Okudugunuz ve votelediginiz icin tesekkürler. Birde yorumlar gelse daha keyifle yazmaya baslarim o Zaman :))))
Sahnenin asagisinda oturdugum yerden, yaklasik on metre yüksekteki agac görünümü verilen bir direge kablolarla baglanmis halde ayakta duran Beren'i seyrediyordum. Naz Seckin, benim icinde zor nefes alacagim bir beli olan, visnecürügü renkli ipek bir elbise giyiyordu.
Yönetmen megafonu kapti. "Ve... baslayin!"
Beren birden havalandi. Rüzgar saclarini savuruyordu ve gögsünün yarisina dek dügmeleri acik olan beyaz gömlegi, havada islik sesi cikararak ucarken dalgalaniyordu. Disleriyse son derece sivriydi.
"Bu kablolarin görünmemesi icin ne yapacaklar, cok merak ediyorum." Yanimda duran Melih bey'in bir gözü oglunda, digeri de Blackberry'sindeydi.
"Cok korkunc görünüyor," dedim.
"Cok dikkatliler. Herhangi bir kazaya karsi tedbirliler."
"Oglunuza cok deger veriyorsunuzdur."
Telefonunu indirdi. Ve bana bakti. "Umarim oglumla ilgili yanlis fikirlere kapilmiyorsundur. Neden söz ettigimi anliyor musun?"
Neden herkes bana bunu söylüyordu? O kadar umutsuz mu görünüyordum? "Ben sadece yardim etmek icin buradayim."
"Sen hos bir kiza benziyorsun ve gercekten umutlanmani istemem. Böyle seylere her zaman tanik olurum. Kizlar genelde onun üstüne atilirlar." Güldü. "O günleri iyi hatirlarim."
"Yani onun ask hayatini siz yönlendiriyorsunuz, öyle mi?" Bunu gercekten söyleyebilmis miydim?
"Süphesiz." Tüm dikkatini bana verdi. "Ask hayati onun kariyeriyeridir."
On dakika sonra Beren de yanimiza geldi. Hava sicakligi sadece on bes derece olmasina ragmen sakaklarindaki teri siliyordu.
"Baba." Beren basini sallayarak babasina selam verdi, ardindan bana gülümsedi. "Merhaba, Ahu."
Küstah cocuk. "Iste suyun." Siseyi ona uzatirken parmaklarimiz birbirine degdi ve kollarimda bir elektriklenme hissettim. Hayir, bu olamaz. Ona karsi bir sey hissetmiyorum. Kendimi onun bu seksi bakislarindan kurtarmak icin baska seyler düsünmeliyim. O gömlek yok mu? Lütfen. Tamam, bu tarz gömlekler 1800'lerde moda olabilirdi ama simdi böyle firfirli gömlekler giyen erkeklerin genelde bir de onlara takim olacak yüksek ökseli ayakkabilari ve el cantalari oluyor. Tabii bir de saclari var. Kesinlikle saclarini kestirmeli. Ya pantalonu?
Ah. Kimi kandiriyordum ki? Beren en az kovboy sapkalari ve kamyonetler kadar erkeksiydi.
"Bu kahve sogumus." Melih bey, yanimizdan gecen bir asistani durdurdu. "Bana baska bir bardak getirebilirsen sana sonsuza dek minnettar kalirim. Bir krema, iki tane de seker." Melih bey asistan bayana gülümsedi ve Beren'in cekiciliginin adeta DNA'sina kazinmis oldugunu fark ettim. "Tesekkürler, hayatim."
"Bu insanlar senin icin calismiyorlar, baba." Beren, boynundaki kaslari ovusturuyordu.
"Eger senin icin calisiyorlarsa, benim icin de calisiyorlar demektir. Hem bu okulun sahibinin kim oldugunu unutuyorsun. Simdi, su bir türlü konusamadigimiz konuya gelelim."
"Sonra. Arya ve ben prova alacagiz."
Melih bey beni bir kez daha inceledi ve yüzündeki ifadeden onun testini gecemedigimi anladim. "Ben de geliyorum. Seninle sey hakkinda konusmak..."
"Calisiyorum."
Bir yerlerden tanidik bir kikirdi sesi geldi. "Baba? Baba mi dedin?" Damla yolumuzu kesti, dudaklarinda yirtici hayvanlara özgü bir gülümseme vardi. "Sizi her gördügümde, nasil bu kadar genc bir adamin Beren'in babasi olabilecegini sorguluyorum."
Melih Soydan Damla'ya, her an kamera karsisina cikmak icin hazirmis gibi gülümsedi. "Genc olan ben degilim, oglum."
"Tipki sizin gibi efendim." Sesi, Marilyn Monroe gibi kisik cikiyordu.
"Siz cok iyi birisiniz. Beren'e hayalleri olan sahneyi kurdurdunuz ve ona bir ekip sagladiniz. Bu cok ilham verici bir sey."
"Baska bir secenek yoktu." Melih bey ogluna dikkatle bakti, sanki elde edecegi kar ve zarari ölcüp biciyordu.
"Oglum oyunculuga heveslenince onun hayalini bir sekilde gerceklestirmek istedim. Tabii bu sadece hobi olarak kalacak. Sadece okul süresince bu isle ilgilenecek. Sonrasi malum."
Beren'in yüzündeki kaslar segiriyordu. Cenesini kapali tutmak icin kendini zorladigi belliydi.
"Tanrim, siz harika bir babasiniz, Melih bey." diye mirildandi Damla. "Ve oglunuz bana sette... cok yardimci oldu." Yilani andiran gözlerini üzerime dikti.
Öfke icimde neredeyse kaynama noktasina gelmisti, fakat sebebi kiskanclik degildi. Kesinlikle degildi. Sadece Damla'nin görüs acimdan uzaklasmasini istiyordum. Uzaklasti. Sani baska bir gezegene gidiverdi.
"Beren, sahnelere calismak icin hazir oldugun zaman bana haber ver," dedim. "Ben yemek icin ekibin masasindan bir seyler alip gelecegim."
"Seninle gelecegim." Parmaklariyla kolumun üst kismini kavradi ve bir an gözümün önüne Naz'in cekici kolu geldi. Kemikli, kolu neredeyse bilegi kadar inceydi. Benden en az 5 kilo zayifti. Beren benim kolumu tuttugunda ne hissetmisti? Kolum sisman miydi?
Birden artik atistirmalik bir seyler istemedigimi fark ettim.
"Yönetmeninle konusacagim," dedi Melih bey. "Seni yeniden gördügüme memnun oldum Damla. Naz'da buralarda mi? Onu göremedim."
Damla tekrar o sevimli tavrini takindinmadan önce bana ters ters bakti. "Bende cok memnun oldum. Naz'in makyaji yapiliyordu, kulistedir." Aptal Damla'nin biricik teyze kizi herkesi kendine hayran birakiyordu.
Beren'in beni kavrayan elinden kurtuldum ve yiyeceklerin oldugu yere dogru yürüdük. Is basindayken yenebilecek seylerle dolu iki masa vardi. Sandvicler, meyveler, cipsler, hamur isleri, tahil gevregi, sekerleme. Hepsi elimizin altindaydi.
Bir tane sekerli kurabiye aldim ve yere dökülen kirintilarin olusturdugu kristali seyrettim. Kurabiyeden ilk isirigi aldim ve o anda dilimdeki tat alici cisimcikler hep birlikte bir arya söylemeye basladilar.
Beren yanima gelip, proteinli cikolatalardan bir tane alirken. "O kadar cok abur cubur var ki, secmek zor," dedim.
"Bu bir tuzak." Cikolatanin ambalajini acti. "Önce seni ayartirlar, sonra da pantalonunu dügmeleyemezsin."
Kurabiyeden aldigim ilk isirigi yuttum. Lokma bogazimdan yavas yavas gittive o an onu geri getirebilmek istedim. Aldigim yaglarin hücrelerimde cogalmamasini istedim. Kurabiyeyi birakip, onun yerine bir diyet kola almak icin uzandim.
Beren, sogutucudan bir sise daha su aldi ve yanima geldi, aramizda sadece birkac santim vardi. "Damla'yla takilmiyorum."
Kurabiyeyi peceteye sararak, avucumda ufaladim. "Sormadim."
"Biliyorum." Bikkin bir sekilde ic cekti. "Ben sadece... bu tür dedikodularinda baslamasini istemiyorum; yani okuldaki kizlarin pesine düstügüme dair dedikodularin."
Tipki benim gibi.
"Zaten Naz'la gereginden fazla dedikodumuz yayildi. Özellikle internette ki resimler baya rahatsiz edici."
"Ben sadece sana asistanlik yapmak ve Istanbul'da biraz gezip tozmak icin buradayim. Hepsi bu. Ayrica" -beyaz gömleginin koluna yavasca vurdum- "hepimiz senin bu konudaki söhretini biliyoruz."
"Arya, ben..." Birden dudaklarini kenetledi.
"Evet?"
"Yok bir sey." Cikolatasinin ambalajini yirtarak acti ve kagidi masanin üstüne atti. "Unut gitsin."
"Beren." Melih bey bize dogru gelirken Blackberry'sini bize dogru kaldirdi. "Dünkü E! Internet sitesindeki haber basligini gördün mü?"
"Daha sonra bakarim. Gidelim, Arya."
Babasi haberleri ona telefonundan okumaya basladi: "Beren Soydan cumartesi günü arkadaslariyla birlikte Istanbul gecelerinde görüldü. Söylentilere göre, Soydan kolejinin son siniftaki cekici cocugu yine kendisi gibi son sinifta olan ayni zamanda babasinin ortagi olan Mehmet Seckin'in kizi Naz Seckin'le mezuniyetten sonra nisan takma hazirligindaymis." Melih bey gülüyordu. "Bunun ne anlama geldigini biliyorsun, degil mi?"
"Bir kez daha adimin kirletildigi anlamina mi geliyor?"
"Hisselerimizin en az yüzde bes artacagi anlamina geliyor." Melih bey siritmaya basladi ve bu tuhaf kutlamaya katilmam icin bana bakti. "Bu harika, degil mi?"
"Evet. Harika." Beren'e baktim, ucurumlarin tepesinde onun yaninda dururken hissettiklerimi hatirladim. Bu adam, inanilmaz bir oyuncuydu.
Ve ben bunu asla unutmayacaktim.