08.03.2016 / 22:08
Sevgili Günlük,
Birkaç gündür Umut hocanın bir metre yakınından bile geçmiyorum. Sadece mecburiyet içinde odasının önünden geçiyorum, birkaç kez bana seslendiğini duydum. Bakmadım günlükçüm.
İnanabiliyor musun, ben bakmadım?
Onun yanında birkaç dakika daha fazla kalmak için çırpınan ben; o mavi arabadaki kadın yüzünden sanki ondan vazgeçmiştim.
Sanki değil, bildiğin vazgeçmiştim.
Şimdi belli olmuştu, benimki bir hoşlantı değildi ona karşı. Belki de öyle bir adamın benimle ilgilenmesi benim hoşuma gitmişti. Hoşlantı olsa sonuna kadar gitmesine zorlamaz mıydım? Sahi ben neyi; hangi işi sonuna kadar götürebilecek kadar hırslı olmuştum?
Hayatta hep pes etmiştim.
Ama o pes etmemişti. Öğlen, okulun bahçesine çıkmıştım. Neslihan ile Gaye ile her zamanki kafede buluşacaktık. Her zamanki gibi ellerimi paltomun cebine koyarak yürüyordum.
"Sonunda bulabildim seni, ne öyle bir haftadır kaçıyor gibisin?" Dediğinde ona bakıp gülümsemeye çalıştım.
"Ne kaçması, sizi pek göremedim bile." Dedim yalandan. Yanımda yürümeye başladığında üzerimde palto, altımda da bir kazak ve kalın bir darpaça olmasına rağmen titriyordum.
Kolumdaki çantama daha sıkı sarıldığımda tam düşecekken eli kolumu tutarak bunu engellemişti. Kendimi toplarladım.
"İyi misin?" Dediğinde bir şey demeyerek gülümsemiş ve kafamı sallamıştım.
"O Kafe'ye gidiyorsun sanırım. Döndüğünde uğrar mısın, sana bir şey vermem gerekiyor." Dediğinde yürümemi durdurmasam da şaşkındım.
"Tamam gelirim." Demiştim.
Neslihan ve Gaye ile yarım saat geçirdiğimde neredeyse o kafede daha fazla duramıyordum. Umut un vereceği şeyi gerçekten merak ediyordum. Sonunda oradan çıktığımda hızlı bir şekilde yürüyerek okula ulaşmıştım. Okula tekrar girdiğimde asansöre binmek yerine merdivenlere yönelip iki kat yukarı çıktım. Onun odasının önüne geldiğimde paltomun içinden ellerimi çıkarmıştım. Eldivenli ellerimi. Söylemeyi unutmuşum. Kapıyı iki kez tıkladım, içeri buyur eden sesini duyduğumda içeri girdim ve kapıyı ardımdan kapattım. Laptobuna yine bir şeyler yazıyordu, yeni makaleleri galiba. Beni gördüğünde gülümsemişti. Ben de gülümsediğimde masasının önüne yaklaştım.
"Beni.. beni çağırmıştınız?" Dediğimde ayağa kalkmıştı. Ben ne yapıyor diye bakarken yanımdan geçerek beyaz ahşap dolabın önüne çömeldi ve kapağını açarak içinden bir kutu çıkardı.
Günlükçüm bunları sana yazarken ellerim titriyor. O kadar güzeldi ki.
İşte. Kutuya daha iyi baktığımda pembe mor çiçekli bir kutuydu.
Büyük geniş mor ve pembe çiçekli bir kutu!
Ayağa kalktığında yine benden uzun olduğu için başımı kaldırdım. Yeşil gözleri kısılacak şekilde gülümsüyordu bana. Sonra uzattı kutuyu. Aldım elinden. Yanımdan geçip masanın önündeki koltukların birine oturdu.
"Sende otur." Dediğinde hâlâ bir kutuya bir de ona bakıyordum. Dediğini yaparak karşısındaki koltuģa oturdum.
"Bu ne?"
"Bugün doğum günün! 8 Mart."
Gülümsedi, gülümsedim. Tam 4 saniye -saydım.- baktık gözlerimize. Sonra utanıp gözlerimi çektiğimde tekrar ona baktım.
İçinde ne olabilirdi?
"Aç istersen." Dediğinde elim kutunun yanlarından sarkan kulplarını bulmuştu, açtım. Açmamla bir kitap gözüme çarpmıştı. Mavi kapaklı.
Son Bahar
Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp elime aldım kitabı. Bu benim yazıp ona gönderdiğim hikâyemdi. Öylesine yazdığım hikaye, şimdi avuçlarımın içinde bir kitap olarak duruyordu. Krem rengi bir kapağı vardı, bir kadının dizlerinden altı vardı kapakta. Ayaklarındaki botların altında yüzlerce sohbaharda dökülen o kuru ve kahverengi yapraklar vardı.
Son Bahar
Zeynep Yılmaz
Sonra kitaptan bir ayraç çıktı, yaprak çekilli kahverengi. Yaprağın ucunda bir delik vardı ve orada da bir püsküllü bir ip bağlıydı. Öyle heyecanlanmıştım ki tahmin bile edemezsin günlükçüm.
Onu da nazikçe kitabın üzerine koyduğumda, bir eldiven takımı çıkardım. Yumuşacık. Şarap kırmızısı. Öyle yumuşaktı ki. Bir tanesini elime geçirdim. Sıcak tutuyordu. Sıcacıktı. Sonra eldivenli sağ elimle kutudan bir bere çıkardım. Yine aynı renk, yumuşacıktı. Gülümseyerek bu sefer atkı çıkardım, ardından aynı renk bir kahve kupası çıkardım. Gülümsüyordum. Dudaklarımdan tebessüm eksik olmuyordu. Sonra son olarak bir çerçeve çıktı. Beyaz kare şeklinde deniz kabuklarıyla süslü bir çerçeve.
"Ben.." başımı kaldırıp onun gözlerine baktım. "Nasıl diyeceğimi bilemiyorum... beni öylesine mutlu ettiniz ki." Sehpanın üzerine bıraktıklarımı tekrar koymadan önce bir kez daha baktım.
Bana ne bileyim pahalı bir takı tarzı bir şey alsalardı, bunlar kadar mutlu olamazdım. Kitabı tekrar elime aldım.
"Bunu nasıl yaptınız?" Diye sordum sayfalarını hızlıca değiştirirken.
"Matbaacı bir tanıdığımın çok faydası oldu." Dediğinde kitabı kutunun içine koydum. Eldiveni atkıyı ve bereyi elime aldım.
"Peki bunlar nereden aklınıza geldi?" Derken gülüyordum.
"Çok üşüyorsun, daima sıcak kal diye." Gülümsedi.
İçim eridi sandım, göğsümde bir ağırlık hissettim onu her gördüğümdeki beri. Sonra onları bırakıp kahve kupasını aldım.
"Bunu sormana bile gerek yok, kahve içmeyi ne kadar çok sevdiğini biliyorum." Dediğinde masasının üzerindekini işaret etti. "Aynısı bende de var. Artık beraber içtiğimizde kupalar aynı olacak." Dediğinde yüzümden eksik olmayan gülümsemeye biraz daha ekledim.
"Peki çerçeve?"
"Odana koyarsın, sevdiğin ya da.." omuz silkip kutunun diğerlerinin içine bakıp tekrar gözlerini bana çevirmişti.
"Değer verdiğin biriyle resmini koyarsın. Benden bir hatıra."
O çerçeveyi de koydum. Sonra kucağımdaki kutuyu sehpaya bıraktım ve çantamdan telefonumu çıkardım. Ayağa kalkarken kamerayı açtım.
"O zaman sizinle bir resmim olsun, onu koyacağım" Dediğimde afallamıştı ama sonra gülümsemişti. Yanında koltuğun yanına oturdum. Ekranda yüzlerimiz yan yana geldiğinde dişlerim gözükecek şekilde gülümsedim, gülümsedi. Fotoğrafı çektikten sonra baktık. Ikimiz de beğendik.
"Bana da bir tane çıkartırsın." Dediğinde kafamı sallamıştım. Ona telefon geldiğinde masasına dönmüştü. Bende toparlanıp ayağa kalktım.
"Bir bekler misin?" Dediğinde telefonu kapatmasını bekledim. Telefon kapandığında bir elini beline koymuştu.
"Bugün birkaç işim var ama yarın benimle bir geçmiş doğum günü kahvesi içer misin?" Diye sorduğunda kıkırdadım.
"Tabii."
"Ama başka bir kahvecide, okulun kahvelerini bir günlüğüne boşverelim." Dediğinde orada belki bayılabilirdim.
Yani beraber okul dışında bir yerde buluşacaktık. Kafamı sallamıştım.
"Tamam, olur." Dediğimde bir nefes verdiğini farkettim. Sanki cevap vermemden önce nefesini tutmuştu.
"Tamam. Yarın 4te işlerim bitiyor. Akşam 5 sana uygun mu? Merak etme, seni ben bırakacağım gelirsen."
İşte böyle günlük, yarın beraber okul dışında buluşacağız. Öylesine heyecanlıyım ki. Bu arada Nesli ben ve Gaye bir pasta alarak üçümüz aramızda küçük bir doğum günü yaptık. Bu arada bir jet motoru gibi hızlı atıyor kalbim. Neyse yarın anlatacağım kelimesi kelimesine. Öptüm bay.
İyi geceler.