İç çektim ve elimdeki bozuk parayı her üç günde bir bozulan kahve makinasına atıp çok şekerli sıcak bir çikolata almaya karar verdim. Bu arada, makinenin tekrar bozulmasına son bir gün kalmıştı. Makine kahveyi hazırlarken tuhaf sesler çıkarıyordu ve bu sesler beni rahatsız etmiyor değildi.
“Bu sesler seni de rahatsız etmiyor mu?” diye sordu Bay Tomlinson. Hafifçe sıçradım ve gülmesine yol açtım. Ne zamandır yanımda dikiliyordu. “Merak etme Harold, ısırmam.” Hafifçe tekrar güldü. ‘Isırmam’ tabii, beni kesinlikle ısırmasını istemezdim, kesinlikle hayır.
“Harry,” diye düzelttim hala kahve makinasına bakarken.
“Özür dilerim, Harry, benim hatam.” Dedi Bay Tomlinson. Ona döndüm, gülümsüyordu.
Artık benim de herkesin hayatında en az bir kere sahip olduğu gibi bir platoniğim vardı. Yani demek istediğim öğretmenimden bahsediyorduk, hadi ama.
“Bu arada güzel bir konuşmaydı, sınıfta yaptığını diyorum.” Sırtıma iki kere eliyle vurdu, takdir eder gibi.
Gözlüklerimi düzelttim. “Ee… teşekkür ederim.”
‘Bip’ sesi duyulduğunda kahvemi elime aldım, ve almamla fazla sıcak olduğu için neredeyse yere düşürecektim.
“Belki de iki bardak kullanmalısın,” dedi Bay Tomlinson bana kağıt bir bardak uzatarak.
Bardağı aldım ve diğer bardağımın üzerine yerleştirdim. “Imm… evet, teşekkür ederim.” Omzumdaki çantamı, yine omzumu kullanarak düzelttim ve daha birkaç adım atmadan Bay Tomlinson arkamdan “ Bir dahaki ders görüşürüz, Harry.” Diye seslenip el sallıyordu. Arkamı döndüm ve ben de ona el sallayıp yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. Tahmin edeceğiniz gibi, şu dünyadaki en sosyal insanlardan biri değildim, daha fazla ne yapılır bilmiyordum.
*
Sadece kötüleşmişti. Platonikliğimden bahsediyorum. Bay Tomlinson her gülümsediğinde kendimi tuhaf hissediyordum, iyi anlamda bir tuhaf, yani sanırım.
“Harry?”
Kafamı kollarımın üzerinden kaldırıp salladım.
“N-..Ne?”
“İyi misin? Revire gitmek ister misin?”
Kızardığımı hissettim. Beni onu izlerken yakalamıştı. Sınıftan gülüşler yükseliyordu.
“Imm… Hayır, te-teşekkürler.”
Gülümseyip kafasını salladı ve -gülümserken gözlerinin yanında oluşan kırışıklıklar… Tanrım…- tahtaya geri döndü. Daha da kızardığımı hissettim, çünkü gözlerimi poposundan alamıyordum. Kendime gelmeliydim.
Harry Styles kimseden hoşlanmaz. Kimse de Harry Styles’tan hoşlanmaz. Döngü bu.
*
Ayın 10. günü, Tanrım lütfen, hayır.
Size neden bu günden nefret ettiğimi açıklayayım; her ayın onuncu günü, annem alfabetik sırayla öğretmenlerimi eve çağırır ve onlarla eğitimim veya okuldaki durumum konuşurdu. Eğer öğretmen bir erkekse gözümün önünde onunla flört ederdi. Tahmin edin listenin başında kim vardı? Anastasia Welch. Bunun ne demek olduğunu tahmin edebilirsiniz herhalde. Bay Louis Tomlinson.
Yemin ederim, eğer annem Bay Tomlinson’ la flört etmeye kalksa parmağımı kimse görmeden boğazıma sokup kusardım.
Yavaşça, evdeki tabloyu görmek istemeksizin eve ilerledim. Olabildiğince geç ve yavaş. Sonra düşündüm; annem beni Bay Tomlinson’ a karşı utandırabilirdi ve ben bunu hiç ama hiç istemiyorudm. Ne yapacağıma tam karar veremeyip, pek emin olamayarak onları izlemeye karar verdim, sonuçta bende evin anahtarı vardı. Hızlıca arka kapıya yürüdüm ve sessizce pantalonumun cebinden altın renkli minik anahtarı çıkarıp kapı deliğine yerleştirdim, ve yavaşça çevirdim. Kapının kolunu dikkatlice çevirdim ve içeriye tek bir adım attım. Sonrasında bir tane daha, ve bir tane daha.
“Saçmalamayın! Sınıfın, büyük ihtimalle okulun en iyisi o. Üstelik benim onun yaşında yaptığımın aksine kabadayılara aldırmıyor. Sakıncası yoksa bir ara kız kardeşime ders vermesini isterim, bu öğretmenlik işi bana yeni ve beni oldukça yoruyor da,”
“Bunu yapmayı çok ister!” Hey, ben daha görüşümü söylememiştim ki.
Oturma odasına biraz daha yaklaştım.
“Bu arada, siz kaç doğumluydunuz?” diye sordu annem.
Bay Tomlinson’ ın hafifçe güldüğünü duydum.
“1991, Bayan Styles.”
Hah. Benden sadece iki-üç yaş büyüktü.
“Ah, lütfen. Bana Anne de.” Tanrım, lütfen beni bul, bul ve huzurluca ölmemi sağla. “Sadece merak ettiğimden soruyorum, sizin gibi centilmen ve yakışıklı bir delikanlıya kim kabadayılık taslar ki?”
Uzun bir sessizlik oluştu.
“Bu soru sizi rahatsız ediyors-“ Diye başladı annem. Ama Bay Tomlinson sözünü kesti.
“Yoo, kesinlikle hayır. Sadece… ee… kardeşim beni bekliyor olmalı… size-size iyi günler.”
Kalkıyor olmalıydı. Olabildiğince hızlı bir şekilde ayağa kalkıp uzaklaşmaya çalıştım ama maalesef yakalanmıştım. Bay Tomlinson beni görünce gülmemek için kendini zor tuttu. Bunu elini ağzının üzerine koymasından anlayabiliyordum.
Fakat ciddi görünmeye çalıştı.
“Harry, sen bizi mi dinliyordun?-“ arkasından annem de çıkageldi. “Bu sadece annen ve bana özel bir görüşmeydi-“ anneme döndüm, tek kaşını kaldırmıştı. “- ama madem bizi zaten dinliyordun, senden kız kardeşime biyoloji dersleri vermeni rica edecektim?”
Tekrar anneme döndüm, kafasını sallıyordu. Bay Tomlinson’ a dönüp kafamı hafifçe salladım. “Ee… Tabii..?”
Gülümsedi. “Güzel. Pazartesi, Perşembe ve Cumartesileri annene verdiğim adrese gelmeni bekliyorum.”
*
Gözlerimi ovuşturup çok açık bir turkuaza boyalı olan kapıya iki kere hafifçe yumruğumla vurdum. Kapıyı sarışın, benden küçük olduğu her halinden belli, mavi gözlü ve güzel bir kız açmıştı.
“Hey. Sen Harry olmalısın.” Kafamı salladım. İçeri girmem için işaret etti, ayakkabılarımı girişte çıkarıp, montumu ona verdim ve birkaç saniyeliğine soluklanmaya çalıştım.
“Ve sen de..?”
“Lottie.” Diye tamamladı.
“Imm… tanıştığıma memnun oldum Lottie.” Elimi uzattım, sıktı.
“Ben de, Harry.” Yüzü kızarmıştı, kızlar.
“Hey, kapıdaki Harry mi?” içeriden Bay Tomlinson’ın sesi geliyordu.
“Evet!” diye bağırdı Lottie salonun olduğunu düşündüğüm yere doğru.
“Güzel! Biraz bekleyin, geliyoruz!” Geliyoruz?
Birkaç saniye geçmişti ki Bay Tomlinson elinde uzun, sıska, kahverengi saçlı bir kızla ortaya çıkmıştı. Yutkundum.
“Merhaba Harry. Bu Eleanor, kız arkadaşım. Onunla uzun süredir çıkıyoruz ve çok mutluyuz.” İkisi de aynı anda iç çekti.
“Çok tatlı değiller mi?!” Diye bağırdı Lottie. Tabii, ne demezsin.
“Merhaba Harry, ben Eleanor.” Kız elini uzattı. Kendimi toparladım ve iç çekip elini sıktım.
“Artık izin verirseniz Harry ve ben..?”
“Ah, tabii. Unutma Harry, ara sıra odayı control edeceğim.”
Lottie gözlerini devirdi. Oracıkta kusmamak için kendimi zor tuttum. Yani tamam, Lottie güzel bir kızdı. Ama ortada üç ciddi problem vardı;
1) Tanrı aşkına, kızlardan hoşlanmıyorum.
2) Lottie benden oldukça küçük.
3) Abisinden hoşlanıyorum, ki kendisi öğretmenim olur.
*
“Tamam, tekrarlıyorum, X kromozomu kadınlara, Y ise erkeklere aittir. Kadınlar XX , erkekler XY. Buraya kadar anladın mı?”
Lottie gözlerini kırpıştırım kıkırdadı.
Tanrım, lütfen bir mucize olsun ve hiç kimse sorgulamadan eve geri dönebileyim.
“ Belki başka türlü anlatmalısın.”
Ondan uzaklaşmak için biraz kaydım. “Üzgünüm ama başka bir yolu yok, Charlotte. Biylojiden bahsediyoruz.”
Kafasını sallayıp dudaklarını büzdü. “Üzgünüm, Harry. Ama bir türlü anlayamıyorum. Belki de bir gün fazla gelmelisin.”
Cidden
“Iı …ilk once buna odaklansak daha iyi olur.”
İç çekip kafasını salladı. Sonunda.
*
Kapıyı arkamdan çekip yürümeye başladım. Yüzüm artık acımaya başlamıştı. Neden? Sadece plantoniğimin kız arkadaşı olduğu için ağlamamaya çalışıyordum. Aptal. Aptal, aptal, aptal. O senin öğretmenin, aptal. Tabii ki bir kıza arkadaşı olacak, yakışıklı ve akıllı, aptal. Daha fazla dayanamayıp evden yeterince uzak olduğunu düşündüğüm bir kaldırım taşına oturdum ve hafifçe ağladım. Tıpkı küçük bir kız gibi davranıyordum ve ağlamam yapılacak en saçma şeydi ama ağlıyordum işte. Yani, ister istemez kalbim kırılmıştı. Omuzumda bir el hissettim, ama kafamı kaldırmadım. Çünkü %80 ihtimalle karşımda Lottie’ yi bulacaktım. Ama gelen Lottie değildi.
“Harry?”
Tanıdık sese kafamı kaldırdım ve endişeli ifadesini görünce hemen gözyaşlarımı silip boğazımı temizledim.
“B-Bay Tomlinson?”
“Niçin ağlıyorsun? Yoksa Lottie kaba bir şey mi söyledi?”
Kafamı salladım. “Hayır, o… O bir şey söylemedi. Ben sadece… Biraz duygusallaştım… Tıpkı bir kız gibi.” Kendi kendime güldüm.
Yanıma oturdu. “Hayır, hiç de değil. İnsanlar bunu yaşar, bu normal bir şey, Harry…” Ona baktım, gayet ciddi görünüyordu. “Başkasına söylemeyeceksen itiraf edeyim, bana da ara sıra oluyor” İkimiz de hafifçe güldük.
“Teşekkürler, Bay Tomlinson.”
Kaşlarını çattı. “Tam olarak…ne için?”
“Bilirsiniz, iyi hissettirdiğiniz için.”
Gözlerini devirdi. “Yapma Harry, beni de ağlatacaksın.” Güldüm. “Bu arada… sınıf dışında olduğu sürece bana Louis diyebilirsin, sonuçta birbirimizi sık sık görüyor olacağız.”
Gülümsedim. “Memnuniyetle, Louis… Biraz garip geliyor..”
Hafifçe güldü. “Alışırsın…Her neyse, ee, benim içeri geri dönmem gerekiyor… Görüşürüz.” Yanağıma bir öpücük kondurmasıyla ikimiz de donduk. Dudakları hala yanağımdaydı, hep öyle kalmalarını istiyordum. “Ben..gitsem iyi olacak..evet..” diye fısıldadı ve hızla ayağa kalkıp uzaklaşmaya başladı. Bense oracıkta soğuktan kıpkırmızı ve hissizleşmiş olan elimi, alevler içindeki yanağıma götürmüş, ilkokula giden bir kız gibi yere bakıyordum.
_________________________________________________________________________________________________
Vote ve yorumlarınızı bekliyorum ^.^