ALİ MERTOĞLU
Selin'in gitmesiyle benim öfkemi atmak için bağırmam bir oldu. Yumruğumu sıktım ve bana en yakın duvara geçirdim.
"Aaahhh!"
Unutabilir mi gerçekten?
Yağmur saçlarımı ıslatıp anlıma yapıştırıyordu, bende buna müsade ediyordum. Gözlerimi kısarak ıslak asfaltta yürümeye başladım. Ellerime değen yağmur damlaları sağ elimi acıtmaya başladığında elime baktım. Kanla dolmuştu. Üstümdeki gömleği çıkarıp enine doğru yırtıp, elimi sardım.
"Bir bu eksikti."
Ana caddeye doğru yürümeye başladım.
"Unutacakmış... B*k unuturdun Selin. Kolay mı lan? Kolay mı?"
Kendi kendime konuştuğumu gören insanlar bana tuhaf tuhaf bakmaya başladılar. Bir genç çifti gözüme kestirip bağırmaya başladım.
"Ne! Ne var! Maymun mu oyunuyor! Ne!"
Taksi kapının önünde durunca cüzdanımdan para çıkartıp ödedim. İnip sanki sarhoşmuşum gibi yürümeye başladım.
"Batu!" diye bağırdım.
Selin'in burada olacağını bildiğim halde bağırdım.
"Batu!"
Aradan fazla geçmeden Batuhan kapıya geldi.
"Gel kuzen..."
Beni içeri alıp koltuğa oturttu. Gözleri önce etrafta gezindi sonra elime bakınca dondu.
"Ali n'oldu eline?!"
Ağlamaktan kızaran gözlerimi kısıp kahkaha attım.
"Selinle kavga ettik. Duvara geçirdim."
Önümde kapı gibi duran Batu'dan kurtulup mutfağa doğru ilerledim.
Bir kaç dolabı açtıktan sonra bir votka şişesi buldum.
Votkanın altın kurallarını aldırış etmeden bir büyük bardağa sadece votka doldurdum.
Masaya oturup kafama diktim. Boğazımdan o yakıcı his aktıkça yüzümü buruşturdum.
"Nerede o?" dedim kafamı kaldırarak.
"Kim?"
"Selin."
"Ne bileyim oğlum. Seninleydi en son."
Bir anda yüz ifademi ciddileştirip Batuya baktım.
"Gelmedi mi?"
Tam o sırada başım döndü ve bir böğürme hissi belirdi midemde.
"Gelmedi."
"Ee nerede o zaman?"
"Bilmiyorum..." dedi Batu. Telefonu aldı hemen eline, anladım ki Selini arıyordu.
Kafamı sallayıp votka bardağını bir köşeye ittim. Zor bela ayağa kalktım.
"Açmıyor mu?"
"Cık."
"Ee ne yapacağız?"
"Çıkıp arayacağız,"
Selin'in kaybolma ihtimaliyle hemen dışarı fırladık ve arabaya bindik.
Onu günler, aylar sonra gördüğüm kafenin oraya gittik.
Arabadan inip Batuyla ayrı taraflara gidip aranaya başladık Selini.
"Selin!"
Kavga ettiğimiz yere yeniden gittim. Herşey bir anda yine yeniden gözümün önünde canlandı. Bana bağırışı, isyanı...
"Selin!" dedim yoluma devam ederek.
"Selin!"
Buralarda bir yerlerde olmalıydı...
Daracık sokaklardan geçip, ana caddelere çıktım.
"Selin!"
***
Tam beş buçuk saat olmuştu Selin kaybolalı. Polislerde birşey yapamazdı şimdi, reşit olduğu için.
Artık kafayı yeme aşamasına gelmiştim.
Bin tane sokaktan bin kere geçmiştim ama hiç bir yerde Selin'den eser yoktu.
Bir banka oturup kafamı ellerimin arasına aldım.
Gözümden akan yaşı hırçın bir şekilde sildim.
"Nerdesin Selin ya..."
Derin ama bir o kadar da tükenmiş bir nefes alıp yeniden ayağa kalktım.
Bilmediğim insanlar arasında yürümeye başladım.
Yağmur yeniden yağmaya başladı.
Güneş yavaş yavaş battıkça ümidimi yitirmeye başladım.
Bir sokak daha, sonra bir tane daha... Bacaklarım artık beni taşıyamaz hale gelmişti.
Son tık nefesimle,
"SELİİİİİİN!" diye bağırdım.
Sonra bir kaç saniye sessizce olduğum yerde durup yağmurun beni ıslatmasına izin verdim.
Ağlama sesi belirdi bir yerden. Etrafıma baktım. Hiç kimse yok. Bomboş sokakta bir ben birde ağlayan bir ses vardı.
Sesi bir kere daha dinleyip takip ettim. Arkamda duran çöp bidonlarının arkasından geliyormuş meğer.
#Sezen Aksu~ İki Gözüm#
Bir kız... Bacaklarını göğüsüne kadar çekmiş... Saçları yağmurdan anlına yapışmış... Kafasını kaldırdı.
"Selin?!" dedim.
Evet Selindi.
Soğuktan titriyordu... Dudakları mosmor olmuştu...
"A-Ali," dedi bana.
"Geldim aşkım..."
Selin'i kucağıma alıp yürümeye başladım.
Yüzü artık daha fazla ıslanmasın diye göğüsüme bastım. Gözleri kapandı.
"Selin..." dedim titreyen sesimle.
"Selin, aşkım kalk. Bak ben geldim. Selin..."
"A-Ali ben... Ben ha-" dedi ve durdu. Bende durdum. Yere çöküp saçlarını geriye attım. Bayılmıştı.
Yağmur damlaları bizi artık sırılsıklam etmeye başlamıştı.
"SELİİİİİN!" diye bağırdım.
Ses yankı yapıp yeniden bana döndü.
Son güç kırıntılarımı toplayıp yeniden ayağa kalktım.
Koşar adım Selini arabaya yerleştirdim ve hemen Batu'yu aradım.
Batuhan'da aynı şekilde koşar adım arabaya geldi...
"Nasıl?! Neredeydi?!"
"Arabaya bin hastaneye sür!"
Selin'in kafasını kucağıma alıp üstümdeki montu Selin'in üstüne örttüm.
"Nasıl?" dedi Batu, dikiz aynasından bana bakarak.
"Ne bileyim Batu... Baygın yatıyor işte!"
"Kuzen dua et ona birşey olmasın,"
"Ona birşey olursa en fazla benim canım yanar zaten salak!"
Batuhan önden birşeyler mırıldandı.
"Ne?"
"Yok birşey kuzen." deyip arabayı park etmeye çalıştı.
Arabadan iner inmez bir sedye dibimize kadar geldi.
Selin'i hemen yatırıp içeri aldılar, Batu'da o arada doktora birşey söylüyordu.
Boş koridorda bir ileri bir geri yürüyorduk ki, Batuhan'ın ağladığını fark ettim.
"Kuzen?"
"Efendim Ali," dedi yanağını silip.
"Ne oldu?"
"Hiç," dedi derin bir nefes alarak.
"Emin misin?"
Batuhan önce bacaklarına vurdu ve sonra ayağa kalktı.
"Bak kuzen," dedi. Ne kadar üzgün olduğunu gözlerinden anlayabiliyordum, ve bu durum beni daha da endişelendiriyordu ve üzüyordu.
"Dua et... Dua et ona bir şey olmasın anladın mı?"
"Kuzen ne diyorsun sen? Tabii ki de birşey olmayacak!"
"Öyle değil! Anlamıyorsun!"
"Neyi anlamıyorum lan! Yeter artık söyle!"
Batu önümde dik bir şekilde durup, kaşlarını çattı.
"Selin hamile..."
"Ne?" dedim. Bende kaşlarımı çattım.
Nasıl yani?
Batu karşımda öyle durmaya başladı. Sessiz sedasız. Donuk bir şekilde.
"Lan anlatsana!"
"Neyi anlatayım Ali! Hamile kız!"
Bir anda sanki dünya durdu. Başım döndü. Kafamı tutup o iğrenç yeşil koltuklara oturdum.
"Ben şimdi..."
Batu derin bir iç çekip önüme çöktü.
"Evet kuzen... Sen baba oluyorsun."
Ne diyeceğimi bilmiyordum, ne yapacağımı bilmiyordum.
Selin uyandığında nasıl bir tepki vereceğim? Ya bana söylemezse? Ama ya söylerse? Ne dememi bekler?
Kafamda deli sorular dönmeye başladı.
Gözlerim doldu, ve ben kafamı önüme eğdim.
"Baba oluyorum, ve ben Selin'i yalnız bıraktım..."
"Bilmiyordun ki..."
Kafamı bir anda kaldırıp öfkeyle Batuhana baktım.
"Ve sende bana söylemedin!"
"Nasıl söyleyebilirdim ki?"
"Bildiğin halde söylemedin," Anlıma yapışan saçlarımı yukarı doğru taradım.
"Selin'i yalnız bıraktığımı bildiğin halde! Söylemedin!"
"Ne dememi bekliyordun? Ali baba oluyorsun, ama kız burada yalnız, mı?"
Ayağa kalktım, ve bir kaç adım ileri atıp yeniden Batuya döndüm.
"Ne olursa olsun Batu! Söyleyecektin! Tamam mı! Söylemen lazımdı... Selin şimdi içeride can çekişiyor," dedim Selin'in olduğu odaya işaret ederek.
"Benim çocuğumu taşıyor ve ben... Allah kahretsin ki ben birşey yapamıyorum! Salak gibi daha yeni öğreniyorum hamile olduğunu!"
***
Gözlerimi Batu'nun kolumu delmek istercesine dürtüşüyle açtım.
"N'oluyo lan?"
Nerede olduğumu anlamam için bir kaç defa sağa sola bakmam gerekti.
"Doktor Selin'i görebilirsin dedi... Ben girmedim."
Haberin Selinden olduğunu duyunca gözlerimi fal taşı gibi açtım.
Olduğum yerde bir süre kalakaldım.
Sonra gözlerimi kırpıştırarak ayağa kalktım. Sersemce yürüyüp odanın kapısının önüne gittim.
Cesaret kırıntılarımı toplayıp kulpu indirdim ve odaya girdim.
Saçları bir tarafa tranmış gibiydi.
Gözlerinin altı... Sanki günlerdir uyku yüzü görmemiş gibi mosmordu. O soğuktan mosmor olan dudakları sonunda kendi rengini yeniden bulmuştu, yeniden gül kurusuydu. Kolları düz bir şekilde yanlardaydı. Bir kere bile parmağını oynatmadı.
Boğazımda acı bir his belirdi ve gözlerim doldu.
Dolu gözlerim o güzel yüzünden karnına kaydı.
"Sen," dedim bir adım atınca.
"Sen şimdi benim çocuğumumu taşıyorsun?"
Yandaki koltuğa oturdum, ve Seline yaklaştım.
Başımın ucunda düt-düt eden makinaya baktım ve kafamı yeniden Seline çevirdim.
Ellerim günler, aylar sonra ilk defa saçlarına dokunuyordu. Diğer elimlede elini tuttum.
"Uyan artık Selin'im. Kavuşalım artık."
Anlına bir buse kondurdum ve o anda gözümden akan damla Selin'in saçına değdi.
Onun yanıma baygın bir halde yatıyor canımı fazlasıyla yakıyordu ki, uyandığında beni görmek isteyecek mi onu bile bilmiyordum.
"Sen bizim küçük dünyamıza bir mucize mi getiriyorsun? Koca göz... Uyan artık aşkım, uyan artık barışalım."
Gözlerimi kapatıp kafamı Selin'in kafasına yasladım. Bir kaç saniye bir ses geldi.
"Ali..." dedi o ses.
Selin olduğundan emin olmak için baktım. Oydu. Gülüyordu.
"Ali..." dedi yeniden...
Bölüm Sonu...
Sevgili okurlar,
Biliyorum bir haftadır yeni bölüm eklemedim ama bu hafta o kadar yoğundum ki ne siz sorun ne de ben anlatayım... Sınavlar, misafirler, dersler, okullar derken aradan bir hafta geçti. Ama yep yeni bir bölümle kaşınızdayım. Umarım beğenirsiniz... Vote ve yorumlarınız bekliyorum xoxo
Bu arada 'Sen Sevda Mısın?' adlı hikayemede göz atmayı unutmayın sakın. Not: Bir HanTol hikayesidir. Fakat Ekin ve Dilan'da dahil... Uzak tutuyorum ama oradalar... Link: http://my.w.tt/UiNb/0Qfk68MiKu
Son olarakta çok istek üzerine kapak işine girdim. Yani size özel/ kitaba özel kapak hazırlıyorum... İsterseniz yapabilirim... Kitap profilimde... 'Duyuru' bölümüne bakarsanız sevinirim. Link: http://my.w.tt/UiNb/yD36K3UiKu