Varoluş

By gurhanozturk

467K 16.1K 2.6K

Macera, gerilim ve beklenmedik sürprizlerle bezeli bir hikayenin derinliklerine girmeye hazır olun. Türkiye'd... More

Varoluş Karakter Testi
Kendi Anlatımımla Varoluş
Poyraz (1)
Gökçen (1)
Yeliz (1)
Kerem (1)
Poyraz (2)
Gökçen (2)
Yiğit (1)
Poyraz (3)
Kerem (2)
Yeliz (2)
Yiğit (2)
Gökçen (3)
Leyla (1)
Yiğit (3)
Gökçen (4)
Yeliz (3)
Meltem (1)
Kerem (3)
Gökçen (5)
Meltem (2)
Poyraz (4)
Gökçen (6)
Leyla (2)
William (1)
Gökçen (7)
Leyla (3)
Yiğit (4)
Meltem (3)
Poyraz (5)
Kerem (4)
Leyla (4)
Gökçen (8)
William (2)
William (3)
Leyla (5)
Meltem (4)
Poyraz (6)
Yeliz (4)
Kerem (5)
Leyla (6)
Poyraz (7)
Gökçen (9)
William (4)
Leyla (7)
Meltem (5)
Poyraz (8)
Kerem (6)
Leyla (8)
Gökçen (10)
Leyla (9)
Meltem (6)
Varoluş - Liderler
Yiğit (5)
Yeliz (5)
Poyraz (9)
Gökçen (11)
Leyla (10)
Poyraz (10)
Poyraz (11)
Gökçen (12)
Kerem (7)
Yeliz (6)
Yiğit (6)
Poyraz (12)
VAROLUŞ SAVAŞI BAŞLIYOR
William (5)
Leyla (11)
Meltem (7)
Gökçen (13)
Poyraz (13)
Yeliz (7)
Leyla (12)
SON
Arka Kapak Yazısı
Anket
Varoluş Facebook Sayfası
Varoluş Kitabı Satın Alma
İmzalı Kitap Hediye
Çekiliş
BOŞ
Son İnsan
Mukan Kağan
Varoluş 2
Denek
Zihnimdeki Kayıp Anahtar
Ölüm Zamanı
Poyraz (14) (Varoluş 2 Tanıtım Bölümü)
Leyla (13) (Varoluş 2 Tanıtım Bölümü)
Alev (1) (Varoluş 2 Tanıtım Bölümü)
William (6) (Varoluş 2 Tanıtım Bölümü)
Gökçen (14) (Varoluş 2 Tanıtım Bölümü)
Alev (2) (Varoluş 2 Tanıtım Bölümü)
Yiğit (7) (Varoluş 2 Tanıtım Bölümü)
Kerem (8) (Varoluş 2 Tanıtım Bölümü)
Bursa Kitap Fuarı İmza Günü
İzmir Kitap Fuarı İmza Günü
Kadıköy Kitap Günleri İmza Günü
Yazarın Sitesi Ziyarete Açıldı
SIRA DIŞI BİR YAZAR: GÜRHAN ÖZTÜRK (İzmir gazetesinde röportajım)

Berk (1) (Varoluş 2 Tanıtım Bölümü)

1.3K 47 3
By gurhanozturk

Başlangıç Notu: Varoluş 2'de ilk kitapta karakter olarak yer alıp kendilerine ait bölümleri olmayan karakterlerin bakış açılarıyla hikaye daha da derinleşiyor, bunlardan biri de ilginç bir kişiliğe sahip olan genç karakter Berk. 

Hikayenin devamına Varoluş 2'den ulaşabilirsiniz. Burada Berk'in Varoluş dünyasında yer alan ilk bölümüne örnek olması açısından yer verilmiştir. 

BERK

"Yapabileceğim bir şey yok, Berk. Ailen kararlı bu konuda anlaşılan, çünkü seni başka bir yere götüreceklerini söylediler."

Bu sözleri zihninden çıkartamıyordu Berk. Oysa o doktoru çok sevmişti. Adı aklında değildi gerçi artık. Hande mi Handan mı, H harfi ile başlıyordu ama neydi çıkaramıyordu. En son bu cümleyi duymuştu ondan. Sonrasında Berk o odayı öfkeli bir şekilde terk etmişti. O dergiyi saklamayı becerseydi bir sorun olmayacaktı, sonuçta ailesi internetten anlamazlardı. Devamında kuzenini eve getirmişlerdi o okuldayken ve geçmişte girmiş olduğu sitelere bakmışlardı. Gerçeği saklamanın gereği yoktu, her şey ortadaydı. İnterneti bile virüs ya da reklam siteleri diye açıklayabilirdi, ama o dergiyi niye sakladığının bir bahanesi olamazdı.

Gitmekte oldukları yer Yiğit'e göre Reis'ten bile daha korkunç bir yerdi. Aşırı disiplinli ve dini kuralları çok fazla önemseyen bir topluma dönüşmüştü, başlarında ise bir din adamı vardı ve o kişi Yiğit'in atılması hükmünü vermişti. Poyraz, Yiğit'in bu konuda abarttığını düşünüyordu. Sonuçta felaketin öncesinde de insanların büyük bir kısmı dini kurallarına bağlıydı ve sesi çok fazla çıkan insanları sevmezlerdi. Din adamının da bu yüzden böyle acımasız bir karar almış olabileceğini düşünüyordu. Ama askerlerin dönmesinin ardından artık onu ikna edebileceğine yönelik bir inancı vardı, zaten Reis'in bölgesinden kaçarken de başka bir plan akıllarında yoktu. Çadır kent onların tek umudu olmuştu.

Poyraz ona ailesinin bile göstermediği bir saygıyla yaklaşırdı. Yeliz zaten kardeşi yerine koyduğu biriydi ve onunla sohbet etmek bile başlı başına bir mutluluk kaynağıydı. Askerlerin yanında onun küçük sırrını ortaya dökmesini bile dert etmiyordu artık. Poyraz ona gerekli cesareti vermişti. Yiğit'in de bu konuda ona saygı gösterdiğinin farkındaydı. Kerem'e ise pek fazla güvenemiyordu. Sırf başkalarının gözünde değer kazanmak için bu sırrını gidecekleri yerde ortaya döküp onu alaya bile alabilirdi eğer hayatta kalması için yapması gerekirse.

Roketatarın koca bir binayı nasıl yerle bir ettiğini görmüşlerdi saklandıkları yerden. Poyraz da katanasına sıkıca tutunarak arkasında Kerem ile bulundukları yere doğru koşturuyordu. Anlaşılan Reis'i ikna etmeyi becerememişti ve görevleri başarısız olmuştu. Reis'in adamları ile askerlerin çatışmasının ortasında kalmadan Poyraz onları bölgeden çıkartmayı amaç edinmişti. Askerlerin bulunduğu üs çok uzakta kalmıştı ve komutanın uyarısını hatırlıyorlardı. Askerler kim düşman kim masum diye ayırt etmeden herkese ateş edeceklerdi riske girmemek için. Bu yüzden yeni rota olarak çadır kent seçilmişti.

Her zaman dualarını ailesinin onun değerini fark etmesini dilemesiyle bitirirdi. O gece de uyumadan evvel aynı şekilde dua ediyordu, ama o korkunç ses istediği dileğin gerçekleşmeyeceğini anlamasına neden olmuştu. Niye o kurtulmuştu buna yanıt veremiyordu. Ama bir şekilde o hayatta kalmıştı ve trajikomik bir şekilde kurtarabildiği tek şey evinden o dergi olmuştu. Onu yakarak ısınma aracı olarak kullanmak zorunda kalmıştı ertesi gün.

Taşların ıslak yerlerini yalayarak su ihtiyacını geçirdiği günlerde kendisi gibi kimsenin güvenip de yanlarına almadığı iki yoldaş daha bulmuştu. Ömer en büyükleriydi, ama daha yarım akıllıydı diğerine göre. Belirgin sakalı ve yapılı vücuduyla yıkıntılar arasında ağır cisimleri kaldırıyor, Berk ile diğer yoldaşları olan Tarık yağmayabilecekleri ne varsa topluyorlardı. Tarık standart bir görünüşe sahipti, kahverengi gözleri bile bu standart havayı yansıtsın diye konmuştu sanki suratına. Berk bir keresinde içinden "hiç tipim değiller" diye bile düşünmüştü. O dergiyi kafasında hayal ederdi bazen uyku tutmayınca ama işe yaramadığını fark etmesi uzun sürmeyecekti.

Levent karşılarına çıkana kadar hayatları bu şekilde yağmacılık yaparak geçmişti. Ama bu kişi onlara yeni bir yol sunmuştu, eşkıyalık yaparak hayatta kalma şanslarını artırabilecekleri yönünde onları ikna etmişti. Başka insanlara zarar verme fikri başta bir tek onu rahatsız etmişti, yarım akıllı olduklarını zaten yeterince belli eden Ömer ve Tarık hemen atlamışlardı bu fikre. Genelde birkaç kişilik gruplar ile karşılaşıyorlardı. Çoğu erkekti, kadınlar varsa da yaşlıydı. Levent gruba söz veriyordu, bir sonrakinde kadın çıkarsa size hediye edeceğim diye. Berk bunu komik buluyordu ve küçük sırrını kendine sakladığı için de rolüne sadık kalmaya çalışıyordu.

Bu hayatı o seçmemişti ve biliyordu ki başka bir grubun bir parçası olsaydı daha farklı bir şekilde davranabilirdi. İçinde bir yerde iyi bir insan olduğunu düşünüyordu. Ama insanların ellerindeki tek yiyeceğini, hasta bir adamın son ilacını, ağlayan bir bebeğin içtiği sütü almaktan başka çaresi yoktu. Bu gruptan ayrılamazdı yoksa tek başına kalmak zorunda kalırdı. O bir kahraman değildi, hiçbir zamanda olmayacaktı ama belki de şanslıydı. Onda olan tek şey şanstı. Sonuçta bir tek ailesinden ve kaldığı apartmandan kurtulan o olmuştu elinde dergisiyle. Levent ise ilk ona küçük kız çocuğunu hediye ederek şanslı olduğunu bir kere daha göstermişti. Eğer o kız Tarık'a ya da Ömer'e ilk olarak hediye edilseydi her şey daha farklı olacaktı. Yine o grubun içinde yer almaya devam edecekti ya da belki de Poyraz'ın katanası bedeninin her tarafından kesikler açacak ve oracıkta ölecekti. Yeliz'in tek kurtuluşu o olmuştu, başka türlü düşünüyor olsaydı o kahramanlığı yapabilir miydi diye düşünmüyor değildi. Ama sonuçta artık Poyraz'ın grubundaydı ve söz verdiği gibi Yeliz'e ağabeylik yapmaya devam edecekti.

Bir kurşun bu sözünü geçersiz kılabilir miydi? Onun ismini ne kadar süre tekrar ederse kız gözlerini açardı? Defalarca "Yeliz" diye bağırsa kız gözlerini açabilir miydi? Poyraz'ın bayıldığını görmüştü. Ama onun bilinci açıktı, hala şaşkınlığını atamıyor olsa da her şeyin farkındaydı. Acı içine işliyordu. Yeliz birden ölüvermişti. Bu nasıl olmuştu hala anlamakta zorluk çekiyordu. Askerleri görüyordu, etraflarını sarıyorlardı. Kadının biri Poyraz'a "Korhan" diye sesleniyordu ve eşi olduğunu söylüyordu. Yiğit de konuşamıyordu, kalakalmıştı öylece.

"Merhaba. Ben Korhan'ın eşiyim. Bana neler olduğunu biriniz anlatabilir mi?" diye sormuştu kadın, ama kimseden ses çıkmıyordu. Kerem en sonunda sözcülük görevini yerine getirmeye karar vermişti. O bir şeyler geveliyordu ama Berk pek dediklerini duymuyordu, hala Yeliz'e sarılıyordu. Bırakmak istemiyordu. Askerlere emir veren bir kadın Yeliz'i çadırlara götürmelerini emretmişti. Saçının kızıllığı dışında pek dikkatini çeken bir özelliği yoktu ve umurunda da değildi. Askerlere Yeliz'i vermeyecekti, onu kendisi taşıyacaktı.

"Berk, bırak da askerler yardım etsin," diye ikna etmeye çalıştı Yiğit. Yavaşça şaşkınlığını üzerinden atmaya başlamıştı anlaşılan.

"Ben söz verdim. O benim kardeşim. Ağabey olarak sonuna kadar onun yanında kalacağım. Bu benim yeminimdi. Tutamadığım yeminim."

Kimse ısrar etmemişti ve Yeliz'i yönlendirdikleri çadırın içerisine o bırakmıştı. Askerler de baygın durumdaki Poyraz'ı taşıyorlardı. Yiğit'in bahsettiği din adamını görmüştü. Alev ile aralarında bir diyalog geçmişti, ama Berk hiç dinlemiyordu bile. Din adamı küçük kızı görünce telaş yapmış ve hemen ilaç malzemelerini çıkartmaya başlamıştı. Kimse Berk'i görmüyordu bile. Onun varlığıyla bile ilgilenmiyorlardı artık. Adam Poyraz'ı görünce de işin rengi değişmişti. Poyraz'ın eşi olduğunu söyleyen kadın onların önceden buraya geldiğinden haberinin olmadığını belirterek adama saldırmaya kalktı, ama sonra sinirle çadırdan çıkmıştı.

O anda Yiğit'in ve Kerem'in çadırın içinde olmadığını fark etti. Alev'in gözleri şimdi kendisine yöneltilmişti ve bu bakışlardan rahatsız olmuştu.

"Küçük kız senin kardeşin miydi?" diye soru yöneltti kızıl saçlı kadın ona. Bu tür durumlarda dürüst olmak dışında yapabileceği bir şey yoktu, o da gerektiği kadar samimi olmaya karar vermişti.

"Kan bağım yok, sorduğunuz buysa. Ama o benim kardeşim," diye yanıt verdi Berk. Daha fazla çadırın içinde duramayacağını fark etti ve Yeliz'e son defa baktı, ona içinden veda etti ve ardından çadırdan çıktı.

Kalabalığın arasından ite kaka kendi çadırına ilerleyen Poyraz'ın eşini gördü. Kimse onunla ilgilenmiyordu, hatta tiksintiyle bile bakanlar vardı. Yiğit gibi burada pek sevilmeyen bir pozisyonda olduğunu görebiliyordu. Yiğit'in daha geride olabileceği aklına geldi o anda. Kerem de onun yanında olmalıydı. Askerler çadırın girişinde bekliyorlardı ve kalabalığı yeterince geride tutabilmişlerdi. Din adamı da çadırdan çıkınca kalabalık daha rahat bir nefes almıştı.

"Korkunç bir hadise ile karşı karşıyayız. Kurtuluşumuza az kalmışken böyle bir acıyı kimseye göstermesin, Rabbimiz. Hele bir evladın kaybı her anne babanın yüreğini dağlar ve o iz hiç geçmez."

Berk insanların adamı nasıl da dinlediğini görebiliyordu ve bu adama olan saygısını artırmıştı. Din adamı son olayları anlatmaya devam ediyordu bir yandan: "Gelen grubu gördünüz sizler de. Askerlerin başka bir yerde bir terörist grup ile çatışma içerisinde olduğunu da biliyorsunuz. Bu grup o bölgeden gelen masum insanlardı, ama yakında her şeyi daha açık bir şekilde öğreneceğiz, o yüzden dedikodulardan sakınalım. Büyük bir günah olması bir yana kimseyi rencide etmememiz gerekmektedir. Silahın birinden çıkan bir kurşun küçük bir kızın ölümcül şekilde yaralanmasına neden oldu. Nasıl oldu, kim ateş etti şu anda kimse bilmiyor ve lütfen sakin olalım bundan sonraki süreçte."

Kalabalık kendi arasında konuşmaya başlamıştı ve çoğu kişi sanki yanıtı biliyor gibi davranıyordu. Sonunda bıyıklı, orta yaşlı bir adam fikrini söyledi: "Askerler bunu yapmaz. Silahı olan biri daha var. O avcı kadın bunu yapmış olmalı."

"Ziya Bey lütfen demeye çalıştığım şey buydu zaten benim de," diye karşılık verdi din adamı. "Kimseyi suçlamamalıyız. Bunu lütfen yapmayalım. Bu vakte kadar tedbir alacağız diye yanlış şeyler yaptığımız oldu."

"İnancımız bizi korudu ve sen bize doğru yolu gösterdin, Hüseyin Efendi. Yoksa o cadı benim çocuklarımı da öldürecekti," diye bir kadının sesi duyuldu.

"Filiz Hanım her şeyi ateşle çözemeyiz. Sonra çıkan yangını kimse durduramaz," dedi bu sefer sert bir dille adam.

Din adamı ile kalabalığın konuşmalarına o kadar çok dalmıştı ki yanına gelenleri başta fark edemedi. "Sen yeni gelen gruptansın değil mi?" diye sordu yanına gelenlerden birisi Berk'e. En fazla bir iki yaş kendisinden büyük olmalıydı. Sakalı ve bıyığı yeterince çıkmış olsa da sesi hala çatallı çıkıyordu.

"Evet. Adım Berk."

"Ben Rıza. Bunlar da Hasan ve Turan."

Hasan daha on yaşında bile göstermiyordu. Sekiz veya en fazla dokuz yaşında olmalı diye tahmin etti Berk. Turan da tip olarak Ömer'i aklına getirmişti. Yarım akıllı olup olmadığını bilmiyordu ama onun kadar yapılı bir vücuda sahipti ve yakışıklı olduğu da söylenebilirdi.

Gözleri hala Yiğit ve Kerem'i arıyordu ama ortalarda ikisini de göremiyordu. Alev de hala çadırın içindeydi. Poyraz hala baygın bir vaziyetteydi. Birden içine bir korku dolmaya başladı. Sanki grubundan atılmış gibi hissediyordu. Burada kendisi için yer var mıydı, daha ne kadar rol yapması gerekecekti bilemiyordu. Hüseyin Efendi'ye döndü ve o anda onun da gözlerinin kendisi üzerinde olduğunu fark etti. Alev denilen kadından bile daha fazla korkmasına neden olmuştu bu bakışlar. En azından onun yanından hemen ayrılabilmişti, ama bu adamın yanından istediği gibi ayrılamayacakmış gibi hissediyordu.

"Gel, oğlum. Sana bir şeyler ikram edelim ve bize yaşadıklarınızı anlatın," dedi adam gülümseyerek ve ona yalnız kalabilecekleri bir çadır gösterdi. Demin tanıştığı çocuklar da yeni gelen kişiyi heyecanla karşılamış gibilerdi ve hepsi onu bekleyeceklerini söylediler. Yeni arkadaşlarına birazdan geleceği yönünde söz verdikten sonra Hüseyin Hoca ile çadırda yalnız kaldı.

Diğer çadır kadar büyük değildi, ama yeterince rahattı içerisi. Hüseyin Hoca kendisine bir koltuk bile bulmuştu, ama Berk'in oturabileceği ufak bir tabure vardı sadece.

"Hoş geldin, evlat. Umarım burayı seversin."

Berk yutkundu ve güler yüzle adama karşılık vermeye çalıştı: "Hoş bulduk, efendim."

"Korkmana gerek yok ne benden ne de buradaki insanlardan. Biz iyi insanlarız. Yakında sen de göreceksin. Asıl korkman gerekenleri zaten gördün."

Reis'ten mi bahsediyordu, yoksa Poyraz'ın grubundan mı? Ya da içinde yer aldığı serserilerden mi? Niye öyle gözlerinin içine bakıyordu ki, içini mi okuyordu? Yoksa geçmişimdeki günahlarımın farkında mı?

"Kimseyi suçlamak kimsenin haddine değildir. Bunu unutma. Şu anda yorgun görünüyorsun. Seni zorlamak istemiyorum. Önce bir dinlen, daha sonra bolca zamanımız olacaktır zaten."

Biliyor. Her şeyi biliyor. O içimi okudu ve başka bir şey dememe gerek kalmadı. O yüzden konuşmadık bile. Korkudan tabureden bile kalkmakta zorlandı, ama bu düşünceleri kovabilmek için bir gayretle çadırdan çıkması gerekecekti. Hocaya teşekkür edip hemen çadırdan çıktı ve soğuğun aniden çarpmasıyla kendine geldi. Kar şiddetlenmişti ve hava iyice soğumaya başlamıştı. Güneş hala gökyüzündeydi ama yakında kapkara bulutlar geri gelecek, bu sefer kül yerine kar getirecekti anlaşılan.

Kış geldi ve bu sefer çok soğuk geçecek. Nerede dinlenebileceğini sormadığını fark etti o anda. Herkes ısınmak için kendi çadırlarına giriyordu ve o tek başına kalmıştı dışarıda. Birden çadırın birinden bir kız çıktı. Onu görünce utandı ve kızardı. Sadece sıradan bir erkeğim ben, niye böyle utandı ki?

"Merhaba," diye seslendi kıza, ama kız bir şey demeden çadırın içine girdi. Tam oradan uzaklaşıyordu ki başka birisi daha çadırdan çıktı. Çıkan kişi Poyraz'ın eşiydi.

"Berk, dışarısı soğuk, nereye gidiyorsun? Gelsene içeri. Battaniyemiz var yeterince."

Bu sıcak öneriyi kabul etmekten başka bir şansı yoktu ve gülümseyerek çadırın içerisine giriverdi hemen. Kadın ona battaniye uzatmıştı. Kız ise ona bakmamaya devam ediyordu.

"Ayşe konuğumuza bu şekilde davranmana gerek yok. Yabancı bir erkeğe baktın diye direkt cehenneme almayacaklar seni, bu konuda en azından güven bana."

O anda Berk anlamıştı ve utanmıştı. Kız ondan hoşlandı diye değil, sadece bir erkek olduğu için yüzü kızarmış ve bakmamaya çalışmıştı. Yiğit buradaki insanları biraz olsun anlatmıştı, en azından Poyraz'a buraya gelmemeleri için ettiği uyarılarında bundan da bahsediyordu.

"Merak etmeyin, size başka türlü bakmam ben," diye kızı rahatlatmaya çalıştı Berk, ama Yeliz'de olduğu gibi bu sefer işe yaramamıştı.

"Her neyse, benim adım Leyla. Ölen kız için çok üzgünüm. Eşimin de senin de o kızı çok sevdiğinizi görebiliyorum."

Berk, kadına döndü ve gözyaşlarına tutamadığını fark etti dudağından dökülen kelimeler çıktığı anda: "O bir melekti ve o benim kefaretimdi."

Continue Reading

You'll Also Like

824K 2.7K 1
Ayağıma büyük gelmiş ayakkabılara huysuzca baktım. "Ya bunlar bana olmadı!" "Prenses sen olmadığın içindir." "Ya da sen prens olmadığın içindir, ayı!"
496K 14.8K 51
işten eve dönerken ıssız bir ormanda duyduğu sesin peşine gitti ve bu bulunduğu yer onun hayatının değişim noktasıydı. * * * * * İLK KİTABIM OLDUĞU İ...
ANTEMORTEM By deniz,

Teen Fiction

2.7K 69 2
Ölümden öncesi. Evet. Biz buyduk. , 2016.
516K 27.1K 34
81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz...