ÖNSEZİ #1: KORUMA

By solnotasi

1.6M 73K 11.7K

Hiç beklenmedik bir anda, soğuk bir adam dahil oldu, sıradan olmaktan sıyrılamayan hayatlarımıza... Sadece on... More

PROLOG
BÖLÜM 1 - 'KORUMA'
BÖLÜM 2 - 'METE'
BÖLÜM 4 - 'KOLYE'
BÖLÜM 5 - 'KAVGA'
BÖLÜM 6 - 'ÖZÜR'
BÖLÜM 7 - 'SOĞUK'
BÖLÜM 8 - 'PAMUK ŞEKER'
BÖLÜM 9 - 'OKUL'
BÖLÜM 10 - 'KAOS'
BÖLÜM 11 - 'DENGE-SİZ'
BÖLÜM 12 - 'YALAKA'
BÖLÜM 13 - 'ŞEYTAN'
BÖLÜM 14 - 'ADA'
BÖLÜM 15 - 'HASTANE'
BÖLÜM 16 - 'MASKE'
BÖLÜM 17 - 'PARS CLUB'
BÖLÜM 18 - 'GİTME'
BÖLÜM 19 - 'İTİRAF'
BÖLÜM 20 - 'KORBA'
BÖLÜM 21 - 'AYİN'
BÖLÜM 22 - 'KAHRAMAN'
BÖLÜM 23 - 'ALBATROS'
BÖLÜM 24 - 'MEKTUP'
BÖLÜM 25 - 'İLK'
BÖLÜM 26 - 'AİLE'
BÖLÜM 27 - 'YAKIN'
BÖLÜM 28 - 'SONSUZ'
#KBV 1M OLDU ♥
BÖLÜM 29 - 'ŞAH-MAT'
BÖLÜM 30 - 'ÖLÜ YADA DİRİ'
BÖLÜM 31 - 'JESS'
BÖLÜM 32 - 'TA-DA!'
BÖLÜM 33 - 'VAMPİR'
BÖLÜM 34 - 'KARAR'
BÖLÜM 35 - 'ARAMA'
BÖLÜM 36 - 'KONUK'
BÖLÜM 37 - 'TUTKU'
BÖLÜM 38 - 'İMKANSIZ'
Duyuru
BÖLÜM 39 - 'ÖFKENİN ACISI'
BÖLÜM 40 - 'ÖLÜ GİBİ'
BÖLÜM 41 - 'CADI'
BÖLÜM 42 - 'BUSE'
BÖLÜM 43 - 'EVDEN UZAK'
BÖLÜM 44 - 'SOY'
BÖLÜM 45 - 'BÜYÜ AKTİ'
BÖLÜM 46 - 'AŞK'
BÖLÜM 47 - 'YÜZLEŞME'
BÖLÜM 48 - 'İZ BIRAKAN GÜN'
BÖLÜM 49 - 'VERDA'
1. FİNAL
İSİM DEĞİŞİKLİĞİ

BÖLÜM 3 - 'SÖZLEŞME'

49.6K 2.4K 260
By solnotasi


*3*

Hayatta, korunmaya muhtaç durumda olduğum, hiçbir an olmamıştı. Birilerine sığındığım, birilerinin kolları arasında güvende hissetmek istediğim, hiçbir an... O yüzden bir koruma, en son ihtiyacım olan şeydi.

Mete ile dakikalarca bakıştık. Metal grisi gözleri, fazla yoğun bakıyordu. Derin bir okyanusa dalmışçasına, boğucu ve sert dalgalarını çarpar gibi süzüyordu gözlerimi. Güvenilir bir yanı yoktu. Aksine fazlasıyla tehditkar görünüyordu. Ya da fazla soğuk ve sert. Tabii yapacağı işi baz alırsak, bir korumanın güler yüzlü olması beklenmemeliydi sanırım.

"Eminim, bundan sonra fazlasıyla güvende olacaksın," dedi gülümserken. Gözlerimiz arasında kurduğumuz bağ, konuşması ve gülümsemesi ile koptu. Kesinlikle gülünce fazla güzel oluyordu. Biraz önceki sertliğinin yerini, daha ılıman bir adam aldı.

Bakışlarımı ondan kaydırarak, babama yönelttim. "Bir korumanın hiç gereği yok, bunu biliyorsun değil mi?"

Son bir umut, vazgeçmesini umdum ama daha en başından bunun yersiz olduğunu biliyordum. Karar, çoktan alınmış, fikrim ise sorulmamıștı.

"Mecburuz. En azından artık gözüm arkada kalmayacak kızım. Lütfen, bu konuyu tartışmayalım."

İtiraz etme hakkım, karşımdaki yabancı adamın varlığı yüzünden elimden alınıyordu. O olmasaydı, muhtemelen çoktan bütün yolları dener, babamı vazgeçirirdim. Ama o varken, bu pek mümkün değildi.

"Ne diyebilirim ki, sen böyle daha rahat hissedeceksen eğer, buna katlanabilirim," deyip ayağa kalktım. Mete'nin de huzursuzca kıpırdanması gözümden kaçmadı.

Çantamı alıp, koluma takarken ben, "İşi resmiyete döküyoruz o zaman," dedi, Mete.

"Duru itiraz etmediğine göre sözleşmeyi hemen hazırlayalım," dedi babam. "Belirlenmesi gereken kurallar var."

İşte, bu ilgimi çekmişti. Madem bu adam benim korumam olacak, haliyle de bana daha yakın olacak, o halde kuralları belirlemesi gereken ben olmalıyım.

Babama dönerek,"Sözleşme maddelerini benim belirlemem mümkün mü?" diye sordum.

Babam, yüzüme dik dik bakıp, bakışlarını Mete'ye çevirdi. Nedense, ondan onay almayı bekliyor gibiydi. Fazlasıyla garip olan, patronun babam olmasi gerekirken, sanki kontrol Mete'nin elindeydi.

"Evet, tabii. Sorun yok," dedi gülümseyerek.

"Benim için de..."

Yan gözle Mete'ye bakıp, gözlerimi devirdim. Ondan onay almak, en son yapacağım şeydi. Başımı sallayarak, "O halde sözleşme hazırlanırken beni çağırırsın babacığım," deyip odadan çıktım.

Garip... Evet tam olarak özeti buydu. Biraz önce ben ne yaşadım öyle? Bir korumam mı oldu yani? Oysa ki güne alışılageldik bir şekilde başlamıştım. Ve kesinlikle aklımın ucundan geçmezdi, böyle bir şey.

Odama dalgın dalgın girerken, çalışma odasının kapısı açıldı. İstemeden arkama döndüğümde, Mete'nin kapının önünde dikildiğini gördüm. Ama o beni görmüyordu. Koridorun bir ucunda benim odam, öteki ucunda babamın çalışma odası vardı. Başını sağ yanına çevirse, göz göze gelecektik. Ama o telefonuyla meşguldü.

Ekranın üzerinde parmaklarını gezdirdikten sonra kulağına götürdü. Sırtını duvara yaslayıp, gözlerini kapattı.

Bir süre öylece onu süzdüm. Dudaklarını kemiriyordu. Stres yapmış bir hali vardı. Hala beni fark etmiş görünmüyordu. Aniden, "Ada!" deyince irkildim. Hemen önüme dönüp, sessizce odama girdim. Çantamı yatağın üzerine fırlattım. Gömleğimin düğmelerini çözerken, telefonum çalmaya başladı. Muhtemelen Nisa yada Melis arıyordu.

Yatağın üzerine zıplayıp, telefonu elime aldım. Melih'ti arayan. Gözlerimi devirmeden edemedim. Bu kadar sık boğaz etmeye devam ederse, nasıl olur da onun teklifine evet dememi bekliyordu ki?

"Efendim, Melih?"

"Duru! Kusura bakma, rahatsız etmeyeceğim diye söz verdim ama bir şey konuşmak istiyorum."

"Evet, dinliyorum," derken, telefonu kulağımdan çekip, hoparlöre verdim sesini. Bu sırada da soyunmaya başladım. Parka gideceksek, rahat bir şeyler giymek iyi olurdu. Gardrobumun kapaklarını açıp, kıyafetlere göz süzdüm.

"Melis'le konuştum da, bana bugün parka gideceğinizi söyledi."

Kırmızı tişörtümü mü giyseydim acaba?

"Duru! Orada mısın?"

Sahi Melih... Arkama dönerek, duyabilmesi için biraz da sesimi yükselterek, "Evet, dinliyorum," dedim.

"Benim neden böyle bir şeyden haberim yok?"

"Neden bahsediyorsun?"

"Parka gidecekmişsin!"

Ah, işte başlıyoruz.

Melih...

Geçen yılın ikinci yarısından beri sürekli peşimde dolanan, her türlü kovma cümlesine karşılık, asla vazgeçmeyen, müstakbel sevgilim... Henüz teklifini kabul etmemiş olsam da, o yolda, adı belirsiz bir ilişki içinde ilerlediğimiz için kendinde bana karışma hakkını görüyordu.

"Evet, gideceğiz."

Bir süre sessizlik oldu. Bu sırada dönüp, rastgele bir şeyler aldım elime. Rahat olsa yeterdi.

"Neden bana söylemedin?"

Askılı tişörtü üzerime geçirdikten sonra, telefonumu elime aldım. "Rapor vermem gerektiğini bilmiyordum," dediğimde, Melih'in sesli bir şekilde soluk verişini duydum. Sinirlenmiş olmalıydı.

"Tamam, sakin olacağım," diye mırıldandı. "Rapor vermeni istemiyorum, sadece biraz daha özenli davranamaz mısın?"

"Ne için?"

Dolap kapaklarının yarısını kaplayan aynada kendimi süzdüm. Yan tarafa dönüp, kalçama baktım. Biraz büyük müydü ne? Pilatesin faydasını ne zaman göreceğim acaba?

"Bizim için. Gerçekten, tek istediğim bu! Birlikte gidip eğlenebiliriz, bunu biliyorsun."

"Tamam, sen de gel o halde."

"Bunu kastetmiyordum ama eğer davet ediyorsan..."

"Yalnız, babam da olacak. Haberin olsun."

"Yani gelemiyorum."

Gözlerimi devirerek, "Eh, gelsen de vakit geçirmemiz biraz zor. Babamı biliyorsun, senden fazla olmasın da epey kıskançtır," dedim.

"Tamam, Duru! Yarın okulda görüşürüz," diyerek yüzüme kapattı. "Trip, trip, trip..." Telefonu yatağın üzerine geri attım. Dolaptan bir pantolon çıkarıp, bacaklarımdan geçirdim. Bu sırada kapım tıklanınca, "Bir dakika!" diye bağırdım.

Askılı tişörtün sol ucunu, pantolonun içine kıstırıp, fermuarını çekerken, aniden açılan kapıyla birlikte aklım çıktı sanki bir an... Üstelik karşımda Mete duruyordu. Yanaklarım kızarırken, "Ne işin var burada?" diye bir çıkış yaptım.

Rahat bir tavırla, sırtını kapı pervazına dayadı. Kollarını göğsünde birleştirip, "Sözleşme hazırlanacak," dedi.

"Yani?"

"O çok değerli kurallarının, sözleşmeye eklenmesi gerekiyor," dediğinde hatırladım. Bir an unutmuştum.

"Tamam, geliyorum hemen."

Kesinlikle ilk madde, odama habersizce girmemesi üzerine olacak! Bu ne rahatlık?

Gitmesi gerekirken hala aynı pozisyonda durmuş, bana bakıyordu. Gri gözleri üzerimde geziniyor, bakışlarının değdiği her noktaya, soğuk bir damga bırakıyordu adeta.

Baştan ayağa beni süzdükten sonra, "Forma sana daha çok yakışıyor," dediğinde, kaşlarımı sinirle çattım.

"Müsaade ederseniz eğer, gördüğünüz gibi burada işim var. Üstelik burası benim odam."

Çarpık bir gülümseme savurdu. Alaycı bakışları beni bulduğunda, "Aramızda resmiyete gerek yok," dedi. "Bundan sonra yani..."

"Gerek olsa iyi olur. Bundan sonra yani..." dedim, meydan okuyarak. Babamın karşısındaki resmiyetini, benim karşımda çoktan kaybetmişti. Hem de daha yarım saatlik bir tanıșıklığın ardından.

Ellerini iki yana açarak, "Küçük Hanım, böyle istiyorsa," diyerek hafifçe eğildi. Adeta bir leydiyi selamlar gibi...

"Lütfen, giderken arkanızdan kapıyı kapatır mısınız?"

Kaşlarını havaya kaldırıp, yüzüne yayılan gülümseme ile, "Defol git demenin en kibar yolunu bulduğun için gidiyorum, Ufaklık!" deyip, kapıyı kapatmadan çekip gitti.

Ufaklık? Hah, bir de bu çıktı yani? Nasıl bir anda 180 derece döndü bu adam böyle? Oysa babamın karşısında, fazla resmiydi. Daha beyefendi...

Homurdanarak odamdan çıktım. Çalışma odasına doğru uzanan koridoru, sert adımlarla ilerliyordum. Sözleşme imzalanmadığına göre, her şey başlamadan bitmeliydi. Böyle laubali bir adamla, hayatta aynı ortamda bulunamazdim. Çalışanım bile olsa...

Babam, Mete ve ben, çalışma odasındaki küçük toplantı masasına karşılıklı oturduk. Ortada birkac kağıt ve bir kalem vardı.

"Ne yapacağız?" diye sordum babama. Mümkünse, Mete ile göz göze gelmemeye çalışıyordum. Ama onun bakışları daima üzerimdeydi.

Babam, üzeri boş bir kağıdı bana doğru uzattı. "Eklemek istediğin maddeleri buraya yaz," dedi.

Kağıt ve kalemi önüme alarak, babama baktım. "Açıkçası ben bu sözleşmeye de, korumaya da karşıyım; kimsenin beni korumaya çalışmasını falan da istemiyorum," dedim. Fazlasıyla kararlı ve sert çıktı ses tonum. Bu kez ayıp olur falan diye düşünecek değilim yani...

Babam iç çekti. "Biraz önce kabul etmemiş miydin, Duru? Oyun mu oynuyorsun kızım benimle?"

"Düşününce saçma olduğuna karar verdim. Ne yani, sırf bir ihale yüzünden beni tutup vuracak veya öldürecek değiller ya?"

Bütün bunları söylerken, sol yanımda oturan Mete'ye, özellikle bakmıyordum. Bakarsam, utanırdım. Toplum ahlakına ve görgü kurallarına göre; birinin gözünün önünde, onu dışlamak fazlasıyla ayıp ve etik olmayan bir durumdu. Ve ben hayatımda, belki de ilk defa böyle bir şey yapıyordum. Utanç verici ama babamla yalnız kalmaya fırsatım olmadı ne yazık ki...

"Çok basit düşünüyorsun," dediğinde, istemsizce ona dönmek zorunda kaldım. Gözlerini kısarak bakıyordu. Gri, siyaha bürünmüş gibiydi. "Daha kanlı sahneler yaşanacaktır. Vurmak, öldürmek.... Bunlar basit şeyler," dedi, müthiş bir soğukkanlılıkla...

İnanmayan gözlerle ona bakıyordum. Nasıl böyle bir şeyi, rahatça söylemişti ki? Babama döndüğümde, etkilenmiş görünüyordu. Beti benzi atacak kadar hem de...

"Yok artık! Siz iş adamlarından mı bahsediyorsunuz, yoksa seri katillerden falan mı?" dedim alaycı bir şekilde.

"İkisi de geçerli..." dedi tekrar, Mete. Çok ciddiydi. "Kimine göre onlar iş adamı, kimine göre kanla beslenen katiller... Mafyaları küçümseme, Duru!" dedi, gözlerimin içine bakarak.

"Mafya mı?" derken, babama döndüm. "Ne demek bu baba?"

Babam gözlerini kaçırdı. "Duru, şu maddeleri ekle de sözleşmeyi tamamlayalım. Daha fazla uzamasın bu iş!" dedi, emrivaki yaparak.

Resmen benden bir şey saklıyordu. Bunu beden dili gayet net bir biçimde ortaya koyuyordu. "Bana şu durumu açıklamadan, hiçbir şey yapmayacağım!"

"Kızım, sana anlatabileceğim-" derken, Mete elini kaldırarak cümlesini böldü.

"Ben anlatabilirim," dediğinde ona döndüm. Önümde duran kağıt ve kalemi alıp, üzerine bir şeyler çizmeye başladı. Babam da ben de, dikkatle onu izliyorduk. Kağıdın üzerinde, küçük bir ağacı andıran şekil belirdi önce... Daha sonrasında ise hemen altında, "KORBA" yazısı...

İşi bittiğinde, kalemin ucunu dudaklarının arasına kıstırıp, kağıdı ortaya sürükledi.

"Korba," yazısını sesli bir şekilde okudum. Herhangi bir şey ifade etmiyordu.

"Evet, Korba Ailesi! Yeraltı, yeryüzü ve kainatın en tehlikeli topluluğu... Bu filiz simgesini gördüğün an topukla! Yoksa ölürsün."

Yüzüne baktığımda, ciddiyetten başka hiçbir şey göremedim. "Ne bunlar yani, mafya mı?" diye sordum.

Buruk bir gülümseme ile, "Fazlası... Taner Bey, onlara bulaştığı an, en büyük hatasını yaptı. Bu basit bir şey değil. Onların tehdidi hiçe sayılmayacak kadar gerçek ve acı doludur," dediğinde, büyülenmiș gibi ona bakıyordum.

"Bu sırrı korumak isterdik, fakat sen çabucak şu koyverdin. Ben, sıradan bir koruma değilim. Fazlasıyla eğitimli ve aynı zamanda keskin nişancıyım da... Babanın beni tutmasının sebebi buydu. Donanımlı bir asker, kızını en iyi şekilde koruyacak çünkü..." derken, anlamadığım bir şeye gülmemek için kendini sıktığını fark ettim.

Beynime yüklenen, bu ani bilgi yüklenmesinin şaşkınlığıyla babama döndüm. "Baba, bir şey söyleyecek misin?" diye sorduğumda, sadece başını sallamakla yetindi.

Ellerimi saçlarımın arasından geçirip, yüzümü, avuçlarım arasına aldım. "İnanamıyorum, nasıl mafyaya falan bulaştın ki sen?"

Babam, Mete'ye baktıktan sonra bana bakıp, sıkıntıyla yüzünü sıvazladı. "Yüklü bir miktar borç almıştım. Hatırlarsan, geçen yıl biraz zora düşmüştük."

"Iyi de tek çözüm mafya mıydı yani baba?"

"O dönem için evet. Ve şimdi de o borç para katlandı. İhaleyi kaybedersek asla ödeyemeyeceğiz. Şimdiden, her gün tehditler alıyoruz. Bu ailenin şakası yok, Duru. Mete gibi bir korumaya ikimiz de muhtacız. Hatta halan bile..."

İç çekerek, "Tamam. İtiraz falan etmiyorum. Sözleşme mi, her neyse, imzalayalım," dedim. Daha sonra bu konuyu babamla özel olarak konuşacaktım. Bugün yeterince özelimize ortak olmuştu zaten, soğuk adam...

Boş kağıtlardan birine, istediğim maddeleri yazdım. Babam, altına imzasını attı. Mete de atmak için bir kez okumak istedi.

Bir süredir kağıdın üzerinde göz gezdiriyordu. İnce dudakları ise kıpır kıpır oynuyordu. Ama sonra gözleri bir noktaya sabitlendi. "Odaya kapıyı çalmadan ve gel sesini işitmeden, girilmeyecek," kuralını sesli bir şekilde okuyup, güldü.

"Dikkat ederim," dedi. Sonrasında da, "Benim de birkaç madde ekleme hakkım olmalı." diye devam etti.

Kollarımı göğsümde kavuşturup, sandalyeye yaslandım. Çenemi ve tek kaşımı, hafifçe yukarıya kaldırarak, "Önce maddelerini öğrenmeliyim," dedim.

Omuz silkti. "Nereye gidersen, yanında olacağım ve asla bana emir vermeyeceksin!" dedi, fazla ciddi bir şekilde. "Bu ikisi yeterli."

Makul ve mantıklı bir istekti. Zaten kimseye emir vermek gibi bir durumum yoktu. Yanımda olması ise, o da normaldi. Neticede, o bir yakın korumaydı.

"Sadece ikisi ise, sorun yok. Kabul ediyorum," dediğimde, "İlk maddeyi açalım biraz. Her an yanında olmam gerekiyor. Yani, bu evde yaşamalıyım," dedi.

Bunu beklemiyordum. Aynı evde yaşamak mı? Bu kez babam müdahale ederdi herhalde. Ama biraz beklememe rağmen sesini çıkarmadı. Öylece, Korba yazılı kağıda bakıyordu. Yüzü asık, gözleri hüzünle kararmıştı.

Böyle bir şeyin olmayacağını söylemek istedim. Ama babam, nihayet sessizliğini bozdu o an. Sert bir tepki için kendimi hazırladım.

Ama aksi gibi, "Sorun yok, kullanılmayan çok odamız var" deyince, şaşkınca bakakaldım.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum,okur-canlar...^-^

Dördüncü bölümde görüşmek üzere...

Kitaba yeni başlayanlar için uyari!!! Bu kitap mafya ile alakası olan bir kitap değildir. Zamanla bazı şeyleri anlayacaksınız. Belirtmek istedim.

Instagram: solnotasii

Snapchat: solnotasii

Facebook Sayfa: Korumam Bir Vampir - Solnotasi

Continue Reading

You'll Also Like

27.6K 2K 20
❝Yel essin kokusu gelsin, derler. Yel esse, seni bana getirse olmaz mı, Akasya?❞ Akasya Altun, abisinin en yakın arkadaşı Aral Asrıner ile bir anda y...
15.9K 515 38
Vallahi tillahi öylesine yazıyorum ve yaralasar serisini çok sevdiğimden bunlar inşallah beğenirsiniz bunlar 4. Kitaptan sonra geçiyor
966K 40K 33
Maral orman yolunda kaza yapar, ve gözleriyle görmese inanamayacağı şeyler yaşar. Artık doğaüstü bir varlığın tutsağıdır... Bu varlık onu zorla tutup...
2.6K 1.1K 12
Hastalığı nedeniyle kimseye dokunmayan adam ve psikolog kız. Miran her şeyden vazgeçtiği zaman Almila karşısına çıkar ve bir umut doğar. Miran bu umu...