KARANLIĞIN OĞLU

By alaktisdd

115K 4.6K 5.2K

Bilimsel olarak sadistler başkalarına acı çektirip zihnen zevk alan kimselerdir. Benim için ise bana asla za... More

1. Bölüm "Yabancı"
2. Bölüm "Fotoğraf"
3. Bölüm "Yangın"
4. Bölüm "Geçmiş"
5. Bölüm "Şehriyar"
6. Bölüm "Meyra "
7. Bölüm "İtiraf"
8. Bölüm "Ölüm"
9. Bölüm "İlk"
10. Bölüm "Aral"
11. Bölüm "Tutsak"
12. Bölüm "2009"
13. Bölüm "Yalan"
14. Bölüm "Tehdit"
15. Bölüm "Kurşun"
16. Bölüm "İntihar"
17. Bölüm "Kâbus"
18. Bölüm "Yasak"
19. Bölüm "Sır"
20. Bölüm "Şehrazat"
21. Bölüm "Kıvranış"
22. Bölüm "Kayıp"
23. Bölüm "Mavi Kırıntıları"
24. Bölüm "Uçurum Çiçekleri"
25.Bölüm "Paramparça"
26. Bölüm "Haram Geceler"
27. Bölüm "Acı"
28. Bölüm "Kırık Adam"
29. Bölüm "Azap"
30. Bölüm"Katil"
31. Bölüm "Geçmişin Külleri"
33. Bölüm "Çarpıntı"
34. Bölüm "İhanet"
35. Bölüm "Gözlerine Teslimim"
36. Bölüm "Can Parçaları"
37. Bölüm "Kaza"
38. Bölüm "Yürekte Saklı Kalan"
39. Bölüm "Bir Kadının Kabri"
40.Bölüm "Tecavüz"
41. Bölüm "Bu Hikayenin Sonu"
42. Bölüm "Mektup"
43.Bölüm "Çizgi"
44. Bölüm "Sonun Başlangıcı"
45. Bölüm "Katilini Sevmek"
46. Bölüm "Matem"
47. Bölüm "Yabancı" FİNAL
ÖNEMLİ DUYURU

32. Bölüm "Kafes"

2.1K 84 252
By alaktisdd




Kahverenginin en koyu tonu, dikkatlice bakmadığım sürece siyah birer boşluk gibi duran gözler. etrafındaki beyazlıklarla keskin bir çizgi ile ayrılmış. bu gözleri süsleyen uzun ve kıvrımlı kirpikler, hiçbir adama yakışamazdı bu kirpikler, sanki sadece onda olunca güzeldi.

Ne hissettiğini bilmiyordum ama yüzünde tek bir mimik oynamıyordu. oturduğu koltukta elleri dizleri üzerinde bakışları ise karşı duvardaydı.

"Anlamıyorum ne gerek vardı şimdi buna ? Boş yere tartıştınız. Aral'ı tanımıyormuş gibi..."

karan yakınmamı umursamıyor sadece yüzüme bakmakla yetiniyordu. Bense Aralın dediklerini düşünmemeye çalışıyordum. Karan ne istiyordu? Beni mi ?

"Garip davranıyorsun karan"

Mırıldanışım üzerine bana doğru gözlerini gözlerime çevirdi.

"Garip davrandığım filan yok !"

Öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerine yasladı.

"Eğer aral'ın sana karşı duyguları varsa onunla arana sınır koymalısın ya da ben seninle arama sınır koyacağım"

Gözlerim aralanırken şaşkınlıkla ona baktım. aral'ın bana karşı hissettiği tek duygu arkadaşlıktı bunu biliyordum. karan'ın yanlış anladığı böyle bir konu yüzünden ondan uzaklaşmak istemiyordum.

"Araldan bahsettiğimizin farkında mısın ?"

çıkışımla beraber yüzünü yüzüme yaklaştırdı. nefesini yüzümde hissettim, gözlerinden bile ne kadar kararlı olduğunu görebiliyordum şüphesiz dediklerini yapardı.

"Aramızda bir sınır yok Şehrazat. Birimiz diğerimizi durdurmasa ne kadar ileri gideceğimizi bilmiyoruz"

Dedikleri ile afallayarak ona baktım, üst üste yutkundum. Aramıza sınır koymayı düşünmesi sinirlerimi altüst etmişti.

"sen kendi kendine senaryo kurmuşsun karan, hiçbir şey bildiğin yok ! Aral bana birkaç gün önce sevdiği kadını anlattı...o hala ölü bir kadına aşık"

"Asıl sorunda bu! alev'in yokluğunu seninle mi kapatmaya çalışıyor"

Bakışlarım onun yüzündeyken kafamı yavaşça sağa sola salladım.

"Aral öyle biri değil"

Daha fazla odada durmak istemedim ve yukarı çıkıp banyoya girdim. Musluğu açıp ensemi ıslattım. Gözlerim akıp giden sudaydı. ıslak ellerimle suyu kapatıp avuçlarımı lavaboya yasladım ve derin bir nefes aldım. gözlerim aynadayken karan'ın benden uzaklaşma ihtimali aklımdaydı, neden bu ihtimal beni bu derece endişelendiriyor, canımı yakıyordu. ona olan hislerimi kendime itiraf edeli bayağı olmuştu ama ne derece büyük bir hisle ona bağlıydım bilmiyordum.

aynada ki yansımama dikkatle bakarken zayıflamış olan yüzüm bir an için itici geldi, elimi kaldırıp gevşekçe bağlamış olduğum saçlarıma attım. lastiği yavaşça çekerek koyu kahve saçlarımı özgür bıraktım. saçlarım dalga dalga omuzlarıma döküldü, yüzümde ki ruhsuzluğa rağmen parlayan mavi gözlerimin yansımasını izledim. meyra'nın fotoğrafta ki güzelliği aklıma doluşunca sinirle gözlerimi yumdum ve derin bir nefes aldım, kendimle onu kıyaslamak saçmaydı elbette.

gözlerimi açıp elimde ki lastikle hızlıca saçlarımı bağladım ve banyodan çıktım. üzerimi değiştirmek için odaya yöneldim, karanın sesi içeriden geliyordu. kapıyı yavaşça açtığımda o da üzerini değiştirmiş aynadan kendine bakarken telefonla konuşuyordu.

"tamam yiğit bugün müsaitsen gel şimdi verta'ya....tamam tamam, ayarlayacağız işte sana bir araba...eyvallah"

telefonu kapattığında kapıya döndü ve beni fark etti. gözleri bir an için beni süzdükten sonra elinde ki telefonu cebine koyup ileri doğru bir adım attı.

"yiğit araba alacak o yüzden verta'ya gitmemiz lazım"

"ben gelmek zorunda mıyım ?"

"Evde tek kalamazsın hadi hazırlan çıkalım"

yanımdan geçip odadan çıktığında derin bir nefes aldım. kapıyı kapatıp dolaba yaklaştığımda bıkkınlıkla giyindikten sonra dağılan saçlarımı açıp bir daha topladım ve odadan çıktım. karan beni dışarıda bekliyordu. kapıyı ardımdan kapatıp yavaş adımlarla arabaya yaklaştım. benim çıktığımı gördüğünde arabaya binmişti. onun yanında ki yerimi aldığımda hiç konuşmadan arabayı çalıştırdı ve yola çıktı.

sırtımı koltuğa verip kafamı cama çevirdim, motorun sesi dışında hiçbir ses yoktu. ellerim dizlerimin üzerindeydi ve gergince parmaklarımla oynuyordum. ihtimaller her zaman can sıkıcıydı.

Sessiz araba yolculuğumuz verta'ya varana kadar sürdü. karan arabayı durdurduğunda önce kafamı kaldırıp ön camdan mekana baktım. yiğitin mekanın önünde durduğunu görebiliyordum. ilk görüşümde ki gibi gece olmadığı için yüzünü daha net görüyordum. bizi gördü ve arabanın içinde göz göze geldik. karanın indiğini işittiğimde bende elimi kapıya attım ve indim. serin hava bağlı olan saçlarımı uçuşturdu. karan yiğite doğru ilerlemiş ve erkeksi bir şekilde tokalaşmıştı. onları izlerken hala yerimde durduğumu fark etmiş ve adımlarımı ileri doğru atmıştım.

"vay be yiğit artık araba alabiliyorsun ha ?"

karanın alaylı sesinden sonra yiğit kaşlarını çattı.

"o ne demek lan şimdi ?!"

"ulan çapulcunun tekiydin araba deyince ilk defa insan görmüş gibi suratıma bakardın. bırak da biraz şimdi ki haline şaşırayım"

"bugün aral yok yerini sen mi aldın ?"

karan içten bir kahkaha attığında bakışlarım yüzünde takılı kaldı. Benim onu nasıl izlediğimi bilmeden güldü ve dudaklarını ıslatıp bu muazzam görüntüye son verdi.

"kırıldın mı yoksa ?"

alaylı sesinden sonra yiğit gözlerini kıstı.

"ulan iyice beni bir boka yaramaz yaptınız"

"yok be olum şaka yapıyorum kızma hemen"

yiğit kafasını sağa sola salladıktan sonra benimle göz göze geldi. karana ters bir bakış attı.

"ulan bak senin yüzünden pamiraya da selam vermedim"

bana doğru bir kaç adım attı ve gülümsedi. boyunun uzun olduğunu şimdi fark etmiştim.

"selam pamira nasılsın ?"

"iyi sen ?"

"iyi iyi, karan saçmalamazsa daha iyi olacağım"

karan yiğitin bu lafına kızmadı. küçük bir tebessümle beraber kafasını verta'ya doğru salladı.

"gel içeri geçelim. arabaları görünce unutursun bana olan kızgınlığını"

yiğit kafasını salladığında içeri yöneldik. onların bir adım gerisinden ilerliyordum. sert rüzgarlar yürümemi zorlaştırıyordu ama bu rüzgar onlara çok işlemiyor gibiydi. karan mekanın cam kapısını açıp yiğite yol verdiğinde ben merdivenlerde durmuştum. kafasını hafifçe çevirdi ve gözleri ile içeri geçmemi işaret etti. onun işaretine ayak uydurarak son basamağı da çıktım ve içeri girdim. içerisi dışarısına oranla daha ılıktı ama çok da sıcak değildi. karan ardımdan içeri girmesine rağmen büyük adımları ile beni geçti ve yiğitin yanına yetişti.

"sahi aral nerede ?"

yiğitin sorusundan sonra karanla göz göze geldik. onların sabahki büyük kavgası aklıma doluşunca derin bir nefes aldım.

"Bilmiyorum evindedir"

karan'ın gergince verdiği cevaptan onunda çaktırmamaya çalışsa bile bu olaydan etkilendiğini kavrayabilmiştim. yiğit karan'ın gerginliğini fark etmedi ve genişçe sırıttı.

"ulan şimdi evinde hangi kızı-"

"Lan sus!"

karanın bana bakarak bağırması ile yiğit özür dilercesine kaşlarını kaldırıp konuşmasını kesti. karanla olan göz temasımı kesme isteğime karşı koymadan kafamı arabalara çevirdim. o sırada onların konuşmalarını dinliyordum.

"ayrıca aral eskisi gibi değil. o çapkınlığından eser yok"

"hadi ya. ulan karan, aral'ı da kendine mi benzettin"

"saçma sapan konuşma yiğit ! dön arabalara bak sen !"

yiğit arabalara doğru ilerlerken dudakları ile bir ıslık tutturdu. eli ile geçtiği arabaların farlarına dokunurken yüzünde bir sırıtış yer edinmişti.

"vaay! arabalar değişmiş ha"

"1 yıl boyunca aynı arabalar kalacak değil ya"

yiğit karana gözlerini devirdi ve arabalarla ilgilenmeye devam etti. o sırada içeriden gelen bir adam karana yaklaşıp tam yanında durdu. kısa boylu tıknaz bir adamdı. ellerini önünde birleştirmiş saygı ile karana bakarken karan yüzünde ki ciddiyeti ile konuşmaya başladı.

"yiğit'e yardımcı ol kadir"

"peki abi"

kadir denen adam yiğit'in yanına gidip arabaları tanıtırken karan benim yanımda durmuş onlara bakıyordu. bu hava beni daraltmıştı, sıkıntı ile oflayıp kafamı karana çevirdiğimde bakışlarımı hissetmiş olmalı ki o da bana döndü.

"çok kalır mıyız burada ?"

"yiğit işini halletsin döneceğiz, çok uzun sürmez"

kafamı salladığımda karan arkasını dönüp girişteki cam masaya ilerledi. masanın üzerinde duran bir kaç dosyayı alıp incelemeye başladı. gözlerimi ondan alıp yiğite çevirdiğimde kadir'in anlattıklarını dinlemiyor garip bir şekilde karan'a bakıyordu. gözlerinde ki duyguyu çözemedim ama bu bakışlar sıcak değildi. kaşlarımı çatarak ona bakarken kafasını yavaşça çevirdi ve benimle göz göze geldi. sanki o bakışlarını görmem onu rahatsız etmiş gibi gözlerini hemen kaçırarak arabalara döndü. bir süre yiğit'e baktıktan sonra kafamı çevirip karan'a baktım. elinde ki dosyayı kenara bırakmış eline telefonunu almıştı, masaya yasladığından olduğundan daha kısa görünüyordu. gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve boş kuruntulardan vazgeçtim. çok geçmeden yiğit alacağı arabayı seçti ve bize doğru yürüdü o sırada karan masadan ayrılıp telefonunu cebine koydu ve o da yaklaştı.

"tamamdır karan arabayı aldım. borcumu da öğrendim 1-2 güne sa-"

"saçmalama lan ne borcu ?! al arabanı güle güle kullan"

"ama karan bak se-"

"uzatma yiğit"

yiğit yavaşça tebessüm etti ve kafasını salladı. sonra aklına bir şey gelmiş gibi gülümsemesini sildi ve meraklı bir ifade ile karana çevirdi bakışlarını.

"birde sen hala eski evinde misin ?"

"yok, diğer eve geçtim"

"1 yıldır yoktum tüm düzen değişmiş"

yiğit kafasını sağa sola salladıktan sonra konuşmasına devam etti.

"ee ben mi kendimi evine davet ettireyim yoksa sen mi davet edersin ?"

karan gülerek yiğite baktı.

"tamam tamam. müsait bir günümde seni davet edeceğim, söz."

"peki, hadi görüşürüz"

"görüşürüz kardeşim"

yiğitin yeni arabasını alması için kadir yine yardımcı olurken karanla beraber mekandan dışarı çıkabildik. bu sıkıcı ortamdan kurtulduğum için derin bir nefes aldım. ellerimi ceplerime koyup yavaş adımlarla arabaya doğru yürürken karanın arkamdan geldiğini adım seslerinden anlayabiliyordum. elini cebine atıp arabanın anahtarını çıkardığını duydum, düğmeye bastığında arabanın farları bir kez yanıp söndü ve tek ritimli bir ses çıkararak kapılar açıldı. arabanın önüne geldiğimde ellerimi ceplerimden çıkarıp kapıyı açtım ve bindim. karanda şoför koltuğuna oturduğunda sırtımı koltuğa yaslayıp kafamı arkaya attım.

arabayı çalıştırması ile eş değer telefonumun sesi arabada yankılandı. kafasını çevirip bana baktığında gözlerinde şaşkınlık vardı. rehberimde 2 numara vardı biri aral biri de karan. şaşkınlığının sebebi buydu elbette. titrek bir nefes alıp elimi kotuma attım ve darlığı yüzünden kendimi öne doğru iterek telefonu çıkardım. ekranda ki numarayı tanımıyordum bu yüzden kaşlarımı çatıp aramayı onayladım ve kulağıma götürdüm.

"alo?"

-alo ? pamira tuğralıy'la mı görüşüyorum ?-

"evet, buyrun"

-pamira hanım şirketle ilgili bir konu var da bu yüzden sizi şirkete bekliyoruz-

"çok acil mi ?"

-evet-

"peki, geliyorum"

telefonu kapattığımda karan'ın ne oldu der gibisinden bana baktığını fark ettim. dudaklarımı ıslatıp telefonu cebime koyarken gözlerim onun yüzündeydi.

"şirketten arıyorlar bir konu varmış gitmem lazım"

"şimdi ?"

"evet. çok sürmez zaten karan hemen bir gitsek olur mu ?"

"pekala"

bıkkınlıkla mırıldandıktan sonra gaza yüklendi. şirkete daha önce beni almaya geldiğinden yolu biliyordu bu yüzden bana sormadan kendinden emin bir şekilde şirketin yoluna saptı. beni niçin çağırdıklarını bilmediğimden biraz meraklıydım.

verta ile şirket arasında çok bir mesafe yoktu bu yüzden kısa bir süre sonra araba şirketin otoparkında durdu. karan'la beraber indiğimde etrafta ki arabalara göz attım. hava kararmaya başlamıştı, gökyüzünü kaplayan kara bulutlar yağmurun habercisiydi. yavaş adımlarla şirketin önüne kadar geldiğimde hızla geçen arabaların sesi kulaklarımdaydı. bu gürültü rahatsız edici olmakla beraber hemen oradan kaçma isteği uyandırıyordu.

şirketin kapısından içeri geçtiğimizde bu seslerden biraz uzaklaşabildik. sanki ilk defa buraya geliyormuşum gibi hissediyordum, şirketin sahibi olmama rağmen ürkek adımlar atıyor ve etrafıma bakınarak ilerliyordum. karan bana tezat kendine olan güveni ile kaşlarını çatmış emin adımları ile ilerliyordu. sonunda siyah kalem etek ve beyaz gömlekli bir kadın bizi karşılamaya geldi. ayaklarında ki topuklulardan hiç rahatsız olmuyormuş gibi acele adımlarla gelip tam önümüzde durdu.

"pamira tuğralı ?"

kafamı yavaşça sallayarak onu onayladığımda genişçe gülümsedi.

"Buyrun pamira hanım. biz de sizi bekliyorduk"

onu takip etmemiz için kolu ile işaret edince kısa bir an karan'la göz göze geldik. sonrasında kadının topuklularının çıkardığı ritmik sele beraber asansöre yetiştik. kadın hemen önümüzde durup bir kata bastığında karanla yan yana bir adım gerisinde duruyorduk. anlamsız bir endişe ve gerginlik üzerimdeydi, sürekli olarak terleyen avuç içlerimi çaktırmamaya çalışarak kotuma sürüyordum. durduğumuzu belli eden ses kulaklarıma ulaştığında sertçe yutkundum. kapı aralandığında kadını takip etmeye devam ettik. koridorun sonunda ki büyük kapının önüne geldiğimizde kapıyı açtı ve geri çekilerek eli ile içeri girmemiz için işaret etti.

"Burası"

kafamı sallayıp tebessüm ettim ve içeri girdim. Masasında oturmuş olan adam ayağa kalktı ve nazikçe koltukları işaret etti oturmamız için.

"Buyurun oturun lütfen"

Karanla birlikte karşılıklı koltuklara oturduğumuzda adam bana tebessüm etti.

"hoş geldiniz pamira hanım"

kafamı sallayarak ona cevap verdiğimde bir süre ortama bir sessizlik çöktü.

"evet konu ne ?" Sessizliği bozduğumda adam ellerini birbirine geçirip konu girdi.

"Pamira hanım babınız sizinle paylaşmış mıydı bilmiyorum ama ölümünden önce şirketi devretmek için Seçkinler şirketi ile görüşmeleri oldu. Buradan gitmeyi düşünüyordu, yurt dışına yani. Bu yüzden işlemleri hemen başlatmıştı ve burası ile bir ilişiği kalsın istemiyordu. Ne yazık ki onu kaybettik. Bir süre toparlanmanız için bekledim ama karşı taraf artık işlemlerin tamamlanması için baskı yapıyor. Henüz tamamlanmamış birkaç evrak işi var, şirket artık sizin yönetiminizde olduğu için kalan imza ve devir işlemleri de sizin sorumluluğunuzda"

"Burayı sattı mı yani?"

"Bildiğim kadarı ile sahip olduğu birkaç ev de dahil her şeyi sattı."

Benimle birlikte geleceklerdi, yurt dışına. Eğer ölmeseydi birlikte gidecektik. Her şey çok farklı olacaktı. Eğer ölmeseydi... Boğazıma oturup yutkunmamı güçleştiren duygularla başa çıkmak adına derin nefesler aldım.

"Eğer sizin içinde sıkıntı yoksa süreci başlatacağım. Birkaç imza için sizi tekrar davet etmem gerekecek, sonrasında devir işlemi ile birlikte ücreti de istediğiniz şekilde teslim alabilirsiniz."

"Başlatabilirsiniz. Teşekkür ederim."

Daha fazla bu odada durmak istemedim. Duvarlar üzerime doğru geliyordu. Yerimden kalktım ve odadan çıktım. Karanın ardımdan geldiğini duyuyordum ama onu beklemeden ilerledim. Dışarı çıktığımda yağmurun beni ıslatmasını önemsemeden otoparka doğru yürümeye başladım. her bir damlanın saçlarıma konuşunu hissediyordum, otoparka varana kadar biraz ıslandım. karanda benim gibi ıslanmıştı.. o alelacele arabaya binerken ben yerimde durup kafamı gökyüzüne kaldırdım. yüzüme çarpan yağmur damlaları beni bir nebze rahatlattı. yağmurun bıraktığı kokuyu içime çektikten sonra kapımı açıp arabaya bindim. Karan arabayı çalıştırmadan bana döndü. Onun bakışlarını üzerimde hissetmeme rağmen dönemden camı izlemeye devam ettim.

"Yurt dışı planından haberdar mıydın?"

Dedikleri ile gözlerim ona döndü. Babamın konuşması kulaklarıma ulaştı sanki, yutkundum.

"Beni göndereceğini söylemişti ama onlarında geleceğinden, her şeyi sattığından haberim yoktu."

Tüm bunların canımı nasıl yaktığını muhtemelen anlamadı. Ölmeselerdi hayatımın nasıl olacağını düşünüp canımın yandığını ona söylemedim, çünkü öyle bir hayatta karan olmayacaktı. Karanın olmayacak olması o hayatı isteyip istemediğimi bana sorgulattı ama hemen sonra eğer o olmasaydı ona bu denli bağlanmamış olacağımı hatırladım. Karan hiç olmasaydı, onu hiç sevmeseydim...

Silecekler belli aralıklarla çalışıyor saniyeler içinde ön camı kaplayan yağmur damlalarını temizlemeye çalışıyordu. elimi saçlarıma atıp tutturduğum lastiği yavaşça çektim ve ıslanmış olan saçlarımın omuzlarıma dökülmesine izin verdim. karan kafasını çevirmeden bana baktı, omuzlarıma dökülen saçlarıma baktıktan sonra gözlerime baktı. tüm bu bakışı bir kaç saniye sürmüş olsa da bana daha uzun bir süre gibi gelmişti. gözlerini tekrar yola çevirdiğinde kafamı ona doğru çevirdim ve çekinmeden onun yan profilini izledim. sakalları ve ıslak saçı her zaman ki gibi ilk odak noktam olmuştu. Dişlerini birbirine bastırmış olduğu için yanakları içine çökmüştü. benim onu izlediğimi fark etti ama gözlerini bana çevirmeden sanki hiç anlamamış gibi arabayı kullanmaya devam etti. Bu bana yaptığı en güzel jestlerden biriydi. onu izlememe izin vermişti, bu aldığım en güzel hediyelerden biriydi.

Eve varana kadar karan'ı izledim. araba durduğunda kafasını sonunda bana çevirdi ve gözlerini görmeme izin verdi. hiç sesini çıkarmadı ve derin bir nefes alıp o da yüzümü inceledi. ben onun bana verdiği izni ona vermeden kafamı çevirdim ve arabadan indim. yağmur eski şiddetini koruyordu. beni ıslatmasını umursamadan eve kadar yavaş adımlarla yürüdüm. karan gelip kapıyı açtığında onu beklemeden içeri girip montumu indirdim ve merdivenlere yöneldim. yavaşça tırmandığım merdivenlerden sonra odaya geçip karan gelmeden üzerimi değiştirip pijamalarımı giyindim. odadan çıktığımda ortalıkta onu görmedim üzerinde durmadan banyoya girdim ve kapımı örttüm. banyoyu aydınlatan loş ışık sayesinde aynada ki yansımamı görebiliyordum.

Gözlerimi kıpıştırıp dikkatle aynaya baktığımda hemen yanımda küçük bir çocuk vardı. pembe elbisesi üzerindeydi, saçları omuzlarından aşağısına uzanıyordu. gözlerinin mavisi gözlerime çarptığında nefeslerim boğazımda takılı kaldı. yüzünün rengini yitirdiğini kireç gibi beyaz olduğunu fark ettiğimde elimle lavabodan destek aldım. aklımdan sürekli orada kimsenin olmadığını tekrarladım ama oradaydı, aynada ki yansımasını görüyordum. yanımda duruyordu, küçük ellerini arkasına gizlemişti. korku kalbimin kendini belli etmesine neden oldu, elini arkasından yavaşça çektiğinde boşlukta sallanan sıska kollarına ve küçük ellerine bakındım. eli arasında tuttuğu metal bir şeyin varlığını gördüm. elini yavaşça kaldırdı ucunun keskin olduğu belli olan bir bıçağı parmakları arasında tutuyordu. başım döndü, midem altüst oldu, yer ayaklarımın altından kaydı, zorlukla lavaboya tutunup ayakta durmayı başardım. kafamı yanıma çevirmeye korktum, yanımdaydı onu görüyordum. bıçağı kaldırdı ve boşta olan küçük eli ile kahve rengi saçlarını arkaya itti. anlımda biriken terler şakaklarıma doğru ince bir yol çizdi, sırtımdan aşağı doğru akan soğuk bir damla teri hissettim. lavaboyu kavrayan ellerim tir tir titrerken o bıçağı kaldırıp yanağına yasladı. yanağına bastırıp çektiğinde yanağından akan siyah kan yere damladı. gözlerimden akan yaşlar boynuma doğru süzülürken onun yanağında ki kan yere damlıyordu, kanın yere değdiği anda çıkardığı o sesi duyuyordum. beynimin içinde yankılanan keskin bir ses gibiydi. ucu kana bulanmış olan bıçağı boynuna yasladı.

"dur...yapma"

fısıltım banyoda yankılandı. donuk mavi gözleri gözlerime baktığında göz yaşlarım durmaksızın yanaklarıma akıyordu. bıçağı bastırarak sürttü ve boynuna derin kesikler atmaya başladı, kesilen damarından fışkıran kan aynaya sıçradığında nefes nefese aynaya baktım, hızını arttırdı bağırarak boğazını kesmeye başladığında aynaya durmadan kanlar sıçrıyordu, yerler kan gölü olmuştu.

"yapma, dur..dur!"

bağırışım tüm banyoda yankılandı. hıçkırıklarım boğazımı yakarken gözlerimi sımsıkı yumdum ve kaldırdığım elimi bilinçsizce aynaya vurmaya başladım. ayna 5. darbemden sonra çatladı, kendimi kaybetmiştim, onun yansımasını yok etme isteği ile deli gibi aynaya vurmaya başladım. büyük bir gürültü ile parçalanan ayna elime kesikler bıraktı. aynanın gürültü ile yerlere saçılmasını umursamadan vurmaya devam ettim. aynı zamanda bağırarak ağlıyordum, buradaydı yanımdaydı. bedenimin çekildiğini hissettiğimde çığlıklarım arttı, bağırarak ağlamama bir de çırpınışlarım eklendi.

"Şehrazat ne oluyor ?!"

karanın sesini işittim, belimde ki kolların sahibini tanıdım ama ağlamamı da çığlıklarımı da kesmedim. aynaya vurmaya çabalarken karan beni lavabodan uzaklaştırdı. onun kolları arasında çırpınırken dizlerim üzerinde yere düştüm. benimle beraber o da çöktü, onun kollarından çırpınarak kurtulmaya çalışsam da izin vermeden kollarımı tuttu ve beni sardı.

"Dur! karan ona durmasını söyle!"

"Ne diyorsun Şehrazat?! sakin ol"

ağlayışlarım derinleşirken göz yaşlarım yüzünden bulanık olan gözlerimle karana baktım

"yalvarırım karan, durdur onu"

karan ellerini kaldırıp yanaklarıma koydu ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı göz yaşlarım onun ellerine dökülürken korku ile onun gözlerine bakıyordum.

"kimse yok...sakin ol"

şefkatle fısıldadıklarından sonra titreyen alt dudağımı dişledim.

"sadece sen ve ben varız burada"

sessiz fısıltısından sonra yavaşça kafamı salladım. ellerini yanaklarımdan çekip kafasını eğerek elime baktı. bir eli ile kesilmiş olan elimi kavradı, elimi yumruk yapmış olduğumdan kesiğin ne derece olduğu görünmüyordu.

"Elini kesmişsin, bakmama izin ver"

elimi yavaşça açtığında derin kesikler içinde kalan avuçlarımın kana bulandığını gördüm. yerinden doğrulunca bilinçsizce kolundan tutundum. elim sızlarken aynı zamanda onunda kolunu kana bulamıştım. karan bunu umursamadan elini elimin üzerine koydu.

"Buradayım, sadece sargıyı alacağım"

elimi yavaşça kolu üzerinden çektikten sonra ayağa kalkıp dolaptan ilk yardım çantasını aldı. önüme çöktüğünde çantanın fermuarını aralamış içinden pamuk ve dezenfektan aldı. pamuğa döküp elimi tuttuğunda gözleri kısa bir süre gözlerime baktı. bakışları yine elime döndüğünde yavaşça silmeye başladı. istemsizce acı ile inlediğimde eğilip elime üfledi. her silişinde bunu tekrarladı. kan olan pamuğu kenara atıp sargıyı aldı ve yavaşça elimi sardı. içi bitince beni kaldırdı ve banyodan çıkardı. odaya döndüğümüzde beni yatağa oturttu. kendimi geri kaydırıp yatağın içine girdiğimde arkasını döndü. içimi saran korku ile doğruldum.

"gitme"

yerinde durup bana döndüğünde korku ile ona bakıyordum.

"Gitmiyorum Şehrazat"

dolaba yaklaştığını fark ettiğimde sadece üzerini değiştireceğini anladım. yorgana sarılıp gözlerimi kapattığımda karan üzerini değiştirip yatağa girdi. Geriye kalan iç çekişlerimle beraber yorgana daha fazla sığındığımda karan'ın fısıltısını işittim.

"yorgana sarılmana gerek yok, bana sarıl"

teklifinin cazipliğine karşı koymadım ve kendimi kaydırarak ona yaklaştım. kolları altına sığınıp gözlerimi kapattığımda gördüklerimi unutmaya çalışarak derin bir uykunun kollarına attım kendimi.

****

sabah gelen gürültü ile gözlerimi araladım. kulaklarımı dolduran sesler kapı yumruklanması gibiydi. gözlerime yansıyan güneş yüzünden kaşlarımı çatarak doğrulduğumda karan'ın da benim gibi gözlerini açtığını ve kaşlarını çattığını gördüm.

"ne oluyor lan ?"

uyku sersemliği ile söylediklerinden sonra yorganı üzerinden attı ve yalpalayarak ayağa kalktı. onun ardından kalkıp gözlerimi ovaladığımda karan çoktan odadan çıkmıştı. gücümü toplayıp odadan çıkıp merdivenlere yöneldim. son basamakta durduğumda karan bana kısa bir bakış attı ve yumruklanan kapıyı açtı. kapının karşı tarafında duran polisleri gördüğümde nefesim boğazımda takılı kaldı. en önde ki polisin tanıdık siması beni şaşırttı. öne doğru bir adım attı ve elinde ki kağıdı karana uzattı.

"evini arayacağız...arama izni de var"

karan polisin uzattığı kağıdı alıp incelemeye başladığında ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordum. karan alayla kaşlarını kaldırdı ve kağıdı yine polise uzattı. bu polisin karan'a taktığını görebiliyordum ve bu beni endişelendiriyordu.

"artık benden hoşlandığını düşünmeye başlayacağım"

polise karşı kurduğu alaylı cümleden sonra poliste aynı şekilde güldü ve elini kaldırıp parmağında ki yüzüğü gösterdi. karan dudaklarını araladı, bir şey söyleyecekken polislerin arkasında duran birini fark etti. kafamı eğdiğimde ateşi gördüm. menderes atakol'un damadı ateş, oğlunu öldürdüğümüz ateş. boğazıma oturan yumru ile beraber bakışlarımı karana çevirdiğimde oldukça rahat görünüyordu.

"ateş sen hayırdır ?"

yine alaylı kurduğu cümlesi ile beraber ateş içeri girdi ve sinirle karan'a baktı

"bunun bedelini ödeyeceksin, sen benim çocuğumu öldürdün bunun hesabını vereceksin !"

"kim öldürmüş, ben mi ?"

"ulan ben va-"

polisin elini kaldırması ile ateş sustu.

"her neyse"

polis adımlarını merdivenlere yöneltince geri çekilip sırtımı duvara yasladım, o sırada göz göze geldik. dikkatle benim gözlerime baktığında sertçe yutkundum.

"yatak odamı merak ediyorsan yukarıda"

karan yine polisle uğraştı ama polis onu takmadı. yanında ki diğer polisle beraber yukarıda ki odalara baktı tek tek. hiçbirinde bir şey bulamadı. karana ait bir silah bulduğunda karan ruhsatını göstermişti, yani ondan da bir şey çıkmamıştı. banyonun kapısını açtığında titrek bir nefes alıp geri adım attım. bu mesafeden yerde ki kırık ayna parçalarını ve kan lekelerini görebiliyordum. polis çok üzerinde durmadan yukarıda ki son oda olan karanın odasına girdiğinde ardından girmiştim. dağınık olan yatağa baktıktan sonra dolaplara bakmaya başladı. dolabın bir tarafında benim diğer tarafında karanın kıyafetlerini görünce durup ikimize baktı.

"burayı aktif olarak kullanıyorsunuz herhalde ?"

bana dönüp gözlerimin içine baktı.

"oysa en son ifadende 'arkadaş olduğunuzu' söylemiştin"

karan kaşlarını çatarak polise baktığında dudaklarımı ıslatıp gözlerimi karan'a çevirdim.

"bu tavırlar da ne böyle ?...özel hayatları araştırmak için de mi arama izni aldın yoksa ?"

karan elini belime atıp kendine çektiğinde şaşkınlıkla yüzüne baktım.

"ister arkadaş oluruz ister sevgili. Bu seni hiç ilgilendirmez"

kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu, karanın dedikleri ile heyecandan düşüp bayılacağımı sandım. bu dakikalar sona erdiğinde polis odadan çıktı ve onun ardından karanda çıktı. onların ardından elimi kalbimin üstüne koyup biraz soluklandım. kendimi toparlayıp aşağı indiğimde aşağı katı da aramış olduğunu gördüm. bodrum katının koridoru önünde duran polis koridora bakınıyordu. bu mesafeden bodrum katının kapısı görünmüyordu ve karan bu sırada gergince polise bakıyordu.

"bir şey yok işte, zorlama artık"

polis dişlerini sıkarak karana baktı

"bu iş daha bitmedi. o adamın bana anlattığı her şeye inanıyorum...menderes atakol'u da torununu da sen öldürdün karan soyderi"

"kanıt ?"

polis gözlerini yumdu ve sinirle bir nefes aldı. arkasını dönüp dış kapıya yöneldiğinde karan son kez koridora bakıp derin bir nefes aldı ve arkalarından ilerledi. kapının önünde duran ateş'in yanına vardığında gergince ateş'e baktı.

"burada hiçbir kanıt bulamadık ateş bey"

"ne yani ?! bu adam benim çocuğumu öldürdü ! nasıl elini kolunu sallayarak ortada dolaşabilir ?!"

karan ateşin yanına yaklaştı ve acıyormuş gibi kafasını sağa sola salladı.

"ateş artık şizofren olduğunu düşüneceğim."

polisler dışarı çıktığında ateş de geri bir adım atıp dışarı çıktı ve kendinden emin bir ifade ile karan'a baktı.

"bu burada bit-"

karan cümlesini tamamlamasına izin vermeden kapıyı suratına kapattı. saniyeler içinde alaylı halinden kurtuldu ve sinirle nefesler aldı. elini kaldırıp hızla kapının yanında ki duvara geçirdi. Bir hışımla yukarı çıktı, yerimde durup onun aniden değişen haline ve gidişinin bıraktığı boşluğa baktım. çok geçmeden üzerini değiştirmiş bir şekilde aşağı indi. elinde ki silahı beline koydu ve montunu üzerine geçirdi. kapıyı açtığında koluna tutundum.

"nereye ?"

"işim var şehrazat"

dışarı çıkacakken yine kolunu tuttum ve engelledim.

"karışma artık karan. polislerin gözü üzerindeyken gidip ateş'e zarar verirsen sen za-"

"ona şimdilik karışmayacağım Şehrazat. tüm gözler üzerimdeyken gidip o adamı öldürecek kadar ahmak değilim"

son sözlerinden sonra çıkıp ardından kapıyı kapattı. onun gidişinin ardından gözlerimi kapatıp başına bir şey gelmemesi adına dua ettim.

Bir süre öylece kapının önünde durduktan sonra arkamı döndüm ve mutfağa yöneldim o anda gözüme çarpan koridor bodrum katının bulunduğu koridordu. kararsız kalsam da tam zamanı olduğunu düşünerek ilerledim ve koridora girdim. yavaş adımlarla koridorun sonuna ulaştığımda elimi kaldırıp kola tutundum ve aşağı indirdim. kapı kilitli olduğu için açılmadı. anahtarının nerede olduğunu düşünmek bir kaç saniyemi aldı, çalışma odasında olabileceği fikri aklıma geldiği gibi hızlı adımlarla yukarı kata çıktım. çalışma odasının önünde durduğumda kapı kolunu indirip içeri girdim. kapıyı açık bırakıp masaya yaklaştım ve çekmecelerini aramaya başladım. en alt çekmecesinde üç dört tane anahtar vardı. hepsini elime aldım ve hızlı adımlarla aşağı kata inip bodrum katının önüne geldim. tek tek denemeye başladığımda 3. anahtar tam oturdu. kapıyı açıp diğer anahtarları cebime sıkıştırdım ve karanlık merdivenleri aydınlatmak için elimi duvara atıp ışığı aradım. elime baskı yapan çıkıntıya rastlayınca yavaşça düğmeye bastım.

çok az bir ışıkla aydınlanan merdivenleri korkarak inmeye başladım . her bir adımımda geri doğru bakıyordum. derin derin nefesler alırken bodrum katına girdim. burası çok daha karanlıktı, elimi duvara atıp burada ki ışığı da bulup yaktım. sarı cılız ışığın odayı aydınlatması ile etrafa bakındım. karan'ın diğer evinde bulunan oda ile benzer ama daha büyük olan odaya şaşkınlıkla bakındım. masanın üzerinde dizilmiş olan kesici aletler, duvara asılı olan zincir. aklıma gelip gelmeyecek her türlü kesici alet vardı. içeri doğru bir adım atıp dolaba yaklaştım. Tüylerim diken dikenken çekmecelere bakınıyordum. içlerinde bulunan değişik bezlere ve bıçaklara bakmak beni daha kötü etti.

Son çekmeceye geldiğimde açılmadı. ne kadar çeksem de açamadım. yerimden kalkıp masanın üzerine dizilmiş olan bıçaklardan birini tutum. aklıma dün gece yaşadığım olay gelince titreyerek etrafıma bakındım, küçüklüğüm yoktu. Rahatlayıp elimin tersi ile anlımda birikmiş olan terleri sildim. gidip yere çöktüm ve çekmecenin ucuna bıçağı yerleştirip çekiştirmeye başladım. sonunda çekmece açıldığında geri doğru sendeledim. sürünerek çekmeceye yaklaştığımda içinde bir kamera vardı. elimde ki bıçağı yere bırakıp sargılı olan elimle kamerayı kavradım. başlatma düğmesine basıp ekranını açtım. önüme bir çok video çıktı aynı zamanda sağ üst köşede yanıp sönen, şarjın bittiğini hatırlatan işarette gözümden kaçmadı.

rastgele birisine tıkladım ve sırtımı masaya yaslayıp sesini açtım. bu odada çekilmiş bir videoydu. kamera önce biri tarafından masanın üzerine yerleştirildi, biraz geri gidince bunun karan olduğunu gördüm. bedenini kameranın önünden çekince arkada ki direğe ayakları ile asılmış olan adamı gördüm. nutkum tutuldu, elimi kaldırıp dudaklarımın üzerine koydum. adam yaşıyordu, acı içinde bir şeyler mırıldanıyordu. karan eline aldığı kesici aletlerle adamın bedenine çizikler atarken o kadar ciddiydi ki bu ciddiyeti beni korkuttu. adamın bedeninden akan kanlar yere damlıyordu. gözlerim aralanmışken hızla videodan çıktım ve başka birine tıkladım, şarjın bitiyor olması beni acele etmeye sürüklüyordu. kamera yine masanın üzerindeydi. karan başka birinin bedenine zarar veriyordu, elindeki zincirle boynunu bağlamıştı, zinciri yere adamdan uzakta bir yere bağlamıştı. adam bağırıyordu, boynu geri doğru çekilmekten yırtılmaya başlamıştı. dudaklarım titriyordu, kesik kesik nefesler alıyordum. kamera kapandı ve görüntü yok oldu. titreyen elimle kamerayı yerine koyup çekmeceyi kapattığımda midem kalkmıştı. ağır bir mide bulantısı yüzünden hızla yerimden kalktım ve koşar adım bodrum katından çıktım.

ilk katta ki banyoya koşup klozetin önüne çöktüğümde saf su kustum. öksürerek doğrulup sifonu çektikten sonra elimi yüzümü yıkayıp ağzıma su çalkaladım. ellerimi ıslatıp enseme sürdüm ve rahatlamaya çalıştım. banyodan çıktığımda önce bodrum katını kilitledim ve anahtarları yerine koydum. sırtımı çalışma odasının kapısına yasladığımda gözlerim yerdeydi.

"sen kimsin karan ? sen ne yapıyorsun ?"

yavaş adımlarla aşağı inip oturma odasına geçip oturduğumda ne yapacağımı bilmiyordum. onun böyle şeyler yaptığını biliyordum ve tüm bunlara rağmen onu sevmiştim ama izlemek başkaydı, onu tüm bunları yaparken izlemek beni kötü etkilemişti.

kafamda binlerce düşünce yankılanırken telefonumun sesi odada yankılandı. elimi cebime atıp çıkardığımda tanıdık bir numara ile karşılaştım. ecevitin numarasına bir süre baktıktan sonra onaylayıp kulağıma yasladım.

"efendim ?"

-Pamira nasılsın ?-

"iyiyim"

-emin misin ? sesin kötü geliyor-

"iyiyim dedim ecevit. sen neden aradın ?"

-nasıl olduğunu merak ettiğim için aradım-

gözlerimi devirip derin bir nefes aldım.

"ecevit bak biz seninle anlaştık. benim ailemin katilini bulacaktın... buldun, teşekkür ederim ama artık beni aramaman daha iyi"

-Ne?-

"karan iletişim halinde olduğumuzu bile bilmiyor ecevit. beni anlıyorsun değil mi ?"

-ne yani bu kadar mı ?-

"evet...lütfen beni bir daha arama"

telefonu kapatıp yanıma attığımda yorgunlukla başımı koltuğa yasladım.

****

yağmur damlaları şiddetle cama çarparken gök gürüldüyordu. karşımda ki siyah ekrana bakarken hiçbir şey düşünemiyordum. ellerimin arasında tuttuğum kahvenin soğumuş olduğunun farkındaydım, uzun zamandır mideme giren tek şeyin kahve olması ne derece mantıklıydı bilmiyordum. toplamış olduğum ayaklarımı sarkıtıp derin bir nefes aldım, hava karardığından oturma odasının içini dışarıdan yansıyan sokak lambaları sayesinde görebiliyordum, arada çakan şimşeklerde yardımcı oluyordu tabi. ev derin bir sessizlik içindeydi, karan hala gelmemişti. derin sessizliğin yanında yağmurun dinlendirici sesini dinliyordum Bir anahtar sesi işittiğimde irkilerek kafamı oturma odasının kapısına çevirdim. kapı açılıp kapandığında gelen adım seslerini duyabiliyordum. oturma odasının ışığı yanınca gözlerimi kıpıştırarak kapının önünde duran karan'a baktım. saçları sırılsıklam olmuş ve anlına yapışmıştı.

"uyumadın mı ?"

kafamı sağa sola sallayıp elimdeki bardağı orta sehpanın üzerine koydum. yerimden yavaşça kalktığımda gözlerim karanın kazağının üzerinde ki kan lekesine kaydı. kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktığımda sertçe yutkundum. ateş'e bir şey yapma ihtimalini düşününce karanın hapse girebileceği aklıma geldi.

"O kan sana mı ait ?"

"Merak etme Şehrazat ateş'e bir şey yapmadım"

Karan dönüp odadan çıktı. Ardından gidemedim. İzlediğim görüntülerden sonra berbat bir his boğazıma tırmanıyordu. Odanın duvarları üstüme üstüme geliyor beni boğuyordu. Ayağa kalkıp pencereyi yavaşça açtığımda esen rüzgarları içime çektim. yağmur damlaları kısa bir sürede yüzüme gelmeye başladı. derin derin nefesler almama rağmen boğuluyormuş hissi hiç geçmedi kendimi bir kafesin içindeymiş gibi hissettim. kafes karan'ın sırlarla dolu hayatıydı, kafes onun karanlığıydı. onun karanlığında boğuluyordum.

"Pencereyi kapat, üşüteceksin"

karanın sesini duydum ama dediğine uymadım. geceyi aydınlatan ay ışığına ve yıldızlara bakıyordum, aynı zamanda yağmur ile yıkanan karanlık caddelere. karan'ın varlığını yanımda hissettim. pencereyi kapattığında yüzümü ona döndüm. yakınımda olduğunu fark edince bir adım gerileyip sırtımı pencereye yasladım, bu hareketim karan'ın kaşlarını çatmasına sebep oldu.

"Şehrazat iyi misin ?"

"e-evet"

"emin misin ? ben evde yokken bir şey mi oldu ?"

sertçe yutkunup gözlerinin içine bakarken onu omuzlarından sarsmak istedim, gördüm ! o videoları gördüm, yaptığın o şeyleri gördüm diye bağırmak istedim.

"hayır karan, bir şey olmadı"

gözlerime şüphe ile bakıp bana doğru bir adım atınca sırtımı duvara doğru kaydırıp geri çekildim. bu hareketim onu kızdırdı.

"Şehrazat bir şey olmadığına emin misin ? sen evde yalnızke-"

"olmadı işte bir şey karan, sorup sorup durma! ne olabilir ki sen evde yoktun bende öylece oturdum işte"

bana garip bir bakış attığında arkamı dönüp koltuğa oturdum. Karan bir şey sormadı ve gelip karşıma oturdu. Gözleri bendeydi ve bir gariplik olduğunu sezmişti. Bedenimi kaydırıp koltuğa uzanınca kaşlarını çattı.

"Burada mı uyuyacaksın?"

" Hı hım"

"Neden?"

Çünkü seni seviyor olmayı kabullenemiyorum. Sevdiğim adamın böyle acımasız oluşunu kabullenemiyorum. Başkalarına zarar verirken gözlerinde gördüğüm o haz beni delirtiyor. Çünkü kendimle savaşıyorum, her an.

"Bilmem" Diye fısıldadım. Başka bir şey demedi ve o da koltuğa kıvrıldı. Ben yere bakıyordum ama o bana bakıyordu. Bir süre geçti, karanın düzenli nefes alışverişlerinden uyuduğunu anladım.

Onun aksine saatler geçmesine rağmen uyuyamadım. Sonra karanın rahatsızca kıpırdandığını gördüm. Sayıklamaları başladığında yine kabus gördüğünü anladım. Onu uyandırıp bu işkenceye son verebilirdim ama yerimden kalkmadım. Bugün yapamadım. Yaşadığı onca acı onun bu acımasızlığını haklı çıkarır mıydı? Bu sorunun cevabını kalbim başka aklım başka verdi bana. İkisinin arasında savrulup durdum. Hiç inmemiş hiç görmemiş olmayı diledim. Ama ben görmeseydim Karandı o. Başkalarına acı çektirip zevk alan, benim için ise bana asla zarar vermeyeceğini bildiğim karanlık bir adam.

****

karan arabayı durdurduğunda hiç konuşmadan indim ve şirketin girişine doğru ilerledim. karanın bedenini yanımda hissettiğimde şirketin kapısına ulamıştım. Beni bugün tekrardan aramış ve imza işleri için şirkete çağırmışlardı. Dün geldiğimiz odaya bu kez kimse eşlik etmeden gitmiştik. Adam aynı hoşgörü ile bizi içeri almış içmemiz için birer kahve söylemişti. Kahveler geldiğinde önünde ki kağıt yığınını düzenlemeyi bitirmiş bir kalemle beraber bana uzatmıştı. Önümde ki sehpaya kağıtları koyup imzalamak için eğildiğimde. Şirketin ortakları kısmında bir isim gördüm.

"Asuman Hazar kim?"

Adam Bu detayı bilmememe şaşırarak kaşlarını kaldırdı. "Yüzde 35 hisse ile şirketin ortağı. Babanızın yakın arkadaşıydı diyebilirim. Onunda satış hakkında bilgisi var, kendisini sizden sonra davet edeceğim buraya."

Babamın böyle bir arkadaşı olduğunu hatta şirketin ortağı olduğunu bilmiyordum. Şaşkınlığımı gizlemeden kağıtların hepsine imzayı atıp adama uzattım. O sırada karan sessizce beni izliyordu.

"Asuman hanımda imzaları atınca ücretin size ait kısmını tahsis edeceğiz hesabınıza. Güzel bir hayat temenni ediyorum sizin için Pamira Hanım, tekrardan başınız sağ olsun."

Kafamı sallayıp ayaklandım. Kahveleri ikimizde içmemiştik fakat bunu önemsemeden önce odadan sonra şirketten çıktık.


****

evin önünde durduğumuzda hava kararmıştı. Gece doğru düzgün uyuyamadığım için yorgunluktan ölecek durumdaydım. kapıyı açıp indiğimde karan da indi. yavaş adımlarla ilerleyip evin içine girdiğimizde yorgun adımlarla yukarı çıkıp banyoya girdim. üzerimdekilerden kurtulup kabine girdim. sıcak bir duşun ardından sarındığım havlu ile banyodan çıktım. karan'ı aşağıda olmasını umut ederek odaya girdiğimde karşılaştığım boşluk beni mutlu etti. kapıyı kilitleyip dolaba yaklaştım ve giyindikten sonra saçlarımı salık bırakarak aşağı indim. oturma odasından koridora yansıyan ışıktan karan'ın orada olduğunu anladım. içeri girdiğimde bir koltukta yayılarak oturmuş tablet ile ilgileniyordu. üzerini değiştirmiş daha rahat bir şeyler giymişti. onun yanında durmayıp pencereye yaklaştım ve evin bahçesi ile sokağına baktım.

"karan bu evin arka bahçesi var mı ?"

"var"

"görebilir miyim ?"

sorumla beraber bıkkınlıkla bana baktı.

"Şehrazat hiç halim yok. sonra çıkarız"

"ben kendim çıkabilirim karan"

"yalnız başına çıkma"

"arka bahçede ne olacak ?"

yerinde doğruldu ve elinde ki tableti yanına koydu. yüzünde ki alaylı ifade ile bana baktı.

"sen bu evin içindeyken kaçırıldın"

"sabah beni bu evde yalnız bıraktın ?"

yenilgiye uğradığını fark ettiğinde sinirle oflayıp yerinden kalktı. kapıya doğru yürürken mırıldanarak konuştu.

"dilde papuç"

arkasından kıkırdadım ve onu takip ettim. arka bahçenin cam kapısı önüne geldiğimizde karan perdeyi çekip kapıyı açtı. dışarı adımımı attığımda gülümseyerek etrafıma bakındım. bahçenin ortasında büyük bir havuz vardı. bahçedeki ışıklar havuza yansıyordu. sağ tarafta kamelyalar vardı. bahçe hem çok büyüktü hem de çok güzeldi.

"burası çok güzel"

"bu aralar bu cümleyi ne kadar çok kuruyorsun"

karanın dediğine aldırmadım ve yavaş adımlarla bahçenin ortasına geldim. serin hava yüzüme doğru estiğinde nemli saçlarım yüzünden titredim. karan gelip tam yanımda durduğunda gözlerim bahçedeydi.

"Şehrazat ?"

"efendim ?"

"hala korkuyor musun ?"

"yani korkmak değil de sadece-"

"benim korkuya mükemmel bir çözümüm var"

kafamı karana çevirip kaşlarımı çattığımda keyifle yüzüme bakıyordu.

"ne ?"

yarım ağız sırıttı ve bir anda beni belimden iterek havuza attı. çığlığımla beraber suyun içine düştüm. zorlukla suyun yukarısına çıkıp derin nefesler alırken sinirle bağırdım. ellerimle yüzüme yapışan saçlarımı itelerken karan kahkaha atıyordu.

"suyun altı güzel mi bari"

"karan!"

"serinle serinle, tadını çıkar havuzun"

"karan komik değil!"

karan hala gülerken ben havuzun kenarına yaklaştım ve çıkmaya çalıştım, o anda aklıma gelen şey ile durup karana baktım.

"bari havuzdan çıkar beni"

karan dudaklarını birbirine bastırdı ve elini uzattı, o anda sırıtarak elini tuttum ve hızla kendime doğru çektim.

"siktir"

karanda havuzun içine büyük bir gürültü ile düşünce kahkahalarla gülmeye başladım. suyun yüzeyine çıktı ve eli ile saçlarını geri iteledi.

"nasılmış, güzel miymiş suyun altı ?"

"komik mi ?"

kafamı salladım ve gülmeye devam ettim. karan bana bezgin bir bakış attığında havuzun kenarına yaklaştım.

"sende ıslandığına göre artık çıkabiliriz"

havuzun kenarına tutunduğumda karan beni tuttu.

"nereye gidiyorsun bakalım ?"

"ne ?"

karan anlını omzuma dayayıp derin bir nefes aldıktan sonra kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı. gece gibi siyah olan gözlerine bakıp titrek bir nefes aldım.

"çok kötüsün"

"ee boşuna bana şehriyar demiyorlar"

dediklerine derince gülümsedim. karan ciddi bir şekilde beni izlemeye başladı, dudaklarımda ki gülümsemeye baktıktan sonra tekrar gözlerimin içine baktı.

"çok güzel gülüyorsun"

gülümsemem yüzümde asılı kaldı. kalbim yine ritmini arttırırken karan ıslak anlını yavaşça anlıma yasladı.

"yanakların kızardı"

"yoo"

Hafifçe güldü ve derin bir şekilde gözlerimin içine baktı.

"Galiba seni öpeceğim"

"ha ?"

verdiğim tepkiye yarım ağız güldükten sonra dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. dudaklarının baskısını hissettiğimde garip bir his beni ele geçirdi. elini kaldırıp belime yerleştirdi ve dudaklarını yavaşça oynatmaya başladı. nefeslerim ikimizin dudakları arasında ezildi. boşta olan elini kaldırıp saçlarımın arasından geçirdiğinde kalbim göğüs kafesimi delecekmiş gibi büyük bir hızla atıyordu. saçlarımda ki elini kaydırarak yanağıma getirdi ve sıcak avucunu yanağıma bastırdı. kafasını yana yatırıp beni sertçe öpmeye devam ederken boğazından kopan bir inilti dudakları arasından firar etti. ona karşılık veriyorken içimde bir volkan patladı sanki, ona hissettiğim duygular ve bana yaşattığı bu şey dizlerimi titretiyor başımın dönmesine neden oluyordu.

boğazım nefessizlikten yanarken sürekli kalkıp inen göğsüm onun göğsüne çarpıyordu. yokuş aşağı deli gibi koşuyormuş gibi hissediyordum, bazense yüksek bir yerden boşluğa düşüyormuş gibi. karan dudaklarını dudaklarım üzerinden çektiğinde anlı hala anlıma yaslıydı, ikimizde nefes nefeseydik. gözlerimi kaldırıp çekinerek onun gözlerine değdirdiğimde siyah birer elmas gibi parıldayan gözlerinde kayboldum. sıcak nefesi yüzüme çarparken gözlerinin derinliğinden ayırmadım gözlerimi. Biraz durdu sonra tekrar dudaklarıma eğildi. Bu kez daha yavaş öpüşmeye başladık. Kollarımı onun boynuna doladım ve kendini bana bastırmasına izin verdim. Suyun içinde bacaklarımı karana dolamıştım. Sanki bu soğukta suyun altında değilmiş gibi yanıyorduk. Bu ateş ikimizi de yakarken beni öpmeye devam etti. Bu kez de kendimizi dizginlemeyi başarmıştık ama her öpüşmemizde biraz daha ileri gittiğimizi biliyordum. Ne o beni ne de ben onu durduruyordum. Belki de ikimizde bu yangında kül olmaya hazırdık.

****

Continue Reading

You'll Also Like

2.6M 118K 70
05**: Öncelikle yaşanan durum için sizden özür dilerim. Adamlarım adına da kusura bakmayın meslek icabı fazlasıyla ketumdurlar. Bayılttığınız adamıma...
94.6K 6.8K 42
Arzova ve Karya Krallıkları arasında bitmeyen savaşın tek kurtuluş umudu Prenses Amara'ydı.
5K 239 15
the uncanny counter'ın somun ve hana uyarlamasıdır. dizi ile tek farkı somun ile hana'nın birlikte olduğu hali olarak uyarlanması.(diziyi izlemiş olm...
1.5M 62.4K 51
Bebeği lösemi olan Arslan ile kardeşinin beyninde tümör olan Ayşegül, çaresizlik dolu bir dönemde kaderin ağlarını örmesiyle karşılaşır. Onların çare...