L u k e
"Senin evinde kalmıyorum, bence konu kapanmıştır."
Direksiyonu kavrayan ellerimi biraz daha sıkarak iç çektim. Evime varmamız az kalmıştı fakat arabayı kenara sürdüm ve durduktan sonra el frenini çektim. "Bu kadar inatçı ve bencil olmak zorunda mısın?"
"Kalmam." diye tekrarladı ısrar ettiği şeyden vazgeçmeyerek. "Bunun bencilliğimle bir alakası yok."
"Bana geri döndüğünü sanmıştım." dedim heyecanımı bastıramayarak.
Sol elini çenesine attı ve çıkmaya başlamış, kirli sakalını sıvazladı. "Sen benim ölmek isteme nedenimsin." dedi bir süre sonra.
"Sen de benim yaşamak isteme sebebimsin." dedim sessizce, kendimde ona bakacak cesareti bile bulamamıştım. "Bundan ötesi olabilir mi?" diye ekledim mırıldanarak. Ona döndüğümde hareket etmeden durduğunu gördüm.
"Hiç mi merak etmedin?" dedi, sesi boğuk çıkmıştı.
"Şaka mı yapıyorsun? Her gün anneni aradım, babanı da öyle." Elimi saçlarımdan geçirdim. "Artık aramalarımı cevapsız bırakmaktan sıkıldıklarında bana seni reddettiklerini ve sonra da intihar ettiğini söylediler. Bana öldüğünü söylediler..." Dişlerimi sıktım ve titrememek için kendi kolumu kavradım. "Öldüğüne inanıyordum, şehre dönersem buna kalbim dayanmazdı."
Sertçe yutkunduğunu duydum , kolundaki izlerle ve oynarken tekrar açtığı yaralarla oynuyordu. "Pekala, gidelim." dedi güçsüz bir sesle.
Gülümsedim, hava soğuk olmasına rağmen elim camı açmak için kullanılan düğmeye uzandı ve camı aralayıp derin bir iç çektim. "Her zaman bu kadar göt olmayı nasıl başarıyorsun?" dediğimde tepkisi sadece gülmek olmuştu.
+
Anahtarı deliğe yerleştirdim ve kapıyı açtım. Michael belli ki içeri girmekte tereddüt ediyordu, çantasını sıkı sıkıya kavramıştı. Almak için uzandığımda geri çekti. "Ben hallederim." diye mırıldandı benim yaptığım gibi ayakkabılarını çıkarırken.
"Sana bir oda ayarlayacağım." dedim kravatımı çıkarıp bir kenara atarak.
Beklenmedik bir şekilde merdivenlerden bir ayak sesi geldiğinde ikimiz de kafamızı o yöne çevirmiştik.
Siktir, bunu tamamen unutmuştum.
"Luke?" dedi Naomi, siyah saçlarının bir bölümü, başına sardığı havludan kaçıp yüzüne dökülmüştü. "Bu kadar erken geleceğini bilmiyordum." dedi ve aynı zamanda bakışları benim yüzümden ayrılıp Michael'a döndü.
Ben de aynı şekilde Michael'a baktığımda yeşillerinin anlamsızca merdivende duran kadında olduğunu gördüm. "Be-ben de bilmiyordum." dedim yutkunarak.
"Bu kim?" dedi Naomi. Merdivenleri yavaşça inip yanımıza geldi.
"Şe-şey--"
"Önemli bir değilim hanımefendi." diye söze girdi Michael. Çantasını bıraktığı yerden almıştı ve ayakkabısını giymeye çalışıyordu.
"Hey, nereye gidiyorsun?" dedim ona dönerek. Bağcıklarını bağlayana kadar konuşmadı. Ardından çantasını omzuna astı ve bir adım geriledi.
"Biriyle yaşadığını söylememiştin."
"Unutmuşum." dedim elimi enseme koyarak.
Güldü ve kapıyı açtı. "İnsanları bu kadar kolay unuttuğunu fark etmemiştim." dedi ve evden çıkıp sokağın başına doğru yürümeye başladı.
"Mike, bekle!"
"Luke kapa çeneni!" Durdu ve arkasını döndü. "O sevgilin, öyle değil mi?" dedi gözyaşlarını saklama gereği duymadan.
Kıpırdayamadım. Öylece ona bakakaldım. Yarım yamalak giydiğim ayakkabılarıma bakarak yutkundum.
"Ben de öyle tahmin etmiştim." dedi fısıldayarak. Kafamı kaldırdığımda gülümsediğini gördüm. Kapıya döndü ve bizi izleyen Naomi'ye el salladı. "Mutluluklar!" diye seslendi uzaklaşmadan önce. Ve beni utancımla baş başa bıraktı.