Hi guys!!! Çok yabancı vlogger izlemenin zararları der kafamı duvarlara vururum. İlk önce beklemiyordunuz farkındayım ama yarın az biraz ben yolcuyum, bölüm yayınlayamayacağımı bildiğim için erkenden atayım dedim. Karanlığın Şafağı gecikebilir onun da haberini buradan vereyim.
Gelelim diğer konuya, Whatsapp grubuna hala alım var, katılmak isteyenler; Bana Wattpad dm den veya sosyal medya hesaplarından dm yoluyla ulaşabilirsiniz. Çok kocaman seviliyorsunuz...
Instagram; BiCeruVar
Twitter; BiCeruVar
'Yok da sen şu Aslı meselesini ne yaptın?'
'Aslında araştırdım, dediğin gibi ufak pürüzler var. Başta dikkat çekmez gibi duruyor ama sorun büyük gibi, bunları abime anlatmamız daha iyi olur. Pek tekin şeyler değil.'
'Anlaştık sanıyordum, Engin, büyük gördüğün şeyler küçük çıkarsa Aren'in siniri boşyere bozulur. Sen bana anlat ve gerçekden anlatılması gerekiyor mu bir bakalım.'
'Yenge, abimin bilmesi gereken şeyler. Çoğu suikast Aslı yüzünden gerçekleştirilmiş. Eren abi, eşi ve oğlunun öldüğü o planlı infazda onun yüzündenmiş. Her şey o kadar karışık ki Eren abinin o arabaya bindiğini göre göre durdurmamış. Abim bunu duyduğunda kafayı yiyecek yenge, Aslı'nın dakikaları bile olmayacak. Bu kadın bunca zaman içimizdeyken biz bunu fark edemedik ama ağır, hepsi ağır.'
'Baş-ka bir şey de mi yapmış?' Hera korka korka konuşsa da Engin ellerini saçları arasından geçirerek derin bir nefes almıştı.
'Arya'yı o cehennemde yakan adam, Aslı'nın üvey kardeşiymiş.'
'Engin, o kızı yakala ve bana getir, sadece bunu istiyorum senden, yaparsın değil mi?'
'Yani, abime haber-'
'Vermeyeceksin. Sadece getir.'
'Yenge bu yaptığımızı abim affetmez.'
'Affedecek, sen getir halledeceğim.'
'Nasıl istersen.' Engin usulca başını salladığında kadının uzattığı çantayı alarak odadan çıkmıştı. İkisi de bir şey yokmuşcasına Aren'in yanına ulaştıklarında ise onların yeni kapattıkları kaput kapağıyla adamın bakışları döndü.
'Engin sürücü koltuğuna geç, Sencar bu gün izinli.'
'Emredersin abi.' adam omuzundaki çantayı bagaja bırakıp iki tarafında kapısını açtığında Aren Hera'nın tuttuğu puseti alıp kadına içeriyi işaret etmişti. Bindiğinde ise adam diğer tarafı dolaşarak ortaya puseti yerleştirip koltuğa sonunda oturdu.
'İlk önce Helen'e yengeni bırakalım sonra Nişantaşındaki otele geçelim.'
'Nasıl istersen abi.' Engin arabayı çalıştırıp yola koyulduğunda Aren'de düşüncelere dalmış Hera'da gözlerini gezdirip daha sonra kızına bakmıştı.
'Neyin var güzelim?' kadın anında sıçradığında Aren kaşlarını havalandırarak dikkatle baktı.
'Ben, Helen'i düşünüyordum.'
'Yanına giderken?' adam inanmasa da inanmış gibi yapmaya çalışsa da tutmmamıştı hiç biri Hera sadece omuz silkerek gülümsemiş ardından Berzah'a dönmüştü. Arabanın durmasıyla adam dudaklarını kadının şakağına basıp derin bir nefes aldı.
'Kafana takılan ne ise konuşacağız, size iyi toparlanmalar.'
'Kafama takılan bir şey yok, sana da iyi işler.'
'Prenses...' Aren bu defa pusetteki ufaklığın kolunu öpüp ona gülümseyen yüzüyle bakan kızına gülümsemişti. Sevdiği kadın gibi bakan bir kızı varken beklemiyordu bu dünyadan başka bir şey. Sadece bundan sonra normal bir aile gibi hayatına devam etmeli ve iki güzel kızla hayatının sonuna kadar zaman geçirebilirdi. Tek istediği sorunsuz yaşamakken nice sorunların içinde boğulduğu zamanları hatırlayabiliyordu. Ağır hatta içinden çıkamam dediği günler olmuştu ama daha göreceği onlarca şey olduğunu da biliyordu. Kadının eve girişini izledikden sonra Engin'in omuzuna dokunup harekete geçmesini sağladı anında. Kısa süre içinde otele girmiş işlerin başına büyük bir sıkkınlıkla geçmişti. Hera bu gün ne olduğunu söylemese dahi adam dönen olaylar olduğunu biliyordu. Bilmesi bir yana, Hera'dan bir şeyler sakladığı süreçte kadının nasıl hissettiğini de anlamıştı.
'Helen, Berzah'a bile gülmüyorsun.' Hera kaşlarını düşürüp kızına sarılıp gözlerini kapatmış kadına baktığında onun derin bir nefes çekip göz kapaklarını araladığını fark etmişti.
'Ben, ilk defa böyle hissediyorum. İçimde bir şeyler var, yer yerinden oynuyor ama hiç bir şey yapamıyorum. Babam sinirlendirdiğinde evini kundaklıyorum, arabasını çiziyorum ama Samet'e bunları yapmayı düşündüğümde kendimi suçlu gibi hissediyorum. Hırçınlaşamıyorum bile.' yattığı yerden sessiz sakin konuşmaya çabalasa da gözlerinden firar eden damlalar anlatmıştı en çok Helen'i. Hera'nın bile onu toparlamak adına aklına bir şey gelmiyorken durum vahimdi doğrusu.
'İnan ne olduğunu bende bilmiyorum. Aren sadece zaman lazım ona diyip duruyor ama Samet'in ergence tripler yüzünden böyle olacağını sanmam.'
'Suçlamıyorum zaten, iyi bir açıklaması olduğundan eminim, gözlerinde büyük bir acı var farkındayım ama nedenini bilmemek öldürüyor. Daha kötüsü başkasına tutkun olduğunu düşünmeye başladım. Ben katlanamam buna.'
'Hayatında biri olsa izin alır, Samet izin günlerinde bile çalışıyor.' Hera kızın kolunu okşayıp mırıldandığında Helen'de sırt üstü dönüp tavanı seyretmeye başlamıştı.
'Senin hislerin hep tutar. Sence ne olacağız?'
'Zor olacak ama bence başaracaksınız.'
'Yalnız kalmayı mı beraber kalmayı mı?' iki kadının bakışları birbirine çakışırken Hera gülümsemesini adam akıllı gün yüzüne çıkarmıştı.
'Beraber.' kelimesiyle eş zamanlı duyulan zil sesinden sonra beklediğimiz biri mi var bakışını birbirlerine atsalarda Helen hızlıca kalktı yatakdan. Onun zilini çalan çok nadir insan olurdu. Hızlı adımlarla üç basamağı inip kapıya yönelmiş anında açmıştı ki karşısında dikilen Arya ile kaşları havalandı.
'Arya?'
'Pes ediyorum tamam mı? Ben uzun süre susarak duramam. İkinizde salak gibi acı çekiyorsunuz, ben sır saklayabilen biri değilim. Eğer anlatmamam gereken bir şey anlatırsam beni boşa durdurmayın çünkü eninde sonunda anlatacağım. Üstelik gizli olmasını istiyorlarsa benim bilgim olmamalıydı.' Arya elindeki çantayı yere hızlıca bırakıp Helen'in şaşkın suratını es geçerek içeri ilerlediğinde Hera Berzah'la kıza baksa da onun tek yaptığı ufaklığı kucağına alıp kendini koltuğa bırakmak olmuştu.
'Selam halacım.' mırıldanıp kızın başına dudaklarını bastırdığında ise karşısında dikilen iki kıza baktı.
'Bir kutu peçete ve üç bardak soğuk bir şey getirin de gözyaşlarımızı hızlı soğutalım.'
'Arya ne oluyor?'
'Best yengem, tatlışım, şeker parem, dünya tatlısı yiğenimin best of mükemmel annesi, sadece getirin ve diyeceklerimi dinleyin.' Hera usulca Helen'e baktığında onun omuz silkerek mutfağa ilerlediğini görmüş kendi de komidin çekmecesindeki peçete kutusunu çıkararak koltuğa yerleşmişti. Helen'de elindeki tepsiyle gelip yerini aldığında Arya derin bir nefes alarak kucağındaki ufaklığı koltuğun boş yerine yatırıp derinden nefesini bir kez daha alarak peçete kutusundan iki peçete çekmiş ve karşısındaki kadınlara uzatmıştı.
'E alın.' ikiside şaşkın şaşkın alsa da Arya kendi peçetesini de sağlama alıp saçlarını sol omuzuna çekti hızlıca.
'Bu anlattıklarım aslında anlatmamam gerekenler ama bu gün duydum ki kendini bir süredir eve kapatmışsın ve yengoşun abime söylemine göre her an kendini dondurma ile öldürebilirmişsin. Şuan özel hayatın gizliliğine ihanet ediyor sayılırım varsın öyle olsun. Sonuçta bu hayat seninde özel hayatın, sana anlatacağıma göre kısmen suçlu sayılmayabilirim. Bakış açısına göre deği-'
'Arya! Hadi!' iki kadının da sabırsız bağrışı ile kız başını usulca salladı.
'Anlatacağım mesele Samet'in böyle olmasının nedeni. Biliyorum buna hakkım yok ama senin üzülmene göz yumamam, hem seninle o da üzülüyor.'
'Ba-başka biri-'
'Hayır hayır. Bundan beş sene önceydi sanırım. Samet hep deli doluydu, yani Sencar arkasını toplar Samet ise büyük bir özveri ile yine ortalığı karıştırırdı. Şuan ki deliliklerinin on katıydı o zamanlar. Her gece barda takılırdı, ki her gece başka kızla olurdu. Bir gece çok içmiş sanırım, dikkatsizlik mi desem ihmalkarlık mı bilmiyorum beraber olduğu kadın hamile kalmış. Tabi kadın karşısına dikildiğinde bebeği aldırabilecekleri ayları çoktan geçmişlerdi. Belli ki planlamış, tamam her gece başka kadındı ama beraber olduğu kadınları unutmazdı Samet. O yüzden itiraz etmedi. Umut doğmadan iki ay önce evlendiler, Samet o kadını yani Şeyma'yı sevmiyordu ama işin ucunda oğlu olunca sesini de çıkarmıyordu. Sevmediği halde aylaklıklarını da bir kenara bıraktı. Abimin yanında işi bitince direk evine giderdi. Sonra Umut doğdu. Normalde bebekler ilk doğduklarında kimseye benzemezler ama Umut şaşkınlık verici bir şekilde Samet'e benziyordu. Öyle böyle değil, çok güzel bi bebekti. Yanlış hatırlamıyorsam Umut on sekiz aylıktı, hep beraber abimle dışardaydık o zamanki arkadaş çevremiz falan. Sonra bizi eve bıraktılar, Samet'de Sencar'da evlerine geçtiler.' Helen çoktan ağlamaya başlamıştı bile ama Hera merakla kızın yüzüne bakıyor Arya ise içini yiyip bitiren olayın devamını anlatmak için dişlerini dudaklarına geçiriyordu.
'Bana olanları sonra Sencar anlattı. Samet Umut için aldığı oyuncağı arabada unutmuş. Bu yüzden Sencar'da bir kaç defa aramış ama cevap gelmeyince Umut uyumuştur Samet'de o yüzden telefonun sesini kapatmıştır diye düşünmüş. Uyumuş o gece, sabah kalkmış Samet yine yok ortada, abime söyleyip evine gitmiş. Kapıyı çalmış açan yok, telefonu aramış ses içerden geliyor, otoparka inmiş Samet'in arabası duruyor, iyice korkmaya başlayınca yedek anahtarla kapıyı açmış. İlk önce Şeyma'nın yatak odasının kapısında yerde yattığını görmüş. O anki şokla koşar adım gittiğinde Samet'i ve Umut'uda fark etmiş. Şeyma Samet gelmeden önce Umut'u defalarca bıçaklamış, sonra Samet üzerine yürüyünce onu da bıçaklamış, ardından kendini öldürmüş.' kadınların donmuş suratları Arya'ya baksa da kız elinin tersi ile yanağına yol alan ıslaklığı hızlıca silip derin bir nefes almıştı.
'Samet aylarca tedavi gördü, konuşmadı kimseyle, Sencar'ın dahi yüzüne bakmadı. Abim olayın üzerinden bir yıl geçtikden sonra yine bakmayacak diyerek yanına gittiğinde abimin yüzüne bakmış ve sadece görev istediğini söylemiş. Umut'u kaybettikden sonra Samet hiç abimin evine gelmemişti. Ya düşmanların arasına sızardı, ya yurt dışındaki şirketlere koşardı ya da yeni eğitim alan gençlere eğitim verirdi. Sencar'ın anlattığına göre şuan sana bakıp Şeyma'yı görmekden ve sana zarar vermekten korkuyor. Ne kadar tedavi görse de Umut onun can damarıydı Helen, bu hayattaki en büyük sığınağı olmuştu ve eğer sana baktığında yine kafası bulanırda Şeyma'yı görürse yapacaklarını bırak kendi biz bile kestiremiyoruz.'
'O kadın sanıp saldırdığı oldu mu birine?' Hera'nın sorusuyla kız usulca başını sallamıştı.
'Esra vardı, yeni ekibe girmişti, iki sene önce bir anda üzerine yürümüş, Sencar'la abim bir olup tutmuşlar.'
'Bana onun evinin adresini verir misin?' Helen'in mırıldanışıyla Arya kaşlarını havalandırsa da Hera anında müdahalede bulunmuştu.
'Bu ağır bir şey Helen, belki böyle toparlanıyordur?'
'Hiç bir insan tek başına toparlanamaz. Beni göz önüne al Hera, yıllardır arkadaşımsın, çok kötü olduğum zamanlarda tek başıma kalmak istesemde yanımda olurdun ve bu bana hep iyi gelirdi. Samet'e iyi gelmeye çalışacağım.'
'Ya sana bir şey yaparsa? Bir anlık bulanıklık bu sonuçta Helen.'
'Yapmaz Arya, daha önce yapmadı, şimdi de yapmaz. Verecek misin ev adresini yoksa ben mi bulayım?' kızın sorusuyla Arya ilk önce yengesine bakmış ardından Helen'e dönerek omuzlarını düşürmüştü. Helen ise anında ayaklanarak yüzünü gözünü temizlemişti ki arabasının anahtarını aldığı gibi dikildi kızların karşısına yeniden.
'Söyleyecek misiniz artık?'
'İstiklal'de, Ekvator barın üzerindeki bina ikinci kat. Bilmiyorsan gelebilirim.'
'Biliyorum o mekanı. Siz oturun geleceğim.' kız bu defa koltukdaki çantasını da alarak kapıya ilerlemiş açmasıyla karşısındaki eli havada bedene şaşkınlıkla bakmıştı.
'Helen'
'Sa-met' mırıldanmasıyla beraber bir kaç saniye birbirlerine bakmışlardı.
'Benim sana ihtiyacım var.' Samet'in tek cümlesi bütün duvarlara balyozları bir bir indirmişti sanki. Kız boyun girintisine yerleşen başın anlık şokuyla dahi olsa kaçmamış aksine adama sımsıkı sarılarak sırtını okşamıştı.
'Biliyorum, benimde sana ihtiyacım var.' bunca zaman gözlerinde kor ateşler yanan adamın iç çekişini duyduğunda gözlerini sıkıca kapattı kız. Belki yıllardır tanımıyordu Samet'i ama onu her gördüğünde ya yüzünde sert bir bakış ya da dalga geçen gülümsemesi oluyordu. Şimdi piçimsi gülüşüyle kalbini canlandıran adamın omuzunda iç çekişi hiç işten değildi.
'Sana zarar verirsem diye korkuyorum ama tedavimin de sende olduğunu görüyorum.' adamın mırıldanmaları çatlamış sesiyle çıkarken Arya başını duvar ardından uzatmış şaşkınlıkla iki bedene bakıp ardından başını sağa sola sallayan Hera'ya dönmüştü.
'Samet burada.' kız fısıltıyla konuşsa da Hera anında fırlamıştı yerinden. Berzah'ın dibine yastık yerleştirip iki adım atarak kapı tarafına baktığında gözleri ilk önce Arya'ya dönmüş daha sonra yatak odasına açılan pencere tipi kirişe bakarak çantasını alma olasılığını hesaplamıştı.
'Çıkmalıyız.'
'Çantamı almam gerek.'
'Oraya atlamayı düşünmüyorsun demi yengecim?' Arya'nın sorusuyla Hera omuz silkip hafifce gülmüştü.
'Daha önce defalarca yaptım.' mırıldanıp parmak uçalarında ilerledikden sonra yarım metre yüksekliği çıkmış ardından yatak odasınaki eşyaları toplayıp aynı kirişe dönerek Arya'ya bakmıştı. Kız eliyle ufak bir gel işareti verdiğinde ise Hera hızlıca inerek Arya'ya çantaları vermiş, kendi de kızını kucakladığı gibi bahçe kapısını açmıştı. Sessiz sakin çıksalarda Helen'e işaret verip adamı kapıda dikmemesi gerektiğini bir şekilde anlatmalıydılar.
'İyi ki yan sokağa park etmişim arabamı.' Arya mırıldandığında Hera gülerek araca yaklaşmış ardından kızıyla birlikde yerleşip Arya'nın arabayı hareket ettirişini izlemişti ki evin önüne döndüklerinde Helen'e binbir türlü şekilde işaret çakarak kızın kahkaha atma derecesine gelmesini sağladılar.
'Yeşil.' kız boynundaki adamın çekildiğini hissedince elini panikle sallayıp daha sonra hiç bir şey yokmuşcasına Samet'e bakmıştı.
'İçerde konuşalım istersen, hem daha rahat olursun.'
'Aslında, dışarı çıksak? Pek güçlü bir iradem yokta.'
'Ben sarhoşken güçlü bir iraden vardı?'
'Çünkü sarhoştun. Yani ne yaptığımızı bilmiyordun yeşil, o yüzden bence dışarı çıkalım.'
'Rahat konuşabilecek misin?'
'En kötü ihtimalle Sencar ve Arya'nın başını ağrıtırız, bu bize göre kötü değil tabi.' adamın mırıldanmasından sonra Helen'in kaşları havalansa da Samet'i görüp şokla yere düşürdüğünü çantasını almıştı eline.
'Şey, üzerini değişene kadar arabadayım.'
'Üzerimi değişene kadar mı? Değiştim zaten üzerimi.' Helen omzu silkerek karşısındaki adama baktığında altındaki kot şortu ve üzerindeki ince askılıyı işaret etmişti.
'Birinci ve ikinci Dünya savaşını bilmem ama bu kıyafetle eşikten dışarıya adım atarsan üçüncü dünya savaşını ben çıkarırım.'
'Saçmalama.' kız göz devirip dışarı çıkmaya çalıştığında Samet anında yakalamıştı kapanan kapıyı.
'Çok ciddiyim.'
'Sencar'ın yanına gideceğiz demedin mi? O senin kardeşin.'
'Sencar'ın evinin bahçesinde kaç tane yeni yetme eğitim görüyor bir bilgin var mı? Gayet güzel konuşuyorum yeşil, kıyafetini değiş ve gidelim. Eğer dediğimi tekrarlatmazsan makaron alırım.'
'Neyli?' Helen'in sırıtan yüzüyle Samet kaşlarını havalandırmıştı anında.
'Neyli istersen.'
'İlgi çekici teklifini kabul ediyorum ama, almazsan bil ki direksiyon simidini sana yediririm.' adam başını salladığında Helen elindeki çantayı Samet'in göğsüne vurup koşarak odasına giden üç basamağı tırmanmıştı.
'Düşersen ve bir yerin kırılırsa alcı ayağına sana dokunanın kafasını kırarım! Söylediklerimi her zaman yaparım unutma!'
'Beni tehdit etme buz göz!' Helen'in cırlamasından on dakika sonra kız altına dar bir kot giymiş üzerindeki badiyide değiştirmeden adamın yanına koşmuştu ki Samet kaşlarını tekrar çattı.
'Bir kot pantolon on dakikanı mı aldı?'
'Kot pantolonu seçmem sadece bir dakikamı düğmesini kapatmam dokuz dakikamı aldı. Bu konuda suçlu ben değilim sensin. Tartışmayalım mağlup gelirsin.' kızın direk olarak cümlelerini sarf edip kapıyı çekmesiyle Samet'in elindeki çantayı da alıp hafifce tebessüm etmişti.
'Gidelim mi?' başını sallasa da Samet'in yüzündeki hafif tebessüme baktıkça çığlık atarcasına gülesi geliyordu kızın. Hele yan yan bakıp da çakır gözlerini devirir gibi çekmesi yok muydu arabaya yetişemeden bayılmasını sağlayabilirdi.
'Kapını açmayacağımı biliyorsun demi?' Samet'in ne kadar tavrı öküzce görünse de Helen kaşlarını kaldırıp baktı adama.
'Kapımı niye açacakmışsın?'
'Siz kızlar bu tür şeyleri beklersiniz ya.'
'Ben eli ayağı olan kızlardanım, yani...' mırıldanıp kapıyı açtığında Samet'in gözlerine dönmüştü.
'Bak kapıyı açabiliyormuşum.' ikisinin de gülümsemesi büyürken koltuklara yerleşmişlerdi ki Samet ilk önce arabayı çalıştırmış daha sonra Helen'in üzerine doğru eğilmişti. Kız nefesini tutarcasına baktığında adamın hızlı bir hareketle kemerini çekip taktığını gördü.
'Kapı açmıyorsun ama kemerimi takıyorsun öyle mi?'
'Olayları anlatmaya karar vermişken ölmeni istemiyorum, bu daha doğru bir açıklama sanırım.'
'Sadece olayları anlatmak için mi ölmemi istemiyorsun?' Helen'in kaşları havalandığında Samet kendi kemerini de takıp arabayı aniden hareket ettirmişti.
'Hayır.' kız tam ağzını açmıştı ki Samet'in devam eden cümlesiyle bakışları donup kaldı.
'Çünkü sen inançsız bir adam için tanrının ispatı gibi kadınsın.' Helen'e göre zaman o saniyelerde donmuştu. Hatta birazdan arabanın hareket etmediğini, dünyanın dönmeyi bıraktığını, oksijen akışının tamamen durduğunu bile iddia edebilirdi çünkü tutulan nefesiyle kızaran suratının bunları işaret ettiğini düşünüyordu.
'Hala utanabilen nadir kadınlardansın, bu yüzden kızaran yüzünden tut ki oynadığın tırnaklara kadar sana muhtacım. Masumluğuna muhtacım.'
'Ya görüldüğüm kadar masum değilsem?' Helen tırnaklarıyla bir anda oynamayı bıraktığında bakışları da sakince Samet'e dönmüştü.
'Bir kere öldürmeye çalıştılar, ikincisi nokta atışı olur. On ikiden vuruşları severim her zaman. Hızlı, acısız ve tereddütsüzdür. Ne demişler; hepsi yaralar, sonuncusu öldürür.'
'Nokta atışı yapacağımı mı düşünüyorsun?'
'Düşünmüyorum yeşil, eminim. Neyli istiyorsun?' Helen arabanın durmasıyla az önceki adamın gidip yerine fırlama Samet'in geldiğini gülüşünden anlamıştı.
'Karışık tabi ki, makaronlara ayrım yapmak caniliktir.'
'Senin makaronları düşündüğün kadar insanlar insanları düşünse çok daha yaşanılabilir bir evrende olurduk.' adam kapıyı açtığı anda Helen gülümsemesini genişletmişti.
'Galakside değil! Dangalakside yaşıyoruz!' Samet her ne kadar arabadan inip kapıyı çarpmış olsa da arabanın dışından kızın gözlerine bakarak gülüp hak verircesine salladı başını. Belki de en doğrusu dangalaksi demekti bu evrene, ne de olsa ortalık sirke dönmüştü. Ölenler, canı yananlar, ağlayanlar, hırpalananlar, suçları olmadığı halde suçlu sayılanlarla dolu bir gezegen üzerindeyken, üstelik asıl suçlular el üstünde tutulurken dangalaksi demek en uygunuydu.
Samet elindeki kutuyla arabaya binip Helen'in kucağına bıraktığında kız havalanmış kaşlarla döndü adama.
'Orduya mühümmat mı gönderiyorsuz allasen, kaç kilo bu?'
'Arya'nın olduğu bir eve gidiyoruz, senin sınırını bilmem ama Arya stres altındayken beş kilo makaron yemiş daha sonra kilo alacağım diye psikolojisini bozup üzerine üç kilo da dondurma yemiş bir insan. Kardeşim sabırlı bir herif olsa da Arya hamileyken yaşayacaklarını büyük bir zevk ve sinsilikle izleyeceğim.'
'Desene o da benden.' Helen sırıtıp kutunun içinden iki tane çıkardığında birini Samet'in ağzına tepmiş diğerini de kendi ağzına atmıştı.
'Var mı sende de garip rekorlar?'
'Babamın evlendiği gece o saçma sosyete düğününden evime geldiğimde tek başıma üç büyük boy pizza yedim, daha sonra dolaptaki üç kutu dondurmayı tükettim. O sırada zil çaldı ve best friend olmak bu gerektirir tabirine uyan arkadaşı,m yani Hera iki kilo profterol ve iki kutu dondurmayla geldi.'
'Ve sen onları da yedin.' Helen usulca başını salladığında Samet başını sağa sola sallayıp düştüğü boş caddeyle hızını arttırmıştı ki ayaklarını torpidoya çıkarıp hiç bir şey yokmuş gibi rahatça yayılan kıza göz ucuyla baktı.
'Hızdan korkmaz mısın sen?'
'Neden korkuyum ki?'
'Kaza yaparız, ölürüz, sakat kalırız?'
'Eninde sonunda öleceğiz zaten fazla şey yapmamak lazım. Sakat kalacaksak da bu zaten yazılmıştır yani kaza yapmasan dahi ayağıma iğne batar ve ben Yaradanın ol dediği bir anda hissiz kalabilirim.'
'Hiç korkun yok mu yani?'
'Uçurumlardan korkarım.'
'Yüksekten mi uçurumdan mı?'
'Sadece uçurum.'
'Niye?' Helen duyduğu soruyla dudaklarını ıssırmış ardından sıkkın nefesini havaya savurmuştu.
'Yanlış bir şey mi sordum?'
'Yanlış değil ama sadece annem uçurumdan atladı. Bu yüzden korkuyorum sanırım.' arabanın ani freniyle kız hızlıca torpidoyu tutmuş ardından yüzüne dağılan saçlarını sırtına atarak şaşkınca Samet'e bakmıştı ki gelen kütürtüyle ikisi de sarsıldılar.
'Oha!'
'Çüş!' nidaları birbirlerine karışırken Samet hızlıca arabadan inip ağzını açmak için arkadaki, ki artık pert olan arabanın sahibe bakmıştı.
'Senin ne işin var burda?'
'Sa-samet.'
'Koskoca arabayı görmüyor musun ya!' Helen sinirle arabadan çıktığında karşısındaki sarışın kadının ve Samet'in birbirlerine kilitlenmiş hallerini taramış daha sonra kaşlarını çatmıştı. Adam daha yeni kendine gelmişken eski sevgili durumuysa Helen kızın tepesine atlardı.
'Sana burada ne işin olduğunu sordum!' adamın kükreyişi kesinlikle hayra alamet değilken Helen'de fark etmişti ki bu eski sevgili durumundan çok kin gütme gibi duruyordu.
'Bak sakin ol, lütfen anlatmama izin ver.'
'Bana burada ne bok yediğini açıkla sadece!'
'Samet, lütfen. Daha fazla katlanamıyorum, lütfen dinle beni.' kadının gözlerinden bir bir damlalar süzülmeye başladığında Samet hızlıca ince kolu yakalamıştı ki Helen anında iki arabanın üzerine atlamış ardından onların olduğu tarafa geçerek Samet'le kadının arasına girmişti.
'Samet o bir bayan, üstelik kaza şokunda olabilir.'
'O hiç bir şeyin şokunda olamaz! Bana bak lan!' inat edercesine tuttuğu kolu sıkıp sarstığında Helen şaşkınca kükreyen adama bakmıştı. Bu sinirli hali çekici gelse de birazdan dibindeki kadının kolu kopacaktı ve Helen en sevdiği askılısının kan olmasını kaldırabilecek bir kız asla değildi.
'Buradan gidiyorsun! Başka kimseye görünmeyeceksin! Hemen buradan gidiyorsun anladın mı beni!'
'Beni de anla Samet, onu görmeliyim, yapamıyorum, lütfen onu görmeme izin ver.'
'O kim ya?' Helen'in havalanmış kaşlarla sorduğu soru ne kadar dikkatlerini çekse de Samet tuttuğu kolu hafifçe yitmiş kadının bir kaç santim gerilemesini sağlamıştı.
'Buradan kimseye görünmeden gideceksin! Kocanın koynuna dön!'
'Brezilya dizisi mübarek. Sen bir de evli misin?'
'Yeşil, arabaya geç, gidiyoruz. Sende!' Samet aniden kadına döndüğünde onun sıçramasıyla derin bir nefes almıştı.
'Eğer burada seni öldürmüyorsam canım saydığım adama saygımdan. Şansını zorlama Honore.'
'Oha yabancı ve bu kadar iyi Türkçe konuşuyor. Allah aşkına benim günahım ne, kendi dilimi bile düzgün konuşamıyorum ben.'
'Yeşil arabaya geç dediğimi hatırlıyorum.' kız Samet'in kararan gözlerine bakıp iki elini de şaşkınlıkla havalandırıp omuz silkerek yolcu kapısına doğru ilerlemişti ki Samet'in sesini tekrar duydu.
'Hiç kimseye görünmeden gideceksin, nokta!'
'Onsuz yaşayamıyorum, Samet onu sevdi-'
'Bana uydurma hikayelerini anlatma! Şurada kafana sıkarım ve zerre vicdanım sızlamaz! Benim nasıl bir manyak olduğumu çok iyi bilirsin Honore!'
'İstersen öldür, gidemem, onsuz zaten nefes almıyorum ben.'
'Basit film repliklerin tırnağımın ucu kadar umurumda değil. Siktir olup git!' Samet hızlıca kapıyı açıp arabaya bindiğinde aracın hareket etmesiyle düşen tampon sesleri duyulmuş ama adam umursamadan gaza yüklenmişti. Adamın kanı resmen beynine yükselmişti. Bir daha hayatlarına tükürmeyeceğini düşündüğü kim varsa bir gün mutlaka çıkıp geliyordu ki bu da hayatın onlara kıçıyla gülmesini yeterince açık bir şekilde gösteriyordu.
'Kadın sence arabayı çalıştırabilir mi?'
'Tamir dahi edebilir ama inan bana yapamasa da umurumda değil, kurtlara yem olmasını yeğlerim.' Helen kaşlarını havalandırdığında sessiz kalma hakkını kullanmıştı ki kısa sürede girdikleri ormandan sonra önünde durdukları evle indiler arabadan. Helen daha ne olduğunu anlamadan evin kapısı açılmış Sencar'da tıpkı Samet'in yüzündeki sert sinirle inmişti bahçeye değen basamakları.
'Honore burada!'
'Kıvanç burada!'