Birinci Bölüm
KEHANET
Bulutsuz gökyüzünde asılı duran dolunayın solgun ışığı, devasa vitrayların arasından geçip, odanın merkezinde hareketsizce duran adamı çevrelemişti. Buruşmuş cildi ve bundan seneler evvel renkleriyle vedalaşmış uzun saçlarıyla heykel gibi duran adamın yaşadığına dair tek kanıt, göğsünün ritmik olarak alçalıp yükselme hareketiydi. Koyu kahverengi gözleri, bu dünyanın, diğer insanlarından saklanmış boyutlarında geziyor, bakışlarının odağında yer alan parşömeni adeta delip geçiyordu.
Uzunca bir süredir bulunduğu trans halinden yavaşça uyanan adamın vücudu ani bir titremeyle sarsıldı. Yaşı ilerledikçe gezindiği olasılık boyutlarından dönememe riski artıyor, harcadığı enerjinin yaşlı vücuduna etkileri telafisi mümkün olmayacak hasarlara yol açıyordu. Silkelenip kendine gelmeye çalışan adam titrek adımlarla koltuğuna yürürken, beklenti dolu gözlerle hemen solunda bulunan şömineye baktı. Oldukça sade döşenmiş bu odada bulunan en değerli eşya, işte orada duran, bir haftadır ateşiyle kavuşamamış olan şömineydi. Ülkenin diğer ucundan getirilmiş özel bir mermer ile yapılan bu şömine, damarlarından yayılan doğal bir ışıltıyla parlıyordu. Yaşlı adam bu eşsiz parıltı yerine, gerçek bir ateşin yakıcı parlaklığını hayal ederken buldu kendini. Ardından şömineyi alevlendirmeye yetecek gücü dahi kalmadığı için acizliğine küfretti sessizce. Rahatsız edilmemek adına uyguladığı koruma yöntemi, odaya yardımcısının girmesini engellemiş; haliyle bu harap bedeni bir de soğuk tarafından sınanmaya mahkum etmişti.
Kendine gelebildiğinde, odanın merkezinde duran üzerinde o çok kıymetli parşömenin bulunduğu ahşap masaya seyirtti. Dışarıdan gelen ay ışığı ile aydınlatılan odanın loşluguna karşı gözlerini kısmış olan adam, elinde tuttuğu, sırrına muvaffak olabilmek için ömrünü adadığı ve artık her kelimesini ezbere bildiği yıpranmış parşömene son bir bakış atıp, dikkatlice yerine bıraktı. Yaptığı keşfi yeni yeni idrak edebiliyordu. Kendisinden önce gelen beş nesil tarafından ulaşılmaya çalışılan bu gizem, artık açığa çıkarılmıştı. Kendisi tarafından! Atalarının armağanıyla donatılmış son başkeşiş tarafından!
Davalarına yardımcı olacak en ufacık parçanın bile selefden halefe asırlardır aktarıldığı bu kehanet, artık tamamen çözülmüştü. Ancak keşişin içinde büyük bir huzursuzluk vardı.
Kehaneti, daha önce orada olmadığına emin olduğu işaretler sayesinde çözebilmişti. Bu işaretleri, kendisini çalışma odasına kapatışının henüz ikinci günündeyken keşfedebilmişti. Aradığı cevaba, işaretlerin öncülüğü olmasa girmeye gücünün ve cesaretinin yetmeyeceği bir olasılık boyutunda rastlamıştı. Trans halindeyken daldığı bu olasılık boyutları her zaman akıntıya karşı yüzme izlenimi yaratırdı. Ancak bu en derin, olasılıkların gerçeklikle birleştiği katmanda, akıntı yerini kuvvetli bir girdaba bırakmış ve keşiş yokolmamak için tüm benliğiyle savaşmak zorunda kalmıştı. Normal dünyada ve olasılığın birçok katmanında bomboş duran parşömen parçası bu 'son' boyutta anlam kazanmış, kahininin kanıyla yazılmış kehaneti ortaya çıkarmıştı.
Başkeşiş, kehanetin doğasını şimdi algilayabiliyordu. Ailesi beş asrını bu sırrı ortaya çıkarmaya adamışken, kehanet, yalnızca engellemenin imkansız olduğu bir zaman diliminde ortaya çıkarak bu çabayla adeta dalga geçmişti!
Beklenildiği gibi kehanet, ölmeden önce kahinin ağzından dökülen son kelime olan 'Koruyucu' nun geri dönüşünü haber veriyordu. Tüm kehaneti açıklayamamış olması ne büyük bir şoktu ama! Sakinliğini korumakta zorlanan keşiş, Kahin olma 'lütfuna' sahip insanlar ne kadar şanslılar! diye kendi kendine söyleniyordu. Sonu felaketle bitecek bir geleceği öngörüp, aptal bir kağıt parçasına kanınla yazdıktan hemen sonra öl! Ama bu felaketi yaşamayı veya engellemeye çalışırken delirmeyi bize bırak!
Çalışmaları, sonun başlangıcına çığırtkanlık etmekle ödüllendirilen Başkeşiş, koruyucunun gelişinin engellenemeyeceğini kabul etmişti. Buna rağmen felaket önlenebilir miydi? Aksini kabul etmemeye kararlıydı.
Derin düşünceleri odanın dışından gelen gürültüyle kesilen adam, oturduğu rahatsız edici koltuktan yavaşça doğruldu. Bedeni yeniden güçlenmeye başlamıştı ama asla bu kadar derin bir katmana inmeden önce sahip olduğu güce ulaşamayacaktı. Bedeniyle beraber yetenekleri de hasar almıştı.Odada az öncekine kıyasla daha yüksek bir gürültü yankılandı. Anlaşılan bu meditasyonun uzunluğu, yardımcısının-oğlunun, kendisini rahatsız etmeyi göze alacak kadar endişelenmesine yol açmıştı.
Başkeşiş gülümseyerek, odayı sakladığı yeri bulabilecek kadar güçlenmiş olan oğlunu düşünüyordu. Herkes tarafından sevilen, gün geldiğinde yerini alacak olan ama atalarının hediyesinden, olasılık gezginliği yetisinden yoksun oğlu...Olasılıklarda gezinme ve imge örme yetileri her insanda az da olsa bulunan yetenekler olmasına rağmen çoğu insan yalnızca uyku halindeyken bu yetileri uyandırabilirdi. Olasılık ve hayal alemi, gerçeklik ile birbirinden ayrılırdı. Gerçekliğin derinlerinde olasılık katmanları, üzerinde ise hayal alemi yer alırdı. Keşiş ünvanını alabilmiş olan herkes hayal aleminde bir imge oluşturup onu gerçekliğe çağırabilirken, çok azı, gerçekliği ait olduğu yerden koparıp hayal alemine taşıyabilirdi. Başkeşiş işte bu yolla saklamıştı odasını davetsiz gözlerden. Gerçeklikten kopardığı odayı, hayal dünyasının en yüksek noktasına taşımıştı. Burada akıldan geçen en küçük düşünce, istemsizce hayat bulurdu ve herkes bilirdi ki burada yapılan en ufak hatanın sonu ölümdü.
Oğlunun bu katmana kadar çıkıp, sapasağlam kalabilmiş olması Başkeşişi oldukça gururlandırmıştı. Oğlu güçlü bir imge ören olacaktı. Ancak olasılıklar alemi ona kapalıydı ve başkeşiş biliyordu ki bu oğlunu kahrediyordu. Babasının ikna çabalarına rağmen kendisini kusurlu görüyor, ailesine getirdiğini düşündüğü bu utancı kendini paralarcasına çalışarak yok etmeye çabalıyordu.
Olasılık katmanlarının ilk seviyesi, oğlu da dahil zihnini terbiye edebilmiş olan herkese açıktı. Bu katmanda bir eylemin sonucuna dair tüm olasılıklar önünüze serilirdi. Derinleşen her bir katmanla birlikte olasılıklar azalır, en gerçek sonuca doğru yaklaşılırdı. Bu ilk katmanın ötesine geçebilme yeteneği oldukça az bulunur bir yetenekti. Bilinen son gezgin olan başkeşiş aile mirasını devralıp, ömürünü kehaneti çözmeye adamıştı. Sıradaki gezgin oğlu olmalıydı, nesillerdir böyle olmuştu. Görünüşe göre bu gelenek artık son bulmuştu. Kehanetin çözülmesi artık bize ihtiyacın kalmadığının göstergesi olabilir mi? Bu yüzden mi oğlum olasıklara kör bırakıldı? Kehaneti çözmüş olmam bir şeyi değiştirmiyorken bu yetiyle donanmış olmam neden?
Ardı arkası kesilmeyen gürültüler, korumanın işe yaradığı ama oğlunun vazgeçmeye yanaşmadığını gösteriyordu. Sonunda ayağa kalkmaya yetecek gücü topladığında, bir daha asla böyle bir imge yaratamayacağının bilinciyle, şimdi sahip olduğundan fazla bir enerji ile kurduğu kozayı kırarak gerçekliğe adım attı. Imgesinde odayı dolduran ay ışığının yerini, olanca ışıltısıyla parlayan güneş almıştı.
Yaşlı bedeniyle gidebileceği en hızlı şekilde odasının dışındaki ana koridora çıkan Başkeşiş, karşısında, kendisinden hemen sonra gerçekliğe dönmüş olan oğlunu gördü. Otuzlarının henüz başında olan oğlu Taurin, kahverengi saçları ve derin kahverengi gözleriyle babasının bir zamanlar olduğu kişinin birebir kopyasıydı.Başkeşiş, henüz kendisini farketmemiş olan Taurin'e doğru yaklaşırken yüreğini acı ile dolduran bir manzara ile karşılaştı. Odanın dışına ördüğü koruma işini gerçekten çok iyi yapmıştı! Oğlunun bedeni, üzerinden tekinsiz dumanların tüttüğü, derin kesiklerle harap olmuş vaziyetteydi. Babasının varlığını hisseden Taurin olanca gücüyle çabalasa da daha fazla dayanamayarak yere kapaklandı. Kanla lekelenmiş beyaz mermerlerin üzerinden geçerek, oğlunun yanına eğilen başkeşiş gerekli enerjiyi oğlundan çekerek yaraların olmadığı bir gerçeklik oluşturdu. Temasıyla iyileşmeye zorladığı kesikler bir bir kapanıyor ve oğlunun yüzüne bir rahatlama yayılmasına sebep oluyordu. Son kesikte kapandıktan sonra, oğlu zorlukla ayağa kalkabilmişti. Iyileştirme için gereken enerji sadece hastanın vücudundan temin edilebildiğinden, yaralar iyileştiği halde uzun süre boyunca istirahat etmesi gerekiyordu.Başkeşiş iyi olduğundan emin olduğu oğluna son bir bakış attıktan sonra, kendinden nefret ederek,
"Her ne olursa olsun rahatsız edilmek istemediğimi oldukça açık bir sekilde belirttim. Doğrudan bir emre itaatsizlik ettiğin için cezalandırılacaksın. Bu işe, bana rağmen gönüllü olduğunda, itaatsizliğin ne olursa olsun cezasız kalmayacağını da kabul etmiş oldun. Çok üzgünüm evlat!" diyebildi.
Utancını yüzüne yansıtmamaya çalışan oğlunun, gevelediği özürleri, elini hafifçe kaldırarak durduran başkeşiş,
"Günün geri kalanı boyunca iyice dinlenip yarın işinin başına geleceksin. Ama önce kurul üyelerine bir mesajin ulaştırıldığından emin olmanı istiyorum." dedi. Binbir gayretle ayakta duran oğlu büyük bir beklentiyle kendisine bakıyordu. Kurul üyelerinin hepsine birden gönderilecek mesajin ne denli önemli olduğunu elbette ki kavramıştı.
"Kehanet çözüldü. Koruyucu çok yakında, yeniden aramızda olacak!"
Haberi duyan adamın yüzündeki şaşkın ifadenin yerini huşuya, ardından mutluluğa bıraktuğını gören başkeşiş, kehanetin son kısmının sadece kurul tarafından bilinmesinin önemini bir kez daha anlamış oldu. Selam verip ağır adımlarla uzaklaşan oğlunun ardından,
Bırakın koruyucunun düzen getirip savaşları durduracağına inansınlar, koruyucunun getireceği felaket yüzünden dünyada bir beş asıra daha yetecek kadar karmaşa hüküm sürecek! diye düşünüyordu... .