Burnum ve gözyaşlarım bir yarış halinde akıyordu sanki, burnumu defalarca kez çekmeme rağmen yine de akıyordu ama tekrar çekme ihtiyacı duydum. Avcumun içinde sıktığım kazağımın koluyla ıslak yanaklarımı kuruladım. Ekrandaki OK'u video oynatmak için harekete geçirdim, bir kez tıklarken midem bulanmaya başlamıştı. Video açılmadan önce bir süre yüklendi, bana bir asır gibi geliyordu. Titremeye başlarken gözlerimi sıkıca kapattım. Bütün odayı alkış sesleri doldurduğunda şaşkınlıktan dolayı gözlerimi açtım. Islaklıktan dolayı ekranı bulanık gördüğüm için gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Şimdi daha iyi görüyordum, ama ekranda iki erkeğin öpüşmesini değil de, Isaac tarafından zorla öpüldüğümün videosunu görmeyi bekliyordum. Vücuduma inen ani rahatlama ve sinirle bütün duygularım birbirine karıştı. Masamın üzerindeki kalem kutusunu tek vuruşla yere düşürdüm, başımı ellerim arasına alıp saçlarımı çekiştirmeye başladım. Çığlık atmamak için dişlerimi birbirine bastırırken göğsüm hızlıca inip kalkıyordu. Aynı sıkılıkta gözlerim de kapalıydı. Evde kimsenin olmaması bana bir yandan rahatlık sağlıyordu, kendimi boş yere sıkıyordum. Dişlerimi sıkmayı bırakıp ortaya sesli bir hıçkırık bıraktım. İçimde pas tutmuş ruhum çözülmek için deliriyordu. Oturduğum yerden kalkıp annemin yeni koyduğu aynanın önünde durdum. Kızarmış gözlerimin içine bakıyordum, aynı şekilde burnum -hatta ve hatta yüzüm de kızarmıştı.
"Sen hiçbir şey yapmadın..." Hıçkırıklarım arasından kendime konuştum. Çaresizliğimi görüntüme iyi yansıtamamıştım, sadece annesiyle kavga edip ağlayan bir kız gibi görünüyordum. Çevremde basit görünen ama aslında kırgın ne kadar insan vardı. Burnumu çektiğim saniye geri akıyordu. Konuşmama devam ettim. "Sadece diğerleri gibi değilsin." Yeniden burnumu çekip gözyaşlarımı yeniden sildim. "Kendine gel, Ariana." dedim güçlü çıkarmaya çalıştığım sesimle. "Video falan yok, her şey iyi olacak."
Bu sırada dikkatimi telefonumun bildirim sesi çekti. Kyle'dan geldiğini düşünerek hızla hareket edip elime aldım. Tuş kilidinin ardından karşıma SMS'den gönderilen multimedia çıktı. İnsan kendine her şeyin iyi olacağını söylediği zaman, birileri bu cesareti kırmak için her yolu denerdi. Mesaj Isaac'tendi, ekranımda Isaac ve ben vardık. Onun üzerimde olduğu zamandan. Ardından bir mesaj daha attı.
Pshaac: "Gerçekten konuşacağımız şeyler var. Yarın okula gel."
Beklediğim gibi yeni bir öpüşme resmiyle beraber bir not da bırakmıştı. Nasılsa ağladığımı göremiyordu, sesimi de duyamıyordu. Yazarak kendimi ele verecek de değildim. Bu yüzden gözyaşlarımı silip alanımı netleştirdim ve ona yazmaya başladım.
Ben: "Kanıt için teşekkürler, bakalım polis bu işe ne diyecek. Üstelik bir de tehdit mesajları."
İnterneti sevme nedenlerimden birisi de buydu işte. Karşındaki her kim olursa olsun iyi olduğunu söylediğinde aksini kanıtlayamıyordu.
Pshaac: "Kendini rezil etmeyi göze alacaksın yani?"
Ben: "Tanımadığım insanlar, bir daha görmeyeceğim için rezil olup olmamam umurumda değil. O resimler dağılırsa ya da silmezsen polis seni fena enseler. Ne de olsa medeni insanlarız, dağ ayısı gibi tehditlere gelemiyorum :-)"
Pshaac: "Polisine koş, Ariana. Çok daha kötüleri seni bekliyor."
Ben: "Bunun da ekran resmini aldım. :-)"
Sanaldan savurduğum tehditler boşunaydı, gerçekten korkuyordum. Bu resimleri bir başkasının görecek olması da beni iyice endişelendiriyordu. Kyle'ın beynine ihtiyacım vardı ve WhatsApp'a girip ona yazmaya başladım.
Ben: "Ne resminden bahsediyorsun?"
O: "Alınma ama özürlü gibi olduğun bir fotoğraf. Oh, kahküllü halin ne de çirkinmiş."
Isaac'e birkaç hakaret savurdum. Resmen benimle oynuyordu.
Ben: "Kıskanma."
Ben: "Baksana"
O: "Baktım"
Ben: "Sana bir şey söyleyeceğim."
O: "Umarım sadece bir tanedir."
Ben: "Isaac evime geldi, bu kez daha fazla bir zorbalıktı. Yine resim almış ve beni tehdit ediyor. Resmi bana da attı ben de onu polise vereceğimi söyledim. Bunun hakkıda ne düşünüyorsun?"
O: "Isaac şu seni öpen kişiydi sanırım?"
Ben: "Öğk, aynen."
O: "Emily'i ve Isaac'i zaten polise vereceksin, Ariana."
Ben: "Ama?"
O: "Ama görüyorum ki bir şeyler kapmaya başlamışsın. Eskiden olsa polise verme fikri aklına gelmezdi bile."
Ben: "Yani?"
O: "Bana sorarsan şimdilik kendi başının çaresine bak."
Ben: "Yalnız başıma bununla uğraşamam."
O: "Yardım edeceğim."
O: "Ellerine koz vermeden halledeceğiz."
Ben: "Dayak yemek istemiyorum."
O: "Ellerin yok mu? Yüzüne koca bir yumruğu indiremiyor musun?"
Ben: "Sadece, yalnız olmaktan korkuyorum."
O: "Sancısız bir yaşam istiyorsan yalnızlıkla baş edebilmeyi bilmen gerekiyor."
Ben: "Tamam o zaman."
Mesajımı anında görmüştü. Birkaç dakika çevrimiçi kalıp geri çıkmıştı, üstelik söyleyeceklerim henüz bitmemişken. Görüldü yemeyecek bir şeyler yazmayı öğrenmeliydim.
Ben: "Yarın okula gidiyorum yani?"
O: "Dengesiz olduğumu söyleyeceksin ama evet, şimdi de evden çıkıp gerçeklerle yüzleşmeni istiyorum."
Eğer cevap verecek olsaydım görüldü alacaktım, bu kez de ben görüldü yapmayı tercih edip WhatsApp'tan çıktım.
Şimdi söyledikleri üstünde kısa bir plan yapabilirdim. Okula giderdim, daha önce fark edilmemiş sosyallikten kopmuş yeni arkadaşlar bulur mücadelemde destek alırdım. Arkadaş bulamayacaksam bile sanalda saydırdığım tehditleri gözlerim dolmadan ve kekelemeden gerçekte de saydırırdım.
Eğer hemen sabah olsaydı kalbim bana ihanet edip korkaklık yapmazdı. Yatağımda huzursuzca kıpırdandım. Vücudum sıkılıyordu, gevşemek için vücudumu gerip bir süre sonra normal halime döndüm ama hala kötüydüm. Bunun psikolojik olduğu belliydi.
Sabah olduğunda ne giyeceğimi düşünmüyordum, çünkü zaten pantolonla kazak giyecektim. Aklımdaki kombini yaptığımda hayalimdeki gibi olmadığıma karşı yüzümü düşürdüm ama kimseye iyi görünecek değildim. Merdivenleri de inip çıkış kapısını açıp kendimi soğuk havaya esir ettim.
Telefonum cebimde titrediğinde SMS olarak bir mesaj geldiğini ve bunu atanın Kyle olduğunu gördüm.
O: ";;;)"
Ben: "Emojin gözlük mü takıyor?"
O: "Günaydın, bu saatte neden uyandığımı sormak için yazdım."
Ben: "Bunu kendine sorsana?"
O: "Haklısın, uyumaya gidiyorum."
Ben: *Gözlerini devirir*
Okul kapısından girmeden önce bir böcekmişim gibi bakılmaya kendimi hazırladım. Büyük kapıdan geçip etrafıma korkuyla bakınmaya başladım. Binaya girene kadar sadece birkaç kişinin dikkatini çekmiştim ve niye böyle olduğu beni daha da germişti. Koridorda ayak sesleri ve konuşmalar yankı yapıyordu, burası fazla kalabalık olduğundan pek dikkat çekeceğimi sanmıyordum. Telefonumun cebimde titrediğini hissettim.
Pshaac: "Neredesin?"
Ben: "Evde."
Pshaac: "Kimya sınıfında bekliyorum."
Ayaklarım üstünde geriye dönüp Kimya sınıfına doğru yürümeye başladım. Dünkü konuşmamızdan sonra bu kez konuşmak için çağırıyordu. Benden ne istediği kalbimin her yerimde atmasını sağlıyordu.
Kapıdan girmeden önce camdan ona baktım. Açık kahve saçlarını ve giydiklerini görüyordum. Kapıyı ittiğimde camdan hareketlerini gördüm. Bana dönüp gülümsedi.
"Polis dün evime gelmedi." diyerek gülümseme sebebini açıkladı.
"Son kez uyarmaya geldim."
"Asıl ben seni uyarmak için çağırdım," Onun yakınında durdum. "Kyle'la sevgili olma saçmalığına son vermelisin."
"Tüm mesele bu mu yani? Senin, benim çıktıklarıma karışman."
"Niye karışıyorum, biliyor musun?" Aramızdaki mesafeyi abartarak kapattı. Bu kadar yakınlık beni rahatsız etmişti, ondan birkaç adım geriye gittim ama aynı adım sayım kadar bana geldi. "Okulun başından beri sana takan kişi bendim."
"Sapık?" Mırıldandım.
"Belki? Ama senden tek istediğim beni bir kez olsun reddetmemen."
"Ve?" dedim devam etmesi için.
"Belki sevgilim olursun?" Egosu bir gülümseme olarak yüzüne yansıdığında hayret içerisinde ona baktım. "Böylelikle seni hergün öperim."
Ona cevap vermeyip iyice geriye gittim ve sonunda bir masaya çarptım. Isaac bana yaslanıp masa ve kendisi arasında sıkıştırdığını sandı ama aptal olmayın, masada nasıl sıkıştırabilirdi? Filmlerde kız masa ve oğlan arasında sıkışırdı ve sonu öpüşerek biterdi. Çünkü kız içten içe öpülmek isterdi, benim aksime. Masadan destek alıp oturdum ve ayaklarımı yukarıya çekip geriye kaydım. Buradan inmeyi düşünüyordum ama aklıma ani bir fikir gelmişti. Bacaklarımı geriye çekip Isaac'in karnına tüm gücümle bir tekme atıp, "Geberip git." diye bağırdım. Isaac'e pek fayda etmemişti, sadece biraz geriye doğru kaydı. Biraz şaşkın durduğundan normale dönmeden önce sınıftan çıktım. Hemen buradan uzaklaşmam gerekiyordu, koridorda bir tür belaya daha yakalanmak beni fazla zorlardı.
Başımı eğip telefonumu dar pantolonumdan çıkardım ve mobil veriyi açtım. WhatsApp dostumun uyanık olmasını dileyerek ona yazmaya başladım.
Ben: "Eve gidiyorum."
Mesaj iletildikten iki dakika sonra telefonum titredi, o sırada okul dışındaydım.
O: "Tuvalete gidiyorum."
Ben: "Emily'i görmedim, Isaac'le şok edici şeyler yaşadık."
O: "Veee?"
Ben: "Direğe falan çarpacağım, anlatırım."
Telefonumu cebime koymak için harekete geçmişken o sırada gerçekten bir şeye çarptım. Burnumun acısıyla kafamı kaldırdım ve evet, bir direk olmadığı belliydi. Isaac, önümde durmuş az önceki yaptığım şeyin aksine yüzünde bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Burnum sızlamaya devam ederken, "Önümde ne arıyorsun?" diye kızgınca konuştum. Kendime göre gayet hızlı yürüyordum, arkamda kalmıştı. Koştuğunu var saydım, nasıl oldu da dikkat edemedim?
"Önünde öylece dikildim ve fark edip, etmeyeceğini anlamaya çalıştım ama sanırım konuştuğun kişi sözcükleriyle aklını başından aldı."
"Siktir git." Geriye birkaç adım atıp yoluma devam ettim.
"O gidebilir, ama ben kalıyorum." Tam o sırada kalbim korkuyla tekledi. Başımı kaldırıp Isaac'in yakınından gelen sese baktım. "Buraya gel." Sakince konuşurken bana her şeyi yaptırabilecek gibiydi.
Komutunu yerine getirmeyip öylece ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım. İkinci kez, "Buraya gel." dedi. "Hayır." Onu reddettim ve cevabıma karşı tepkisini ölçmek için yüz hatlarını dikkatlice izledim. "Sizi polise vereceğim." Titrememek için kendimi kasıyordum.
"Ailenin cinsel yönde ne kadar baskıcı olduğunu biliyoruz herhalde." Haklıydı. Aileme söylememe sebebim de başından beri buydu, eğer olanlar açığa çıksaydı telefonumu, internetimi alırlardı ve sadece kızlardan oluşan yatılı bir okula verirlerdi. Orada İsa hakkında zorla öğreneceğim şeyler olurdu, Rahibe'ye dönmek isteyeceğim en son şeydi. Öte yandan, Kyle sayesinde tüm bu olanları engelleyebilirdim.
"Ne istiyorsun?" Pes edercesine derin bir nefes verdim.
"Isaac istiyor, ben sadece onu reddedersen karşılığını alman için buradayım."
Beklenti içinde Isaac'e bakmaya başladım. "Benimle olmanı istiyorum."
"Siktir git." Arkamı dönüp yoluma devam ederken Isaac'in, "Yap şunu." dediğini duydum. Yürürken yaklaşık otuz saniye sonra okulun karşısındaki büyük apartmandan aşağıya bir şey düştüğünü gördüm. Birkaç saniye sonra Isaac ve benim olan dev bir resmin apartmanda asılmaya başladığını gördüm. Nefesimin altından, "Siktir," diye mırıldandım. Tüm vücudum titremeye başlamıştı. Benim gibi dikkatini resme veren insanların ağzıdan garip tepkiler çıkıyordu. İçlerinde beni tanıyan kişiler bana dönüp bakıyordu.
Emily sesini yükseltmeden önce boğazını temizledi. "Resimde gördüğünüz kız, son sınıftan Ariana Lee. Isaac Walker'ın altına girmek için yalvaran bir sürtük."
Son cümlesinden sonra gözlerim daha fazla dayanamayıp akmaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlamayı istiyordum, ama şimdi olmazdı. Çenemi titremeyi kesmesi için sıktım. Emily ya da Isaac'e, ya da çevreye bakmadan bir an önce o ortamı terk ettim.
Eve giderken yol boyunca ağlamamak için kendimi sıkmıştım ama gözlerimden birkaç damla düşüyordu. Kapıyı açıp kendimi içeriye attım, odama çıkmak için merdivenleri koştum. Sırt çantamı hiç bilmediğim bir yere fırlatıp duvara diz çöküp gözyaşlarımı serbest bıraktım. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki. Nefes alışım güçleşmeye başlamıştı. Burnum gözyaşlarımla birlikte akıp duruyordu. Tüm vücudum bir masaj aleti gibi titriyordu. Almaya çalıştığım nefeslerim de benimle birlikte titrekti, çığlık atıp başımı dizlerime yasladım ve orada ağlamayı sürdürdüm. O kadar çok ağlarken ne diye gözyaşlarım bitip beni rahat bırakmıyordu?
Bir süre ağlamayı kesip yatağıma oturdum. Kendime saçma bir isimle Facebook açmıştım, okuldaki tanıdığım herkes ekliydi. Olay hakkında bilgi edinmek için hesaba giriş yaptım. Düşündüğüm gibi okulun grubunda o resim paylaşılmıştı. Bilerek okula o resmi asmamışlardı, başları belaya girsin istemiyorlardı. Yeniden dolan gözlerimi kapattım. Derin nefes alıp YouTube'a girdim, REM'den E-Bow The Letter dinlemek istedim. Bir anlık hareketle yanda bulunan saçma reklamlara tıkladım. İçimden küfür savurup pencereyi kapatmaya yeltendim ama sekme adı beni durdurmuştu. Bir video gördüm, önerilerde bileğini kesen başka kişiler vardı. Kan gördüğümde midem bulanmaya başlamıştı. Ama karşıma çıkan videoyu dayanamayıp açtım ve kızın söylediklerini dinledim.
"Ne diye kesiyorum, biliyor musunuz? Sikeyim, bilmiyorum."
Gözlerimi devirip konuşmasını dinlemeye devam ettim.
"Sanki başka bir yerimi acıtırsam ruhumdaki acılar azalacakmış gibi hissediyorum."
Bu video yasaklanmalıydı. Tam anlamıyla teşvik içeriyordu ve beni bile biraz inandırmış olabilirdi. Videoyu kapatıp Kyle'ın attığı mesaja baktım.
O: "Evde misin?"
Ben: "Evet."
O: "Ne yapıyorsun?"
Ben: "Bir şey soracağım..."
O: "Evet?"
Ben: "Bir yerini kesmek... diğer acılarını unutturabilir mi?"
O: "Kolunu kesenlerden mi bahsediyorsun?"
Ben: "Evet."
O: "Messenger'ın var mı?"
Ben: "Var?"
O: "Oraya gel öyleyse."
Ona adresimi verip laptobumdan Messenger'a girdim. Beni ekledikten sonra görüntülü arama gönderdi. Heyecandan midem bulanmaya başlamıştı. Koşarak ayağa kalktım ve ayna karşısına geçip dağılmış saçımı düzeltmeye başladım. Bu sırada ikinci bir arama göndermişti bile. Geri dönüp isteğini kabul ettim. Siyah ekranda birden ikimizinde görüntüsü belirdiğinde kalbim yerinden çıkmak üzereydi. Tıpkı resimdeki gibiydi, simsiyah giyinmişti. Mavi gözleri onu muhteşem gösteriyordu. Uzun siyah saçları dahada uzamış, dağınıktı. Bu onu sert görüntüsüne rağmen şirin gösteriyordu.
"Uhm, neden buradayız?" İlk konuşan ben olmuştum.
Cevap vermedi. Klavyeden bir şeyler yazıyordu ve sessiz ortamda oldukça rahatsız edici bir şekilde kulaklarıma doluyordu.
O: "Bana bileklerini göster."
Ben: "Bileğimi falan kesmedim."
O: "Sadece göster, Ariana."
Gözlerimi devirip bileklerimi kameraya doğru tuttum. Yüzü bir anda gevşediğinde kasıldığını o an anlamıştım. Derin bir nefes verdi.
O: "Tanrı'ya şükür. Bir ergen olduğunu düşünüyordum."
Ben: "Ne ergeni?"
O: "Bu kesme şeyini nereden düşündün?"
Ben: "Bir video izledim."
O: "Linkini at"
Bu kadar kibar olmasına karşı göz devirip geçmişe girdim ve videonun linkini kopyalayıp Kyle'a attım. Birkaç dakika içinde bana geri döndü.
O: "Sonuna kadar izlemedin, değil mi?"
Ben: "Hayır."
O: "Peki, Lee... Kesmeyi düşündün mü?"
Yüzüme bakarken bunu itiraf etmek beni utandırıyordu. Birkaç saniye düşünmeyi seçtiğimde zaten cevabı almıştı.
O: "Sana bir soru soracağım..."
O: "Diyelim bacağını ağır bir şekilde yaraladın. Acının hafiflemesi için ortada hiçbir şeyin yok. Ne yapardın?"
Ben: "Ben... bilmiyorum?"
O: "Yanlış cevap. Az önce kesmeyi düşündüğünü söyledin. Ben yazmasaydım kesecektin belki de. Ariana, kolunu kesip bacağındaki acıyı unutabilir misin?"
Ben: "Yani şey, hayır"
O: "Şimdi videoyu baştan sonuna kadar izlemeni istiyorum."
Ben: "Kan midemi bulandırıyor."
Bana gözlerini devirip hiçbir şey yazmadı. Cevap olarak bugün yüzüncü kez göz devirdiğimi düşünerek bir kez daha göz devirdim ve videoyu açtım.
Birkaç saniyesi geçmişti.
"Sanki başka bir yerimi acıtırsam ruhumdaki acılar azalacakmış gibi hissediyorum."
Evet, evet. Bunu zaten söylemiştin.
"Ama ne oluyor, biliyor musunuz? Psikolojik acı yetmez gibi bir de fiziksel acı geliyor. Acı on katına çıkıp dayanılmaz oluyor. Bu çözüm değil... kendime zarar vermem kesinlikle çözüm değil. Yardım alın, bir şeyler yapın ve şu saçmalıktan kurtulun."
Kızı hiç görmediğim halde ona karşı bir suçluluk hissine kapılmıştım. Ayrıca videoyu tamamen izlemediğim için de Kyle'a karşı çok utanmıştım. Beni izlediğini bildiğimden sekmeyi kapatıp ona döndüm.
"Özür dilerim." diye mırıldandım.
O: "Bilekler kesmek için değildir."
"Evet, her neyse, şey..."
O: "Ne?"
"Neden konuşmuyorsun?"
O: "Canım istemiyor."
"Garip yaratık."
O: "Gururumu okşadın."
Şansımı bir kez daha denemeye karar verdim. "Ben... sesini duyabilir miyim?"
"Duyabilirsin, Lee."