Turuncu Adam

By plutonalien

134K 11.5K 2.4K

"Selvi boylum,turuncu kafalım benim." More

GİRİŞ
1.Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm-Part I
5.Bölüm-Part II
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm

11.Bölüm

6.3K 584 89
By plutonalien

On birinci Bölüm: Sizden tam musakka olur!

Konuşa konuşa dağları taşları aşındırabilecek potansiyelde olan ben; konuşamıyordum. Çıtım çıkmıyor, dilim dönmüyor, iki cümleyi birleştirip de bir konuşamıyordum. Konuşamadığım sürelerde de dut yemiş bülbülleri düşünüyordum. Neden mesela o kadar meyve içinden dut yemiş te susmuş? Ben bülbül olsam, beni susturabilecek tek meyve garanti karpuz olurdu. Çünkü ömrümde kısa süreli attığım triplerdeki sessizliklerim hariç, çenem sadece karpuz yerken sadece yemeye odaklanırdı. Onun dışında her dakika, her saniye ağzımın bana konuşabileyim diye verildiğini düşünüp, hiç susmazdım. Bayılırım çünkü aldığım bir şeyin suyunu çıkarana kadar kullanmaya.

"Hasta mısın?"

Mesela,normalde biri bunu dese; özellikle diyen kişi aşık olduğum bey olsa uçan tekme ile ağzına girer, burun deliklerine parmağımı sokardım. Tamam, cidden iyi olmayabilirim bu yüzden sormuş olabilir ama şu suskunluğumu daha yedirememişken bir de hasta mısını duymak..

"Gayet.."

Gecenin bir vakti motoru pek tekin bulmadığımdan- açıkçası o saçma kazayı yaptığımdan beri tüm hevesim kırılmıştı- motor kullanmasını istememiştim. Tamam, tabi ki Bedirhan mükemmel bir sürücüydü ama bir saat boyunca çilleri bile görülmeyecek sırtını izleme fikri pek hoşuma gitmemişti. Bu yüzden otobüs ile gidiyorduk. Yan yana oturuyorduk ve benim çıtım çıkmıyordu.

Şu durumda nöronlarımın ayyuka çıkıp beynimin içinin ana kraliçeleri olmayan bir kovan gibi vızır vızır olması gerekiyordu ama beynim de sanki dut yemişti. Ondan da bir ses yoktu.

"Çok sakinsin?"

"Belki.."

Geri gidip gözlerini suratıma dikti. "Bilmediğim bir şey mi oldu?"

"Yoo."

"Tamam, tek kelime dilini bırakıp Akasyacaya geçmeye ne dersin?" Omzumdan tutup kendine doğru çevirdi. "Ne oldu?"

"Ne gibi?"

"En azından iki kelime diline geçtik, bu da bir şeydir. Akşam yemeği yüzünden mi gerildin?"

"Yok.. Üst üste bir çok şey geldi. Ya hani bazen olur ya insan bir durup Dünya'yı sorgular.. Öyle bir şey."

"Genel Dünya'yı mı kendi Dünya'nı mı peki? Yardımım dokunur belki?"

"Tamam, özetle: Herkes çok tanıdık, ama hiç biri tanıdığım değil."

Gülümsedi. "En azından tanıdığın gibi olmayan tanıdıkların var, bu da bir şeydir değil mi?"

"Bak mesela.. Sen de öylesin. Tanıyorum, aşık oluyorum ama kim olduğunu bilmiyorum. Bora ya da.. Kendi öz ablam mesela, iki tabak çanağı benden daha değerli görüyor. Annem zaten ayrı bir Dünya.. Hanım hanımcık ol, ama hanım gibi köşede durma. Aslında itiraf etmem gerekirse.. O saçma pantolon yüzünden takılmadım peşine. Sırf Açelya o kadar para bayılmış diye elinden almaya çalıştığım saçma bir kottu işte.."

"Hım.. İlk görüşte aşık ettiysem demek ki.."

"Hö hö. Ne alaka? Turuncusun diye ilgimi çekmiş olabilirsin ama ilk görüşte seni öldürmek istedim, ne aşkı? Cüzdanımı aldın be!"

"Ben de bir şey itiraf edeyim mi?" dedi sırıtışı genişlerken. "Adını öğrenebilmek içindi."

"Hı?"

"Bir kız.. Gecenin bir vakti elinde ayakkabılar bana doğru koşuyor.." Gözlerini kaçırmak yerine dik dik bakmaya devam etti. "Cesaretin hoşuma gitmişti. Ama bu yeterli değildi."

"Hı?"

"Ben kararlı insanları severim. Bir hedefi olanları. Yaşamak için yaşamayı değil de, kendi için yaşamayı bilenleri. Sen gördüğüm en kararlı insansın. Bu yüzden-"

"Ben de kararlı insanları severim yeğenim. Hele yaprak sarma yapmaya karar vermiş kadınlara bayılırım." Arka koltukta oturup bir anda konuya muhabbet olan 50li yaşlardaki adam, kısa süreli bir şok olmama sebep oldu. Baş parmağımı damağıma bastırıp çektim. "Dayı napıyon, ödümü patlattın!"

"Dünya'yı sorgulayacaksan musakkadan başla mesela.. Yengen bir musakka yapıyor, içinde kıyma yok! Sadece patlıcandan musakka olur mu diye ben çok sorguluyorum."

Bedirhan'a bakıp "Ne diyor bu dayı?" der gibi kafamı salladım. Karşılığında omuz silkerek gülümsedi. "He yani dayı, diyorsun ki benim Dünya üzerindeki tek derdim musakka?"

"Yok bir de brokoli var. Ayıptır söylemesi şeker trigliserid tavana vurmuş.. Yengen sabahları brokoli akşamları lahana yediriyor yakında gidip kendimi bir bostana dikeceğim. Patlıcanın haşlanmışını gördün mü hiç sen?"

"Patlıcan oturtma?" Durup adamla muhabbete başlamıştım, Bedirhan ise sadece beni izliyor ve sırıtıyordu. "Dayı, sana bir şey sorabilir miyim?"

"Tabi yeğenim," dedi. "Dinliyorum."

Dinlediğine ne şüphe! O konuda hemfikiriz zaten! "Düşün ki.. Ben patlıcan, Bedirhan da kıyma." İşaret parmağım ile Bedirhan'ı işaret ettim. "Patlıcanı sadece haşlayarak yenge sana yemek diye veriyor. İyi mi oluyor kötü mü orasını bilemem.. Kıyma koyunca içine haşlama güzel olmaz ama. Ya sağlıklı olanı yiyeceksin, ya da kıymalı olanı. Hangisi iyi olurdu sence?"

"Kıymanın kalitesine bağlı yeğenim. Hayvanın döşünden ya da kaburgasındansa kıyma.. Ohh mis. Koyunun kıyması yağlı olur, dananınkini daha çok severim ben."

"Yani, hangisi daha iyi?"

"Bakayım.. Senin dana iyi görünüyor." dedi Bedirhan'a bakarak. "Sizden tam musakka olur yeğenim!"

Sırtını yaslayarak karnını ovuşturdu. "Ne acıktım yahu.. Bir musakka olaydı da.."

"Giderayak şurada beni dana mı yaptın sen?" dedi Bedirhan kaşlarını kaldırarak. "Gerçi senden de güzel patlıcan olurmuş.. Mor mor.."

"Mutlu mor inekten turuncu kıyma yaparım seni." Kollarımı birbirine bağladım. "Sence de bizden iyi bir musakka olur mu?"

"Bizden olsa olsa hamburger olur," Kollarının birini sırtımın arkasından birini önümden uzattı. "Bak, ekmek ve arasındaki köfte."

Bir anlık nefes almayı bırakıp kollarına baktım. Daha sonra eğilip kolunu ısırdım. Kolunu çekmedi. Aksine sanki hiçbir şey yapmamışım gibi o şekilde durmaya devam etti ve sordu. "Napıyosun?"

Sesimi yükselttim. "Hamburger yiyorum!"

Bir an kafasını bana doğru eğince öpecek sanıp akciğer ve dalağımın yerinin değişmesine sebep olacak sansam da.. Omzumu ısırdı!

"Napıyosun ya!!"

Sırıttı. "Hamburger yiyorum."

***

"Kaçta alayım seni?"

"Bekleme hiç. Hayatta göndermezler." dedim. "Teşekkür ederim zahmet oldu sana da.. Yarın öğlen geleceğim zaten."

"Emin misin? Gideyim mi?"

Yahu seni yerim ya! Kafamı aşağı yukarı sallarken gülümsedim. "Hı hı. Git. Dikkatli ol, gidince haber ver olur mu?"

Burnumu işaret ve orta parmağının arasına alırken gülümsedi. "Olur, sen de bir şey olursa haber ver."

Kafamı aşağı yukarı salladım. "Olur."

Sokağın başından dönene kadar arkasından bakıp salak salak gülümsedim. Çok güzeldi be! İnsanın eve gidince haber ver diyecek birisinin olması çok güzeldi!

Sonunda görünmeyecek kadar uzaklaştığında arkamı dönerek üzerinde ablamın ve eniştemin adının yazılı olduğu zile bastım. Ablam evlendiğinde dahi sürekli birlikte olacağımızı düşünüp şimdiden haftalardır görüşemiyor olmak garip gelmişti. Merdivenleri hızla çıkarken kafamı toplamaya çalıştım. Kapıda dikilen Bora'yı görünce yüzüne bakmadan ayakkabılarımı çıkardım. "Ak, böyle yapma."

Sinek vızıldasa daha çok ilgimi çekerdi de, Bora hiç umurumda değildi. Yanından geçeceğim sırada önüme geçti. Sağa adım attım adımını sağa attı, sola attım adımını sola attı. Yüzüne bakmadan bakışlarımı göğsüne sabitledim. "Çekilir misin?"

"Ha?"

Omuzlarımdan tuttu. "Bana mısın mı dedin?"

Cevap vermedim.

"Sen bir şey yapmamı benden rica mı ettin?"

İnatla cevap vermeyecektim. "Tamamen mi sildin beni? Akasya, bi bakar mısın?"

Sinirli değildim, kırgın değildim, açıkçası herhangi bir şey hissetmiyordum. Gözlerimi bir anda gözlerine sabitleyip kaşlarımı kaldırdım. Bora bir anda bakışım ile afalladı ve geri çekildi. "Siktir."

Durduk yere niye küfür ediyorsun diye bile muhatap olmadım. "Akasya.." dedi "Özür dilerim. Ben bu kadar kırılacağını yemin ederim düşünemedim. Çok haklısın, onlar bize ait anılardı. Saygısızlık ettim çok. Bir daha yapmayacağıma saçlarım üzerine yemin ederim. Tangle sözü?" Serçe parmağını uzattı. Tepki vermediğimde de bakışları ile parmağını işaret etti. "Kırılmadım. Beklemediğim yerden darbe gelince afalladım sadece." Bileğini tutup indirdim. "Sana özel bir şey değil, sürekli olunca alışmaya başladım. Özür dilenecek bir durum yok."

Bora'yı arkamda bırakıp salona doğru ilerlerken arkamdan tekrar küfür ettiğini duydum. Ve gülümsedim.

"Selamlar yuvarlak masa şövalyeleri," Masanın etrafında dizilmiş ablam ve ailesinin her birine teker teker baktım. "Nasılsınız?"

İlk kalkıp yanıma gelen Mehmet amca oldu. Sarılıp sırtımı sıvazlarken "Afferin benim küçük ağacıma," dedi. "Büyümüş te üniversitelere mi köklerini salmış?"

"Sen de sulamasan kim ilgilenecek benimle Mehmet amca?"

Ablamın mı kayınpederiydi, benim mi ikinci babamdı bayağı bir tartışılırdı. Ablam demişken Mehmet amcanın arkasından kafasını uzattı. "Kardeşim?"

Hadi Bora neyse, anlık bir salaklıktan bir şeyler yapmıştı kolayca affedilirdi de, ablamın iki tabak çanağa benden daha fazla değer vermesini kabul edemiyordum. "Selam Açelya."

Annem görse adıyla seslendiğimi ağzımı kulaklarıma kadar yırtar sonra da yorgan iğnesi ile geri dikerdi. Gülümseyip sarıldığında iki tarafımda duran ellerim hareket ettirme gereği duymadım. Pek kindar biri değilimdir de, kırıldım mı da kolay geri toparlanamıyorum be!

"Sarılsana!"

Sevda teyze bana uyuz olduğundan en ufacık ters hareketimi anneme bildireceğini bildiğimden zorla gülümsemeye çalışıp sağ elimi sırtına koydum. Geri çekildiğinde yalancı gülümsemem sırıtışa dönüştü, sırıtışım Sevda teyzeye doğru adım attıkça genişledi de genişledi. "Selamlar düşesim, zatı aliniz bugün nasıllar?"

"Seni görene kadar iyiydim.." kendi kendine mırıldandığını duyduğumda kahkaha atmamak için dudaklarımı ısırdım. "Seni gördüm daha iyi oldum Akasyacığım. Tebrik ederim, istediğin yeri kazanmışsın."

"Teşekkürlerimi kabul ediniz lütfen." Uyuzluğuna eğilip sulu sulu öptüm. Geri çekildiğimde yanaklarını sildi. "Bakıyorum beni çok özlemişsiniz?"

Eniştem bir anda gelip koltuğunun altına çekti. "Naber kız, barıştık mı?"

"Küsmüş müydük ki?" Saçlarımı karıştırdığında gülümsedim. "72 parça yemek setini benden daha değerli görüyorsan bilemeyeceğim tabii."

"Ona verdiğimiz para ile 72 balayına giderdik de, senden önemli değil tabi. Ablan da ciddi değildi zaten."

"Enişte, avukatsın diye genel halin mi bu yoksa her zaman mı birilerini savunursun?" Annesinin antika vazosunu kırdığımda beni koruyuşunu hatırlayıp sırıttım. "Hobi olarak kendini süpermanliğe mi adadın yoksa?"

"Hobi olarak yapıcam da ablan tayt ile ortalıkta gezmeme izin vermez." Yanağımı sıkarak salonun kapısına doğru çekiştirip kulağıma fısıldadı. "Sen de hobi olarak insanları mı şok ediyorsun? Bora yine dut yemiş bülbül olmuş?"

"Yok hobi olarak sırtımdan bıçaklanıyorum. Delik teşik oldum suya atsalar batarım o kadar diyorum sana. Gelen geçen bir öncekinin yaptığı yaranın şeklini düzeltmek için bir daha saplıyor. Sırtımda Vatikan haritası oluştu neredeyse."

"Vatikan?"

"Abartma yapmak istemedim. Vatikan en küçük ülke ya, ondan dedim." Kafamı geri çektim. "En sinir olduğum şey yaptığım espiriyi açıklamaktır, biliyo musun?"

"Sende orta düzeyde bir bireyin anlayabileceği espiriler yap, o neydi diye sordurtma." Son bir kez saçlarımı karıştırdıktan sonra mutfağı gösterdi. "Git de ablanla konuş."

"Yok, o 72 parça yemek setinden en az 7 tanesini eksiltmem gerekir öcümü almak için, ona da gerek yok şimdi."

Ayaklarımı sürükleye sürükleye mutfağa girip Açelya'nın omzunun üzerinden taslara doldurduğu çorbaya baktım. Her zaman güzel yemek yapardı, daha şimdiden özlemiştim yemeklerini. Tasların birlikte aldığımız yemek setinin parçası olmadığını fark edince "Ne o?" dedim. "Baktın ki bir yemek seti bir kardeşi karşılayabiliyor, ikincisini alayım ikinci kardeşim olsun falan mı dedin?"

Çorbaya bakmaya devam etti. "Bir şey bildiğini sanıyorsun değil mi?"

"Yok, sanıyordum. Mesela ablamın bana değer verdiğini sanıyordum 18 yıldır. Ama tabaklar daha değerliymiş." Soğuk bir şekilde gülümsedim. "Anneme de şikayet ettin mi bari?"

"Aynen gerizekalı. Çok biliyorsun çünkü." dedi kepçeyi sertçe tencerenin içine bırakarak. "Merak ediyorsan da söyleyeyim, o yemek setini ihtiyacı olan birine verdim. Hadi ben bir anlık telefonumu açmayışına sinirlenip saçmaladım da, senin bu salaklığı hayat felsefen yapışını ne yapacağız?"

Dişlerimi birbirine bastırdım. "Manyak mısın sen? Dünyanın parasını vermiştik o takıma!"

Kollarını birbirine bağladı. "Verdiysek verdik. Aslında sana vereyim hepsini kır belki saçma sapan düşüncelerini yok edersin dedim de, daha sonra işine yarayacak birilerine vermek daha cazip geldi." Tezgahtan çorba doldurduğu taslardan birini aldı. "O küçük beynine sok, sen benim kardeşimsin. Aramızda kavgalar dövüşler olabilir bu senden önce Dünya'ya geldiğimi ve her zaman benden küçük olacağını değiştirmez." Mutfaktan çıkmadan önce alnımı öptü. "Sonra konuşacağız."

Ağzım beş metre açılıp yer ile kavuşmak üzereyken son anda kendimi toplayıp yutkundum. Ve istemsiz bir şekilde sırıtmaya başladım. Sonra bir anda sırıtışım silindi ve yine bencil bir şekilde davranıp Dünya'da bir ben varmışım gibi gelene geçene atar yaptığım için kendime kızdım. Mutfağın kapısına yaslanıp kollarını birbirine bağlamış Bora yine kafamda kurduğum mahkemede kendimi yargılıyor olduğumu anlamıştı ki "Müvekkilim açıklama yapmak istiyor." dedi.

Bencilsem bencildim, Bora'yı kolay kolay affetmeyecektim.

"Bir sinek mi girdi acaba kafamın içine?" Sağa sola baktım. "İki saattir bir vızıltı.."

"Eyy, ilkokul üç müsün ya soktuğu lafa gel." Önüme kadar gelip elimi çimdikleyince geri çekilip kafasına bir tane vurdum. "Napıyosun be manyak!!"

"Sinek değil miyim? Görevimi yapıyorum." Elimi tutup serçe parmağımı tutunca bir an parmağımı kırdığını düşündüm. "Barıştık."

"Yooo."

Parmağımı biraz daha sıktı. "Barıştık."

"Hiç te bile."

Parmağımı kopardığına emindim. Artık serçe parmaksız yaşamak zorundaydım. Arkadaş bugün de işim gücüm kuşlar alemiydi ya. Yok dut yemiş bülbüller, yok serçe parmakları. Kuş olsam hepinizin kafasına ne yapacağımı biliyorum da, şimdi burada söylemeyeyim ayıp olmasın.

"Barıştık."

"Barış hediyesi olarak ta parmağımı almaya mı karar verdin?" Elimi çekmeye çalıştım, bırakmadı. "Lan bıraksana parmağımı!"

Beni taklit etti. "Yooo."

"Al al, komple şu kolumu al. Müsait bir tarafına sokarsın!" Sonra da elimi Bora'nın müsait bir taraflarında düşününce suratımı büzüştürdüm. "Iyyyy!"

"Barıştık dimi?"

"Kendi kendine ne gelin güvey oluyorsun? Hiç te bile barışmadık!"

Sırıtmaya başlarken "En azından kendin gibi davranıyorsun. Bu da bir adım."

Dişlerimi göstermeden gülümsedim. "Ya da fırtına öncesi sessizlik." Diğer elimle okul biter bitmez güya ergenlikten çıktığını belli etsin diye uzattığı sakallarından tutup çektim. "Bu iş burada bitmedi."

"Kan davalı mı olduk şimdi?"

"Yok, kanı davalı olduk. Anılarımızı ifşalamanın cezasını kanın ile ödeyeceğin için!" Bu sefer sorulmadan kendi espirimi açıklamıştım ve kendimi kusasım geliyordu. "Bundan sonra sen benim kanı davalımsın!"

"Bir şeyin olayım da, anıymış kanıymış fark etmez." Serçe parmağımı bırakınca hafif hafif bir uyuşukluk hissettim. "Özür dilerim."

"Benden değil gömdüğümüz kurbağanın ruhundan özür dile."

Kaşlarını çattı. "Kurbağanın ruhu mu olur Ak?"

"Ben bilmem!" dedim. "Önce kurbağaya kendini affettir sonra düşünücem!"

Mutfaktan çıkarken arkamdan bağırdı. "Ya Akasya psikopat mısın kurbağaya nasıl affettiricem kendimi!?!"

"Ben bilmem, gidip bir tane bulup öper misin, yoksa gömdüğümüzü mü bulursun sana kalmış." Kapıyı tutarken gülümsedim. "Dua et ki, sünnetini anlattın diye malum bir taraflarına affettirtmiyorum."

"Bak bak, pisliğe bak." Sırıttı. "Bulcam kız kurbağayı. Getirip öptürcem sana. Belki kendine prens yaparsın."

"Sağ ol şekerim bende bir turuncu ayı bir de öküz Bora var," dedim. "Hayvanlar alemi ile ilgilenmiyorum artık."

***

Ablam yanına taşınmamı söylediğinde bir müddet suratına boş boş bakmış, daha sonra on kere ne istediğini tekrar ettirmiş, daha sonra da katiyen böyle bir şey yapmayacağımı anlasın diye bin bir pislik düşünmüştüm. Tüm bu olaylar yemek masasında ablamın yaptığı rostoyu iştahlı iştahlı yiyip, rostoya yaptığım övgüler ile diyetini ve sözde vejeteryanlığını sonunda bozdurduğum Sevda teyzenin çıldırmasından on dakika sonra, Mehmet amca ile tavla düellomuzdan on dakika önceydi. Topladığımız masanın bulaşıklarını makineye diziyorduk ve ablam benim yüzümden bir yemek takımından daha feragat etmesin diye elimden düşen tabağı elimi tezgaha çarpmak pahasına kurtarmıştım. Sızlayan serçe parmağıma bir de işaret parmağım eklenmişti.

"Asla ama asla. Katiyen. Never. Olabilitesi mümkün değil. Katiyen olmayacağını söylemiş miydim? Söylemediysem söyleyeyim asla."

"Katiyen diyecektin?"

"Aman abla ya," sudan geçirdiği tabağı uzatınca makineye koyup diklendim. "Nereden çıktı şimdi bu?"

"Annem günde on kere arıyor Akasya ne yapıyor diye," dedi tabağı elinden alırken. "Bir şeyler karıştırıyor diyor."

Ablam eniştem ile altı yıl çıktığında annemin sezgileri neredeydi de şimdi başıma usta Yoda kesilmişti? Gerçi ablam ilk bana söylemişti. Hem zaten bilmeliydi, hem de artık birine doğru düzgün anlatmak istiyordum. "Bir şey yok ya.." dedim kaşıkları kaşıklığa koyarken. "Sadece biraz aşık oldum, o kadar. Değişen bir şey yok yani. Aynı."

Tabak ablamın elinden lavaboya düşüp, tencereye çarparak kırılırken "Hadi be," dedim içimden. "Bu kızın tabak çanağının kesin benim ile bir derdi var!"

"Nasıl.. Aşık oldun? Bildiğimiz? Hı?"

"Yok, bilmediğimiz aşık oldum ben. Apandisim ile. Kimse bilmiyor, gizli."

"Ola ola apandisin ile mi oldun?" Kırılan tabağı çöpe atarken gülümsedi. "Adı ne? Öğrenci mi? Ne okuyor? Nereli? Annesi babası-"

"Abla, aşık oldum dedim. Kütüğüme birini geçirdim demedim."

"Tanımadığın birine mi aşık oldun yoksa?" Kaşlarını çatarak ellerini beline koydu. "Bana bak, ipsiz sapsız biri-"

"Ay abla daral geldi he! Adı Bedirhan ve turuncu."

Bora kapıdan içeri girerken "Ve ayı." dedi.

"Neyse ki bunun kadar değil ama." Ablama bakarak baş parmağım ile arkamdaki Bora'yı işaret ettim. "Arkamdaki dangalak ile beraber aşık olduk."

"Ney!! Amanın!! Bora gey misin yengecim!! Kız siz o yüzden mi küstünüz aynı adama mı aşık oldunuz!! Hiiiiyy!! Olur mu öy-"

Bora ile birbirimize bakıp kafamızı sağa sola salladık. "Hı hı abla. Aynı adama aşık olduk, o yüzden sidik yarışına girdik."

"Ya yenge ne geyi ya Allah aşkına!" diye bağırdı Bora. "Ben yeğene aşık oldum, o da amcasına."

Ablam 1702 bölüm Unutma beni, iki sezon Aşk-ı Memnu, kaç bin tane Brezilya dizisi, kendisi daha doğmadan kaç sene önce çekilmeye başlamış Dallası-bu arada Ceyar'ın Allah belasını versin- Marimarı, nerede bir entrika bir pislik hepsinin müdavimi olduğu için gözleri daha da genişledi ve bağırdı. "Ney ney amca mı amca mı!!! Akasya seni 180 derecede pişirir tost makinesine basarım!!! Kulak memesi kıvamına gelene kadar yoğururum seni!! Bana bak ne amcası kaç yaşında herife aşık oldun?!!! Ay tansiyonum düştü!!"

Bora ablamın kolundan tutup ayakta tutmaya çalışırken gülmemek için yanak içlerimi ısırdım. "Abla ne amcası ne diyorsun ya.. Bedirhan daha 21 yaşında!" Amca, ne amcası? Ne amcası ne yiğeni? Lan bu Bora ne diyor?!!

"Ne amcası be?!!"

"Bebeğim, kafanı sabahları girişteki vestiyere asıp mı giriyorsun sen kafeden içeri?" Ablamı sandalyeye oturttuktan sonra bana döndü. "Havva'nın dedesinin Bedirhan'ı evlat edinmiş olduğunu bilmiyor muydun?"

Lan başlarım böyle işe! Etrafımda bir ton olay olurken Adnan Ziyagil miydim lan ben bir boktan haberim yok!!! "Ney ney?"

"Daha ben Havvayı ne kadarlık tanıyorum tüm hayatını biliyorum da, sen haftalardır peşine takıldığın adamın adından başka bir şeyini bilmiyor musun?"

İşte bu, tamamen beklemediğim bir bıçaktı. Vietnam haritasını falan geçtim, sırtıma Dünya atlasını çiziyorlardı be!

Continue Reading

You'll Also Like

322K 6.6K 28
+18 bölümler olacaktır. SPOİ!! ➡️ "Bora nolur affet bida kaçmam söz" "Sen şansını çoktan kaybettin damla bugün zevk alsan iyi olacak çünkü ben...
601K 25K 23
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır...
427K 22.8K 70
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
1.1M 44.6K 64
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...