Gözlerini müthiş bir baş ağrısı ile açan Işıl, birkaç dakika gözleri kapalı yattıktan sonra yavaş yavaş gözlerini araladı. Kendine yabancı gelen oda ile buraya nasıl geldiğini anlamak için hafızasını zorladı. Hatırladığı tek şey duş alıp yattığı olurken zihninindeki boşluk ile hızla yerinden doğruldu. Çıplak ayakları soğuk parkelere değerken belki hatırlarım umudu ile odada gözlerini gezdirirken ahşap kapıya vararak kolunu aşağıya indirdi. Kapının dışında bilindik Maldivler manzarası karşılarken tahta iskelenin üzerinde etrafta birilerini arayarak sıcak kuma ayak bastı. Kısılmış gözleri ile önüne serilen plajda birilerini ararken gördüğü siluetler ile onlara doğru ilerledi. Gittikçe belirginleşmeye başlayan adam ile yutkunurken kendisini bunun bilinçaltının bir oyunu olduğuna ikna etmeye çalıştı. Yürüdükçe ayaklarını yakan kumu bile unutan Işıl şimdi oldukça netleşen yan profilinden gördüğü Ateş'e doğru ilerledi. Adamın sol arka çaprazında kalırken yüksek sesle konuştu.
"Bu benim bilinçaltımın bana bir oyunu, sen gerçek değilsin. "
Uyanmasını beklediği Işıl'ın sesini duyan Ateş usulca Işıl'a döndü.
"Şimdi ben gözlerimi kapatacağım , 3'e kadar sayacağım ve sen yok olacaksın. " derken gözlerini kapatarak yavaş yavaş saymaya başladı.
" bir...iki...üç.." gözlerini tekrar aralarken değişmeyen manzara ile kaşlarını çattı.
" Ee neden kaybolmadın sen?"
Oturduğu yerden yavaşça kalkarken Işıl'ın yanına yaklaşarak işaret parmağı ile burnuna dokundu.
" Ehh, gerçeksem demek."
Burnunu buruşturarak bir adım gerileyen Işıl
"Ne demek gerçeğim. "
"Inanması zor değil mi bu yakışıklılık. " Ateş'in ukalalıkları ile gerçek olduğuna emin olduğu durum ile dehşetle cırladı.
"Neredeyim ben? Pelin Nerede? Senin ne işin var burada? Nasıl getirdin beni buraya?"
"Merak etme çok uzaklaşmadık hala Maldivler'deyiz ama farklı bir adada. Pelin hala tatiline devam ediyor o lavukla ve seni getirmek çok da zor olmadı. Malum kuş kadar bir şeysin."
" Ateş tamam güldük bitti götür beni çabuk Pelin'in yanına. "
"I.ıhh o biraz zor. "
" ya hu adam, neden getirdin beni buraya? Ne istiyorsun benden? Üstelik bu resmen kız kaçırmaya girer. Yine çıktı senin şehir magandası tarafın. Ayrıca sen yine beni bir şeylere zorluyorsun. "
"Ben beklemeyi sevmeyen bir adamım ve sen sıkışınca kaçan küçük bir cadısın. Ehh.. Burada bir yere kaçamayacağına göre biz eninde sonunda konuşacağız. Bu arada hiç girme yine şu maganda muhabbetine."
" Ben kaçmadım. Sadece senin yüzünden sana tatil planımızı anlatamadım. "
" Madem kaçmıyorsun o zaman tatil yapmamız da bir sıkıntı yok. "
"Ben neden seninle tatil yapayım?" Derken bir haftada renkleri açılmış sarı saçlarını çekiştirirken bağırdı.
"Neden? Biz arkadaş değil miyiz? Sen değil miydin bunu soyleyen.
Haa..söylesene! Madem beni arkadaşın olarak görüyorsun ne diye ben sana yaklaşamıyorum? Lan ben kafayı yiyeceğim artık! Geliyorum, öyle kalın duvarlar örüyorsun ki toslayıp kalıyorum. Pes etmiyorum gidiyorum duvarlarına hazırlanıp geliyorum,bu sefer bütün duvarları yıkıyorsun hemen ardında duran uçurumdan düşüyorum. Yeter! Biz bu adada, ikimiz bir şeyleri halletmeden hiçbir yere gitmiyoruz. "
nefes nefese konuşmayı bitiren Ateş tek hamlede Işıl'ı belinden tutarak kendisine çekti.
Güneşten kızarmış yanakları, aralarında ki çekim ile koyulaşmış, arkalarında serili duran denizi kıskandıracak güzellikte ki mavi gözleri, kendisi gibi istekle aralanan kırmızı dudaklarında gözlerini uzun uzun gezdirirken, hızlanarak birbirine karışan nefesleri ile konuştu.
" Hadi. Bunu da inkar et"
Kapıldığı çekim ile kısılan, buğulanan sesine aldırış etmeden konuştu.
"Pelin'in yanına götür beni. " derken Ateş'in kabul etmesini umuyordu.
"Götürmem. Burası benim krallığım burada benim kurallarım geçerli. Hiçbir yere gidemezsin. "
Aldığı olumsuz cevap ile kaşları çatılırken var gücü ile ne zaman Ateş'in omuzlarına çıktıklarını bilmediği kolları ile itti Ateş'i.
"Umurumda değil senin kuralların. Beni burada zorla tutamazsın. "
"Deneyelim istersen? " derken arkalarında kalan masaya ilerleyerek oturdu.
"Ateş, ben ciddiyim. "
" İnan Işıl, bende hiç olmadığım kadar kararlıyım. "
" ığğğ!!!" Sinirden olduğu yerde tepinen Işıl'a ifadesiz bir şekilde bakarken eli ile yan tarafında kalan sandalyeyi gösterdi.
" Hadi otur bir şeyler yiyelim. "
Sinirle sandalyeye oturan Işıl kollarını göğsünün altında birleştirirken gözlerini karşısında kalan denize dikti. Ateş'in önüne bıraktığı zeytinli çöreklere göz atarken Gözlerini devirdi.
" Beni adamlarından aldığın bilgiler ile kandıramazsın, Ateş Önal. "
Çatalını batırdığı peyniri dudaklarına götürmeden hemen önce cevap verdi.
"İzin veriyor musun öğrenmeme? Ama merak etme bu tatilde hepsini öğreneceğim. " bir anda gülmeye başlayan Işıl kendini durduramazken gülüşleri arasında konuşmaya çalışıyordu.
"..tatil...tatil diyor hala...ayyy....karnım ağrıdı...ohh..sinirden.... gülüyorum. "
Hala gülen ışıl ile bir yandan gülmeye başlayan Ateş diğer yandan Işıl'ın Kahkahaları arasında söylediklerini anlamaya çalışıyordu.
"Ayy...nefes alamıyorum...off...sen beni anlamıyorsun galiba. Tatile insanlar isteyerek çıkarlar ama şansa bak ben seninle tatil falan yapmak istemiyorum. "
"uğraşma Işıl buradayız ve bir yere gitmiyoruz. "
"Allah'ım çıldıracağım. "
"Bir şeyler ye Işıl. " diyerek tabağına kahvaltılıklar dan bırakan Ateş'e çaktırmadan göz ucuyla bakarken hala yememekte kararlıydı. Bir süre çaktırmadan yemek yiyen Ateş'i izleyen Işıl Son birkaç gün dur zaten farkında olduğu özlemin bu kadar fazla olduğunu yeni yeni idrak ederken Ateş'in etkisi altına girmemesi konusunda duygularına uyarıda bulunan mantığı ile birbirine giren düşüncelerine dayanamayarak ayağı kalkarak sabah geldiği odaya doğru ilerlemeye başladı.
*****
"Üç gün. Üç koca gün oldu ama sen hala tek kelime etmedin."
Ateş'in yakınışına Omuzlarını öne iterek tepki veren Işıl tekrar elindeki limonataya döndü.
Son konuşmaları ilk gün kahvaltı da olan ikili Işıl'ın suskunluk yemini ile 3 gündür konuşmuyorlardı. Yani Ateş konuşuyor ama cevap alamıyor dersek daha doğru olurdu.
Cam sınırları ile denizden ayrılan havuzun hemen başındaki hasır rahat koltuklarda yayılmış Ateş, beyaz Salıncakta ayaklarını uzatmış beyaz tulumu ile oturan Işıl'ı konuşturmak için aklına gelen her şeyi denerken günler önce okuduğu satırlar beyninde dönmeye başladı. meyve tabaklarını bırakarak çıkan görevli kızın ardından lafa girdi.
"iyi ki burada yemek yapacak birileri var yoksa sana kalsa ya açlıktan yada zehirlenerek ölürdük. " sonunda dayanamayan Işıl, yeminini bozarak çemkirmeye başladı.
"Bir kere ben yemek yapsam sen anca yediğin yemeğin güzelliğinden mest olarak ölürdün. Ayrıca ben boşuna mı gittim bir yıl yemek kursuna."
"Vay.. Çok iddialıyız, bir şeyler yap da bu iddianın altı dolumu boş mu görelim."
"Yaparım beni bunla mı korkut.."
Derken suskunluğunu bozduğunu idrak ederken ayağa kalktı.
"Sen çok kurnaz bir adamsın." Tam kapıdan içeri girecekken geri dönerek konuştu.
"Bu arada zıkkımın dibini ye Ateş!"
******
Sabahın 7'sin de giydiği mint yeşili İpli bikinileri ile denize girmek için odasından çıkarken kimseyi özellikle de Ateş'i uyandırmamak içim parmak uçlarında ilerlemeye başladı.
"Orada dur bakalım küçük kaçak. "
duyduğu ses ile yerinden sıçrarken arkasına döndü.
"Nereye böyle sabahın köründe? "
"Diyorum ki acaba şimdi buradan çıksam okyanusu falan geçerek kaç günde İstanbul boğazına varırım? Senin bir fikrin var mı? "
"Dene bakalım. "Derken çoktan arkasını dönmüş denizin derinliklerine ilerleyen Işıl'a doğru ilerlerken üzerindeki tişörtü çıkararak o da denize girdi.
"Ama dikkat et kurda kuşa yem olma. " önünden ilerleyen Işıl'a elleri ile su sıçrattı.
"Ateş!!!"
"Ne? Ben sana karşılaşa bileceğin sorunları gösteriyorum. Malum yolun uzun "
"Ne kadar da düşüncelisin."
" Biliyorum" derken tekrar şu sıçrattı Ateş.
"Yaaa. Tamam yapma yeter....bak...yapma diyorum...Ateşşş..." Işıl'ı dinlemeyerek hala su sıçratmaya devam ederken Işıl dan karşılık gecikmedi.
"Al o zaman. " Diyerek ellerini suya daldıran Işıl çocukça bir sinir ile Ateş'e karşılık verdi. Bir süre sonra kahkaha atarak birbirine su sıçratmaya devam eden ikili Işıl'ın pes etmesi ile son buldu.
" Tamam, yeter. Hadi çıkalım acıktım ben."
"Madem pes ediyorsun "
Çokça kendini belli eden Ateş ve egosuna kafasını onaylamaz bir şekilde sallarken sudan çıktı.
***
Oturdukları kahvaltı masasında Işıl çoktan tabağını doldurmuş günlerdir alışkanlık haline gelen, iyiden iyiye de hoşuna gitmeye başlayan Ateş ile kahvaltı yapma fikri ile guruldayan karnını doyuruyordu. Ateş'in uzandığı yeşil zeytin tabağı ile kaşları çatılırken Ateş'e döndü.
"Sen yeşil zeytin yemezsin ki" Uzanan eli havada kalan Ateş şaşkınlık ve çokça mutluluk ile Işıl'a döndü.
"Sen benim yediklerime mi dikkat ediyorsun? "
" Ne alaka canım. Kaç gündür beraber kahvaltı yapıyoruz, öyle aklımda kalmış. " yaptığı boş boğazlılık ile kızarırken kaçırdığı gözleri ve Umursamaz bir tavırla önündekiler ile ilgilenen Işıl Ateş'in söylediği ile utançtan iyice sinirlendi.
"Canını yesinler senin. "
"Canın çıksın Ateş. "
Tabi ki içinden yüzlerce, binlerce tövbe etmeyi unutmadı.
"Bu arada evet sevmem ben ama sen seviyorsun herhalde bugün almadın tabağına ama.." diyerek uzandığı tabaktan Işıl'ın tabağına birkaç tane zeytin bıraktı.
*************
okuduğunuz için teşekkür ederiz :))
Hatalarımız varsa affola :))
Tuğçe&Esra