Kim Jongin
"Aç bakayım ağzını."
Kızarmış ekmek üzerine sürdüğüm yağ ve bal karışımını ona doğru uzattığımda, buna inanamıyormuş gibi bakarak suratını ekşitti.
"Ellerim iş görüyor Jongin."
"Hadi canım," kahvaltı tabağının neredeyse boş olduğunu işaret ederek söylendim.
"Hiç belli olmuyor."
"Komik değil."
"Bence de, o yüzden aç ağzını."
Kyungsoo anlaşabileceğim insan portresinin dışındaydı. Yemek seçiyor, sevdiği şeyleri gıdım gıdım tüketiyor, diğerlerine gereksiz samimiyet gösteriyor ve herkese gülümsüyordu. Bundan hoşlanmıyordum. Minik bedeni, çoğu zaman bir şeyler anlatmayı amaçlayan iri gözleri, masumiyeti ve mahcubiyeti, onu korumam gerektiğini hissediyordum.
"Jongin, istemiyorum."
Biraz uzağında duran elimi ittirerek tabağının kenarına yığın ettiği domatesler ile oynamaya başladığında gülümseyip, hazırladığım ekmekten küçük bir ısırık aldım. Bana itiraz ederken suratı fazla sevimli oluyordu, onu kimsenin ulaşamayacağı yerlerde saklamak istiyordum.
"Kyungsoo, seni yarın dışarı çıkaracağım."
"Bana süs köpeği muamelesi yapmaktan vazgeç."
"Evde sıkılmış olabileceğini düşündüm."
"Seninle dışarı çıkmayacağım, benim hakkımda düşünme."
"Bunu yapamam Soo çünkü orası senin yaşam alanın. Daima aklımdasın."
Gözlerini gözlerime dikip, söylediğimi doğrulamak ister gibi uzunca bir süre yüzüme baktı. Bana inanmaması artık canımı yakmaya başlamıştı. Ne zaman bakışları beni bulsa ; suratı değişiyor, bir tereddüt ki asla yok olmuyor, acabalar çevremizi kuşanıyordu. Bu gibi zamanlarda geçmişe dönebilmenin mümkün olmasını diliyordum.
"Bir an bile kaybolmuyorsun." Masanın üzerinde duran ellerini, avuçlarım arasına hapsedip geri çekilmesine izin vermeden konuşmaya devam ettim. "Uykuya yenik düşmeden önce son, gözlerimi açar açmaz düşündüğüm ilk şey sensin. Duygularımı kontrol edemiyorum."
Konuşmalıydı. Şans verebileceğini söylemeliydi. Park Chanyeol'un nesi bu kadar iyiydi ki kalbi, onu bünyesinde barındırırken bana bağışıklık kazanmışcasına tepkisizdi.
"KİM LANET JONGİN!"
Siktir ya hadi ama! Görüntüsünden önce sesi ile varlığını belli eden evimizin üçüncü şahsı Sehun, hayatıma burnunu sokmakta diretirken Kyungsoo az önceki sözlerimden hiç etkilenmemiş gibi kahvaltı tabağına dönerek alevlenen cesaretimin üzerine bir kova soğuk su dökmekten çekinmedi.
"Bunu yapmaya nasıl cürret edersin?"
Derdin biri bin paraydı sahi. Sarışın serseri tüm heybeti ile karşımda dikildiğinde, ondan korkacağımı düşünüyorsa fazla beklenti içine girmişti.
Ayağa kalktım. Tıpkı onun gibi kollarımı göğsüme çaprazlayıp meydan okurcasına gözlerine baktım.
"Ne yaptığımı söyle."
"Luhan ... Onu kovdurmandan bahsediyorum pis herif."
"Sen istediğin için yaptım."
"İstediğim bu değildi."
"Sonuç olarak sana geldi."
"Evet, dün gönderdiği parayı geri almak için."
Bu, benim suçum olamazdı ya, elimden geleni yapmıştım sonuçta. Oh Sehun kötü şansa sahipti ve Luhan, onun aksine zeki biriydi.
"Evet, her neyse. Benim gitmem gerek."
Gitmek istemiyordum fakat Kyungsoo serserisine sorumluluklarımın bilincinde olduğumu göstermeliydim. Bende ; parasını yitirmeyecek kadar çalışkan bir beyefendi, evini düşünen potansiyel bir eş ve gelecekte edineceğimiz evlatlar için bilinçli bir baba, havasını sezmeliydi.
"Kaçıyorsun!"
"Sehun, onu yalnız bırakma."
"Elbette bırakmam, bana bu tarz konuşmalar yapma. Onu senden çok düşünüyorum."
Laf yarışına girmeyecektim çünkü karşımdaki herif bana zaten doluydu. Gülümsemeye çalıştım. Hafif bir baş sallama ile sarışın serseriyi onayladıktan sonra büyük adımlar atarak, kahvaltı masasında bizi izleyen Kyungsoo'nun yanına ulaştım.
"Gitmeliyim." diye mırıldandım az önce buna benzer bir cümle kurmamışım gibi. "Önce huzurevini ziyaret edeceğim program için sonra gece haberleri yüzünden kanala geçerim."
"Neden bana anlatıyorsun?"
"Belki merak edersin."
"Etmem."
Bakışlarımızı ayırmadan verdiği net yanıt, suratımdaki gülümsemenin yavaş yavaş kaybolmasına sebep olurken bunu fark etmiş gibi başını çevirip, gözlerini odanın dört bir yanında gezdirdi. Aramızdaki buz, sıcak yaklaşımıma rağmen bir türlü erimiyordu. Bunu başaramıyordum. Kolay olacağını düşünmüyordum ancak beni bu denli zorlaması şevkimi kırıyordu.
"Tamam." dedim hayal kırıklığımın, ses tonuma yansımasını engelleyemeyerek. "Erken dönmeye çalışırım."
Kim için erken dönecektim sahi, evde bir bekleyenim yoktu. Yalnızdım ve bu benim suçumdu. Kadınlar ile mutlu olamayıp aradığım sevgiyi bir erkeğin gülümsemesinde bulmak, onun güzelliğine aldanarak her şeyin toz pembe sürüp gideceğine aldanmak benim hatamdı.
Aptaldım. Bunun farkında olduğum halde aynı yolda yürümekten vazgeçmeyeceğim için çok aptaldım.
♿
"Jongin konuşmalıyız."
Haber ajansından çıktığımda, usul usul yağan karın altında ağlamak üzere görünen ve soğuktan titreyen bir Krystal ile karşılaşmayı beklemiyordum. Saat gece yarısına geliyordu.
"Krystal,"
"Bize gelmelisin Jongin, ailem ile tanışman gerek."
Aramızda bir kaç adımlık mesafe bıraktığımda, ayakta durabilmek için bana muhtaç gibi kollarıma tutundu. Kötü görünüyordu. Ellerinin soğukluğunu ceketimin üzerinden dahi hissedebiliyordum. Uzun zamandır bekliyor olmalıydı.
"Neler olduğunu anlat bana." diye mırıldandığımda, alt dudağını ağzının içine yuvarlayarak burnunu çekti. "Yanımda ağlayabilirsin." diye söylendiğimde ise sanki iznimi bekliyormuş gibi büyük bir hıçkırığı geride bırakarak gözyaşlarını koyverdi.
Ona sarıldım. Kendime doğru çektiğim zayıf bedenini güvende hissetmesi adına sıkıca sararken, rahatlaması için bir yandan da sırtını patpatladım.
Doğru yerde değildik. Her ne kadar bağlı olduğum şirket binasının önünde dahi olsak, burası bir haber ajansıydı. İşinin ehli onlarca gazeteci, anasının gözü muhbirler vardı.
"Arabaya geçelim."
Biraz ilerimizde duran arabama doğru ilerlerken sarmaş dolaştık. Zorunluluktan kaynaklanan bu yakınlık eskiden olsa canıma minnet bir durumken, şimdilerde hoşuma gitmiyordu.
"Ne oldu?" Onun ön koltuğa oturmasını sağlayıp, hızlı bir şekilde sürücü koltuğuna yerleştiğimde sormuştum soruyu. Ben sormasam, anlatacağı yoktu.
Başını benden tarafa çevirip nereden başlayacağını bilmiyormuş gibi bakındı yüzüme. Söyleyecekleri konusunda endişeli görünüyordu.
"Ben," diye başladı cümlesine fakat devam etmekten çekinerek sustu. Kucağında birleştirdiği ellerini tutarak, onu cesaretlendirmeye çalıştım. Neyseki ani ten temasından etkilenmedi ve hafif bir tebessümün ardından döktü içindekileri. "Eşcinsel değilim Jongin."
"Anlamadım."
"Ben eşcinsel değilim fakat annem öyle olduğumu düşünüyor. Bu yüzden senden önce bir sürü insan ile görücü usulü buluşmaya gittim."
"Bunu, ona düşündüren sebep ne?"
"Beni eşcinsellere dair bir dizi izlerken yakalaması."
O böyle dertli iken kahkaha atsam incinir miydi emin değilim ancak suratıma yerleştiğine emin olduğum haylaz ifadeyi gizleyemiyordum.
"Nasıl yani," diye sordum. "Gay pornosu izlerken mi yakalandın?"
"Öyle bir şey izlemiyordum!"
Hızlıca çıkışarak kendini ifade ettikten sonra kulakları kızarmaya başlarken başını önüne eğdi. Onun, sevimli görüntüsüne dayanamayarak kıkırdadığımda ise tüm kuvveti ile sağ dizime sağlam bir yumruk geçirdi.
"Acıttın kızım ya."
"Utandırma o zaman."
"Tamam, tamam."
Ülkemizde ve Asya ülkelerinde eşcinsellik yaygın bir tercihti. Bu çoğu insan tarafından kabul görmüş olsa da, yasalarımız böyle bir şeyin uygun olmadığı yönündeydi. Bu yüzden eşcinseller utanç duyulacak şeymişcesine aşklarını gizli gizli yaşardı.
"Madem hemcinslerinden hoşlanmıyorsun, neden merak sardın bunlara?" diye sordum. Krystal'e artık daha yakın hissediyordum.
"Bilmiyorum. Belki de hiç sevilmediğimden bir kadın ve erkeğin gerçekten birbirlerine ait olabileceklerine inanmıyorum. Onları izlediğimde, vay be! Diyorum içimden. Ben hoşlandığım adama hislerimi söyleyerek onunla karşı karşı karşıya gelmeyi göze alamazken, onlar aşkları için toplum düzenine kafa tutuyor."
"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"
"Evet. Onları izlerken eğleniyorum. Dertleneceğim onca şey varken kendi dünyamı unutup, dizi ve film karakterleri dışında, yaşamımızdaki bu tarz bireyler için endişeleniyorum. Araştırıyorum, fan videoları izliyorum, kitap okumak dışında hiçbir eğlencesi olmayan ben hayatımı renklendiriyorum."
Ne diyeceğimi bilemiyordum. Hakkında endişelendiğin adamlardan biri karşında oturuyor, demek için erken gibiydi ama eğer böyle düşünmeye devam ederse Kyungsoo konusunda ondan yardım isteyebilirdim.
Kendini açıklarken ağlamasının durduğunun farkında değildi, gülümsedim.
"Benim için kötü düşünmüyorsun, değil mi?" diye sorduğunda ise başımı olumsuzca sallayarak cevap verdim. "Senin için hiç bu kadar iyi düşünmemiştim."
"O halde, beni evlendirerek eşcinsel olmadığımı kanıtlamaya çalışan aileme karşı yanımda olacak mısın?"
"Olacağım."