Bu kısımlar Elif'in bakış açısıyla yazılmıştır.
Telefonunu ara,Hüseyin. Nerede bu çocuk ya? Özkaaaaan, nerdesin, duyuyor musun bizi?
-Özkan'a bir şey olmamıştı değil mi Görkem, buralardadır değil mi?
-Bilmiyorum Elif, sen ben Musab, Hüseyin hep beraber arıyoruz. Kötü bir şey olmamıştır merak etme. Belki buralarda bir yerlerdedir. Telefonuna ulaşılamıyor işin ilginç yanı bu. Kafayı yiyeceğim, bu çocuk nerede?
-Özkan, Elif, Görkem, buldum telefonunu buldum aşağı gelin.
-Abi bu tel neden kırılmış?
- Bilmiyorum Elif, sanırım yukarıdan atılmış. Bu yüzden kırılmıştır. Ulaşılamasının sebebi de bu.
Korkuyorum abi, nolur ona bir şey olmasın. Kendine bir kötülük yapmaz değil mi? Aklımı kurcalayan bu korkunç soruların cevabını veremiyorum. Eğer kendini atmış olsaydı -Allah korusun- şuan telefonunu bulduğumuz gibi kendisini de bulurduk. Nerdesin be Özkan, nerdesin? Bu kadar kişiye bunları yapmaya ne hakkın var?
...
Hadi dağılalım gençler. Bizde takıldığı bazı yerlere bakacağız. İnşaAllah oralardan bir yerdedir. Görkem'in bu cümlesinden sonra abim ile beraber arabaya binip eve dönme kararı aldık. Yol boyunca nerede olduğunu düşünmeden yapamıyordum.
Eğer gerçekten intihar niyetinde olmasaydı, hepimizden tek tek helallik alır mıydı? Telefonu aradığında açmamıştım. O mesajı atacağını bilseydim açmaz mıydım hiç? Ya kendine bir zarar verirse? Bir gün içinde başına gelmeyenler kalmamıştı. Düşünüyordum, düşündükçe ürküyordum. Abimin ''Eliif'' diye seslenmesiyle kendime geldim. Bakışlarından ne kadar üzgün olduğunu anladığım abim ''Güzel düşün. Belki biraz yanlız kalmak istemiş olamaz mı?" "Evet olabilir. Ama bunca kişiyi bu kadar telaşlandırmaya hiç hakkı yok." Abim "Neler oluyor Elif, bu tepkinde ne böyle?" dedikten sonra, akmasını engellemek için direndiğim göz yaşlarım akmaya başladı. "Tepkim neden biliyor musun abi? Çünkü o diğer insanlardan çok farklı. Ben onun kalbinin içinde ki iman tohumunu görebiliyorum. Evet biraz serseri ruhlu biridir. Belki bu doğru. Ama o çocuğun şuana kadar kimse elinden tutmamış. Sen daha 5 yaşındayken sübyan mektebine gittin, 15 yaşında hafız oldun. 18 yaşında külliyatı bitirdin. Neden? Çünkü saygı değer bir annen vardı. Hümeyra Altın. Onun kimi vardı? Annesini öldüren katil ve alkolik bir babası. Biri ona anlatsaydı, sence de böyle bir hayatı seçmek ister miydi? Dedikten sonra gözlerime engel olmayı bıraktım."
"Haklısın" dedi sessiz bir şekilde. Haklıydım ama haklı olmak ne kazandırır ki bu durumda. Ben haklı olmak istemiyordum, mutlu olmak istiyordum. Çok garip. Bir sene önce tanımadığım biri için ağlıyordum. Tek istediğim ise onun şuan hayatta olmasıydı. İntihar gibibüyük bir günaha girerse, hem dünyası hem ahireti yanardı. Bunu düşünmek bile beni ürpertiyordu. Sağda ki sahili göstererek "Biraz yanlız yürümek istiyorum abi izin verirsen. Beni köşede indirir misin? Dedim kısık bir sesle. İzin vereceğini düşünüyordum, çünkü ne kadar kötü olduğumun oda farkındaydı. "Olur ama eve gelmek istediğinde beni ara gelip, seni alayım tamam mı?" "hıhı"
Sahilin kenarında denizi izleye izleye yürüyordum. Nereye yürüdüğümün, neden yürüdüğümüğün hiç bir önemi yoktu. Tek istediğim yanlız kalmaktı. Yeterince insanlardan sıkılmıştım zaten. Bir taraftan Bilal'in sürekli rahatsız etmesi. Oysa ilk bize geldikleri günü hatırlıyorum da, vakit girecek mi diye ikide bir saate bakardı. Ezan okunduğu an sofradan namazını kılmak için kalkardı. Yemeğini bitir dediklerinde ise, vaktinde kılmak daha önemlidir derdi. Tüm bunları göz boyamak için mi yapmıştı yani? Bir keresinde gene namaz için odaya geçtiğinde benim de mutfaktan çayları almam gerekiyordu. Geçerken açık kapıdan telefon ile oynadığını görmüştüm. Her halde bir işi vardır dedim salona girdim. Tekrar mutfağa gittiğim de ise halen daha oynuyordu. Neden tüm bunları yapmıştı? Bir insan, menfaat için dinini neden satar? Özellikle Bilal mal varlığı ile (iman hariç) istediği her şeyi alabilecek insan? Yazıklar olsun diyordum aklıma geldikçe.
Oysa Özkan öyle mi? Çok kızdım be çocuk, senin için kendime çok kızdım. Bilal'in ilk elimi tutmaya çalıştığı anda hızır gibi yetişmiştin. Bilal benim mabedimin kutsallığını bozmaya çalışmıştı ve sen buna izin vermemiştin. İyi de yaptın be Özkan, Ellerimi, sevgimi her şeyimi sadece kocama vereceğim ben. Ne olursa olsun. Bir kıza ulaşmanın tek yolu Allah katında ki nikahtır. Müslüman kızlar, nikahsız her türlü beraberliğe karşı olduklarını söyledikleri gün, İslam kadınlarının ne kadar değerli olduğunu herkes anlayacak. Sınıfta ki kızlar konuşurken duymuştum geçen gün. Sevgilisiyle sinemaya gitmişler. Sinema da bazı şeyler yaşamışlar ve o kız bunu gülerek anlatıyor. Kahroldum, şefkat damarıma dokundu. Ah be güzel kız, eğer o çocuk gerçekten sevseydi, seni cehennem ateşine atacak günahlara girer miydi? Gerçekten sevseydi, sinema gibi yerlerde sana dokunmaya yeltenir miydi? Nerede kaldı iffetimiz? Peçesini çıkarmadığı için İsrail tarafından öldürülen Gazze'li kadınların iffeti nerede kaldı? Sizin bu güzelliğiniz, bu kadar ucuz mu? Babalarınız prensesim diye yetiştirmedi mi size? Babalarınız saçlarınızı dahi okşamaya kıyamamışken, siz nasıl da başkalarının hayallerine meze oldunuz?
Affet Allah'ım o kardeşlerim bilmiyorlar, bilselerdi yaparlar mıydı hiç? Sen onların kalplerine iman tohumunu koy. Özkan'a Bilal'i dövdüğü ilk an Hay Allah senden razı olsun demek istedim. Ama diyemedim. En son ki mektubumu da bu zor zamanlarında ona moral olsun diye yazmak istedim. Evet ona karşı bir şeyler hissediyordum bu doğru. Ama iffetim, asla ve asla helalim olmayan bir erkeğin elini tutmaya izin vermez. Beni koruduğu ilk an sahiplenilmeyi en derinden hissetmiştim. Aklım, bu çocuk sen 15 yaşındayken vefat eden babana benziyor Elif, onunla konuş dediyse de dinlemedim. ÇÜNKÜ BİZİM İMANIMIZ AKLIMIZDAN ÖNCE GELİR.
Ne olur beni bırakma Özkan. Yoksa sevgisini ahirete saklamış bir hanım olarak vefat edeceğim..
Tüm bu düşünce girdabımdan "Eliiiiiiiff" diye bir ses duyarak çıktım. Allah'ım bu ses! Arkama dahi dönmeden adımlarımı hızlandırdım. Bir el arkamdan kolumu tuttu. Dokunma bana diye bağırdım. Tüm insanların bize döndüğünü gördükten sonra "Beni bir dakika dinler misin?" sorusuna olumlu cevap vermek zorunda kaldım. "Evet biliyorum hatalar yaptım, evet belki sana da yanlışlarım oldu. Ama ben düzeldim Elif, yemin ederim. Son olaylardan sonra kendime çeki düzen vermeye başladım. " Ne kadar samimiyetsizce çıkıyordu Bilal'in ağzından bu cümleler. O an ki psikolojim ile deniz de boğmak istesem de sakin olmam gerekirdi.
"Bak Bilal, bizi seninle ailelerimiz uygun gördü. Bende senin dindar biri olduğunu düşündüğüm için, dini kendi çıkarlarına ait ettiğini bilmediğim için, Özkan'nın cebine uyuşturucu koyacak kadar zalimleşeceğini bilmediğim için ve bir çarşaflı bir kıza helali dışında kimsenin dokunmaması gerektiğini bilmeyecek kadar öküz olduğunu bilmediğim için sana evet demiştim. Ama sen adam değilsin! Annesi ölmüş bir genci, mezardan hapishaneye göndericek kadar zalimleşmişsin. Tek başına dövemediğin birini dövmek için, adamlarını toplayıp onu dövmeye gitmişsin. Ve dövdükten sonra da bunun fotoğrafını çekmişsin. Hadi fotoğrafını çekmeni de anladım, bunu bana atılmaması gerektiğini, bir erkeğin şerefiyle oynanmaması gerektiğini bilmeyecek kadar vicdansız mısın? Biliyor musun Bilal, senden korkmuyorum. Senin erkekliğin paraya köle olan o adamlarına geçer. Biz Allah'tan korktuktan sonra hiçbir şeyden korkmamayı öğrendik. Bir daha sakın beni rahatsız etme!
Oh be! Rahatlamıştım resmen. Ama bir yandanda içimi bir ürperti almıştı. Karşımda Allah korkusu olmayan biri vardı. Her türlü kötülük beklenirdi bundan. Adımlarımı hızlandırınca "Dur" diye bağırdı. Bağırdıkça daha da hızlanmaya başladım. "Sen kim oluyorsun da benim adamlığıma laf atıyorsun gel buraya dedi kolumdan tutarak" "Kendisine çevirir çevirmez, bir elini havaya kaldırdı. Bir hamlede tokatı yüzüme vurdu." Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. İffetimi iki paralık etmeye çalışıyordu. Giyim şekilleri açık olan iki bayan yanımıza geldi. Bilal'e bağırmaya başladılar. "Sen kim oluyorsun da bir bayana vurabiliyorsun utanmaz arlanmaz. Defol git defoooolllllll diye bağırıyorlardı." İyi misin kızım, polise götürelim mi seni? " "Hayır hayır, sağolun sağolun dedim hızla oradan uzaklaşarak." Ağlıyordum. Bu tokatı kimseye söylememeliydim. Özkan'ın arkadaşlarından biri öğrenirse, Bilal'i öldürürlerdi. Abim öğrenirse, Bilal'i döverdi. Canım yanıyordu. O tokat, benim haysiyetime atılmış bir tokattı.Allah onun yanına bırakmazdı bu tokatı biliyordum. Hani beni koruyordun be Özkan, neredesin nerede !
Özkan'ın bakış açısıyla yazılmıştır.
"Kimsin sen ihtiyar, neredeyim ben?" "Ben yolcuyum. Burası da benim yolculuk sırasında dinlendiğim mağaram. Şahin tepesinde gördüm seni, uçurumun kenarında. Bayılmıştın. Bende mağarama getirdim seni." " İyi de burası mağara değil ki kulübe, ayrıca sen neyin yolcususun?" "Allah'ın yolcusuyum, Hayy'dan geldim, Hu'ya gidiyorum." Haydaaaa,bu da kim böyle? İki seçenek var önümde. Ya ben öldüm, burası ahiret-ki sanmıyorum amellerimin böyle bir kulübe kazanacak kadar olduğunu. Ya da bu adam kırık. Ölüp ölmediğimi anlamak için kendimi cimcirdim. Ne bileyim, bazen öyle rüyalar görüyordum ki rüya mı gerçek mi anlamak için kendimi cimciriyordum. Bu hareketimi gören ihtiyar güldü. "Merak etme daha ömür süreni tamamlamadın" Pardon ama bu adam benim aklımı mı okuyordu, nereden biliyordu bunu düşündüğümü? "Adın ne peki?" "Bir adım yok ama sen bana "derttaş" diyebilirsin. Derttaş mı? Marjinal bir adam heralde. "Peki derttaş amca, in misin cin misin? Tövbe Bismillah nesin sen. "Bana amca deme, sadece derttaş de. " Tamam derttaş, dinler misin Bülent Serttaş diye espiri yapacaktım ama amcanın ürkütücü hareketlerinden sonra iyice korktum. Henüz cevap vermeden "Ben pop müzik dinlemeyi sevmem çok saçma" dedi. Haydaaa iyice korkmaya başlamıştım.Kısık bir sesle "Peki diyebildim sadece."
Neyin nesiydi bu adam, kimdi? Aklımdan geçebilenleri nasıl okuyabiliyordu? Psikoloji eğitimleri almış desem, ağaran saçları pek öyle olduğunu göstermiyordu. En garibi de aklımdan geçenleri nasıl okuyabiliyordu? Tüm bunları düşünürken Derttaş'ın konuşmasıyla kendime geldim.
''Seninle tek bir kuralımız var. Kimseye benim varlığım hakkında bir bilgi vermeyeceksin." Neden böyle bir şey istiyordu ki bu? Bu sorunun cevabını düşünürken "Korkma korkma fetöcu değilim dedi espiri yaparak" Bizim Derttaş'ta yaşından genç espiriler yapıyordu maşaAllah.
Al çayını soğutma. Seninle bir haftalık kamp yapacağız. Bu kamp sonrası çok farklı biri olacaksın. Bir hafta sonra haftanın bir günü mutlaka benim yanıma geleceksin. Ama dediğim gibi, kimseye benim varlığım hakkında bilgi vermeyeceksin. Elif'e bile. Zaten son yaptığın hareketten sonra onunda seninle konuşmak istemeyeceğini düşünüyorum. Öyle mübarek bir kız, senin gibi bir öküzü napsın?
"Derttaş ayıp ediyorsun ama ha, öküz möküz. Bizde sana derttaş dedik" Bu adam Elif'i nerden biliyordu, son olayları nerden biliyordu?
"Hem sen Elif'i nerden biliyorsun?"
"Çok konuşma gel hadi çayın soğuyacak."
Bismillahirrahmanirrahim. Biri heralde kamera şakası yapıyor diye düşünüyordum. Çaylarımızı içip, odun ateşinde pişen melemenimizi yedikten sonra konuşmaya başladık.
Derttaş "beni takip et" dediği an çaresizce komutlarını yerine getiriyordum. Yüksek bir tepeye doğru tırmanmaya başladık. Yol çıktıkça bitmiyordu. "Ne zaman bitecek bu yol ya diye çemkirdim". "Benimle olmanın ikinci kuralı sabırlı olmandır Özkan. Sabır, ilmin anahtarıdır. Sabır, imanın yarısıdır. " Yüksekçe bir tepeye çıktık.
-"Ne görüyorsun Özkan?"
-"Karanlıkta yanan ışıklarını görüyordum derttaş. İçerisinde şuan binlerce farklı farklı karakterdeki insanların yaşam mücadelesi var. Şu yolda ise arabalar geçiyor. Kimisi hasta taşıyor. Kimisi akşam eşinden fırça yememek için acele acele arabalarını sürüyor.
-"Dünyada eşinden korkmayan erkek yoktur zaten ama şuan konumuz bu değil, başka neler görüyorsun"?
-"İnsanların şu dağın karşısında ne kadar ufak olduklarını, hiç olduklarını."
"Peki, bu dağı da çok yukarıdan izlersen ne görürsün?"
-"Dağın ne kadar ufak olduğunu görürüm derttaş."
-"Çok güzel. Peki Güneş'e çıkıp, dünya ile güneşi kıyasladığında ne görürsün Özkan?"
-"Dünyanın ne kadar küçük olduğunu."
-"Peki samanyolu galaksisi gibi milyarlarca galaksi olduğunu ve samanyolu galaksisinin evrene kıyasan nokta kadar küçük olduğunu, biz insanların ise milyarlarca galaksinin içinde ki bir galaksinin içinde ki bir gezegenin içinde ki yüzlerce ülkenin içinde ki bir ülkenin içinde ve o ülkenin bir şehrinin içinde ki bir ilçesinin dağında oturmamıza ne diyorsun?"
-"Vay be derttaş, demek ki biz bir hiçmişiz"
-"Evet ilk dersini aldın. Sen bir Hiçsin."
Elif'in bakış açısıyla yazılmıştır
Üç gün oldu Özkan'dan halen daha haber yok. Nerelerde bu çocuk, nerelerde? Ne yapmamı bekliyorsun Özkan, pamuk prensesin ayakkabısı ile dna testi yaparcasına yedi milyar insana tek tek ayakkabılarını mı denetmemi bekliyorsun? Neden bunu bize yaptın? Kayıp ilanı da verildi. Herkes seni arıyor. Sen yoksun diye o Bilal olacak canavarla muhattap oldum ve bana tokat attı. Bu tokatın hesabını kim görecek şimdi? Okula gidiyorum aklıma sen geliyorsun. Görkem ne hale geldi biliyor musun? Bütün derslerde uyuyor. Gömleği dağınık, doğru düzgün yemek bile yemiyor. Kendimi güçsüz hissediyorum artık. Tuğçe Psikiyatriste gitmem gerektiğini söylüyor. Herkesten sana sakladığım o saçlarım varya, avuç avuç dökülüyor. Sana çok ama çok kızgınım.
Okuldan çıkarken Bilal'i kapıda beklerken gördüm. Çok korktum. Hemen Görkem'e koştum. Görkem beni eve bırakır mısın? "Olur tabi de hayırdır?" "Bilal çıkışa gelmiş, onu görmek istemiyorum. Bugün abimde okulda yok." "Tamam hadi çıkalım."
Dışarı çıkar çıkmaz Bilal kapıdan indi. Yanımda Görkem'i görünce sinir küpüne döndü. "Noldu Elif Özkan'ı piyasadan sildikten sonra, sıra bunda mı?" Piyasadan silmek? Ne demek bu? Yoksa, Yoksa Özkan'a sen mi bir zarar verdin? Görkem bunu duyar duymaz "Bilal'in üstüne atladı. "Nerde lan özkan, nerde, söyle yoksa seni öldürürüm nerde!" "Cehennemde,hahahahah" Bunu dediği an Görke'in gözü döndü. Yapma Görkem desem de beni dinlemeyerek Bilal'i yerde yumruklamaya devam etti. "Eğer Özkan'a bir şey olduysa, işte seni o zaman öldürürüm Bilal" dedi Görkem, üstünü düzelterek. Arabanın olduğu tarafa doğru yürürken "Görkeeeeeeeeeeeeeeeeeem" diye bir çığlık duyduk. Bu çığlıktan sonra da bir silah sesi. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Allah'ım nolur kimseye bir şey olmasın nolur. Tuğçe kanlar içerisinde yerde yatıyordu. Bilal, ayağa kalktıktan sonra arabadan silahını almış Görkem'e doğru ateş edecekken, Tuğçu önüne atlamıştı. Tuğçe'yi, kanlar içerisinde görünce ellerim ayaklarım titremeye başlamadı. Kolay değil, o benim en yakın arkadaşımdı. Canımdı, canımın diğer yarısıydı. Dertlerimi paylaştığımdı. Sırdaşımdı. Tuğçe diye ağlayarak başına gittim.
-"Elif, Elif hakkını helall hee-lal
-"Sus kendini zorlama dedi Görkem ağlayarak. Nolur sus, nolur nefesin tükenmesin, nolur."Ambulans gelene kadar tuğçe kollarımda kanlar içerisinde bekledik. Herkes başımızda bekliyordu. Görkem bağıra bağıra "Ne bekliyorsunuz lan burada, dağılsanıza, dağılın sizin yüzünüzden ambulans gelemeyecek dağılın."
Ambulans geldikten sonra bende ambulansa bindim. Bildiğim bütün sureleri okuyordum. Allah'ım sen bu aciz kulunu koru. Allah'ım nolur koru. Özkan'ın annesinin vefatından sonra tekrar bu hasteneye gelmemiz beni ürkütüyordu. Ya sonuç aynı çıkarsa? Ağlıyorduk. Tuğçe'nin annesi ve babası geldiler ağlayarak. Olayları duymuşlar. Tuğçe'yi Acil Müdahale odasında gördüler. Annesi dışarıı çıktıktan sonra bana bağırmaya başladı.
"-Pis yobaz, her şey senin yüzünden. Önce kızımın beynini yıkıyorsun, onu karalara büründürüyorsun. Sonra onun şuan burada olmasına sebep oluyorsun. Çık hayatımızdan çık! Defol çık. Seni istemiyoruz. Benim kızım şuan senin yüzünden bu halde,git Arabistan'da mı yaşıyorsun napıyorsan yap ama kızımı bırak, bırak, bırak dedi hıçkıra hıçkıra ağlayarak.
"-Bende hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Oysa ben Tuğçe'nin iyiliğinden başka ne düşünmüştüm? Ona tesettürü anlatmamın nesi yanlıştı? Ona namazı anlatmamın nesi yanlıştı? Gelçi kadın şu an acılar içerisinde ve ne söylediğini bilmiyor. Ama bu yaşadığım çok zor imtihanlar. Önce Özkan'ın kaybolması, sonra Bilal'in tokatı, şimdi de bu. Gelen senden Allah'ım gelen senden..
Görkem yanıma gelip, sakin ol Elif, metanetli ol. Dayan diyerek teselli verirken doktor dışarı çıktı "Maalesef,..."
(Arkadaşlar destekleriniz için teşekkür ederim. Yakında ikinci hikayeye başlıyoruz inşaAllah :) İkinci hikayemiz yaşanmış bir olayı anlatacak. Genel manada olaylar yaşanılanlarla aynı olacak ama kurgusunu biz yapacağız :) Vote yapmayı unutmayın :)
@pelinyesilyurtr instagram hesabımı güncel bir şekil de kullanıyorum. Buradan haberleri vereceğim. Takipte kalmakta fayda var :)
Gelelim haftanın üç ismine
@nidanurkumbasar , @meftun_muennes , @daava_yolunda kullanıcı adlı kardeşlerime teşekkür ederim. Rabbim yaptıkları desteklerden ötürü onlardan razı olsun :))