yanına gitmek için arabadan indim. Uzaktan kumanda ile aracı kilitleyip etrafa baktım.Başka kimse yoktu, Burçin hafiften kafasını kaldırır gibi olmuş sonra geri eğilmişti. Karşıdaki adam acıyla inlerken koşarak yanına gittim. Ayağındaki yaranın üzerine bastırıyordum. Adamın acı dolu inlemeleri artarken sinirle konuşmaya başlamıştım;
"Beni öldürme isteğini anlayabilirim, ama ona ateş edecek olman... İşte bu işkencelerime maruz kalacağın anlamına gelir." dedim ve yerdeki adamı kolundan sürükleyerek arabama doğru götürmeye başladım.Onun yaptığı hatayı iliklerine kadar hissetmesini sağlayacaktım.
***
Poyraz Karahan
Selen, sözde kahvaltı edecek ve sessiz olacaktı, fakat sessizliğe dair tek bir kırıntı bile yoktu. Ağzına attığı peyniri yuttuktan sonra ;
"Poyraz neden insanların seni tanınmasına izin vermek yerine, onlara senin istediğin kadar kendini tanıtıyorsun?" dediğinde, ona bakmadım ve tabağımdaki salamı ağzıma atmadan önce;
"Çünkü tanımalarını istemiyorum. Gereksiz insanlara kendimi sonuna kadar açık bir kapı gibi sunmak istemiyorum. Gereksiz muhabbetlere de girmek istemiyorum, sus geveze!" diyerek onu azarladım.Selen beni duymamazlıktan gelirken, sanki hiç konuşmamışım gibi konuşmaya devam etti.
"İçindeki iyiliği ve eğlenceli kişiliği, en önemlisi de gamzeli çocuğun tanınmasına neden izin vermiyorsun?" dediğinde, ona cevap vermemiş ve ağızımdaki salamı öğütmeye devam etmiştim.Selen, onu sessiz kalmaya zorlayacak birkaç saniyenin sonunda yeniden konuşmaya başladı;
"Bir nebze bile olsa içindeki iyiliği görebiliyorum." dediğinde, ağızımdaki lokmayı yutup göz devirdim.
"Göz yanılmasıdır o aptal sarışın." dedim ve ikinci kez ona göz devirdim.Bu kız gereğinden fazla hayalperest ve aptal olmalıydı.
"Yok, çünkü ne bir iyilik kırıntısı ne de başka bir şey yok! Selen benimle uğraşmayı bırak!" dediğimde, yine beni umursamamış ve konuşmaya devam etmişti.
"Kandır kendini Poyraz, ama sana on yıl önceki Poyraz'ı getireceğim. Getirecek ve onunla doyasıya güleceğim." dedi. Mimik kıpırdatmadan kafamı kaldırıp Selen'e baktım.İnatçı ve dik başlıydı ve bu ona daha çok sinirlenmeme neden oluyordu.
"Birilerinin canı acı istiyor herhalde, çünkü sana verebileceğim tek şey bu." dedim. Cevap verecekken birkaç el silah sesi duyuldu. Lokantaya yakın bir yerdi muhtemelen, hatta çok yakın bir yerdi.Meraklı insanlar dışarı doğru koşarken, yaptıklarının büyük bir yanlış olduğunu öldükleri zaman anlayacaklarını bilmek, içten içe gülmeme neden oluyordu.Merakları bir gün sonları olacaktı. Tıpkı bendeki gamzeli çocuğu görmek isteyen Selen gibi.Yanıma gelen adamlarım ile derin bir nefes alıp çatalı tabağa bıraktım.En yakın adamlarımdan biri olan Emre, masaya doğru yaklaştı ve ellerini önünde birleştirdi.
"Abi kusura bakma, yengeyle bölüyorum ama." dediğinde, Selen benden önce itiraz etmişti.
"Ne yengesi be öküz." dediğinde, ters ters Selen'e baktım. Sanki onunla sevgili olmak için ölen varmış gibi saçma sapan tepkiler veriyordu.
"O yengen olmak için fazla aptal Emre." dediğimde, Emre hafif güler gibi olmuş sonra ciddi haline dönmüştü.
"Her neyse abi. Sana saldırı düzenleyecekken yakaladığımız birkaç adam var. Normalde öldürecektik, ama seninle önemli bir konu hakkında konuşmak istediklerini söyleyince sana getirelim dedik. Hemen aşağı taraftaki depodalar abi." dediğinde Selen'e baktım.
"Sana içimde iyilik kırıntısının olmadığını göstermek için güzel bir fırsat aslında, ama sadece buradan gideceksin." dedim. Selen ise Emre'nin dediklerini duymamış gibi konuşmaya devam etti.
"Sen gamzeli çocuksun! İçindeki sadistin onu dışarı çıkarmasına engel olarak koyuyorsun önüne.'' dediğinde tepki vermedim.Göz devirerek sandalyeyi geriye doğru çekip umursamaz bir şekilde ona baktım.
"İyi o halde, hayal gücün ile seni yalnız bırakıyorum." dedim ve masadan kalktım.Emre ile kahvaltı salonundan çıkarken, Selen'in çenesinden kurtulduğum için içimde bir huzur doğmuştu.Yürümeyi tercih ederken Emre'ye göz ucuyla baktım.
"Eve sağ salim gittiğine emin olun." dediğimde, Emre bıyık altından gülümsemişti.Emre yarım ağız sırıtırken konuşmaya başladı;
"Yoksa, abi sen... "dediğinde, elimi omuzuna koymuş ve omuzunu sıkmıştım.
"Hayır koçum. Bir aptala aşık olmadım. Aptal bir âşık değilim." dediğimde, Emre suratını acı ile buruşturup kafasını hızlı bir şekilde salladı.
"Tamam, abi sen öyle diyorsan." dedi ve yanımdaki adama Selen hakkında verdiğim emiri yapmasını söyledi. Birkaç adım sonra depoya yaklaşmıştık. Deponun kapılarını sesli bir şekilde açtım. Hemen biraz ileride sandalyelere bağlı üç adam oturuyordu. Kan içinde kalmışlardı, çocukların üzerinde çalıştıkları güzel bir çalışma olmuştu.Adamlardan biri beni görür görmez konuşmaya başlamıştı.
"Poyraz Karahan!" dediğinde, ona kaşlarımı çatıp baktım.Kim olduğumu bildiği halde böyle bir harekete yeltenmesi sinirlenmeme neden olmuştu.
"Ta kendisi yarı ölü piç kurusu." dediğimde, adam korkuyla konuşmaya başladı;
"O geldi." dedi. Kafamı yana doğru yatırıp ona baktım.
"Kim?'' diye sorduğumda, adam derin bir nefes aldı.Adamlarımın çalışması oldukça başarılı olmuş olacak ki nefes almakta zorlanıyordu.
"Nora! O geldi ve seni istiyor." dediğinde, ismi duyar duymaz hissettiğimin üç katı bir sinir bedenimdeki yerini almıştı.Tüm sinirime rağmen alayla konuştum;
"Hadi ya! Bak sen, birde hoş geldin komitesi mi istiyormuş?" dediğimde, adam korkuyla kafasını yukarı kaldırdı ve yutkunup bana döndü;
"O burada, hemen üst kattaki oda da.İstesek seni ve yanındaki kızı saniyeler içinde beyaz ışık ile buluştururduk, ama bunu o istemedi." dedi. Nora yine şeytanlık peşindeydi. Eski sürtüğüm geri dönmüştü.Emre'nin belindeki tabancasını aldım ve üç adamın da sol gögüsüne ateş edip Emre'ye uzattım silahı.
"Tehditlerden hoşlanmam, şimdi hepiniz burayı boşaltın. Birinizi bile istemiyorum." dediğimde, Emre karşı çıkacakken ona ters ters baktım.
"Sana çıkmanı söylediysem onu yapacaksın Emre!" Onu azarlamam üzerine Emre ve adamlar dakikalar içinde depoyu terk etmişti. Sol tarafta bulunan sarmal merdivene doğru ilerlemeye başladım.Fazla basamak yoktu, nereden baksan on beş basamak falan olmalıydı.Hemen küçük bir koridor bulunuyordu. Duvarlar yıkık döküktü, hemen koridorun sonunda ise bir kapı vardı. Hızlı adımlarla kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda içerde görünür kimse yoktu. Sadece bir yatak, bir gardırop ve küçük bir koltuk. Dışarısına göre oldukça iyiydi oda. Her şey yep yeniydi. Nedense bunu Nora'nın yaptığını düşünüyordum. Bol bol sıkılmış parfüm kokusu odayı sarmıştı. Hemen karşıma çıkan Nora'yla kaşlarımı çattım. Bana yaklaştı ve yılışık bir şekilde konuşmaya başladı;
"Sadist erkeğim... Beni ve İris'i postalamanızın ardından beş yıl geçti, öyle değil mi? " dedi. İris, Yağız'ın şeytani sürtüğüydü ve verdiğimiz bir karar doğrultusunda ikisinide dünyanın öbür ucuna göndermiştik.İkisi de tam bir şeytandılar.
"Kovulduğun yere geri dönmen çok acınası Nora." dedim. Yüzümde yine bir mimik bile oynamıyordu.Arkamdaki temiz duvara yaslanıp ona baktım.Nora iyice yanıma gelip kravatımı tuttu.
"Sana takıntılı bir derecede aşığım, bunu biliyorsun ve zayıf olduğum için beni göndermiştin, öyle değil mi?" dediğinde, belli belirsiz kafa salladım.Sadece canımı sıktığı ve ondan sıkıldığım için onu göndermiştim.
"Zayıf insanlardan nefret ederim." dediğimde gülümsedi.
"Artık zayıf değilim Poyraz! Beni bir kâğıt gibi buruşturup bir kenara atmana izin vermeyeceğim."dedi. Sarılacakken çenesinden tutup duvara sertçe çarptım. Suratımda tiksinti dolu bir ifade yer alırken doğrudan hedefi Nora olmuştu.
"Beni öldürmek istediğine göre eski zekiliğinden eser kalmamış sürtük"dediğimde gülümsedi.
"Sert erkekleri severim."dediğinde, kafasını duvara vurdum.Akıllanmaz sarışın olmayan bir aptaldı.
"Kes sesini! Gideceksin hemen buradan!" dediğimde, tıpkı Selen gibi söylediklerimi duymamazlıktan gelip gülümsedi ve konuşmaya devam etti.
"Bende seni özledim sevgilim." dedi ve elimden kurtulup dudaklarıma yapıştı. Sinirimi çıkarmak istercesine ısırdım küçük sürtüğün dudağını.Kan tadı alıyordum, umursamadan daha sert öptüm onu. Nora bir inleme serbest bırakırken nefes almak için geri çekildi.
"Beni özlediğini biliyordum." dedi. Cevap vermemi beklemeden dudaklarıma yapıştı. Üzerindeki siyah gömleği yırtarak çıkardım ve bir kenara attım. Bacaklarını belime doladı. Öpüşü daha da ateşlenmişti. Onu yatağa doğru götürmeye çalışırken öpüşmeyi bıraktı ve boynumu emmeye başladı. Isırdığında saçlarından tutup kafasını kaldırdım.
"Kendine gel, ben senin harita yapabileceğin biri değilim." dediğimde, Nora'dan olumsuz mırıltılar yükseldi. Yatağa doğru atıp onu süzdüm. Oldukça seksi gözüktüğü bir gerçekti. Siyah dantelli sütyen ise hazırlıklı geldiğini gösteriyordu. Üzerine çıktım. Ağırlığımı ona vermiyordum. Üzerimdeki gömleği yırtmasına izin verdim. Eli aşağılara doğru inerken elini tutup indirdim.
"Bekle güzelim biraz." dedim ve gömlekten bir parça yırtıp ağzına koymadan önce Nora;
"Demek fantezi yapacağız, hiç değişmedin değil mi? Sevişirken bile hâlâ sadistsin değil mi?" dediğinde, onaylar anlamda başımı salladım. Ellerini de yatağın demir başlığına bağladım ve ona baktım.Üzerine doğru eğilip kulağına doğru dudaklarımı sürttüm.Nora küçük inlemeler kaçırıyordu ağzından.
"Hâlâ zeki olduğunu düşünen bir sürtüksün."dedim. Nora'nın üzerindeki ellerim boğazına doğru çıkmıştı. Nora kurtulmaya çalışırken;
"Senin gibi bir sürtükle yapabileceğim tek şey işkence olur." dedim. Nora'nın ağzına bir bez parçası sıkıştırıp üzerinden kalktım.
"Demek beni özledin sürtüğüm? İyi o halde biraz deney yapalım. Acaba elektriğe ne kadar dayanabilirsin?" dediğimde, gözlerini kocaman açmıştı.
"Sen kiminle dans ettiğini öğrenememişsin, ama merak etme küçük fahişe sana öğreteceğim... "
***
Yağız Akın
Karanlık bir depoya getirilmiştim.Topuk sesleri depoda yankılanıyordu.Topuk seslerinin olduğu tarafa doğru döndüğümde hiç birşey görememem ile daha da sinirlenmiştim.Oyunlardan nefret ediyordum ve bu kadın bana oyun oynuyordu.
"Beni özledin mi sadistim?" dedi. Ses tonu tanıdık geliyordu, ama tam olarak kim olduğunu kestiremiyordum. Karanlık taraftan ışık gören bir yere geçti. Şaşkındım ama belli etmiyordum.
"Ben seni çok özledim biriciğim." dedi. İris, dar bir dekolteli elbise ve elinde bir bıçak ile tam karşımda duruyordu.Tüm sinir yeniden bedenimde alev alırken;
"Küçük orospu yuvaya döndü demek ha? Geldiğin yere geri dön!" dediğimde, yanıma hızla geldi ve koluma bir çizik bıraktı.Deponun tüm ışıkları yeniden açılmıştı. Saçından yakaladığım İris'i yere fırlatmıştım. Beni öldürmek üzere olan kadındı ve en önemlisi o Ediz Adal'ın sürttüğüydü. O ikiyüzlü bir sürtüktü. Esila'nın bir ablası vardı, muhtemelen ondan 2-3 yaş büyüktü. Adal sorunu çıkınca hatırlamıştım bende ve bunu kimse bilmiyordu. Ona doğru ilerledim ve gülümsedim, ama bu bir gülümsemeden daha çok; 'Cehenneme hoş geldin' deme şeklimdi. Ondan sıkıldığım için postaladığımı sanıyordu, oysa nedeni bambaşkaydı. O benimleyken Ediz Adal'ın sürtüğü haline gelmişti.Poyraz ile verdiğimiz bir karar doğrultusunda onları uyurken büyük bir kasanın içerisinde uçakla dünyanın diğer ucuna göndermiştik.
"Ve beklenen kadın ateşi yakmak için geldi öyle mi? İyi o halde Ediz Adal'ın kardeşinin ateşinde cayır cayır yakacağım seni... Buraya geldiğine pişman olacaksın." dedim. Esila annesinden bir parça olan kardeşini öğrenmeliydi artık! Tek olmadığını öğrenmeli ve bu kızın icabına o bakmalıydı.
***