''Merhaba canlar.Umarım yeni hikayemi beğeniyorsunuzdur.Gördüğünüz gibi uzun uzun bölümler çabuk çabuk geliyor.Ve size şu kadarını söylüyorum yok artık diyeceğiniz bölümler peşinizde.Ama yorumlar ve beğeniler biraz artarsa sevineceğim.Sizi seviyorum pamık şekerler :* ''
Şu sıralar en yakın arkadaşım ruhumu saran gece. Belki kalbimdeki yaralar daha çok daha derindi. Kimsesiz karanlıklar beni buluyor ,beni ben yapıyordu. Ama şu anda ne en yakın arkadaşım olan gece ne de beni sarıp kaybedecek karanlıklarım vardı elimde. Buradaydım. Nikah dairesinde ve terasta öylece gökyüzünü izliyordum. Gözlerim yanıyordu.
Ama ağlamayacaktım. Hem bugün ben evleniyorum! Üzerimde bembeyaz kabarıklığıyla her yeri kaplayan bir gelinlik, yüzümü aydınlatacak bir makyaj, orkestra, davetliler, hep hayal ettiğim kır düğünü, çiçeğimi atabileceğim bir kız arkadaş grubum olmadan evleniyordum. Ruhumun kederinden yaşarıyordu ben biliyorum.
Ama neden beyaz bir şey yerine simsiyahtım? Gözlerim neden mutlulukla değil de acıyla parlıyordu? Neden bir şeyler hissetmiyordum? Mutlu olmam gerekiyordu! Çünkü evleniyorum, ben evleniyorum.
Ağlıyorum derinden, hem de hıçkıra hıçkıra. Nefes alamıyorum belki ağlamaktan ama gözlerimden yaş gelmiyordu. Normal mi? Belki.
Çıkan çakmak sesi beni tekrar gerçek dünyaya yönlendirdiğinde yanıma birinin geldiğini görmemiştim ve duymamıştım. Sağıma döndüğümde benim gibi siyahlar içinde Rüzgar vardı. Siyah gözleri duygusuz bir şekilde bakıyordu.
Dudağındaki sigarasını içine çekince tekrar gökyüzüne döndüm.
‘’Kaçman için birkaç dakikan daha var. Henüz geç değil.’’ Dedi tekrar ona döndüm. Çektiği dumanı yüzüme üfleyince öksürmemek ve yüzümü buruşturmamak için zor tuttum kendimi. Sadece yüzüne baktım öylesine. ‘’O dakikaları sen değerlendir ve ikimizi de bu yükten kurtar.’’ Dedim bende onun gibi ifadesizce ona bakarken.
Tekrar sigarasını içine çekti. ‘’Yapabilseydim zaten şu anda burada olmazdım.’’ Dedi. Doğru yapabilseydi şu anda burada olmazdı ama onunda yapamayacağı pek bir şey yok gibi gözüküyordu. Yani dışarıdan bakan ondan her şeyi beklerdi.
‘’Şoförü neden kabul etmedin?’’ dedi tekrar konuşmaya başlayınca. ‘’Bakıyorum da konuşmak için pek bir heveslisin.’’ Dedim kaşlarımı yukarı kaldırırken. Alaylı bir kahkaha attı. ‘’Hayır. Seninle konuşmaya meraklı değilim. Sadece o günden sonra kabul etmezsin diye düşünmüştüm.’’ Dedi. Sigarası yarısına gelmişti.
Elindeki sigara onun elinde öyle ilahça duruyordu ki.
Bu sefer alaylı bir kahkaha atan taraf ben oldum. ‘’Şoförü neden kabul etmedin?’’ dedi tekrar. Başımı alaylı suratımla olumsuz anlamda sallarken ‘’Gideceğim yer bana özel bir yerdi.’’ Dedim ve arkamı dönüp yürümeye başlamıştım. Çünkü yaklaşık bir dakika sonra ben evli bir genç kız olacaktım. Evet üzerimde siyah jeans, siyah t-shirt ve siyah konverslerimle o kadar hazırdım ki düğünüme. Hızlı adımlarla merdivenlerden inip nikahın olacağı salona geçtim.
İçeride yine yemekteki tayfa vardı. Yani ekstradan kimse çağırılmamıştı. Üstelik bu Rüzgar beyin isteği üzerine böyle olmuştu. Yangından mal kaçırır gibi evleniyordum. Çok şanslıyım.
‘’Başlayalım.’’ Dedim çünkü iki üç saniye sonra Rüzgarda kapıda gözükmüştü.
Nikah memuru gelip bir bana bir Rüzgara bakmaya başladı. Çünkü biz çok normaldik. Normallikten ölecektik. İlk defa ikimizde birinin yüzüne dik dik bakmıştık ki bu bakışlardan korksa gerek hemen yerine oturdu.
Biraz sonra konuşmaya başladı. ‘’Taraflarınız tarafından…’’
Gerisini dinleyemedim bile. Gerçekten midemin bulandığını hissediyordum. Gözlerimdeki ve başımdaki bir şey baskı yapıyordu her yerime. Her yerim zonkluyordu. Ben biraz sonra Su Atasoy değil Su Erkin olacaktım. Ben bekar değil evli olacaktım. Ben Atasoyların kızı değil Erkinlerin kızı olacaktım. Evim Bağcılardaki villam değil karşı taraftaki köşk olacaktı.
Ben sadece Su olacaktım. Bana kalan ruhum ve ismim olacaktı sadece.
‘’Su Atasoy? Bir kez daha soruyorum hiçbir baskı altında kalmadan Rüzgar Erkini kocalığa kabul ediyor musun?’’ dedi nikah memuru. Ediyor muydum gerçekten onu kabul? Kalbimde kabulü yoktu, ruhumda kabulü yoktu, hayatımda kabulü yoktu… Hayır artık hayatımda kabulü vardı.
Bakışlarımı boşluktan kaldırıp önce anneme çevirdim. Gözleri buğulu bakıyordu. Dün geceden bellidir ağlıyordu. Hem tek kızının nikahını şahitlerinin bile hademelerden oluşan bir grupla yapılması ağrına gitmiş olmalıydı.
Sonra babama kaydı gözlerim. Bana acıyla bakıyordu. Derin derin buram buram acı kokuyordu babam. Sonra Toprağa döndü gözlerim. O da acıyla bakıyordu bana. Herkes acıyla bakıyordu bana.
Ömer Bey ve Asude Hanım ise beklentiyle süzüyorlardı beni. Rüzgar bacağını bacağıma sertçe geçirince artık kendime geldim. Ona döndüğümde dik dik ama yine de sorgulayıcı bakışlarıyla beni süzüyordu. Kaşlarıyla nikah memurunu işaret edince o tarafa yöneldim ve kendimin bile zor duyabileceği bir şekilde konuştum.
''Evet...''
‘’Lütfen tüm şahitlerin huzurunda bir daha tekrarlar mısınız?’’ dedi nikah memuru belli ki duymamıştı. Lanet olsun evet evet evet! Daha kaç kere demem gerekiyor? Kaç kere daha bıçak sokacaksınız kalbime?
‘’Evet dedi duymadınız mı?’’ dedi Rüzgar asabi bir tavırla. Belli ki bitirmek istiyordu bu işi hemen. ‘’Kabul ediyorum. Evet.’’ Dedim bu sefer daha sesli bir şekilde.
Nikah memuru Rüzgara dik dik bakarken o cümleyi döktü dudakları.
‘’Bende sizi karı koca ilan ediyorum.’’
Tuttuğum nefesim gürültülü bir şekilde dışarı bıraktı kendini. Ne zamandan belli nefesimi tutuyordum ki? Defter önüme gelince saçma sapan bir imza attıktan sonra hemen önümden alındı.
Rüzgar imzasını atar atmaz sandalyesini gürültülü bir biçimde çekti ve fırladı. Arkasına bile bakmadan herkesi salonda beni de masada bırakıp çekti gitti. Onun gitmesiyle bende yerimden kalktım ve hiç kimseyle göz göze gelmeden basıp gittim. Tıpkı onun gibi. Eminim ki ikimizde ömrümüz boyunca ilk ve son defa aynı duyguları hissediyorduk.
Dışarı çıktığımda spor bir araba büyük bir hızla basıp gitmişti bile. Tamam on sekiz yaş size küçük gelebilir ama tabi ki ehliyetim vardı! Üstelik ben yarışçıydım.
Bende arabama atlayıp aynı hızla asfaltta ki tozları kaldırırken dikiz aynasından arkaya baktım. Hepsi de giden iki arabayı izliyordu. Ben nereye gideceğimi biliyordum acaba o da biliyor muydu? Sanırım o da bu tür durumlarda kızlara veya kulübüne gidiyordu. Bugün oraya gidesim yoktu ama. Tabi ki şimdilik. Eminim gece orada bitecekti.
‘’Hey Cüneyt. Bizim takımı topla bu gece bendensiniz. Bakalım dediğiniz kadar iyi yerler biliyor musunuz?’’ sesim ifadesizdi ama direksiyonu tuttuğum ellerim bembeyaz olmuştu. Bu olanların ne olduğunu söyleyemezdim ama nasıl hissettirdiğini söyleyebilirdim. Sanki boğazımda bir bıçak vardı ve bıçak her saniye daha derine batıp beni paramparça eder gibiydi.
‘’Tamamdır patroniçem sen nasıl istersen?’’ dedi. Bana hep patron derlerdi. Ama genellikle hep ama hep ‘’Prenses.’’ Olurdu dedikleri şey. ‘’Tamam öyleyse.’’ Dedim. ‘’Hey! Bir sorun mu var prenses?’’ dedi sesi endişeli geliyordu. Sanki o görebilecekmiş gibi başımı sağa sola salladım.
‘’Hayır ama bugün bende içmek istiyorum.’’ Dedim bilmiyorum ama sanırım delirdiğimi falan düşünüyordu.
‘’Senin başına saksı falan mı düştü?’’ dedi buz gibi bir ses tonuyla.
‘’Hayır seni aptal! Sadece artık büyüdüm.’’ Dedim ve ikimizde telefonu kapattık.
Size daha önce gece kulüpleri ve içkilere yakın olmadığımı ama yabanide olmadığımı söylemiştim zaten. Ama çocukların beni Rüzgarın kulübüne getireceğini de hiç sanmıyordum. Yaklaşık on kişi gibiydik. Karşı çıksam kesinlikle onlarda karşı çıkarlardı. Gelmeyeceğimi söylesem Cüneyt bu sefer başıma gerçek bir saksı düşürebilirdi.
Üstelik Cerende buradaydı.
Ceren!
Onunla uzun zamandır oturup konuşmamıştık ve benim birileriyle konuşmaya ihtiyacım vardı. Ama henüz hazır mıydım? Evli biri olduğumu başkasına itiraf etmeye hazır mıydım? Üstelik bunu kendime bile itiraf edemezken?
Tanrım! Umarım Rüzgar burada değildir umarım…
Cüneyt’in her barda olduğu gibi burada da olduğunu düşündüğüm VIP bölümüne gidiyorduk büyük ihtimalle. Yürürken gözüm her yerde beni izleyen o bir çift siyah gözü arıyordu. Onların tarafına baktığımda içim büyük bir rahatlamayla doldu çünkü burada yoktu. Ellerim göğsüme gitti. Rahatlamıştım ciddi anlamda.
Beni ve Cereni her zaman ki gibi diğer erkeklerin gazabından korumak için en ortaya oturtturdukların da gece çoktan başlamıştı. Garson gelip siparişlerimizi alırken sıra bana geldi. Cerene döndüm ve ‘’Sence hangisinden başlamalıyım?’’ diye sordum. Kaşlarını çattı ve garsona döndü. ‘’Bize iki bira.’’ Dedi. Bira.
Olur tabi. Sonuçta içmeye gelmemiş miydik?
‘’Söyle bakalım prenses neyin var?’’ dedi Cüneyt. Hepsi de gözlerimin içine bakıyordu. Tamam söyleyecektim ve kurtulacaktım. Tam ağzımı açmış söyleyecektim ki siparişlerimiz geldi. Biramı aldım ve ilk önce kokladım. Aslında rengi daha çok gerçekten ama sidik rengine benziyordu. Yine de alkol cesaret verir derlerdi. Ve benim de gerçekten büyük çok büyük bir cesarete ihtiyacım vardı.
Gözlerimi yumdum ve biramdan bir yudum aldım. Tadı… Bilmiyorum.
Sonra diğer yudum, diğer yudum derken kocaman bira bardağında içecek bir yudum bile bira kalmamıştı.
‘’Ben evlendim!’’ dedim yüzümü buruşturarak nefes nefese kaldığım zaman.
İlk önce gözleri iri iri açıldı sonra ne dediğimi idrak ettiklerinde hepsi birden ‘’Ne?’’ diye bağırdılar. Garsona elimle içkileri tazelemesi gerektiğini işaret ettim.
‘’Duydunuz ben evlendim.’’ Dedim dik dik onlara bakarken. ‘’Kiminle, ne zaman Su? Sen ne saçmalıyorsun? ’’ dedi Ceren endişelenmeye başlamıştı. ‘’Ben artık Su Atasoy değilim. Ben artık Su Erkinim. Anladınız mı Su Erkin!’’ diye bağırdım. İçkim yine dolu dolu gelmişti.
Bardağı elime alıp genzimi yakan şeyi tekrar dudaklarıma götürüp dolu dolu iki üç yudum daha aldım.
‘’Bir dakika. Sen şimdi bana şu çok gizemli, çekici, seksi, süper ultra yakışıklı ve süper ultra zengin olan Rüzgar Erkinle evlendiğini mi söylüyorsun yani?’’ dedi Ceren kafası karışmış gibiydi. İçkime gömülüp bir iki yudum daha aldıktan sonra ‘’Aslında ben Bay Ukala olan Rüzgar Erkinle evlendim.’’ Dedim yüzümü buruştururken.
‘’Nasıl oldu bu? O çocuk gecelerin kralı kızım. Nasıl neden bizim haberimiz yok?’’ dedi Cüneyt.
Omuzlarımı serbest bıraktım. Derin bir nefes aldım ve bu bardağı da fondipledikten sonra konuşmaya başladım.
‘’Babalarımız ortak olmak ve aile şirketi kurmak için evlenmemiz gerektiğini söylediler. Biliyorsunuz babam ne derse yaparım. Bizde bu sabah evlendik. Ama evliliğimiz kağıt üzerinde.’’ Dedim. Garson çoktan üçüncü bardağı getirmişti.
Onu da ağzıma götürdüm. ‘’Kızım yavaş git biraz hayatında ilk defa içiyorsun sonu kötü gidecek.’’ Dedi Tarık ama omuzlarımı silktim.
Bu sıra da ağzımda ki bardakta bitmişti ve bilmiyordum nasıl hissettiğimi. Gerçekten o kadar çökmüş hissediyordum ki kendimi.
‘’Annemler seni yemeğe bekliyor. Ama sen burada oturup içiyor musun?’’ dedi tanıdık bir ses. Rüzgardı bu. Dudaklarımda ki bardakla beraber ağzımdaki tüm içkiyi artık kim varsa ona doğru püskürttüm.
Bardağı elimden sanki silah veya mikrop gibi atarken gözlerim onunla buluştu. ‘’Ben bilmiyorum.’’ Dedim direk. Gözlerini sinirle devirdi ve bileğime uzanıp beni bildiğiniz sürüklemeye başladı. ‘’Ne yapıyorsun sen?’’ dediğimde beni duyduğunu sanmıyordum bile.
Hızla dışarı çıktık ve beni bir arabanın yolcu koltuğuna mendil fırlatır gibi hiç güç harcamadan fırlattı. Ben bileğimi ovarken diğer sürücü kapısı açıldı ve arabaya o bindi. ‘’Manyak mısın sen? Gidiyoruz desen de gelebilirdim.’’ Dedim sesim yüksek çıkmıştı.
Hışımla bana döndü ve ‘’Sakın benimle o ses tonunda bir daha konuşma.’’ Dedi sesi o kadar tehlikeli çıkıyordu ki ve gözleri o kadar nefret dolu. Biran nutkumun tutulduğunu hissettim. Zamanın durduğunu falan.
Cama doğru döndüm ve o arabayı hareket ettirirken düşünmemeye çalıştım. Onun bana olan nefretini, bakışlarındaki soğukluğu. O yokmuş gibi davranmak en iyisiydi. Ve belli ki toz çekmişti. Gözleri bilmiyorum ne kadar daha koyu olabilirdi ama daha koyu ve tehlikeli bakıyordu. Üstelik üzerine içki içmişti. Ve bende içkiliydim.
Midemin bulandığını hissediyordum çünkü araba hareket ettikçe içimde bir şeyler kasılıyordu. ‘’Arabayı durdur.’’ Dedim ellerimi torpidoya yerleştirirken. Bana şöyle bir baktı ve sürmeye devam etti. Ben daha sonra daha fazla kasılan midemin verdiği rahatsızlıkla bir daha ama daha yüksek sesle bağırdım ‘’Sana arabayı durdur dedim.’’
Araba o kadar keskin bir şekilde durdu ki o anda içimdekileri nasıl çıkarmadım bilmiyorum hemen arabanın kolunu çekip kendimi aşağı attım koşarak karanlık ağaçlıkların arasına daldım. Ve oraya attığım son adımda içimdekilerin büyük bir coşkuyla dışarı çıkması bir oldu. Hayatımda en nefret ettiğim şey burnundan bile sümükler gelene kadar kusmaktı. Safra kokusu ve tadı bir daha kusma isteği yaratıyordu insanda.
Kusmam bittiğinde enseme konan buz gibi bir sus şişesiyle irkildim. Ensemde ki şişeyi alıp kapağını yavaşça açtım ilk önce yüzüme su döktüm. Ama ilk geceden. Tanrım bu nasıl bir rezillikti böyle?
Ona bakmadan ellerimle git işareti yaptım. Ve suyu ağzıma dayayıp içinden bir yudum çektim. Ağzımı çalkalayıp suyu diğerlerinin yanına tükürdüm.
Ayağa kalkıp ona yöneldiğimde gözleri ifadesiz ama hiçte iğrenir gibi bakmıyordu. Ama ben başkası kusarken ondan bir kilometre uzağa kaçardım genellikle.
‘’Tam bir rezil ve baş belasısın.’’ Dedi buz gibi sesiyle. Çok sağ ol ya ben zaten bilmiyordum hiç rezil olduğumu falan.
‘’Sensin o.’’ Dedim şişeyi enseme ve yanaklarıma dokundururken. Soğuk iyi geliyordu. ‘’Dur tahmin edeyim ilk defa içki içtin?’’ dedi alayla yüzüme bakarken.
Kaldırıma doğru yürürken başımı hafifçe salladım ve popomu kaldırıma bıraktım. Kaldırımın soğuğu da iyi gelmişti doğrusu.
Sonra hemen yanıma çöktü o da ve benim izlediğim gibi gökyüzünü izlemeye başladı. Yıldızları bu gece göremeyeceğim diye endişelenirken onlar o kadar güzel duruyorlardı ki. Gerçekten onlar gecenin bize verdiği en güzel hediye olmalıydılar.
‘’O evliliğin kağıt üzerinde olduğunu biliyorsun değil mi?’’ dedi ifadesizce. Ona doğru döndüğümde arabanın farları yüzünün bir tarafını aydınlatırken bana bakan tarafı karanlıkla kaplıydı. Başımı salladım ve ‘’Evet, biliyorum.’’ Dedim fısıltıyla.
‘’Benden bir beklentin olmasın. Sana kocalık falan yapmayacağım.’’ Dedi dümdüz sesi bu karanlıkta daha da keskin ve can acıtan bir şekilde duyuluyordu. ‘’Hayır senden öyle bir beklentim yok. Bu evliliğin nedenini de getirilerini de biliyorum. Sadece imzalar ve soyad bu kadar.’’ Dedim kesinkes.
‘’İyi…’’’ dedi sadece ve ayağa kalktı bu demek oluyordu ki gidiyoruz.
Bende kalktım ve yıldızlara son bir kez daha bakıp arabaya bindim. Zaten hatırladığım son şey o oldu. Arabaya binişim.
En son bir şeyler hatırladığımda biri beni yumuşacık bir yatağa yatırıyordu. Huzurlu bir uykuya kucak açmakta olduğum için o birinin üzerinde pek durmadım ve kendimi garip bir uykunun kucağına attım.
Yakıcı bir ateş beni kavurduğunda ağzımın içinin kuruduğunu hissediyordum. Gözlerimi sızlana sızlana açtım ve yorganı ayaklarımla ittim. Yavaşça yataktan çıktım ve yürümeye başladım. Bir ses gelene kadar yürüyordum ama odanın oturma tarafı gibi bir yere açılan yerinden sesler geliyordu.
Tamam anlatamadım. Odanın iki bölümü var diyeyim. Büyük kemerin arkası koltuklarla bezeliydi. Hemen kendimi duvarın arkasına attım ve başımı yavaşça o tarafa çıkardım.
Rüzgardı bu. Elindeki kartla masaya vurdu ve eğilip derin bir şeyler çekti içine. Kafasını kaldırıp hızlıca geriye attı gözlerini kapatıp öylece beklemeye başladı.
Burada? Toz mu çekiyordu vücuduna? Gözlerini açtı ve tekrar masaya eğildi.
Ben ellerimle ağzımı kapatıp tekrar duvara sindim. Şaşkınlıkla ve korkuyla açılan gözlerimden acı ile karışık gözyaşları akmaya başlamıştı.
Yatağıma geçtim ve tekrar uzandım. Yorganımı başıma kadar geçirip tekrar ellerimle ağzımı kapattım. Çünkü hıçkırıklar yoldaydı. Çünkü bu bana yine geçmişimden bir şeyleri canlandırmıştı zihnimde.
Çünkü acı dolu hayatımın ikinci fragmanı girmişti.
Çünkü artık Rüzgar Erkin benim hayatımın baş rolüne kendini atamıştı.