Mardin Dikeni ( Turan 1) ✓

By -karpuzcekirdegi

585K 28.7K 7.5K

Ne var ki bir bordo bereliyi alt etmek zehir yeşili gözlerin harcı değildi. Tamam, belki biraz alt etmiş olab... More

TANITIM
§ 1 §
§ 2 §
§ 3 §
§ 4 §
§ 5 §
§ 6 §
§ 7 §
§ 8 §
§ 9 §
§ 10 §
§ 11 §
§ 12 §
§ 13 §
§ 14 §
§ 15 §
§ 16 §
§ 17 §
ufak duyuru
§ 18 §
§ 19 §
§ 20 §
§ 21 §
§ 22 §
§ 23 § ( Part 1)
§ 23 § (Part 2)
§ 24 §
§ 25 §
§ 26 §
§ 27 § (Part 1)
§ 27 § (Part 2)
§ 28 §
§ 29 §
§ 30 §
§ 31 §
§ 32 §
§ 33 §
§ 35 §
§ 36 §
§ 37 §
§ 38 § (Part 1)
§ 38 § (Part 2)
§ 39 §
§ 40 §
§ 41 §
§ 42 §
§ 43 §
§ 44 §
§ 45 § (FİNAL)

§ 34 §

7.2K 404 178
By -karpuzcekirdegi

NET İNSANLARIZ SONUÇTA.

Mustafa Yarbay omzunda gururla taşıdığı yıldızlar olmasaydı 30' unda yeni yetme bir asker olarak itham edilebilirdi. Ha tabi bir de ömründen ömür yiyen, anasından emdiği sütü burun dışında her uzvundan çıkmasına sebep olan, simsiyah saçlarına aklar düşürüp öfkeden çatılan kaşlarının sonucunda ortaya çıkan kırışıklıklarına sebep bu BİZ MENEN ekibi olmasaydı. Tabi bir de şeytandan iki – üç dakika önce doğmuş kızı vardı amma velakin Mustafa Yarbay şu an kızını yok saymayı tercih ediyordu. Önce yarı baygın kocasının yanında dikilen güzeller güzeli kıza bakıp başı ile selam vermiş daha sonra da hiç istifini bozmayan bordo berelilere kısaca bir bakış atıp gülümsemişti.

"Hanım kızım, az müsaade var mı?"

İnşirah elbette ki ayaklarını yere vurup asla diye çemkirecekti ama Oğuz gözlerini açmıştı. Şimdi yanından ayrılamadığını anlaması gibi bir durum mevcuttu ki İnşirah asla ve kat'a buna müsaade edemezdi. Çünkü neden etsindi? Kendine verdiği yeminler neyse de Allah' a verdiği yeminleri çiğneyemezdi. O yüzden başı ile hafifçe onaylayıp, orada Oğuz' un başında dikilen aklını da odada bırakıp çıktı.

Mustafa Yarbay, simsiyah giyinen kızın arkasından memnunca gülümsedi.

"Maşallah Oğuz' cum karın da dillere destan hani."

Oğuz' un kehribar don don bakan gözlerinde önce bir gurur belirdi ardından da kıskançlık ateşi ile yanan hareler. Ne demek dillere destandı. Keserdi lan o dilleri! Tam doğrulup horozlanacaktı ki Mustafa Yarbay kuzu kuzu oturan ve kendisi içeri girdiği halde hiç de istifini bozmayan bordocuklara döndü. Elbette Mustafa Yarbay saygısızlık etmek için ayağa kalkmamazlık etmediklerini biliyordu. Şu an hepsi kara kara düşünüyordu.

Uraz yine en acı öldürme seçeneklerini gözden geçirirken, Murat aklında kalan ama okuyamadığı için yasını tutacağı kitapların adlarını sayıyordu. Yekta sevdiği kız ile olan aşkının imkânsızlaşmasını an be an seyrederken keşke sarma falan olsa diye iç geçiriyor, Can ise ablasının müstakbel kocasını nasıl kaçırdığını hatırlamaya çalışıyordu. Elbette içlerinde en uslusu olan Ali ise hangi ara bunlara uymaya başladığını hesaplamaya çalışıyordu.

Oğuz mu? O hala rüya gördüğünü sanıp, rüyasında neden bu kadar çok erkek gördüğünü tartıyordu.

"Ulan it oğlu itler!!!"

Allah! Başladı vallahi başladı!

Hepsi aynı anda ayağa fırlayıp selam durduktan sonra hazır ola geçmiş ve gelen emirden ziyade gelen her türlü küfre karşı çelik gibi duracaklarını bildirmişlerdi. Mustafa Yarbay ellerini arkasında bağlayıp sıra halinde duran manyakların önüne dikildi.

"Sövdüm yetmedi! Eşek kadar heriftir dedim dur Mustafa dedim duramadım dövdüm yetmedi! Görevden uzaklaştırdım, oralet cennetine yollayıp eşek gibi anırttırdım gene yetmedi! Ulan şereflerinden sual olmazlar! Ulan dağın tepesine diktim rahat durun ayrı olunca oranız buranız oynuyor diye! Gene yetmedi! Lan hadi Uraz ile Yekta zaten oynak! Lan Ali!"

Ali bir adım öne çıkıp selam dururken gür sesi ile hastaneyi inletti.

"Özel kuvvetlerden Yüzbaşı Ali Karan emir ve görüşlerinize hazırdır Komutanım!"

Mustafa Yarbay, selam duran Ali' nin dibine girip gözlerini kıstı.

"Sen hangi ara bu zibidilere uymaya başladın?! Ali dedim sessiz sakin çocuk, çok üstüne gitme bırak kafasına eseni yapsın sinirlenince ortamın ağzına sıçıyor ayarsızlığa gerek yok diyerekten alttan aldım! Niye?! Bu zibidilere uy diye mi?!"

Ali tam ağzını açıp ' Valla komutanım bende onu düşünüyordum' diyecekken Mustafa Yarbay topuklarının üzerinde dönüp Murat' ın dibinde bitti.

Yarım adım öne gelen ve selam duran Murat soğuk soğuk terlemeye başlamıştı.

"Özel Kuvvetlerden Binbaşı Murat Necipoğlu emir ve görüşlerinize hazırdı Komutanım!"

"Murat dedim efendi çocuk, daha bir gün ne kötü sözünü duydum ne de emrindekileri dövdüğünü! Pırlanta gibi Binbaşı be! Heheyt aslan yavrusu dedim! İyi bok yedim!"

Murat'ın dibinde biten Yarbay, genç adamın nefesini bir yerlere yollarken istemsizce yutkundu. Yok, zinhar kurtulamazlardı bu kez. Adam isim isim öne çağırıyor haşlıyor ve geri yolluyordu! Sanatsal sıçmanın da sonu vardı muhakkak ve tam olarak o sondaydılar. Mustafa Yarbay, Can' ın dibinde bitince Can zar zor selam verip kükredi.

"MAK istihbarat birliklerinden Üsteğmen Can Deniz emir ve görüşlerinize hazırdır Komutanım!"

"Bende hata! Ablan neydi ki sen ne olasın?! Sülalece manyak ama ben yine de merhametli yanımın bok yemesi yüzünden dur dedim kendime. Mustafa hemen çocuğa deli damgasını vurma ama ne oldu? Mustafa' yı durdurduğum yere kadar sıçtın! Ablanın birliği bastığı gün seni karakola çaycı olarak yollamalıydım! Ama yapmadım! Niye? Dur Mustafa dedim, kaşına gözüne kurban zehir gibi gözlere bak be dedim! O gözlerde sana girsin !"

Can kem küm etmek için bir cesaret dese de sonradan susturuldu. Yekta' nın dibinde biten Mustafa Yarbay' a acıklı acıklı bakıp, bir eli hemşireyi çağırmak için olan düğmeden tetikte bekleyen Oğuz' a omuz silkti.

"Özel Kuvvetlerden Üsteğmen oynak Yekta Durgun emir ve görüşlerinize hazırdır Komutanım!"

Bir süre kimseden ses çıkmadı. Ama en sonunda oldum olası azarı yiyince gülme tutan Uraz dayanamamış ve kıkırtısını bastıramayaraktan ortalığı iyice batırmıştı.

Mustafa Yarbay, sarı civcivinin dibine girip kıstığı gözleri ile dişlerinin arasından hırlar gibi konuştu.

"Çarkınıza sıçarım."

Net adamdı Mustafa Yarbay. Yaparım dedi mi yapardı. Uraz'da bunun bilinci ile işaret parmağını kaldırıp tatlı tatlı gülümserken en sempatik ses tonu ile konuştu.

"Yarbayım, yüksek müsaadenizle bir durumu açıklığa kavuşturabilir miyim?"

Mustafa Yarbay yatışmak bilmeyen siniri ile onayladı. Uraz hazır ola geçip karşıya bakarak çelik gibi bir ses ile haykırdı.

"Sizin gibi biri tarafından çarkımıza sıçılması bizim için onurdur Komutanım!"

Mesajı alan bordocuklar aynı anda başlarını sallarken Can öne atıldı.

"Taşı sıksa suyunu çıkaran, bakışı ile düşmanları köşeye sıkıştıran bir Komutan için ölmeye de öldürmeye de hazırız Komutanım!"

Mustafa Yarbayın siniri bir yatışır gibi oldu. Dudağının kenarı ile tek kaşı kalkarken hafif bir böbürlendi.

"Yok canım."

Murat' ın lacivert gözleri parlamıştı resmen.

"Bizim komutanımızsınız diye demiyorum ama herkesin hayalidir sizin gibi bir önder olmak!"

Mustafa Yarbay genç delikanlı gibi saçını düzleyip gülümsedi.

"Çocuklar abartıyorsunuz."

Yekta açık kaleyi görüp sakince golünü attı.

"Komutanım bilirsiniz abartmayı sevmem ama paçalarınızdan asalet akıyor. Atatürk gibi adamsınız be!"

Mustafa Yarbay' ın göğsü kabardı kabardı! Atatürk dendi mi akan sular durur, ırmağın yönü değişirdi. Mustafa Yarbay'ın gözleri ışıldarken Oğuz' a dönüp zar zor bastırdığı gülüş ile sordu.

"Hakikaten mi Oğuz'cuğum?"

Oğuz, kendisine yavru köpek gibi bakan 5 bordo bereliyi yok sayıp' Paşam eyvallah adam gibi adamsınız ama yani Atatürk o' diyecekti ki hemşire deli dürtmüş gibi içeri daldı.

"Komutan! Azarlarınız bittiyse hastayı ameliyata alacağız!"

Sinirden mosmor olan hemşireye dönüp hafifçe gülümsedi yine yıkılan Mustafa Yıkılmaz.

"Hay hay efendim, nasıl arzularsanız."

Mustafa Yarbay'ın ardından tüm askerler de kuzu kuzu dışarı çıkmış hemşire şaşkınca hastasına bakıp kaşlarını daha fazla çatmıştı. Adam elinde hemşire çağırma düğmesi abal abal kendisine bakıyordu.

Oğuz kaşlarını çatarak sakince konuştu.

"Madem bozuk ne diye bunu buraya koyuyorsunuz?"

___________________

Bukre dönüp durmayı kestiğinde büyük bir gürültü de ona eşlik etmişti. Saatlerce dönmesini bitirdiği için inler ve cinler onu alkışlamaya falan kalkmamıştı. Sadece akşam yemeğinden sonra içilen keyifli kahvelerin bulaşığını taşıyan tepsi devrilmişti. Dilemma elindeki tepsiye sinirle bakıp yerdekileri toplamaya başladığında Bukre de hızla yanına çöktü.

"Neye dellendin gene?"

Bukre hiçbir şey demeden kırılan bardakları toplayıp hızlıca siniyi kızın elinden alarak mutfağın yolunu tuttu. Dilemma arkasından şaşkın ördek gibi bakakaldı bir süre. Aybukre oldu olası pek akıllı bir şey değildi ama son zamanlarda iyice zıvanadan çıkmıştı. Aklına çakan düşünce ile gözleri kocaman açılmışken sırıtmayı da ihmal etmedi.

"Olur mu olur valla."

Keyifli keyifli yürüyüp doğan çocuğun kime benzeyeceğini tartarken çardakta unuttuğu kitabını almaya gidiyordu. Aklı bir karış havada bir kız olmaya mı başlıyordu ne iyice her şeyi unutmaya iki de bir, bir yerlere çarpıp kendine kıymaya başlamıştı. Amaan dedi kendi kendine aklı da biraz tepelerde dolansın sanki ne olacaktı? Kendi kendine konuşup çardağa gidiyordu gitmesine ama başından aşağı su saçtığı asker orada otururken imkânı yok kitabını alamazdı. Sıkıntıyla yanaklarını şişirdiği sırada askerin kitabı aldığını görüp yerinde kalakaldı.

"Saçların dalgalanır, bir gemiyi yutar.

Ve gözlerinin kahvesi, bir insanı bir ömür boyu tok tutar.

Bakamam gözlerine, beni deniz de tutar."

Dilemma' nın ağzı şaşkınca aralanırken kalbi delicesine çarpıyordu. Bu adamın eline silah verip dağa yollamamalıydı. Bu adamın eline bir kitap verip sesi kesilene kadar şiir okutulmalıydı. Boğuk derinden gelen ve insanın tüylerini zıplatan bu ses bu şekilde kaybolmamalıydı.

"Saçmalık!"

Ya da bu sesin sahibi anında gırtlaklanmalıydı. Genç kız akşamın karanlığında saklanıp askerin kitabı incelediği gibi onu incelerken duyduğu tek kelime beyninde ki damarın birden patlamasına sebep olmuş olduğu yerde delirmesi ile sonuçlanmıştı. Dilemma' nın yanakları sinirden kızarırken altını özenle çizdiği Ahmet Yavuz şiirine olan hayranlığı bir kez daha arttı. E adamın şiirlerini her insan anlayamıyordu en nihayetinde. Bir incelik lazım anlamak için ki bu zebella gibi adam da inceliğe dair hiçbir şey yoktu. Sinirlenince olduğu gibi yine alt dudağını dişlemeye başlamış yüzünü buruşturmuştu. Sanki aşı olan bir çocuk gibi durduğunun elbette farkında değildi Dilemma. Ayaklarını yere vura vura çardağa gidip adamın bir köşeye attığı kitabı alıp zehir saçan gözlerini askere dikti.

"Acısı olan hiçbir şiire saçma demek senin haddin değil."

Samet kınalı saçları ışıkta kor alev gibi parlayan mavi gözlerinde yeşil hareler dolanan kıza başını yana eğerek baktı.

"Haddimi bildirmek sana mı düştü?"

Dilemma' nın siniri puf diye uçarken göğsüne bastırdığı kitabı biraz daha sıktı. Zaten adama karşı mahcuptu iyice kendini batırmıştı.

"Ben öyle demek istemedim... Yani istedim ama had bildirme anlamında asla. Ben..."

Samet birden ayağa kalkıp kızın dibine girince Dilemma' nın sözleri de boğazına boncuk misali dizildi. Başı adamın omuz hizalarına denk geliyordu. Köydeki çoğu kızdan daha uzundu Dilemma, Ağaları bazen dalga geçer bazen de ciddiyetle evde kaldığını söylerlerdi. Eh haksız da değillerdi. Görücüye gelenlerin çoğu kızdan daha kısa kaldığı için Şehmuz Ağa tarafından direk ret ediliyordu. Yalan değil okumaya hevesli Dilemma' nın da işine geliyordu bu durum. Evlenip ne yapacaktı ki? Öğrenmesi gereken onca şeyin arasına bir de koca kaprisini ekleyemezdi. Boyu uzun ama iyiydi. Erkeklerin yanında eğrelti durması da sorun değildi. Nitekim bu askerin yanında küçücük kalmıştı. Bu his hoşuna gitmeye başlamıştı ki kendini durdurdu. En son asker vakasında hiç istemediği şeyler olmuştu bir daha böyle bir şeye asla müsaade edemezdi.

"Kararsız, sakar, beceriksiz, sıska ve..." Ela gözleri kızı baştan aşağıya süzüp mırıldandı. "Çirkin."

Dilemma' nın gözleri birden dolmuştu. Ama karşıdakine gösterecek değildi bu duygusallığını. Aklındakiler çoktan uçup gitmişti ki zaten son zamanlarda aklı hep bir karış havadaydı. Oracıkta ağlamamak için kendine çemkirmeye başlaması bile fayda etmiyordu. Dilemma buradaki insanlardan başkaydı. Mardin' li olduğuna kimseler inanmazdı. Mardin' in insanı sertti bir kere. Bakışıyla yeri göğü delerdi. Oysa Dilemma sessizdi. Sinirli bile kalamaz kocaman kalbi merhametini taşıyamazdı. Başını hafifçe öne eğip hiçbir şey demeden sakince uzaklaştı oradan.

Samet' ın dudaklarında hafif bir tebessüm yer edinirken izlenimleri de değişmeye başlıyordu. Hırçın ve saldırgan bir kız olarak kafasında tarttığı Dilemma gittikçe değişiyordu. Çardağa oturup başını geriye yaslayarak mırıldandı Samet.

"Utangaç, sessiz, nazlı, sulu göz ve" kızın yüzü kapalı gözlerinin ardına düşünce gülümsemesi donuklaştı. "Güzel. Çok güzel."

________________________

"Eşim halleder."

Oğuz, ameliyata hazırlık aşamasında takılıp kalmıştı. Çünkü manyak karısı ameliyat önlüğünü giymesine yardım etmiyordu. Ulan hiçbir şey yoksa elin hemşiresi vücudunu görecek diye kıskanır gene gelirdi. Ama yok inadına limon sıktığı karısı gelmiyordu. Oğuz içten içe kıpır kıpır olsa da ağrısı ile kendini belli eden omzu kıpırdamasına izin vermiyordu. Utanmasa mutluluktan oynayacaktı. İnşirah gelmişti. Karısı onun için gelmiş başına dikilmişti.

Maalesef sevincini kursağında koyan bu üçüncü hemşireydi. Her defasında farklı hemşire geliyor ve hazırlanmasını söylüyordu. Kimseleri bulamayınca da yarım teklif edip Oğuz' un mekanik cevabı ile karşılaşıyorlardı 'eşim halleder.'

İnşirah asık suratı ile içeriye girip aksi aksi baktıktan sonra çemkirdi.

"Ne var?"

Oğuz' un kalbine ağır bir yük oturduğu halde o kadar hızlı çarpıyordu ki, nefes alamamaktan korktu. Özlemi geçtiğinden değildi ama karşısında ömrünce bekleyebileceği tek insanı görmenin verdiği yangınla yandı kanı. Bağlı olduğu monitörde ki kalp ritmi deli gibi dalgalanmaya başlamış 82 olan kalp atımı 150 lere çıkmıştı. Bu kız onu bir gün öldürecekti. Dili damağına yapışmış parmak uçları sanki donmuştu. Her gördüğünde bu derece psikopata bağlamıyordu elbette Oğuz. İnşirah onun için gelmişti. Kuduran kalbi ile gözlüklerini düzelten beyni bir süre sonra bilinçsizce ağızları bir karış açık yere serileceklerdi. Beyni son anda hafifçe doğrulup kızın sorusunu yineleyince irkilerek rüyadan uyanırmışçasına kendine geldi.

"Kıyafet."

İnşirah buz gibi sesi duyunca huysuzca yanına gelip ameliyat önlüğünü açtı. Soğuktu işte. Buz gibiydi. Gözleri kadar sesi de soğuktu. Hemşirelerin aralarında fısıldaşması üzerine gergin olan sinirleri biraz daha gerilmişti. Yine kimse yakıştıramamıştı Oğuz' un yanına onu. Sahi o kadın olsaydı yakıştırırlar mıydı? Düşüncelerini toparlamak için gözlerini birkaç saniye kapadı.

"Doğrul biraz."

Oğuz sağlam eli ile düğmeye basıp yatak başlığını kaldırdı. Yo hiç de uslu bir koca olup eşine yardım etme niyeti ile yapmamıştı bunu. Tek amacı ibneleşen ruhuna göre hareket etmekti. İbneleşen ruhu da karısının adını sayıklayıp vals falan yapıyordu. Kızın kokusuna, teninin sıcaklığına biraz daha yaklaşınca derince bir nefes aldı.

İnşirah adamın her yerinden sarkan kablolara ve damar yoluna zarar vermeden önlüğün kollarını geçirdiği sırada fark ettiğiyle kıp kırmızı kesildi. Adamın pantolonu duruyordu. Manyak gibi üstü açık gezdiği için artık yarı çıplak görünce kızarıp tükürüğünde boğulmuyordu ama hemşirenin söyledikleri aklına geldikçe pencereden atlamayı falan düşünmeye başlamıştı. İç çamaşırı dışında her şey çıkacak demişti kadın demesine ama nasıl çıkacaktı. Alev alan yanaklarını ve boğazına oturan gıcığı yok sayıp kendi kendineymişçesine mırıldandı.

"Pantolonu şey yap sen."

Oğuz kendi kendine mırıldanan karısına içercesine bakıyor kalbinde ki atımı tüm vücudunda hissediyorken yaşamak zorunda olduğunu hatırladı. Bu kız için yaşayacaktı Oğuz. Bu kız için savaşacak, bu kız için öldürecek ve gerekirse bu kız için ölecekti. Hem bu kız için yaşayacak hem de bu kız için ölecekti.

"Doğrul biraz."

Oğuz doğrulmayı denemeden hızlıca cevapladı.

"Omzum çok ağrıyor, sen yap."

İnşirah önce bir sabır çekti sonra derin bir nefes alıp yavru köpek gibi kendisine bakan adamın ensesini küçücük eli ile kavramaya çalıştı. Çekti ama yok. Kıpırdamıyordu bile. Oğuz hafifçe öne eğildiğinde kızın nefesi çenesine çarptı. Yutkundu genç adam. İnşirah ile göz göze geldiğinde kız adamın yüzünde ki acının paniği ile sordu.

"Canın mı yandı?"

"Gözlerin... İçimde ki kurşundan daha çok yakıyor."

Bir süre oluşan koca sessizlikte ikisi de boğuldu. Birbirlerine koşup defalarca ayrıldılar. İnşirah' ın duvarları defalarca çatladı, Oğuz' un iradesi gittikçe zayıfladı. Sonra İnşirah ateşe değmiş gibi elini adamın soğuk teninden çekti. Birkaç adım gerileyip çatık kaşları ile adama baktı.

"Saçmalamaya başladın yine."

Oğuz' un kehribar gözleri kızın hızlıca odayı tek edişini izlerken yüzü acı ile kasıldı tekrardan. Sormak istediği şeyler vardı. Konuşmak istediği onca mesele, anlatmak istediği çocukluk anıları, onu bulana kadar sürdüğü sefil hayat... Anlatmak istediği o kadar çok şey vardı ki. Yarım kaldı yine. Oğuz alışıktı bir şeylerin yarım kalmasına ama bazen bu yarımlık ince bir sızı olarak vücudunda geziniyordu. Gerisini kendi halledip uzandığı sırada doktor odaya girdi.

"Hazır mıyız ameliyata?"

Oğuz don don bakışları ile onaylarken 50' lerinde ki doktor hızlıca açıklama yaptı.

"Kurşun hayati bir noktaya gelmemiş. 3 saat içinde çıkmış olursunuz. Antikoagülan ilacı en son 1 hafta önce almanız iyi olmuş. Müdahale için beklemeyeceğiz."

"Teşekkürler."

Neyse ki Oğuz iş hayatında gösterdiği disiplini sağlık hayatında göstermiyordu da 2 günde bir alması gereken ilacı kafasına estiği gibi kullanıyordu. E atalar boşa demiyordu bozuk saat de günde iki kez doğruyu gösteriyor diye. Yok, bir kezdi. İki kez miydi? Her ne haltsa dedi Oğuz kendi kendine. Sonuçta doğruyu gösteriyordu. Ve İnşirah onun için gelmişti.

_______________________

Uraz yığılırcasına kendini yatağa atmış ve her şeyi geriye itelemişti. Kardeşine ve Ali' ye dünyayı dar edecekti elbette. Üstü müstü anlamazdı Uraz. Atacan' lardan kız almak kolay mıydı ulan? Hem de habersizce kapı arkalarında fısır fısır. Hele Ali görevden bir gelsindi de! Mustafa Yarbay giderken Ali' yi de yanında götürmüştü görev bahanesi ile. Ki tüm ekip Ali' nin evlatlık almak istediği küçük kız ile ilgili olduğundan adları kadar emindi. Yoksa Ali göreve giderken kızın yanında ne işi vardı?

Ben size dünyayı dar edip abiliğin kralını yapmazsam bana da Uraz demesinler!

Demesinlerdi tabi! Ali' den daha iyisini bulacağından ya da razı olmadığından değildi elbette bu gaddar abi pozları. Rajona tersti bir kere. Hem Uraz' ın en sevmediği şey kılkuyruk abilerdi. Gerçi son zamanlarda kendisi de tam bir kılkuyruk abi olmuştu ama olsundu. Sonuçta tersti aga! Uraz uykuyu sallayıp Çisem' in odasına paldır küldür daldı. Doğası gereği zaten biraz garip bir adamdı ama kapıyı çalmadan bir kızın odasına girecek kadar da dinkof değildi.

Baskın yapar gibi odaya dalan abisine dehşetle bakan Çisem çığlığı bastı.

"Abi aklımı aldın!"

Uraz psikopatça burnunu çekip duruşunu dikleştirdi.

"Ha benden önce alan birazcık bırakmış yani?"

"Hı?"

Çisem bilseydi ki aldığı morfin yüzünden Ali' nin boynuna atılıp aşkım diyerekten öpmeye çalıştığını ömrü billah kimsenin suratına bakamazdı. Ama zavallı Çisem bilmiyordu. Eh haliyle abisinin manyağa bağlamasını da anlayamıyordu. Uraz sakince adımlayıp yatakta oturan Çisem' in önünde durup birden eğilerek sırıttı.

"Duydum ki kapı ardında aganigi falan."

"Abi ne diyorsun gözünü seveyim. Vallahi anlamıyorum ki."

Çisem en son kaçırıldığını hatırlıyordu. Ondan sonrası yoktu. Nasıl yatağına sağ salim geldiğini hatırlamıyor zorlasa da beyni error veriyordu. Ama asıl sıkıntı Ali' yi hiçbir yerde bulamayışıydı. İstemsizce yutkundu. Yoksa! Ali abisine söylemiş miydi? Tabi ya! Yoksa abisi neden durduk yere saçmasındı ki? Gerçi abisi düzenli olarak saçmalardı. Allah biliyor ya evlendikten sonra da iyice bir şartelleri yakmıştı ama bu kadar saçmalama da yapmazdı abisi. Yine de şüpheyle adamı süzdü Çisem. Yok yok yapmazdı abisi! Kesin Ali söylemişti. Ay delirecekti şimdi. Nasıl söylerdi, hangi ara? Cayır cayır yanan yanaklarına elini yaslayıp kocaman açılan gözlerini abisine dikti. Ali ortada yoktu! Yoksa abisi...

"Hangi ara söyledi!?"

"Ha bir de söyleyecekti?"

Çisem' in omuzları çöktü. Kurduğu senaryolar el sallayarak kendilerini suya atmışlardı.

"Anlamadım abi ya!"

"Bağırma abiye!"

Çisem dokunsan ağlayacak moduna geçince Uraz yanına oturdu. Bağırmamıştı ki.

"Ne zamandır o lavukla görüşüyorsunuz?"

Çisem dehşetlerden dehşet beğeniyordu resmen ama yok hiç biri tam olmuyordu.

"Hangi lavukla?"

Uraz birden kükredi.

"Ha başka lavuklarda var yani!"

Çisem dehşetleri tekmeleyip beyni ile birlikte oturup düşünmeye başladı. Dejavu dese yok. Rüya falan dese cık adamlar başkaydı en başta.

"Ulan bu sahne çok tanıdık geldi."

Uraz yine çemkirecekti ki kapı sonuna kadar açıldı. Murat deli dürtmüş gibi her odanın kapısını çalmadan açıyor koskoca konağı resmen tarıyordu.

"Nerde?"

Çisem aynı dehşetle abisine baktı.

"Ay size ne oldu ya böyle?"

Uraz şaşkınlığını saklayarak Murat' ın yanına gitti.

"N'oldu lan?"

"Gölge yok."

Bağırmamış ya da fısıldamamıştı. Sadece ortada olan bir gerçeği kabul edemediğini ifade eden sesi ile konuşmuştu. Kaos beyninde takla atarak dolanırken Bukre araya girdi.

"Gitti o."

Murat birkaç adımla Bukre' nin yanına geldi.

"Nereye?"

"Evine."

Murat' ın lacivert gözleri siyaha çalarken Uraz hızlıca Bukre' yi arkasına çekti. Adamın titreyen vücudu, kitlenmiş gibi yere bakışı can yakıcı derecede tanıdıktı.

"Yavrum sen Çisem' in yanına geç."

Bukre endişeyle kocasına baksa da Uraz gözlerini Murat'tan ayırmıyordu. Kalbi deli gibi atarken odaya girdi. Çisem ölü balık gibi bakmayı kesip kapıyı kapamış ardından da kulağını dayamıştı.

"Yenge, Mihriban nerede?"

Sabahtan beri ortalarda dolanmayan kızı hatırlayınca Bukre birkaç kez gözlerini kırpıştırdı.

"Ha, sarma sarıyordur."

"Ne sarması ayol?"

Bukre bilmem dercesine omuzlarını silkip kulağını kapıya dayadı.

"3 tencere sardı daha da sarıyordu. Eli de hızlıdır ha."

10 dakika sonra Murat' ın sesini duyabildiler kızlar.

"Sorun yok. İstediği buydu."

Uraz 10 dakika boyunca yere bakan arkadaşının sonunda söylediği cümle ile zorla gülümseyip elini sırtına koydu.

"Islatalım mı?"

Murat ruhsuzca arkadaşına bakıp başını olumsuz anlamda salladı. Uraz üsteleyemeden genç adam merdivenlerden inmişti bile. Derince bir nefes alıp topukları üzerinde dönerek Çisem' in kapısını birden açtı.

Bir koluna karısı bir koluna da kardeşi düşünce önce bir algılayamadı. Sonra tatlı tatlı gülümseyen Çisem' e baktı bir, ardından da çatık kaşlı karısına.

"Yavrularım, n'apıyonuz?"

Bukre toparlanıp hızlıca doğrulsada Çisem salak salak sırıtmaya devam etti.

"Kapı dinliyorduk."

Eh Atacan' ların ne elinde ne de dilinde ayar yoktu sonuçta.

______________________

"Belliydi o yellozun öyle yapacağı! Bak dediklerim bir bir çıkıyor sen daha dinleme oğlunu! Hayır o adamın sıfatından belliydi. Bir Şiyam bir o yani! Kız da saf mı salak mı anlamadım ki ben, şahsen beni çocuğumla ortada bıraksa hayatta dönmem... Anne ne büyük konuşmaması vallahi dönmem. Tövbe desene sultanım türlü türlü kurdun... Bak bir hafta izlemedim neler olmuş."

Yekta gecenin 3 ' ünde Hint dizilerinden girip evlilik programlarından çıkarken annesinin akşam ne yemek yaptığını öğrenmeye çalışıyordu ama yok! Kadın Nuh diyor peygamber demiyordu. Sevdiği bir yemek de acaba ondan mı dese Yekta her şeyi severdi. Pırasa hariç. Ay Allah' ı affetsin ama yiyemiyordu o otu.

"Kuzum?"

"Söyle annecim."

Ayten Hanım oturduğu yerden huzursuzca kıpırdandı. Kör olmayasıca kocasına 4 gündür ulaşamıyordu. Zaten eve geldiği gittiği yoktu ama en azından her gün arar şuradayım derdi. Aklına kötü kötü şeyler geliyor şeytan oradan buradan vesveseliyordu. Yekta' sı uzaktayken canını sıkmak istemese de söylemekten başka çaresi de kalmamıştı.

"Baban 4 gündür yok."

Yekta' nın dişleri ilk kelime ile birlikte birbirine çarpmış ama yıllardır annesi üzülmesin diye suratına taktığı o gülümseme istemsizce yüzünde yerini almıştı.

"O genel olarak yok annem."

Ayten Hanım gözlerini yoldan çekip sıkıntı ile ayağa kalktı.

"Aramadı da hiç."

Yekta derince bir nefes alıp elini saçlarından geçirdi. Yine içi öfkeden titremeye başlamış, kalbi sancılanıp nefes almasını zorlaştırmıştı.

"Tamam, anne ben hallederim. Uykum geldi sonra ararım tamam. Çok öptüm."

Yekta telefonu kapayıp derince bir nefes daha aldı. Batırdığı her şey gün yüzüne çıkmak için karanlık kuytularda koşuyor, bağıra bağıra can alıcı gerçeği acımadan söylüyorlardı. Gözünü kapasa kan kıyamet, açsa karanlıkta ağlayan çocuklar. Dizlerini kendine çekip avuçları ile şakaklarına baskı yaptı asker.

"Düşünme. Düşünme!"

______________________

Uraz odaya geçtiğinde karısını yatakta uyur halde buldu. Tam yüzünde şeytani bir gülüş belirmişken Bukre kıpırdanıp diğer tarafa döndü. Kabul karısı ölü gibi uyuyordu ve yine kabul Uraz karısı uyurken ondan faydalanmak gibi kötü şeyler yaparken zinhar utanma duygusuna dair bir şey hissetmiyordu. Ama minik karısı her kıpırdadığında kalbi depar atıyor olduğu yerde put gibi kalıyordu. Bukesinden korktuğundan değil de erkek adama tersti yani bunlar.

Hızlıca üzerini değiştirip üstüne bir şey giymeden yatağa yattı. Sonuçta hava bilmem kaç dereceydi bu sıcakta zorunlu giydiği pijama altı bile fazlaydı. Karısının dibine girip pikeyi üzerlerine örttükten sonra gözlerini kapadı. Yo uyuyacağından falan değildi gecenin ya da sabahın 4' üydü ve 6' da karakola gitmek için yola çıkması gerekiyordu. Uyursa zinhar onu uyandıramazlardı. Sadece gözlerini kapayıp Allah' ına bu huzur için şükrediyordu.

Gri gözleri kızın yüzünü içerken hafif yumruk yaptığı sağ elinin tersi de pürüzsüz yüzü okşuyor, içinde ki huzuru mutluluğu kat be kat arttırıyordu. Ama ne var ki Uraz' ın en mutlu anlarından en iç karartıcı şeyi düşünmek gibi psikopatça huyları vardı ki bu huyu sağ olsun aklına dolanla eli olduğu yerde kaldı.

"Ne olacak bunlar?"

Kendi kendine mırıldanıp cevabı sanki aşık olduğu kadının yüzündeymişçesine Aybukre' ye baktı. Aklı Murat ve Gölge' ye takıldı. Yekta ve Mihriban cephesi de abuk subuktu ya gene de Yekta salak malaktı ama ne istediğinden emin olana kadar hareket etmez, istediğini de alırdı. Öyle zorla falan da değil. Şeytan tüyü mü ne zıkkımsa bir şekilde istediği şey de seve seve Yekta' nın oluyordu. Ama Murat öyle değildi. Ne istediğine bile tam karar veremezken hızla atılır, her şeyi allak bullak ederdi. Üstelik Gölge' nin de uzlaşmacı bir tarafı kesinlikle yoktu. Sırt üstü uzanıp ellerini başının altında birleştirerek tavana baktı.

"O değil de, Gölge kim?"

Aybukre ile evlenmekten vazgeçtiğinde Murat' dan temiz bir dayak yemiş sonra da Gölge'sinin beklediğini öğrenmişti. İlk başta çok tınlamadı sonuçta Murat tescilli bir deliydi. Evet TSK 27 yaşında tescilli bir deliyi Binbaşı yaparak önceliklerini göstermişti. Murat' da kimsede olmayan bir şey vardı. Üstleri de bunu görmüş bu deli fişeği aralarına almak için adeta kapışmışlardı. Açıkçası Uraz henüz farklı olanı anlayamamıştı. Eyvallah adam müthiş zeki, korkusuz, strateji yeteneği yüksek, güçlü bir askerdi. Ama bir şey, bir şey daha vardı.

"Ney ki?"

"Asker?"

Uraz irkilerek yan tarafına dönünce Aybukre' nin uyku mahmuru gözlerini küçük elleri ile ovuşturduğunu gördü.

"Uyandırdım mı?"

Genç kız etrafına bakıp hafifçe doğruldu.

"Kendi kendine ne diye konuşuyorsundur?"

Uraz' da doğrulup alt dudağını dişledi.

"Duydun mu yavrum?"

Aybukre kısaca başını sallayıp huysuzca geri yattı.

"Gölge' nin adını ne sayıklarsın bu saatte?"

Uraz' ın arsız yönü karısı onu kıskanıp sahiplendikçe daha da çok ortaya çıkıyor, içinde ki uslanmaz Uraz Atacan' ı isyana teşvik ediyordu. Yatağa yatıp Aybukre' nin küçük burnunu sıktı.

"Söylemeyip kıskandırayım diyeceğim ama dayak yemekten korkuyorum galiba onun için söyleyeceğim. Murat bu kıza hafiften yanık galiba ama emin değilim zaten herifi anlaması zor neyi neden yapıyor pek de bilmiyorum."

Bukre, askerin elini itip gözlerini kıstı.

"Eyi yat da uyu. Karakola gideceksin değil?"

Uraz karısının beline sarılıp göğsüne çekelerken laf yememek için hızla konuştu.

"Benim serseri kalbime senden başkası yakışmaz."

Bukre gülümsediğini belli etmemek için başını adamın göğsüne iyice yerleştirdi. Uraz' da sessizce karısının saçlarını koklayıp öptü. Gözlerini kapayıp gülümsedi. Amacı kesinlikle uyumak değildi.

_______________________

"Haklısınız tabi ama bir izah edeyim Binbaşı'm. Aksi gibi geldiğim gün can kardeşim görev arkadaşım Yekta kaçırıldı, sonra diğer can kardeşim aynı zamanda enişte adayım olan Ali' de canlı bomba olan küçük bir kızı kurtarmak için Anapa'da düşman eline düştü eh biz de gidip bir kurtaralım dedik. Kurtaralım derken de kan kardeşlerimden biri ağır yaralandı. Karısı da doğum yapmak üzereydi biraz da çatlak onunla falan uğraştılar. Ha yok ben uğraşmadım ama Bahadır' dan haber beklerken Mustafa Yarbay ağzımıza sıçtı. Tam karakola geliyordum ki dünyalar tatlısı kardeşim, düğününü bastığım şerefsizin kardeşi tarafından kaçırıldı. Gelini kaçırmak için bastım evet şimdi ki karım. Her neyse işte onu kurtaralım derken KİBAS'da zirveye oturan Oğuz vuruldu. Ha KİBAS şey ya, bizim çocuklar arasında gır gır şamata olsun diye kılkuyruklara deniyor. Söylerken çok havalı hissettiriyor da. He Oğuz, oda kan sulandırıcı kullandığı için durumu ağırlaştı sonra manyak karısı te Rusya'dan gelip hastaneyi bastı. Mustafa Yarbay gelip yine ağzımıza sıçtı falan. Ondan gelemedim yani Binbaşı'm."

Uraz yürümeyi kesip dudaklarını büzdü. Tekrar başını yukarı kaldırıp acı acı yakardı.

"Allah' ım şahsen bir asker gelip bana bunları anlatsa inanmam ama sen Sadık Binbaşı'ya inanma gücü ver Ya rabbim. Gördün hiç biri yalan değil. Eksik var fazla yok güzel Allah' ım. Yeni bir cezaya ponçik kalbim hazır değil. Ben suçumu da biliyorum gerçi, hep Cuma namazına gitmedim diye ama güzel Allah' ım vallahi görevdeydim."

Nöbetçi asker selam durduğunda başı ile selamını alıp odasına geçerek üniformasını giydi. Sadık Binbaşı'nın korkusu yüzünden resmen dili damağına yapışmıştı. Odasından çıktığında dün geceki baskının sonuçlarını Onbaşı'ndan rapor aldıktan sonra ölü ve yaralı olmamasına hem şükretmiş hem de şaşırmıştı.

"Malatyalı nöbetteyken şehit düşmez."

Uraz irkilip arkasını dönünce kendisine selam duran Binbaşı'nın selamını kabul ettikten sonra şaşkın şaşkın bakmaya devam etti.

"Geçmiş olsun Üsteğmen."

Uraz bir an düşündü acaba hangisine demişti ki. Üstelik kim anlatmıştı? İstemsizce yutkunup konuştu.

"Sağ olun Binbaşı'm. Da kim için şey etti..."

Uraz lafını bitiremeden bir sevinç nidası duydu. Duyduğu ses bir erkek sesi olsaydı elbette korku filmlerinde ki manyak adam gibi boynunu kütürdete kütürdete arkasına bakmazdı. Ama bu bir kız sesiydi. Yo bu Mihriban' ın sesiydi. Mustafa Yarbay'ın kızı olan Mihriban.

"Kuzenin de geldi."

Uraz dehşetle Binbaşı'na bakmak istese de Mihriban' dan ve arkasında elinde tencerelerle gelen 5 askerden gözünü alamıyordu.

"Sadık amca! Ay kızma hiç geldim diye sarma getirdim size. Erken oldu biraz ama olsun! Afiyetle yiyin."

Uraz dehşetle Sadık amcaya(!) kısaca bakıp hızlıca başını Mihriban' a çevirdi.

"Mihriban?"

"Kuzen?"

Kuzen kimdi ulan? Uraz' ın sinirleri tamamen yanmış olmalıydı ki hiçbir şeyi anlayamıyor oluşunun mantıklı bir açıklaması olsundu. Kendini cimcikledi. Ah! Yok yerindeydi sinirleri falanda. O zaman delirmişti. Yoksa Mihriban ' ın kuzeni olmasının başka bir açıklaması yoktu. Sadık Binbaşı elinde tencerelerle ilerleyen askerlerin ardından giderken Mihriban nefessiz konuştu.

"Mustafa Yarbay senin annenin kardeşi. Annende aniden kalp krizi geçirince onun yanına gitmek zorunda kaldın. Özür dilemek içinde beni yolladın karakola. Ameliyat kararı alındığı içinde 3 gün orada kalmak zorunda kaldın. Annen gözünü açınca da hızla buraya geldin. Kapiş?"

"Değil kapiş!"

Uraz' ın yüksek çıkan sesi Mihriban' ın gözlerini fincan altlığı kadar açması sonucu kısıldı.

"Annem kim ulan? Kızım ben açıklardım."

Mihriban gözlerini devirip kendisine gülümseyen Sadık amcasına kocaman gülümseyerek el salladı.

"Bugün mü halledecektin?! Sen halledene kadar zaten tutanağın babama gitmiş olurdu. Bilmem farkında mısın izinsiz gittin! Ne kadar rütbeli olursan ol, askeriyeden bahsediyoruz."

Uraz sessizce kendisine çemkiren koca mavi gözlü kıza şaşkınca baktı.

"Bu sarmalar ne iş?"

Mihriban yeminle mal der gibi nefesini verdi.

"Fidye işte."

Uraz inanamazca güldü.

"Hangi ara yaptın 5 tencere sarmayı?"

Mihriban acı acı manikürünün ırzına geçtiği ellerine bakıp alt dudağını sarkıttı.

"N'apıcan asker? Her şey vatan için."

###

Ay anam 20 sayfa yazım World de wattpad de ne olur bilemiyorum tabi şsjdfşs neysecime efenim çok çok sevgilerle *-* daha erken gelecekti ama zavallı Nevran' ın internet paketi bitti. Hunharca internet aradım ama yoktu-.- neyse ki hallettim. BİR DE DİNÇERİN HİKAYESİ VE GÖLGE' NİN BULUNDUĞU ÇETE AYRI HİKAYELER OLARAK YAYINLANACAK. Dinçer' in hikayesi uzun zamandır taslak olarak duruyor. Dinçeri uzun uzuuun yazmak istedim. Elbetteki diğer hikayelerde biziim manyaklarda olacak şlsjfd fakat ne zaman yayınlarım bilemiyorum. Mardin Dikeni final ne zaman verir onu da bilmiyorum Allah a emanet mdkdkdNeyse çok bıdı bıdı yapmadan ( bu yapmamış hali) kaçıyorum *-* azıcık da yorum yaparsanız çok sevinirim haydin selametle ❤😈

Continue Reading

You'll Also Like

Lavin By Elifnur

General Fiction

230K 11.5K 29
İntikam uğruna kaçırılmış Lavin. Dedesi tarafından hayatı cehenneme çevirilen Lavin. Babası ve annesi tarafından sevilmeyen Lavin. Bebek iken diğe...
1.7K 110 11
"Peki ya bize bir şarkı seçecek olsaydın, ne olurdu?" dedi içinde hem kaybolduğum hem de kendimi bulduğum gözlerini bana çevirerek. Birkaç saniye dü...
HÜKÜM By Esra ARIDORU

General Fiction

5.2M 182K 79
Aşk onlar için farklıydı ... Birbirinden çok farklı görünen ama bir o kadar da birbirine çok benzeyen iki hayat . Esra Miray Aksoy ve Azad Yılmaz...
64.8K 7.4K 43
barış: seni o anlamda sevmiyorum