KİM JONGİN
- " Ah dostum, Bayan Kim aşağı katta ufak bir spor odası var dediğinde gerçekten ufak bir oda sanmıştım baban formunu bu sayede koruyor olmalı."
Chanyeol boks eldivenlerini giymiş çuvalı yumruklarken bende odayı bir uçtan diğer ucu kaplayan aynalara bakarak ağırlık çalışıyordum.
Kaşımdaki yara iyileşmeye yüz
tutmuş olsa da aynaya her bakışımda bana onu hatırlatıyordu. Ama garip bir şekilde kızgın hissetmiyordum. O gün yediğim yumruk beni oldukça sakinleştirmeyi başarmıştı.
Yansımamla göz göze gelip sordum.
- " Kim o çocuk?"
Chanyeol üstüne alınıp cevap vermekte gecikmemişti.
- " Kim kim? Aa, şu seni fena halde benzeten çocuk mu?"
Her seferinde bunu belirtmekten keyif aldığı yüz ifadesinden anlaşılıyordu.
- " Tamam tamam bana öldürecekmiş gibi bakmayı kes. Sehun... Bay ve Bayan Oh'un büyük oğlu. Küçük olanı zaten Baekhyun öldürmeye çalışırken görmüş olmalısın. Tanrım onun ismini söylemek bile beni sinirlendiriyor!"
Sinirlendiği belliydi çünkü boks torbasını parçalarcasına sertleşmişti vuruşları.
- " İstersen babana onu şikayet edebilirsin. Biliyorsun şirketleri birleştirmek üzereler ve Bay Kim biricik oğlunun yakışıklı yüzünü bu hale getiren bir adamla iş birliği yapmak istemez."
- " Hiç sanmıyorum. Şu sıralar seve seve kabul eder bu anlaşmayı."
- " Yapma Kai baban harika bir adam."
Benden başka herkes onun harika olduğu konusunda hem fikirdi. Çünkü benden başka herkese oldukça iyi davranıyordu.
- " Bence bu konu hakkında daha fazla konuşmayalım."
- " Akşam Oh'ların evindeki yemeğe
gidecek misin?"
- " Beni davet eden oldu mu ki?"
- " Kai sen bu ailenin tek varisisin. Bence bazı haklara doğuştan sahipsin."
Aynada ki yansımama bakarak mırıldandım.
- " Haklısın. Belki de gidip duruma bir bakmalıyım."
Chanyeol eldivenleri çıkarıp başıyla onaylayarak benimle birlikte odadan hızla çıktı kısa bir vedalaşmanın ardından üstüme hızla bir şeyler geçirdim ve evden çıktım.
Arabaya doğru hızlı adımlarla yürürken babamın vereceği tepkiyi merak ediyordum.
Hareket etmek üzerelerken kapıyı açtım ve arabaya bindim. Benim ani hareketim üzerine şaşkın bir şekilde yüzüme baktı.
- " Ben... Şey... isterseniz inebilirim."
Onun gözlerine baktığımda bütün cesaretim kayboluyordu. Bana bunu yapmayı başarabilen tek insandı. Aynı zaman da beni sevmesini istediğim tek insan.
Bayan Hei beni kurtaracak cümleyi kurdu.
- " Hayır Kai kimse arabadan inmiyor tabiki bizimle bilikte geliyorsun."
Babam nihayet gözlerini üzerimden çekip arkasına yaslandı.
Araba durduğunda ancak fark ettim geldiğimizi. Yol boyu manzaraya bakmama rağmen aslında görmüyordum. Az sonra onu görecek olmam şimdiden neşemi yerine getirmişti. Muhtemelen ortak olmak üzere oldukları ailenin varisi olduğumdan haberi yoktu. Yoksa ne cesaret.
Tanrım belkide yine de vururdu.
Heybetli malikanenin kapıları açılırken Bay ve Bayan Oh gülümseyen yüzlerle bizi karşıladı.
İçeri doğru geçtiğimiz de arkamdan birinin, " Doktor! " diye seslendiğini duydum.
Daha sağlıklı görünmesine rağmen o gözlerin sahibini biliyordum. Geçen hafta göle düşen çocuktu.
Bayan Oh, " tatlım siz Kaiyle tanışıyor musunuz yoksa?" diye sordu.
Babam gözlerime aynı soruyu tekrar eder gibi baktı.
Çocuk telaşla söze girdi.
- " Doğum günüme gelmişti." dedi.
Onun bakışlarından ailesinin olanları bilmediğini anlamıştım.
- " Evet, doğum gününde tanıştık."
Bay Oh, " Kai gelir gelmez ortağınla arkadaş olmuşsun ne tesadüf" dedi.
Yemeğe geçerken merak ediyordum Sehun nerdeydi?
Onlar işten ve ne kadar yakışıklı olduğumdan bahsederken Kyungsoo ve ben ara ara bakışmak dışında hiç bir şey yapmıyorduk. Toplum içinde masum görünen ama insana alttan alttan hissettirdiği bir ukalalık barındırıyordu.
Bayan Oh'a döndüm.
- " Sehun" dedim. " Yemeğe katılmayacak mı?"
Bayan Oh bir an şaşırmış gibi görünsede,
- " Ah onun adına üzgünüm Kai bugün biraz rahatsız hissediyor."dedi.
Şüpheli bakışlarım Kyungsooya döndü. Sanki ona bakmıyormuşum gibi yemeğiyle ilgileniyordu.
- " Oyun oynayalım mı?" dedim.
Yavaşça başını kaldırdı ve tek kaşı yukarda,
- " Ne gibi? Körebe, saklanbaç ya da yerden yüksek?"
Dalga geçiyordu piç kurusu başından beri garip bir aurası olduğunu düşünmüştüm. Ben Oh ailesiyle iletişim kurmaya çalıştıkça onlar fersah fersah kaçıyordu sanki.
Elimdeki çatal ve bıçağı yavaşça tabağımın kenarlarına dayadım. Vakur bir ifadeyle gülümsedim.
- " Üzgünüm aramızdaki yaş farkını görmezden gelmek benim hatam hala böyle oyunlardan hoşlanabileceğini unutmuşum. Ben daha çok playstation oynamaktan bahsetmiştim."
Bozulduğunu yutkunmasından anlıyordum ama gözleri eğleniyor gibiydi.
Yavaşça ayağa kalktı ve " izninizle" diyerek büyükleri selamladı bir iki adım attıktan sonra bana döndü.
- " Takip et doktor sana ne kadar iyi olduğumu göstereceğim."dedi.
Tanrım Sehuna ulaşmak için bu çocuğu yanıma çekmeliydim ve belliki bu kolayca başarabileceğim bir şey değildi.
Üst kata doğru çıkarken Oh ailesinin zerafetinin eve yansıdığını görebiliyordum. Beyaz renk o kadar ağırlıktaydı ki yer yer gözlerimi alıyordu. O sırada Kyungsoo karşımıza çıkan ilk odaya daldı ve kapıyı kapattı.
Ne yapacağımı düşünürken parmak uçlarında elinde bir kutuyla geri çıktı ve kapıyı yavaşça kapattı.
- " Pesi en son Sehunun odasında bırakmıştım." dedi.
Burasıydı...
Odaya sanki ona görmüşüm gibi bakıyordum.
- " O iyi mi?"
- " Hafif bir soğuk algınlığı ateşine baktım gayet iyi durumda."
- " İstersen... Onu muayene edebilirim."
Gözlerinden hafif bir panik duygusu geçti hemen başını sağa sola sallayarak
- " Aile doktorumuz akşam üstü kontrol etti. Ona verdiği ilaç sayesinde ölü gibi uyuyor yoksa odasında hayalet uçsa uyanır.Yine de teşekkür ederim doktor."
Arkasını dönüp odasına doğru yürümeye başladığında bende içeri girmek için çeşitli yollar aramaya başlamıştım.
- " Hayatını kurtaran doktoru hafife alıyorsun yardımım dokunabilirdi."
Belki biraz vicdanına dokunsam onu yanıma çekebilirdim.
- " Beni kurtaran Luhandı."
Bakışlarındaki ukalalık uzansam ellerimle tutabileceğim kadar somutlaşmıştı. Ama Luhanın ismini vurgularken sesindeki yumuşama benden kaçmadı.
- " Ah haklısın büyük pay onundu. Luhan benim kardeşim gibidir. İstersen sana teşekür etmen için numarasını verebilirim?"
Rüşvet belki vicdandan daha çok işe yarardı.
- " Kalsın. Sana borçlanmak istemiyorum. Karşılığında her an benden bir şeyler isteyecek gibisin."
Aslında baya baya tekme tokat dövmeliydim onu. Şiddet, rüşvet ve vicdandan çok daha aktif bir silahti.
- " Telefonumu masada unutmuşum. Sen oyunu kurarken alıp geliyorum."
Hafifçe başını sağlaladığını gördüm. Luhana kolay kolay yaklaşmasına izin vermeyecektim.
Odadan çıkıp koridorun ucunda olan diğer kapıya doğru ilerledim ve yavaşça açtım birilerine yakalanmamak için arkama göz atıp içeri girdim.
Parmak uçlarım da Sehunun yatağına doğru ilerlerken loş ışığın aydınlattığı muhteşem dizayna bakıyordum.
Burası evden o kadar farklıydı ki. Tüm evin aksine siyah-gri ağırlıklıydı. Resimlere olan düşkünlüğü dev tablolardan belliydi.
Bir çala gözüme takılan ikiz tablolar kan akışımı hızlandırdı, emin olmak için yatağın karşısındaki duvara doğru yürüdüm.
Bunlar... Marc Chagall'ın meşhur ikiz tablolarıydı. Gerçek mi değil mi emin olamıyordum. Eğer sahteyse de yine de çok pahalı olmalıydı.
Tabloların biri diğerinden farklıydı ama görmek için doğru açıyla ve doğru noktadan bakmanız gerekiyordu. Aksi halde saatlerce aptal aptal bakabilirdiniz.
Bu koleksiyon bir servet değerindeydi. Eğer gerçekse onu böyle evinin duvarına rahatça asabilmesi tam bir skandaldı. Bunları biliyordum.
Çünkü bu koleksiyonu satın almak için aylarca peşinden koşmuştum. Bu işler de ne kadar paranız olduğu önemli olmuyordu. Zaten bu tür zevkleriniz varsa çok zengin olmalıydınız. Sonuç itibariyle sinsi bir İngiliz ismini açıklamadan alıp gitmişti ikizlerimi. Bu tabloların bu odaya geliş hikayesini mutlaka öğrenmeliydim.
Yavaşça yatak başına doğru yürüdüm. Benim makyajla kapatılmış yaralı yüzüm aksine onun yüzü pırıl pırıl görünüyordu.
Kalp atışlarımın hızlandığını fark ettim. Neler olduğunu az cok tahmin ediyordum. Beni kendine doğru çekiyordu. Dövse de sövsede
baya baya ona doğru akıyordum.
Gerçekten hiç kıpırdamadan uyuyordu nefes bile almıyor gibiydi. Yatağının kenarında bir ışık yanıp söndü o an aklıma gelen fikirle telefonunu aldım kendi numaramı kaydettim ve kendime bir çağrı attım.
Bu tabloların hesabını soracaktım ona ve kalp atışlarımın.