Ended Homophobia | ChuuVes ✔

By Jigeumun

12.5K 1.1K 1K

"Sen de mi öylesin?" --- I just like her So don't bother us Please stay out of our relationship It's even non... More

2|The animal
3| Drawing the line
4| Things are getting weirder
5| Valentine girl
6| Push & pull
7| Everytime i see you
8| Am i gay?
9| Gay research
10| She likes girls
11| Big gay fight
12| You are an asshole but...
13| Went a little like this
14| When i fall in love~
15| Wet dreams [M]
16| I need u [M]
17| Sex is a Thing, Sexting [M]
18| Hide & seek
19| A Coming Out Today ☕
20| What The Duck?!
21| Away
22| People are gay, Steven
23| Generation why?
24| Elope with me
25[final]| Love ended homophobia

1| One of "Those" People?!

1.8K 95 138
By Jigeumun

(Medyada Allie X - That's So Us )

Jiwoo's POV

Odama, evime veda etmenin bu kadar zor olacağını düşünmezdim. Özellikle de geçen sene bir an önce üniversiteye başlayayım diye yıl boyu dua ettiğimi düşündüğümde. Oysa şimdi eşyalarımı toplarken içim burkuluyordu. Ne olursa olsun hayatımın tamamı burada geçmişti ve ben özleyecektim. Ve bir de ailem tabii...

Annem beni karşıladı, bavullarımı odanın dışına sürüklediğimde. Soğuktu yüz ifadesi. Bu biraz kırıcıydı işin açığı. Ne o ne de babam şehir dışında üniversite okumamı istemişti en başından beri. Hatta onlara kalsa İngilizce bile okumamalıydım. Bu bölümdekiler hep dinsiz, sapık ya da kültürlerini yitirmiş tipler olurmuş filan. Oysa İngilizce benim ilgi alanımdı ve çocukluğumdan beri de hayalim İngilizce öğretmeni olmaktı. Aylarca dil dökmem gerekmişti onları buna ikna etmek için. Tabii bu sırada tüm tavsiyelerini on defa dinlemek zorunda kalmıştım. Klişe uyarıların ardından eklemişti annem bir defasında, eşcinseller çok olurmuş orada. Dikkat etmeliymişim onlara. Uzak durmalıymışım falan. Homofobik değildim. Bence eşcinsellik bir hastalıktı ve onlar için üzülüyordum sadece. Onun dışında benden uzak oldukları sürece ne yaptıkları beni ilgilendirmiyordu. Annem abartılı tepkiler veriyordu oysa. Onlarla iki çift laf bile etmemeliymişim, o derece. Bunların hepsine tamam demiştim, üniversiteye gidebilmek için.

Bavullarımı evin dışına çıkarıp arabanın önünde durduğumda bir burun çekme sesi duydum. Annemin yüzündeki soğuk ifade kaybolmuş, ağlamaya başlamıştı. Elimdekileri bırakıp ona sarıldım. "Benim küçük prensesim...Büyüdü de evden ayrılıyor..."  Göz yaşlarının arasında söyledi. Sayesinde ben de duygulanmıştım ve makyajımı akıtma pahasına yaşların akmasına izin vermemiştim. Sonradan babam da bize katıldı ve bir çeşit aile sarılması yaşanmış oldu.

Neyseki çok geçmeden ayrılabilmiştik birbirimizden. Babam beni otogara bırakacaktı. Eh, mecburen öteki dramatik faslı da orada ayrılırken yaşayacaktık.

Belki de ailem sadece kendi doğrularına çok takılı kaldıkları için işimi zorlaştırmıştı sadece. İkisinin de ben gidiyorum diye ne kadar üzüldüğünü gördüğümde böyle düşünmüştüm. Beni seviyorlardı ve ben de onlara iyi bir evlat olmalıydım. Otobüste annemin söylediği şeyleri iyice düşündüm. Böyle güvende olacaksam ya da böyle güvende olduğumu düşüneceklerse dedikleri gibi yaşayabilirdim.

Ama bunları düşünmek içimdeki boşluğu doldurmuyordu. Okula ve ardından yurduna giriş yaptığımda bile bir üzgünlük vardı içimde. Korkuyordum. Hayatımda ilk defa yıllarca ailemden uzakta yaşayacaktım. Üstelik tamamen yabancı olduğum Seul şehriydi kalacağım yer. Odama doğru ilerlerken beni korkutan bir başka detay da oda arkadaşımdı. Kendini beğenmiş ve tiki olmamasını umuyordum...Ve bir de şey olmamasını tabii.

Açık kapıdan içeri girdiğimde eşyalarını yerleştiriyordu. "Oh, hey."  Sesimi duyar duymaz işini bırakıp ayağa kalktı. "Ben Kim Jiwoo." Gülümseyip elimi uzattım. Benden uzun bir kızdı ve yine aynı şekilde benden daha güzel olduğunu söyleyebilirdim. Yani...ben bir ölçüt bile değildim burada. Bayağı güzeldi. Ama o güzel yüzü bir türlü gülümsemiyordu. Gözlerini kıstı bana yaklaşırken. Delici bakışları yüzünden yutkunmak zorunda kaldım. Sonunda elimi tuttu ama tutuş o tutuş! Dakikalarca el sıkıştık, bir an farklı bir ülkede pazarlık yapmakta olduğumuzu bile düşündüm. Boğazımı temizledim fakat konuşan o oldu.

"Yoksa sen... Düşündüğüm Kim Jiwoo musun?" Gözleri parlıyordu. "Adım Ha Sooyoung. Tanıdın mı? Çocukluk arkadaşın hani?" 

On üç yâhut on dört yıl öncesine bir zaman yolculuğu yaşadım o dakika. Ha Sooyoung ve ailesi o yıllarda komşumuzdu ama bir süre sonra taşınmışlardı. Taşındıkları zaman hissettiğim üzüntü sonucu gelen sümüklü anılara geçiş yapmadan önce günümüze döndüm.  "Sooyoung!"  Üzerine atladığımda ikimiz de onun yatağına düşmüştük. "Seni bulduğuma inanamıyorum."  Sevinçten ağlayabilirdim. O ise gülüyordu.

"Eğer üzerimden kalkmazsan tekrar kaybetmen olası. Boğuluyorum Jiwoo."

Bunu istemezdim. Yanağını öpüp hemen ayağa kalktım. "Affedersin... Burada çok yalnız kalacağımı düşünüyordum ama seni buldum. Hâliyle de sevi-"   Bana sarılmasıyla cümlem yarıda kesildi.

"Ben de seni özledim Jiwoo." 

Gülümsedim. Aslında birbirimizi unutup yeni arkadaşlar edineceğimiz kadar çok uzun zaman geçmişti ama şu an ona sarılırken evimde hissediyordum. Ayrıldığımızda elinden tutup onu üzerinde sadece beyaz çarşaf olan yatağıma oturttum. Bir sürü şey vardı ona anlatmak ve ondan dinlemek istediğim. İlk iş olarak en büyük tutkularımdan birini gösterecektim ona! Manga çizimlerim!

"Bunu görmeni istiyorum!" diyip çizim tabletimi aramaya koyulduğumda bana şaşkınca bakıyor olmalıydı. Hâlini hatrını veya öteki şeyleri bile sormadan giriştiğim iş gülünçtü muhtemelen. "Kaptan Chuu'nun maceralarıyla tanış!"  Rastgele bir sayfayı gösterdim. Kaptan Chuu'nun Mars seferine çıktığı bölümdü bu.

Dikkatle izledim yüz ifadelerini. Dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldığında ben de gülümsedim. "Kaptan Chuu sen misin yoksa?"

"Ah...Nereden anladın?"  Eserime kendimi yansıttığımın hemen anlaşılması beni utandırmıştı. Güldü.

"Karakter tıpatıp aynın olduğu için olabilir mi Jiwoo? Ama hoşuma gitti. Umm beni de ekler misin? Senin yardımcın gibi bir şey olurum ve umm adım da... Yves olsun!" 

Böyle bir tepki beklemiyordum. Yaptığı teklife bakılırsa gerçekten de beğenmişti. Bunu çizmeye ilk başladığımda insanlar benimle alay ederken o aksine emeğimi takdir etmişti. "Tabii ki Sooyoung!"  Üzerine atladım.  İşte bu yüzden çocukken en sevdiğim arkadaşım oydu. Ailemin bile düşünemeyeceği incelikleri düşünürdü. "Ama şey... Bunu yayımlayabileceğime emin değilim. Yani çizim boşa gidebilir... Seni hayalkırıklığına uğratmak istemem."  Başımı boynuna gömdüm.  Çocukken de hep böyle sarılır, uyurduk. Hatırlayınca buruk bir gülümseme belirdi yüzümde.

Öte yandan Sooyoung herhangi bir tepki vermiyordu. Acaba çok mu yapışkandım?  Tabii ki öyleydim. On sene geçmişti, neredeyse yabancı sayılırdık birbirimize. Bense kıza yapışıp duruyordum. Hemen üzerinden kalkıp aramızda biraz mesafe bırakacak şekilde oturdum. Birkaç saniye sonra o da aynı şekilde oturmuştu.

"Hey öyle şeyler söyleme." Garip çıkıyordu sesi. Biraz önceki gibi değildi. "Ben sana inanıyorum. Yayımlayacak ve başarılı olacaksın. Üstelik cidden de beni nasıl çizeceğini merak ediyorum."  Elimi tutup gülümsediğinde az daha üzerine atlıyordum yine. Onun yerine sakince teşekkür edip onu çizeceğime dair söz verdim.

"Görüşmediğimiz bu on yılda neler yaptın anlatsana."  Biraz da onun kendisinden ve sevdiği şeylerden bahsetmesini istiyordum.

"Anlatayım ama istersen bir yandan da eşyalarımızı yerleştirelim."

Oldukça mantıklı bir öneriydi. Böylece bir yandan sohbet ettik bir yandan odamıza yerleştik.  Odamız kelimesini düşündüğümde çok mutlu hissediyordum. Bir yabancı olmayacaktı odamı paylaştığım kişi. Bu öylesine rahatlatıcıydı ki!  Akşam yatmadan evvel annemleri de arayıp olanları anlattığımda çok mutlu oldular. Emin ellerde olduğumu düşünüyorlardı.

Acaba gerçekten de öyle miydim?

Telefonu kapattığımda Sooyoung çoktan yatağına yatmıştı. Acaba hâlâ taşıdığım fobiyi hatırlıyor muydu? Evet, büyümeme rağmen hâlen karanlıktan korkuyor ve ışık açık olmadığı sürece uyuyamıyordum. Bu sebeple çekine çekine yattım yatağıma.  Eğer ışıkları kapatmak isterse itiraz edemezdim. Çok utanıyordum bu kadar korkak olduğumdan. Üstelik onun benim hâlâ bir çocuk olduğumu düşünmesini de istemezdim. "İyi geceler Sooyoung."

"İyi geceler Jiwoo."

İlk beş dakika diken üstünde yattıktan sonra ışıkları kapatmak gibi bir niyeti olmadığını fark ederek rahatladım. Kısa süre sonra da uyumuşum zaten.

Ertesi sabah odadan çıkacağım sırada Sooyoung'un hâlen uyuyor olduğunu fark ettim. Oysa onun dersi de öğleden önceydi. Usulca yaklaşıp yatağının kenarına oturdum. "Sooyoung-ah."  Dürtükledim yavaşça. Fakat hiç de kalkmaya niyetli değil gibiydi. Bir şeyler mırıldanıp yüzünü buruşturdu. Anaç bir yapım olduğunu söyleyemem ama onu o şekilde gördüğümde garip bir şefkatle doldum. Elimi yanağına yerleştirdim ve okşayarak seslendim bu defa, "Sooyoung~" 

Yavaş yavaş uykusunu geride bırakmaya başlamıştı, "Cennette miyim?" Mırıldandığını duydum. İster istemez gülümsemiştim. Biraz sonra tamamen açtı gözlerini. "Jiwoo?" Çok yorgun görünüyordu.

"Uyanmazsan derse geç kalacaksın uyuyan güzel. Ama niye böyle yorgun görünüyorsun?" 

"Gece pek uyuyamadım... Ama şimdi hazırlanacağım, teşekkürler." Hemen ayağa fırlayıp dün geceden hazırladığı kıyafetlerini eline aldı. Fakat değiştirmiyordu. Başta bunu saçma buldum ama sonra ona dik dik baktığımdan dolayı olabileceğini fark edince hızla dışarı attım kendimi. Muhtemelen kızaran yanaklarla.

Oda arkadaşı gerilimini geride bıraktığıma göre şu soruya geçebilirdim : KENDİ BÖLÜMÜMDEN NASIL ARKADAŞ EDİNECEĞİM?! 

Sooyoung'un İngiliz Dili ve Edebiyatı okuması büyük talihsizlikti hakikaten. Oysa şu an yanımda oturuyor olsa, stresten bacaklarımı sallıyor olmazdım. En arka sıralardan birine oturmuştum ve sınıfı izliyordum. Sol önde şimdiden birtakım kutuplaşmalar başlıyordu. İçeri giren öğrencilerden bazılarıysa liseden beri birbiriyle arkadaş gibiydi. Dakikalar geçtikçe arkadaş edinebilme şansım azalıyordu. Tam bu sırada birisi benim gibi depresif biriyle konuşmak istedi. "Hey."  İki kısa boylu kız önüme oturmuştu ve bunlardan saçı topuz olandı konuşan. Diğer kız ise bilmediğim bir sebepten ötürü sınıfta güneş gözlüğü takıyordu.

"Adım Jungeun." dedi ilk kız. "Arkadaş olmak ister misin?"  Yalnız kalmak istemiyordum ve hemen yanıt verdim.

"Evet! Ben de Jiwoo!" 

"Ben de Chaewon." dedi güneş gözlüğü takan. Bunu şüphesiz daha sonra sorgulayacağım.

Üniversite hayatım cidden de beklediğimden daha kolay ilerliyordu. Şimdiden arkadaş edinmiştim. Fakat dersin sonunda ilk kurt düştü içime. Yavaş yavaş sınıf boşalıyordu. Ben ve yeni arkadaşlarım da eşyalarımızı topluyorduk. O sırada sarışın bir kız girdi içeri gülümseyerek. "Hey sevgilim~"   Bize doğru gelirken söylediği için işkillenmiştim. Sınıfta hiç erkek yoktu ve bunun tek bir anlamı olabilirdi.

Jungeun arkasını dönüp sesin sahibine sarıldığında cevabımı almıştım.  "Umm bu benim sevgilim Jinsoul. Bizden bir yaş büyük ve İDE bölümünden."  

Yani Jungeun...öyleydi.  Annem ve babam kesinlikle böyle biriyle arkadaşlık etmemi istemezdi. Nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum işin açığı. Onunla yeni başlayan arkadaşlığımı bitirmeli miydim? Jinsoul ve Chaewon'un el sıkışmasını seyrettim. Birkaç saniye sonra sıra bendeydi. Jinsoul gülümseyerek uzattı elini.

"Jiwoo. Kim Jiwoo." dedim zoraki bir gülümsemeyle. Eh, mecburen elini de sıkmıştım. Belki tolare edebilirdim. Yalnız kalmaktan iyiydi. Sonuçta sadece okul içinde, derslerde görüşecektim onunla.  İyi ki Sooyoung öyle değil.

×××

O kadar da zor değildi. En azından zaman hızlı geçiyordu. Bir öğle yemeğinde Jungeun ve Chaewon ile beraberdik. Chaewon bazı komplo teorilerinden bahsediyordu bize. Dediğine bakılırsa Donald Trump bir zaman yolcusuymuş ve 1800'lerde çıkan bir kitapta Barron Trump diye bir... Unuttuğumu fark ettim. Dinlerken aksiyonlu gibi gelmişti ama çok fazla ayrıntı vardı.

"Dünya aslında düz."  Yeni teorisini ortaya attığında Jungeun'ın yorumu gecikmedi, "Hadi oradan. Bullshit."

"Bull truth."   Chaewon inatçıydı. Ama ben de bu konuda Jungeun'a katılıyordum ve komplo teorilerinden sıkılmıştım. Etrafı seyretmeye başladım. Elinde yemek tepsisiyle siyah saçlı, uzun boylu bir kız bize bakıp duruyordu. Hayır, biz çok genel olurdu sanırım. Chaewon'du bakışlarının hedefi. Belki artık susar diye bundan ona bahsetmeye karar verdim. "Şşt şu kız ikide bir sana bakıyor sanki. Ayakta duran siyah saçlı kız."  Kulağına fısıldadım.

"Yoo bakmıyor."  Ama muhtemelen Chaewon bakınca bakışlarını kaçırmıştı. Hızlı adımlarla uzaklaştığını fark ettim. Ancak tanıdık bir yüz onu durdurup koluna girmişti. Sooyoung onu sürüklerken bize yaklaşıyordu.

"Oturabilir miyiz?"  Sürüklediği kız başını bir an bile yerden kaldırmazken o özgüvenle gülümsüyordu.

"Tabii ki. Bu oda arkadaşım ve çocukluk arkadaşım Sooyoung."  Tanıtma ihtiyacı duydum.

"Biliyoruz herhalde Ha Sooyoung'u herkes tanır. Ama bayağı şanslıymışsın yakın arkadaş olduğuna."   Chaewon söylediğinde şaşırmıştım. Sooyoung'un bu kadar popüler olduğunu bilmiyordum. "Şaka şaka. Jinsoul'ün arkadaşı, oradan biliyorum."

"Vay canına bir ortak arkadaş bolluğu yaşanıyor sanırım. Ama şu arkadaş kim?"  Hâlâ bakışarı masaya sabitli olan kızı işaret ederek sordu Jungeun.

"Son Hyejoo ile tanışın! Bizim bölümden, yeni arkadaşım!"  Kız birkaç saniyeliğine yüzümüze bakıp selam verdikten sonra eski hâline geri döndü. "Eee hangi kulüplere gideceksiniz bakalım?"  Sooyoung'un yönelttiği soruyla heyecanlanmıştım. Elbette çizgi roman kulübüne gitmek istiyordum.

×××

Akşam yorgun bir şekilde yurda döndüğümde Sooyoung çoktan pijamalarını giymiş bir şekilde yatağında yatıyordu. "Şimdiden uyuyacak mısın?"

"Deneyeceğim. Belki bu gece düzgün bir uyku çekerim."  

"Off ama hangi kulübe gittiğini söylemedin. Onu söyledikten sonra uyu bari." Belki konuşmak istemiyordu ama çok merak etmiştim.

"LGBT Kulübü."  Bu iki kelime yetmişti kanımı dondurmaya. Sesi beynimde yankılandı,  LGBT.
Belki de Sooyoung'un onlardan biri olmadığını düşünürken erken davranmıştım.

"Sen de mi öylesin?"

Bölüm Sonu

Aman yarabbi Sooyoung da mı öyle yoksa?! 

Strawberry That Fell In Love'daki Jiwoo ile buradaki Jiwoo'nun zıtlığı...

Bu arada fazladan taslak oluşturmaktansa önceden yayımlayıp kaldırdığım ve tekrardan paylaşmayacağım bir ficin bölümünü kullanayım dedim fhfgfh O yüzden okunma şeyleri böyle bjvhb

Umarım seversiniz, ilerleyen bölümlerin daha iyi olacağını umuyorum

Continue Reading

You'll Also Like

24.8K 3K 29
~'Sanırsam ona aşık oldum. [010420-210620] for;legendskz jeonglix. best; 3 in #diary 1 in #choiyerim 2 in #loona -Sptmbr⛄
1.7K 362 10
"Cesaretlenip bıçağı hızla bedenine doğru indirdi. Ve o kulak tırmalayan ses gitti." ▞▞▞▞▞▞▞▞▞▞▞▞ loona minific. ! blood and bad manners. ! #1 - loon...
10.8K 1.2K 6
Çok güzelsin Sooyoung.