Scorpius
---------------
Duvara yaslanmış bir biçimde ellerim ceplerimde uyumsuz bir melodiyi mırıldanıyordum. Rose ve Halburt ile olan cezam için Filch'in gelmesini beklerken zihnimde hiç açılmaması gereken konuları açıyor ve kendimle tartışıyordum. Bu konular genellikle sinir bozucu bir kızıl kafayla ilgili olsa da şuan odaklandığım şey o değildi.
Annabell'in neden ağladığını bir türlü öğrenememiştim, üstelik bir daha ağlama krizine girmesinden korktuğum için ısrar da edememiştim ve bu oldukça can sıkıcıydı. Bu olayın tek iyi yanı ise Albus ile barışmalarına vesile olmasıydı sanırım.
Yaklaşan ayak seslerini duyduğumda başımı kaldırdım ancak gelen kişi beklediğim biri değildi.
"Scorry" dedi Jenna boynuma atılarak.
Bana bu şekilde seslenmesine yüzümü buruşturdum.
"Bana böyle seslenmemen gerektiğini konuşmuştuk" dedim onu kendimden ayırırken.
Küçük bir çocuk gibi dudağını büzdü. Keşke böyle davranmasa diye geçirdim içimden.
"Ama sana böyle demeyi seviyorum" dedi çocuksu bir tavırla.
"Ama ben sevmiyorum ve neden burada olduğunu sorabilir miyim?" diye sordum naziçe
"Bana hâlâ neden Halburt ile kavga ettiğini söylemedin ve o kızla cezaya kalma fikrinden hoşlanmıyorum" dedi huysuzca.
"Halburt hakkında konuşmak istemediğimi söyledim" dedim sabırsızca "Ve kiminle cezaya kalacağımı ben belirlemiyorum değil mi?"
Bana kararsızca baktı, bir şeyler sezinlemiş gibi bir hali vardı.
Hemen sonra gülümsedi ve dudaklarıma uzandı.
Jenna beni öpmeye başladığında birinin geldiğini zar zor seçebilmiştim. Daha sonra ise öpüşmemiz bir öksürük sesiyle bölündü.
Jenna benden ayrıldığında karşımızda kollarını kavuşturmuş bir biçimde duran Rose'u gördüm.
"İşinizi bölüyorum ama" dedi ters bir tavırla "Filch'i beklerken de kör olmak istemiyorum"
Ona alaylı bir bakış attım, o ise Jenna'ya bakıyordu.
"Güzel saçlar Willam, böyle görünmesi için ne kullanıyorsun?" dedi yarım bir gülüşle, yüzümdeki alaycılık yerini ters bir ifadeye bırakırken ona sert bir bakış attım ve saçlardan bahsetmişken, Rose'un hâlâ örgülerini bozmaması gözümden kaçmamıştı.
"Ne var?" dedi masumca "sadece iltifat ediyorum"
Jenna Rose'a kötü bir bakış attıktan sonra bana döndü.
"Yarın kahvaltıda görüşürüz, bizim masada yiyoruz değil mi?"
Onu onaylarcasına başımı salladığımda Jenna bana kocaman gülümsedi.
"İyi geceler tatlım" dedi gitmeden önce.
Jenna'yı gönderip Rose'a döndüğümde anlamlandıramadığım bir ifadeyle bana bakıyordu.
Gözlerimiz buluştuğunda bakışlarını kaçırdı.
Hâlâ benimle oyun mu oynuyorsun Weasley?
"İşte bu mükemmel!" bağırarak gelen Aaron'u gördüğümde gözlerimi devirme isteğini zar zor bastırdım.
"Harika bir ceza geçireceğiz" diye devam etti sırıtarak "Sonuçta o kadar çok ortak yönümüz var ki, değil mi Weasley?"
"Haklısın Halburt" diye konuştum "Sonuçta ikimiz de seni dövdük, iyi bir ortak yön değil mi?"
Aaron çenesini kaparken Rose ikimizi de umursamamıştı. Filch sonunda o aksak yürüşüyle yanımıza geldiğinde üçümüz de şaşırtıcı bir şekilde konuşmuyorduk.
"Beni dinleyin veletler" dedi aksi bir şekilde, kedisi bize tısladı "bugünki cezanızı Hagrid'e yardım ederek geçireceksiniz"
"Hagrid mi?" dedi Rose sevinçle
"Hagrid mi?" dedim kararsızca
"Hagrid mi?" dedi Aaron hafif bir korkuyla
Filch yüzlerimize bakıp tiksinir bir ifade takındı.
Üçümüz birlikte Hagrid'in kulübesinin yolunu tuttuğumuzda Rose önümüzde hoplaya zıplaya yürüyordu, Hagrid'i görecek olma fikri onu neşelendirmişe benziyordu.
"Umarım uyarımı dikkate almışsındır Halburt, bizden birine bir daha dokunacak olursan bu sefer seni elimden kimse alamaz" diye konuştum Rose'u izleyerek.
Mutlu görünüyordu, sanki bugünki konuşmamızda ağlayan o değilmiş gibi. Onun Jenna'dan özür dilemesi için uğraşırken ağlaması amaçladığım bir şey değildi. Sadece onunla biraz alay etmek istemiştim, tıpkı benimle ettiği gibi.
Öte yandan kendime hep ondan nefret ettiğimi hatırlatıp dursam da Rose'u ağlattığımda sevinmediğime emindim.
"Sonsuza kadar onun yanında kalamazsın Malfoy" dedi Aaron yamuk bir gülümsemeyle.
Elbette kalamazdım, zaten Rose'un benim yardımıma ihtiyacı olduğunu da sanmıyordum. Bir şekilde Halburt'u yeneceğine emindim, benim hoşuma gitmeyen asıl şey Halburt'un Rose'un etrafında dolaşmasıydı.
"O kadar emin olma" diye söyledim. Aaron cevap vermedi.
Sonunda kulübenin önüne geldiğimizde Hagrid bizi bekliyordu.
"Yine cezaya kalmışsınız" dedi hafif bir kızgınlıkla ben ve Rose'a bakarak.
Rose Hagrid'e şirince gülümserken ben de sırıttım. Aaron ise huysuzca Hagrid'i süzüyordu.
"Bugün cezanızda bana yardım edeceğinizi Filch söylemiştir sanırım, yaşlı huysuz herif. Kabulukların beslenmesi için yasak ormana gitmemiz gerekecek, bilirsiniz ağaç bitleri için. Onlara bayılıyorlar" dedi Hagrid sevecen bir şekilde
"Yasak ormana mı?" dedi Aaron telaşla
"Korkmuş görünuyorsun Halburt" dedim alayla kaşlarımı kaldırarak. O ise yüzündeki telaşlı ifadeyi silmeye çabaladı.
Rose ise başka şeylerden rahatsızmış gibi görünüyordu.
"Ben ağaç böceklerine dokunamam" dedi yutkunarak
"Sorun değil Rosie sen de Fang'e göz kulak olursun, yalnız söyleyeyim korkarsa arkasına bakmadan kaçar" diye konuştu Hagrid.
Böylece ben ve Halburt ejderha derisi eldivenleri giyip ağaçlardaki böcek yuvalarını bulup, böcekleri toplamaya başladık.
Halburt arada sırada etrafına tedirgin bakışlar atıyordu. Onun yasak ormandan bu kadar korktuğunu bilmiyordum doğrusu.
Hagrid birkaç işi olduğunu söyleyip gittiğinde bir ağacın kovuğundaki yuvayla boğuşuyordum.
O sırada Rose'un çığlığını duydum. Koşarak yanına gittiğimde korkudan titrediğini gördüm. Yüzünde neredeyse elim büyüklüğünde bir örümcek vardı.
"Yüzümde örümcek var" dedi kısık bir sesle "Yüzümde örümcek var!"
Yavaşca yanına yaklaşıp örümceği suratından aldım. Elimde debelenen hayvanı ileriye doğru fırlattığımda Aaron da yanımıza gelmişti.
"Neler oluyor?" dedi nefes nefese etrafına bakarak.
"Sen iyi misin?" diye sordum Rose'a. Bir süre bana şaşkınca baktı.
"Yardımına ihtiyacım yok!" diye bağırdığında geri çekildim.
"Yüzünde örümcek varken öyle demiyordun ama" dedim ters bir şekilde.
"Kendim halledebilirdim" diye söylendi, neyi vardı bu kızın Merlin aşkına, iyilik yapsam bile suçlu ben oluyordum.
"O zaman örümceği yeniden yüzüne koymamı tercih edersin" dedim asamı çıkartarak, bana kötü bir bakış attıktan sonra Fang'i çekiştirerek yanımızdan ayrıldı.
Bir süre daha böceklerle uğraştıktan sonra Hagrid gidebileceğimizi söyledi.
Sonunda kendimi yatağıma bıraktığımda yorgun olmama rağmen uyuyamamıştım. Ne zaman gözlerimi kapatsam Rose'un Jenna bana gülümserken attığı bakış geliyordu.
Neden öyle bakmıştı ki? Artık Boot ile çıkıyorlardı, zaten ondan hoşlanıyorum deyip duruyordu. O halde neden öyle bakmıştı ki?
Rahatsızca yerimde dönüp durdum. Zaten bunları düşünmem de çok aptalcaydı. Artık ona hissettiğim tek şey nefret duygusu iken neden bunları kafama takıyordum bilmiyorum.
O gece saatlerce uyuyamadım ve neredeyse sabah olacağı zaman henüz uykuya dalıyordum.
∆∆∆
Aaron
-----------
Karanlıktaki gölgelerde saklanarak yasak ormana ilerledi ve içinden o yaşlı devin çoktan sızmış olmasını umdu. Kimsenin onu görmemesi gerekiyordu.
"Aptal herif" diye mırıldandı ormana girerken.
Rougwood'un buraya gelmesi demek her şeyin batacağının bir göstergesiydi.
Diğerleri ile birlikte ceza için buraya geldiklerinde Rougwood'u görecekler diye ödü kopmuştu ama neyse ki kimseye yakalanmamışlardı.
Adamın neden geldiğini bilmiyordu, eğer yine acele etmesi için tehdit savurmaya geldiyse Aaron bu sefer yüzüne yumruğunu geçirebilirdi.
Bir an sahip olduğu öfkeye şaşırdı ve daha sonra bunun o aptal Weasley kızı yüzünden kaynaklandığını hatırladı. Kızın öfkesi ister istemez onu da etkiliyordu.
Eh diye geçirdi içinden ileride öfkeden kudaracağına eminim.
En sonunda ormanın derinliklerinde neredeyse kaybolduğunda Rougwood'u buldu.
"Ne halt yemeye bu kadar yakına geliyorsun" diye çıkıştı hemen "Zaten ayna sayesinde haberleşebiliyoruz, ne demeye kendini riske atıyorsun"
Rougwood, Aaron'a dik dik baktı.
"Neden hâlâ bir ilerleme kaydedemedin?" diye sordu buz gibi bir sesle.
Aaron gergince gözlerini kaçırdı.
Biliyor mu? Nasıl bilebilir Merlin aşkına!
Aaron'un sessizliği Rougwood'un pek de hoşuna gitmiş gibi görünmüyordu. Çocuğu yakasından tutarak havaya kaldırdı.
"Neden hâlâ onun aklında değilsin? Dur sebebini ben söyleyeyim çünkü o senin aklına girdi değil mi?" dedi adam tükürürcesine.
Aaron kendini ondan kurtardığında savunma yapma ihtiyacı hissetmişti.
"Zihinsel açıdan güçlü, direniyor" diye geveledi.
"Direniyor mu?" dedi Rougwood neredeyse kahkaha atarak "Şuan her şey istediğimiz gibi gidiyor, şuan da o zayıf ve direnemez. Bana yalan söyleme, neden bekliyorsun?"
Aaron da neden beklediğinden emin değildi aslında, Rougwood haklıydı şuan her şey onların lehineydi.
"Dur bunu da ben cevaplayayım" dedi Rougwood alaylı tavrını devam ettirerek "ondan etkilendin değil mi? Onu seviyorsun"
"Saçmalama" dedi Aaron "Weasley'nin babası, babamı yakalayan kişiydi ona hissettiğim tek duygu nefret ve intikam"
"Öyleyse neden bekliyorsun!?" diye tısladı adam.
Bu sorunun cevabını kendide bilmiyordu. Hayır ondan etkilenmiş falan değildi sadece..
Weasley kızı onun için üzülmüştü, Aaron'u duvardan duvara fırlattığı zaman yani.
Aaron kızın üzüldüğünü biliyordu. Rougwood hâlâ kızın zihnine giremediğini sanıyordu ama Aaron girebiliyordu.
Onun için ağlamıştı ve bu Aaron için bir ilkti. Hayatı boyunca kimse Aaron'u incittiği için üzülmemiş veya ağlamamıştı ama o ağlamıştı.
Üstelik kızı, kendine zarar vermesi için kışkırtan yine bizzat kendi olduğu halde ve bu olay bütün düşüncelerini tepetaklak ediyordu.
Bir saniye bile olsa onda hissettiği şevkat duygusu Aaron'u affallatmıştı.
"Sadece biraz daha zaman verirsen-"
"Zaman mı!" diye kükredi Rougwood "O yeterince bekledi ve artık sabırsızlanıyor"
"Biraz daha bekleyebilir" dedi Aaron ters ters.
"İşin ciddiyetinin farkında değil misin? Bu oynayabileceğin bir intikam oyunundan çok daha fazlası" diye konuştu Rougwood
Aslında intikamdan fazlası Aaron'un umurunda değildi, intikamını aldıktan sonra diğer insanlar istediği haltı yiyebilirdi ancak Rougwood ona katılıyor gibi görünmüyordu.
"Madem işin ciddiyetinin farkında değilsin, fark etmene yardımcı olmalıyım değil mi?"
Rougwood'un yüzünde tehlikeli bir ifade belirdi, asasını çıkardığında Aaron ne olacağını anlamıştı.
Hayır diye düşündü buna bir kez daha katlanamam
Büyüye karşı koyacak kadar gücü olmadığını biliyordu. Bu yüzden yapabileceği tek şeyi yapıp koşmaya başladı ancak Rougwood çoktan lanetli sözleri bağırmıştı
"Crucio!!"
Aaron tanıdık olmasından nefret ettiği bu hissi biliyordu.
Bütün bedeni acıyla sarsılırken başının ikiye ayrıldığına emindi, çektiği tüm acıların ötesindeydi bu.
Tüm kemikleri sonsuz bir döngü ile kırılıyordu sanki. Eti kemiklerinden koparak parçalara ayrılıyordu ve birileri bağırıyordu ya da bağıran kendisiydi emin değildi.
Emin olduğu tek şey her şeyin sona ermesini istediğiydi. Bitmesini istiyordu.. Ölmeyi istiyordu.
Rougwood onu bıraktığında acıdan kurtulduğu için sevinçten ağlayacaktı.
Yanındaki Rougwood'a bakabildiğinde sevincinin kısa sürdüğünü anladı ve neredeyse sürünerek adamın yanından uzaklaştı.
"Bu sadece ufak bir uyarıydı" diye devam etti Rougwood gözlerinde tehlikeli parıltılarla ve sonra Aaron'u orada bırakarak karanlığa karıştı.
Aaron olduğu yerden göz yaşlarını koluna silerek kalktı. Halsizce şatoya doğru ilerlerken artık bekleyemeyeceğinin farkındaydı.
∆∆∆
Rose
--------
İksir sınıfına doğru ilerlerken dün akşamki cezam aklıma geldi ve yüzümü buruşturdum.
Scorpius'un benimle ve Halburt ile cezaya kalmasının iyi mi yoksa kötü mü olduğuna karar veremiyordum. Üstelik cezaya Aaron ile kavga ettiği için kalmıştı. Neden kavga ettiklerini bilmiyordum ancak karşısındaki kişinin Aaron Halburt olduğunu hatırlayınca üzerine düşülecek bir sebep olmadığını anladım.
Muhtemelen Aaron yine onu çıldırtacak bir şey yapmıştı ve Scorpius da bu sefer sakinliğini koruyamamıştı.
Sınıfa girip masama yerleştiğimde partnerim henüz gelmemişti ve ben de vakit geçirmek için Riley'nin yanına gittim. Albus'un olması gereken yerde Jesse'yi görünce kaşlarımı çattım.
"Sen ve Anna birlikte oturmuyor muydunuz?" diye sordum.
Üçümüz de aynı anda başımızı Annabell'in olduğu sıraya çevirdik, Albus ile gülerek bir şeyler konuşuyorlardı.
"Barışmışlar" dedim gülümseyerek "Nasıl oldu bu?" Jesse bilmediğini belirtircesine omzunu silkti.
Riley ise halinden memnun görünüyordu. Albus ve o, iksir de gerçekten berbattılar. Yaptıkları iksirden en fazla zayıf alabiliyorlardı.
"Jess sayesinde artık iksirden bir Olağanüstü alabileceğim" dedi Riley sırıtarak. Jesse gülerek başını salladı.
"Umarım Grawhill bizi fark etmez"
"Umarım" diye onayladı Riley, Jesse'yi.
Sonunda Scorpius da geldiğinde ben de yerime geçtim.
İkimiz de birbirimize tek bir kelime bile etmedik. Ona hâlâ sinirliydim ve sanırım duygularım karşılıksız değildi. Scorpius yüzüme bile bakmadan eşyalarını yerleştirmeye başlarken gözlerimi kısarak onu izledim.
Aklıma nedensizce dün Jenna'yı öpmesi geldi. Onları normalde görsem yapacağım tek şey yüzümü buruşturup sessizce uzaklaşmak olurdu ama dün hiç de sessiz kalamamıştım.
Sebebini bilmiyorum ama Jenna'nın orada öyle durmasına tahammül edememiştim.
Oysa böyle olmaması lazımdı, Scorpius'u o şekilde sevemezdim ve bunun farkındaydım ama yine de dün onları öyle görünce göğsümde bir deliğin açıldığını ve nefessiz kaldığımı hissetmiştim.
Merlin! Ondan nefret ediyor olmam gerekirdi. Bana söylediği onca sözden sonra hem de.
Grawhill içeri girip tahtaya huzur sıvısını ve gerekli malzemeleri yazmaya başladı.
"SBD düzeyinde ileri bir iksirdir" dedi sınıfa dönerek "eğer SBD'lerinizden bir Olağanüstü almayı istiyorsanız iyi bilmeniz gereken bir iksir"
SBD lafını duyunca sınıftan birkaç homurtu yükseldiğinde Grawhil'in yüzünde anlayışlı bir gülümseme belirdi.
Malzeme dolabından gerekli şeyleri alırken Aaron da malzeme almak için yanıma gelmişti. Bir süre bana bulaşmasını beklesem de bunu yapmadı. Sadece yüzüme yorgun bir ifadeyle bakıp yerine geçti.
Tepkisine şaşırsam da çok fazla üstüne düşmedim ve malzemeleri alarak yerime geçtim.
"Malzemeleri almaya Hogsmeade'e gittin sanki" diye homurdandı Scorpius Aaron'a pis bakışlar atarken.
"Yalnızca bir dakika sürdü" dedim terslenerek.
Beni görmezden geldi ve iksiri yapmaya koyuldu. İşine o kadar odaklanmış görünüyordu ki bana emir vermesine kızamadım bile.
Sonunda kazanın içine ezilmiş çöpleme ve ay tozunu da atınca iksirimiz neredeyse hazırdı.
"Saat yönünde karıştırmaya devam et" diye yine emir verdiğinde sessizce Scorpius'un taklidini yaptım.
"Bir şey mi dedin Weasley?" dedi tek kaşını kaldırarak. Somurtarak ona baktım.
"Hayır ama diyecektim" dedim yapmacık bir tavırla.
Sandalyesine yerleşip kollarını birbirine bağladı.
"Jenna'dan özür dilemedim ve sen de Charlie'ye bir şey yapmadın" diye devam ettim sorarcasına
"Yapmamı mı isterdin?" dedi bu sefer iki kaşını kaldırarak
"Hayır" diye çabucak savunmaya geçtim "Ona bir şey yapmanı istemiyorum tabi ki, sadece merak ettim. Beni sevgilinden özür dilemeye zorlarken oldukça ciddi gibiydin" cümlemi alayla bitirdiğimde bana ters ters baktı.
"Seni yeterince iyi uyardığımı düşünüyorum" dedi başını biraz bana yaklaştırarak.
Neyi vurguladığını bilecek kadar akıllıydım, aklıma kavga ettiğimizde benimle dibime girerek nasıl alay ettiği gelince sinirle önüme döndüm ve kazana odaklandım.
O gün Scorpius bana o kadar yaklaşmışken nabzımın nasıl hızlandığını hatırladım. Oysaki onun için sadece bir alay malzemesiydim.
"Sevgilin rahat durduğu sürece ben de uslu dururum" diye konuştum.
"Jenna sana hiçbir şey yapmadı" dedi inanmadığını belirten bir tonla.
Sinirle ona döndüm ve tam da Jenna'nın gelip bana laf sokuşturmalarını söyleyip Scorpius'u paylayacakken Grawhil yanımıza geldi.
"Her zamanki gibi mükemmel" dedi iksiri kontrol ederken "Keşke sizi çok daha önce partner yapsaymışım"
Scorpius ile birbirimize huysuz bakışlar attık.
Ders bittiğinde bir an önce onun yanından ayrılmak istiyordum. Hem suçlu hem de güçlü sözünün vücut bulmuş hâliydi çünkü.
Tam kapıdan çıkacakken Scorpius beni durdurdu.
"Jenna'nın sana bir şey yaptığı konusunda emin misin?" dedi gözlerini kısarak
"Ona çoktan inandığın için açıklamamın bir faydası olacağını düşünmüyorum" dedim
"Weasley" dedi bıkkınca "ikimiz de bunu söylemek istediğini biliyoruz"
"Sevgilin yanıma gelip senden uzak kalmam konusunda laf çarptı" diye söyledim
"Yani sana doğrudan söylemedi?" diye sordu
"Buna mı takıldın yani?" dedim sinirle "O bana iftira atana kadar kimseye bulaşmamıştım Malfoy"
Scorpius kararsızca bana baktığında öfkem daha da arttı. Bana inanmaması inanılmaz derecede sinir bozucuydu.
O sırada yanımıza Charlie'nin geldiğini gördüm. Gülümseyerek bana doğru uzandı.
Charlie ile kısa süre önce çıkmaya başlamıştık ve ona yakınlaşma konusunu biraz daha yavaştan almamız gerektiğini söylemiştim.
Yine de bu dudaklarıma ufak bir buse kondurmasına engel değildi. Kendimi oldukça tuhaf hissetmiştim. Charlie elini belime yerleştirip beni biraz daha kendine çekti ve Scorpius'a döndü.
Yaptığı bu harekete neredeyse gözlerimi devirecektim. Umarım kendisi de Scorpius'a yaptığı gövde gösterisinin ne kadar çocukça olduğunun farkında olurdu.
Buna karşın Scorpius kaşlarını çatmış bizi izliyordu. Gözlerinde tuhaf bir ifade vardı.
"Malfoy" diye başıyla selam verdi Charlie, Scorpius da onu aynı şekilde karşıladı.
"Her neyse" dedi bana dönerek, sesinde bariz bir sinir vardı. "Ondan uzak dur Weasley, ve benden de"
Scorpius buz gibi bakışlarıyla son bir kez bakıp gittiğinde aramıza giren soğukluğun gittikçe güçlendiğine emindim.
Üstelik son söylediği yüzünden Charlie'ye açıklama yapmak zorunda kalacaktım ve şüphesiz bunu beni zor durumda bırakmak için söylemişti.
Ondan gerçekten de nefret etmem gerekiyordu değil mi?
---
Aradan tam bir hafta geçmesine rağmen Scorpius ile aram olduğundan bile daha soğuktu. Birbirimizi gördüğümüzde yolumuzu değiştiriyor, aynı ortamda iki dakikadan fazla bulunamıyorduk.
Üstelik onun yaptığı tek şey beni görmezden gelmekti, bazen onunla konuşmak için çabaladığımda beni tersleyerek geçiştiriyordu. Bu onunla kavga etmekten bile kötüydü.
Ve evet ona olan öfkem gün geçtikçe azalmış ve yok olmuştu. Bunda iki sebep vardı; ilki benden kaynaklanıyordu, öfkem tıpkı saman alevi gibiydi, çabuk parlıyor ve çabuk sönüyordu. Zaten arkadaşlarımla da uzun süre küs kalamazdım.
İkinci sebep ise öfkem azaldıkça Scorpius'un bunları bana sadece kızdığı için yapması ihtimaline daha çok tutunmamdı. Bu ihtimale umut bağlamamam gerektiğinin farkındaydım ama yine de ümit etmekten kendimi alamıyordum ve bu ihtimale tutunarak yeniden arkadaş olabileceğimizi umuyordum.
Yine de bu konuda kendimi suçlamayı reddediyordum, evet Scorpius ile aramızdaki şeyi kesinlikle ben mahvetmiştim biliyorum ama olması gereken buydu ve onunla olan arkadaşlığımızı kurtarmak adına ne yaparsam yapayım işe yaramamıştı.
Mesela bu hafta içinde onunla konuşmaya çalışmıştım, aramızda geçen şeyleri unutmayı yine eskisi gibi arkadaş olmayı teklif etmiştim ama beyefendi tüm suratsızlığıyla somurtup,
"Seninle arkadaş olmak istemiyorum Weasley" demiş ve gitmişti.
O an o kadar sinirlenmiştim ki neredeyse arkasından lanet atacaktım. Scorpius'un da bu kadar kinci olacağını hiç tahmin etmiyordum doğrusu.
Ne yaparsam yapayım benimle bir türlü konuşmuyordu ve bütün çabalarımı bana soğuk soğuk bakıp
"Git başımdan Weasley" diyerek geçiştiriyordu.
Ve hâl böyle olunca ben de artık onunla konuşmak için herhangi bir çaba göstermiyordum.
Ve tabi ki bizim aramızın bozuk olmasından ve Scorpius'un benimle aynı ortamda bulunmaya katlanamamasından dolayı H-7 de ikiye bölünmüştü.
Albus ve Jesse ile zaten ortak salonda takıldığımızdan onlar teneffüslerde Annabell ve Scorpius'un yanına gidiyorlardı. Ben de Riley, Charlie ve Alex ile -aslında şu aralar çoğunlukla Charlie ile- vakit geçiriyordum.
İlk zamanlar gruptakiler neler olduğunu sorup başımın etini yiyorlardı, ben sadece kavga ettik diye geçiştirirken Scorpius cevap bile vermiyordu. Bu yüzden onlar da sonunda bıkıp sormaktan vazgeçmişlerdi.
Bir kişi hariç tabi, bu kişi tahmin ettiğim üzere Lily'di. Riley de beni çok sıkıştırmıştı ama cevap vermemekte inat edince peşimi bırakmıştı ama yine de arada,
"Nasıl olsa kendin anlatacaksın" diye söyleniyordu.
Ve Alex'in görücü yeteneklerini sonunda bizim gruba açıklamıştık.
Alex'in beklediği gibi kimse ona ucube falan dememişti. Albus ve Scorpius bunu çok havalı olduğunu söylemişlerdi. Jesse ve Annabell ise konuyla oldukça ilgilenmişlerdi, Anna bilmişçe bakıp tahmin ettiğini söylemişti.
Alex ise oldukça rahatlamıştı ancak kimseye söylemeyeceğimize dair hepimize söz verdirmekten de geri durmamıştı.
"Rose!" Riley'nin seslenmesiyle irkilerek ona döndüm "Yine daldın, bu aralar çok sık dalıyorsun" diye söylendi.
Haklıydı da, bu aralar çok fazla düşünüyordum. Kahvaltı tabağımı didiklemeyi bırakıp Gryffindor masasındaki heyecana odaklandım.
Bugün Ravenclaw ile olan quidditch maçı için herkes oldukça heyecanlı gibiydi. Ben de heyecanlı olsam da oynamadığım için moralim biraz bozuktu, üstelik benim yerime başka kimseyi bulamayınca Kal Mirandi'yi takıma almak zorunda kalmıştık ve James bundan nefret etmişti.
Şuan ise takım onun etrafında toplanmıştı ve verdiği taktikleri dinliyorlardı. James sonunda takımı kahvaltılarını yapmaları için rahat bıraktığında Lily ve Hugo yanımıza yerleştiler.
"Vay canına bu gerçekten de oluyor" dedi Lily, gülerek konuşan Katie ve James'e bakarak.
Katie ve James'in bir haftadır birlikte takıldıklarını biliyordum. Henüz sevgili değillerdi ancak James halinden memnun görünüyordu.
"James'in çabaları sonunda sonuç vermeye başladı" dedim gülerek.
"6 yıl" dedi Lily abartılı bir biçimde "Merlin! vermemesi gerçekten kötü olurdu"
Göz ucuyla bizi dinlemeyen Hugo'ya baktım. Hugo ile aramı bir türlü düzeltememiştim ve onun da buna yardımcı olduğu söylenemezdi.
Bazen ona, onun ablası olduğumu hatırlatmak istiyordum ancak bunu yaptığımda yine kavga edeceğimizi bildiğimden sessiz kalmayı tercih ediyordum.
Bir de maça cezalı olduğuma sevinmesi beni kızdırdığından ona tavır almış olabilirdim.
Grace esneyerek yanımıza geldiğinde gözüm Alex'i aradı. Hufflepuff masasına göz gezdirdiğimde orada olmadığını gördüm.
"Sonunda uyanmışsın, maçımız olduğu gün nasıl bu kadar geç kalkıyorsun sen?" diye hesap sordu Lily Grace'e.
Grace uykulu bir biçimde gözlerini ovuşturdu ve daha sonra saçlarını önüne aldı.
"Sabah sabah terör estirmesen Lils" dedim Lily'i onaylamayarak, bana küçümseyici bir bakış attı ve bir şey söylemek için ağzını açtı ama o konuşamadan Jesse söze girdi.
"Sence bu mümkün olabilir mi Rose?" dedi gülerek.
"Yürüyen kural kitabı da buradaymış" diye konuştu Lily.
"Hani Bay Dünyanın En Sıkıcı İnsanı'ydım?" dedi Jesse
"Onun fazla uzun olduğuna karar verdim" dedi Lily bilmişce "Her neyse, Jesse'nin ne kadar sıkıcı olduğunu bırakın da söyleyin bakalım Charlie bu maç kimi destekleyecek?"
Charlie'nin ben oynasaydım Gryffindor'u destekleyeceğini biliyordum ama bu maç ben oynamıyordum ve o da Ravenclaw'dan olan bir arkadaşını desteklemek istediğini söylemişti.
"Bu maçlık Ravenclaw'u destekleyeceğini söyledi" diye konuştum. Lily onaylamayan bir biçimde cıkcıkladı.
"Gary kimin tarafını tutuyor acaba?" dedim Lily'e
"Eminim kendi takımıdır" diye konuştu Jesse, sesinde hafif bir alay vardı. Lily ikimize sinirli bir biçimde baktı.
"Tabi ki kendi takımını tutacaktı ne bekliyorsunuz" dedi savunmaya geçerek.
"Sakin ol Lils, bir şey demedim" diye söyledim gülerek.
O sırada masaya Scorpius ve Annabell geldi. James ile konuşan Albus'un yanına yerleştiler. Alex ve Charlie'nin de kapının girişinde olduklarını gördüm.
"Bu maç kimi tutuyorsunuz?" dedi Lily Scorpius ve Anna'ya.
"Gryffindor'u tabiki" dedi Scorpius sorulan soruya şaşırarak.
Lily bana anlamlı bir bakış attığında gözlerimi devirdim.
"Finale sizinle kalmak daha eğlenceli, bizim kadar olmasa da en azından diğerlerinden daha iyisiniz" diye devam etti Scorpius
"Bu sene Quidditch kupası bizim olacak" dedi Riley
"Evet" diye onayladım onu "ilk maçta sadece şanslıydınız, bu sene kupa bizim"
Bir an yine Scorpius'un somurtarak bakıp beni görmezden geleceğini sanmıştım ama beni şaşırtarak cevap verdi.
"Bunu nasıl yapacağınızı düşünüyorsun Weasley, ceza alarak pek de yardımcı olduğunu söyleyemem" dedi
Normalde olsa sinirlenmem gereken bu cümleye şu an seviniyordum.
Scorpius günler sonra ilk kez benimle düzgün bir cümle kurarak konuşmuştu.
"Daha akıllı davranarak" dedim neşeyle.
Birden bire neşelenmeme kimse anlam verememişti. Charlie ve Alex yanımıza geldiğinde didiklediğim kahvaltımı silip süpürmekle meşguldüm.
"Günaydın" diye söyledim neşeyle
"Günaydın" dedi Charlie yanağıma ufak bir öpücük kondururken
"Demek eski formuna geri döndün" diye konuştu Alex boş tabağımı göstererek.
"Ben hep formumdayımdır Alex" dedim.
"Size iyi şanslar dilemeye gelmiştim" dedi Charlie
"Çok iyisin Charlie ama şansa ihtiyacımız yok" diye konuştu Riley
"Tam bir holigansın değil mi kıvırcık?" dedi Alex gözlerini devirerek.
Riley omuz silkti, inkar etmiyordu sonuçta.
"İyi şanslar dilediğime göre artık gitmeliyim" diye söyledi Charlie saçlarımdan bir tutamı işaret parmağına dolayarak "Maçtan sonra görüşürüz değil mi?"
"Elbette" dedim gülümseyerek, hâlâ önümde dikildiğinde ona sorarcasına baktım.
"Bana iyi şanslar dilemedin ama" dedi yanağını işaret ederek. Gülümsedim ve yanağına minik bir öpücük kondurdum.
Charlie gittiğinde yüzümde bir gülümseme ile masaya geri oturdum.
"Küçük tatlı ilişkinizi başka bir yerde yaşasanız olmaz mı, yemek yerken midemin bulanmasını istemiyorum" dedi Scorpius
Kollarımı kavuşturarak ona baktım. Ben onunla iyi geçinmeye çalıştıkça onun bu yaptığına gözlerimi devirdim.
"Çok kabasın" dedim huysuzca
"Senin de kibar biri olduğun söylenemez Weasley" dedi imalı bir şekilde, somurtarak önüme döndüm.
Maç saati yaklaşmaya başladığında Gryffindor masası yavaş yavaş azalmaya başlamıştı.
Takımdakiler çoktan hazırlanmak için ayrılmışlardı. Özlemle arkalarından baktım. Şuan bu maçta oynamak için nelerimi vermezdim.
Sonunda biz de gitmek için ayaklanmıştık. Ben, Riley ve Alex önden giderken Jesse, Anna ve Scorpius hemen arkamızdaydılar. Bunu bir fırsat bilerek adımlarımı yavaşlattım.
"Fazla yavaş yürüyorsunuz" dedim üçüne dönerek. Annabell bir an beni süzdü ve güldü.
"O haklı Jess, biz biraz hızlanalım" dedi Jesse'yi çekiştirerek.
Jesse bize ne olduğunu anlamadığını belirten bir bakış atsa da Anna ve o önümüze geçip yürümeye başladılar.
Sonunda Scorpius ile konuşabileceğim bir fırsat bulduğumdan mutluydum.
Konuşmak için ona döndüğümde bana yine buz gibi bakışlarından attığını fark ettim.
"Neden benimle konuşmamakta ısrar ediyorsun?" diye sordum
"Asıl sen neden benimle konuşmakta ısrar ediyorsun?" diye cevapladı beni
"Hatırlıyorum da" diye devam etti bana dönerek "Bir keresinde bana konuşmalarımızın çoğunun tartışmalardan ibaret olduğunu ve barışmamıza hiç de gerek olmadığını söylemiştin"
"Ve sen de" diye başladım "benimle tartışmayı sevdiğini söylemiştin"
Ona olabildiğince ılımlı yaklaşmaya çalışıyordum ama her seferinde beni geri püskürtüyordu.
"Artık değil" dedi ters ters "artık seninle ilgili hiçbir şeyi sevmiyorum Weasley"
O yürümeye devam ederken bense olduğum yerde kalakaldım.
Keşke bunu söyleyeceğine bana Cruciatus laneti yapsaydı. En azından çektirdiği acı anlıktı ama söylediği sözlerin keskinliğinin bıraktığı izlerin uzun süre acıyacağına emindim.
Benden gerçekten de nefret ediyordu.
Arkada kalmamak için ilerlesem de sözlerinin yüklediği anlamlar fazla ağır gelmişti.
Demek doğruydu. Benimle sadece ulaşılmazı oynadığım için ilgilenmişti ve şimdi ise benden nefret ediyordu. Ben neden nefret edemiyordum peki?
Tribünlerde müthiş bir kalabalık ve gürültü vardı. Çoğu Slytherin Ravenclawların tarafını tuttuğundan birkaç kişi aramızdaki iki Slytherin'e şaşırarak baksa da kim olduklarını gördüklerinde şaşırmıyorlardı.
Riley şimdiden bağırıp tezahürat yapmaya başlamıştı. Çığlıkların arasından bana seslendiğini duydum.
"Neyin var? Yüzün bembeyaz olmuş!" gürültüden sesini duyurabilmek için bağırıyordu
"İyiyim!" diye bağırabildim ve Gryffindor takımı sahaya girdiğinde yapılan tezahüratlara ben de katıldım.
James ile Ravenclaw quidditch takım kaptanı el sıkıştı ve madam Hooch'un düdük sesiyle maç başladı.
"Ve maç başladı!" diyen Lola Jordan'ın sesi duyuldu "Pek de heyecanlı bir maç beklemiyorum, hepimiz kimin kazanacağını biliyoruz değil mi millet!!"
Ravenclawların itiraz dolu bağırmaları yükseldiğinde Mcgonagall Lola'yı tarafsız anlatması konusunda uyardı.
"Zaten tarafsız anlatıyorum profesör! Her neyse Quaffle Lily Potter'ın elinde ve ondan da James'e gidiyor. Şu gidişe bir bakın! Gol olmaması imkansız!!! Ve James'in vuruşuyla Gryffindor 10 - 0 önde!"
Sevinç çığlıklarının arasından sesim kısılana dek bağırmaya başladım. Riley yerinde zıplayarak bağırıyor, sevinç nidaları atıyordu.
"Trant, Gryffindor kalesini yoklasa da şutu başarısız, Katie Quaffle'ı uzaklaştırıyor. Şu rahatlığa bakın, o gerçekten de Oliver Wood'un kızı! Ve sonunda bludgerlar da oyuna dahil oldu. Bir bludger Albus Potter'a doğru geliyor! Merlin!! Neyseki Hugo Weasley bludgerı uzaklaştırdı. Ablasının eksikliğini fazlasıyla kapatıyor gibi duruyor!"
"Çok sağol Lola!" diye homurdandım.
Snitch henüz ilk defa göründüğünde Gryffindor 70 - 30 gibi büyük bir farkla öndeydi.
Hugo bludgerlarla başa çıkıyor gibi görünse de Kal Mirandi ona ayak uyduramıyordu ve Godric aşkına Kal'ın attığı atışlar o kadar yönsüzdü ki!
"Ve Bucky'nin golüyle 80 - 30 öndeyiz!!! Hadi Potter bul şu Snitch'i!!!"
Tribünlerden çoğu kişi Albus'un adını haykırıyordu.
"Weasley ve Mirandi arayıcı Rick Mastear'ı sıkıştırmaya başladılar. Weasley bludger'ı Mastear'ın üzerine gönderiyor. Mastear bludger'dan sıyrıldı ve bludger'ı Mirandi karşıladı ve- Merlin!!!!"
Lola'nın çığlığıyla trübinlerdeki ses birbirine karışırken benim attığım çığlık da gürültü de kayboldu.
Gerizekalı Kal Mirandi! Bludger'ı tam yönlendiremediği için Bludger Hugo'nun suratına çarpmıştı. Yüzünün dağıldığına emindim, ne yaptığımı bilmeden kendimi öne doğru attığımda biri beni yakaladı.
"Kafayı mı yedin!!" diye bağırdı Scorpius, kollarını omzuma sarmış, beni sıkı sıkı tutuyordu "bu yerin yüksekliğinden haberin var mı senin! Amacın kendini öldürmek mi?!"
Scorpius'un elinden kurtulmak için debelensem de işe yaramamıştı
"Ona yardım etmem lazım" dedim neredeyse ağlayarak.
Hugo süpürgesinin üstünde kalmayı nasıl başarmıştı bilmiyorum ama yeniden uçmaya başladığında yüzünün kanlar içinde kaldığını gördüm.
"Biri onu oyundan alsın!" diye bağırdım ancak sesim gürültüye karışmaktan başka bir işe yaramadı.
"Hugo giderse eksik oynamak zorunda kalırsınız" dedi Alex.
Bunu ben de biliyordum çünkü başka yedeğimiz yoktu.
"Umrumda değil! Eksik oynayalım" diye direttim.
James mola istemişti ve Hugo ile konuşuyordu. Muhtemelen onu çıkartmayı düşünüyordu ancak Hugo'nun inatla başını iki yana salladığını gördüm.
"Hugo Weasley devam edebileceğini söylüyor!!" diye bağırdı Lola
"Godric aşkına kafatası çatlamış bile olabilir!" diye bağırdım.
Üstelik Hugo'nun kırılmış burnunu buradan bile görebiliyordum.
Bir grup Gryffindor öğrencisi Kal'ı yuhalamaya başlamıştı ve Hugo'ya cesaret vermek için ona tezahürat yapıyorlardı.
Hugo'yu destekleyen kısıma bizimkiler de eklenince bütün tribün Weasley nidalarıyla inlemeye başlamıştı.
Ben ise nefesimi tutmuş yalnızca Hugo'ya odaklanmıştım. Albus şu lanet Snitch'i bir an önce bulmalıydı.
Lily'nin iki golünden sonra Snitch yeni görünmüştü. Hugo'nun süpürgesinin üzerinde durmakta zorlandığını görüyordum. Kal Mirandi ise Albus'a gelen bludgerları zar zor idare edebiliyordu.
"Sonunda Snitch göründü! Potter ve Mastear aynı anda harekete geçiyorlar. Godric aşkına yakala artık şu şeyi!! Potter'ı bir bludger sıyırdı!! Lanet olsun Mirandi ne işe yarıyorsun sen!"
Lola'nın sesini taraftarların bağırması bastırıyordu. Ravenclawlar Mastear'a , Gryffindorlar ise Albus'a tezahürat yapıyorlardı.
Albus tam snitch'e uzanacağı sırada bir bludgerın teğet geçmesiyle snitch'i kaçırdı ve snitch ortadan kayboldu.
Sonunda James'in etrafta daireler çizerek Kal'a bir şeyler bağırdığını duydum.
"Snitch yeniden göründü!! Mastear, Potter'dan daha yakın bir pozisyonda. Lanet olsun!! James Potter Mastear'a doğru uçuyor ve o da ne! Kal Mirandi bludgerı James'in üstüne gönderiyor. Bu herif ne yaptığını sanıyor Merlin aşkına!! James Potter Mastear'ın üstüne gidiyor ve müthiş bir manevra ile bludgerdan sıyrılıyor ve James'den dolayı gelen bludgerı göremeyen Mastear süpürgesinden düşüyor. Albus bu fırsatı kaçırmıyor ve snitch'i yakalıyor!!!! Ve maç Gryffindor'un!!! Godric aşkına James Sirius Potter!!! Sen lanet olası bir quidditch dehasısın!!!"
Lola'nın sesi sevinç çığlıklarına karışırken Hugo'nun süpürgesinden indiğini ve sonra yere yığıldığını gördüm.
---
Hastane kanadında Hugo'nun ayılmasını beklerken bir yandan da Mark'ın konuşmasına odaklanmaya çalışıyordum.
"Daha önce getirilseydi bayılmazdı" dedi Mark " biraz baygın kalabilir ama bir ya da iki saate kendine gelecektir, burnunu düzelttim ve başında oluşabilecek hasarlar için iksir verdim " diye devam etti.
Biraz da olsa rahatlayarak uyuyan Hugo'nun alnına yapışan saçlarını geriye doğru attım.
Hepsi benim suçumdu. Ben onun ablasıydım, beni sevmesi için değil güvende olması için uğraşmam gerekirdi. Kendini kanıtlamak için böyle aptalca bir şeyi yaptığını biliyordum.
"Onu hemen oyundan almalıydınız" dedi Grace. Odanın bir ucunda sessizce oturuyordu. Yüzünde kızgın bir ifade vardı.
"İnatçı keçi bizi dinledi mi sence?" dedi Lily
James onu onaylayan mırıltılar çıkardı. Daha sonra Madam Pomfrey içeri girdi ve ellerini beline koyup bizi izlemeye başladı.
"Sadece bir kişi demiştim Miggelstan" dedi Mark'ı azarlayarak.
"Üzgünüm Madam ama söz dinlemiyorlar ki" diye yakındı Mark.
Madam Pomfrey içeridekilere pis bir bakış attığında bizimkiler ufak homurtular çıkararak odayı terk etmeye başladılar.
En sonunda odada sadece ben kalmıştım. Vakit geçirmek için yanıma aldığım kitabı okumaya başladım.
Bir süre sonra kitaba dalmışken Hugo'nun küçük mırıltılar çıkararak uyandığını fark ettim. Kitabı kapatıp masanın üstüne koydum ve yeni uyanan Hugo'ya döndüm.
"Başım" diyerek ofladı
"Kafana bir bludger yedikten sonra normal olacağını düşünmüyordun herhalde" dedim kollarımı birbirine kavuşturarak.
Bana somurtarak baktı.
"Bana istediğin kadar öyle bakabilirsin Hugo bu umrumda değil ama lütfen eğer bir kez daha günün kahramanı olmaya çalışırken dikkatli ol. Yoksa bir bludger da benden yersin"
"Godric! Kendi takım arkadaşım tarafından sakatlandım" dedi yüzünü buruşturarak.
"Benim cezalı olmama artık o kadar da çok sevinmiyorsundur değil mi küçük kardeşim?" diye konuştum
"Hâlâ çok sinir bozucusun Rose ama senden nefret etmiyorum"
"Biliyorum" dedim gülerek "sen benim sinir bozucu küçük kardeşimsin değil mi?" ellerimle Hugo'nun saçlarını dağıtırken söylenip durdu.
Homurdanıp dursa da barışmamızdan ikimiz de memnunduk. Umarım şu gölgemde kalma düşüncesinden vazgeçerdi.
Bir süre daha oyalandıktan sonra Lily ve Grace yanımıza geldiler.
"Şükürler olsun madam Pomfrey yok" dedi Lily etrafa bakınarak.
"Pekala siz de geldiğinize göre ben de artık gitmeliyim, annemlere mektup göndermem lazım" dedim toparlanırken.
"Olamaz" diye söylendi Hugo "Annemin çığlıklarını şimdiden duyabiliyorum, Rose bazı yerleri atlayarak anlatsan"
Haince sırıttım
"Mektubu yazdım bile" dedim elimdeki zarfı sallayarak. Bana somurtarak baktı.
Hugo'yu, Lily ve Grace ile yalnız bıraktıktan sonra baykuşhanenin yolunu tuttum.
Yolda yürürken herkesin beni izlediğine dair tuhaf bir hisse kapılmıştım. Kafamı çevirdiğimde kendi işleriyle ilgilenseler de birbirlerine bir şeyler fısıldadıklarını duyabiliyordum.
Bu duruma karşılık kaşlarımı çattım, gerçekten de sinir bozucuydu.
Baykuşhaneden dönerken ise durum daha da kötüleşti. Artık kafalarını çevirmeden bana bakıyor ve fısıldaşıyorlardı.
Bir şeyler döndüğünün farkındaydım ama henüz ne olduğunu anlayamamıştım. Gryffindor'dan 4. Sınıf bir kız bir kız gelip bana,
"Gerçekten de iğrençsin, Charlie'yi hak etmiyorsun" diye konuştuğunda şaşkınca ona baktım.
"Ne saçmalıyorsun?" dedim kıza ters ters
"Yaptığınız şeylerin ortaya çıkmayacağını düşünüyordun değil mi Weasley?" dedi kız.
Sinirlerim iyice gerilirken artık herkesin bizi izlediğini fark ettim.
"Ne demeye çalışıyorsun bilmiyorum ama senin saçmalıklarınla uğraşamam" diye konuştum olayı büyütmemek için.
"Ne denli bir sürtük olduğun ortaya çıktı diyorum" dediğinde kaşlarımı kaldırdım.
"Bir daha tekrar etsene" diye konuştum üstüne yürüyerek. O sırada nereden geldiğini bilmediğim Scorpius beni geri çekti.
"Onu boş ver ve gidelim" dedi Scorpius aceleci bir tavırla.
Onu ittirdim ve kıza döndüm. Adını bile bilmediğim biri benim hakkımda nasıl böyle konuşabiliyordu Merlin aşkına?
"İşte Malfoy'da geldi" dedi başka biri. Ravenclaw'dan bir çocuktu.
"Kes sesini" dedi Scorpius ona, bir yandan da beni çekiştiriyordu "Sana gidelim diyorum"
"Hayır" dedim direnerek "Benimle ne derdi var bilmek istiyorum"
Kız alaylı bir biçimde güldü
"Demek henüz haberin yok" diye konuştu sinir bozucu bir biçimde.
Elindeki parşömeni bana fırlattığında sinirle parşömeni yakaladım. İkizlerin aptal dergisinin başka bir sayısıydı ve üstünde Scorpius'un beni öperken çekilmiş bir resmimiz vardı, Aldatılan sevgililer başlığı altında da Jenna ve Charlie'nin resimlerini koymuşlardı.
Olduğum yerde donup kaldım. Bana sataşan kızın bir şeyler dediğini duyuyordum ancak hiçbir şey anlamıyordum. Kulaklarım uğulduyordu ve başım dönmeye başlamıştı.
"Buradan gidiyoruz" dediğini duydum Scorpius'un ve beni sürüklemesine izin verdim. Uzun bir süre beni sürükledi en sonunda durduğumuzda boş kuleye geldiğimizi fark ettim.
Olduğum yere doğru çökerken dizlerimi kendime doğru çektim ve kafamı dizlerime gömdüm.
Scorpius hemen yanımda edebildiği tüm küfürleri sıralıyordu. Ben ise hâlâ şoktan çıkamamıştım.
Kime ne açıklayacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Merlin aşkına, Charlie benim onu aldattığımı düşünecekti ve arkadaşlarım da öyle.
Herkes bizim ne kadar adi biri olduğumu düşüneceklerdi.
"Ne yapacağız?" dedim sonunda konuşabildiğimde.
Scorpius sıkıntıyla ofladı.
"Charlie'ye ve diğerlerine ne diyeceğiz, hepsi.. Hepsi bizim ne kadar adi olduğumuzu düşünecek!"
Birden patladığımda Scorpius irkildi.
"Kes şunu" dedi önüme geçip olduğum yerden beni kaldırırken "Sen öyle biri değilsin, seni tanıyan herkes bunu biliyor, beni tanıyanlar da. Üstelik bunlar sadece dedikodu, buna kimse inanmaz" diye devam etti.
"Fotoğrafımızı görmedin mi?!" dedim sinirle. Beni teselli etme çabası sinirimi bozmuştu.
"Seni öptüğümde ne sen ne de ben biriyle çıkıyorduk. Kimse kimseyi aldatmadı Weasley" diye konuştu.
"Yine de beni öptüğün gerçeğini değiştirmiyor" dedim düz bir sesle.
"Bunun konumuzla ne alakası var" dedi rahatsızca
Merlin! Gerçekten de delirecektim. Bütün konu bununla alakalıyken, o ne diyordu.
"Haklısın hiçbir alakası yok" dedim olabildiğince sakin olmaya çalışarak "Sadece şimdi ne yapacağımızı söyle"
"İlk önce bizimkilerle konuşmamız gerekiyor, onlara Myrtle'ın tuvaletinde buluşmamız gerektiğine dair haber gönderdim" diye konuştu
Derin bir nefes alarak ona baktım
"Ben bunu yapamam"
"Konuşma işini bana bırak" dedi beni rahatlatmaya çalışarak.
Keşke rahatlayabilseydim ancak içimi kemiren o duygudan kurtulamıyordum.
Sonunda kendimi toparladığımda ve Scorpius ile birlikte bizimkilerle buluşmak için kuleden çıkacağımız sırada merdivenlerde biriyle karşılaştık. Charlie hayal kırıklığına uğramış bir ifadeyle önümüzde dikiliyordu.
∆∆∆
Bu bölümü bana değerli yazar diyerek kendimi gerçeten de değerli hissettiren çok değerli okurum irembstnc a ithaf ediyorum. En çok da seni beklettim kuzum, umarım süpriz yapıp daha erken yayınladığım bu bölümü beğenirsin.
Ve bu arada hayran kurguda #801 olmuşuz!!! Görür görmez sevinç çığlıkları attım. Hepinize çooook teşekkür ederim.
Bu bölüm ikizlerin deyimiyle aldatılan sevgilileri tanıtmaya karar verdim .
Karşınızda Jenna Willam
Kendisi 5. sınıf bir Ravenclaw öğrencisi
Ve karşınızda Charlie Boot
Charlie de 5. Sınıf bir Hufflepuff öğrencisi
Evet, karakter tanıtımını da geçtiğimize göre size milarosei nin yaptığı müthiş kolajları göstermek istiyorum.
Baktıkça mutlu oluyorsunuz
Almila yine döktürmüş😂😂
Şu kolajdan sonra Alna shiplememek elde değil
Ve kapanışı da
Rilex ya da Aley ile yapıyorum (bu ship adını bulan @beyzaturfan a sevgiler)
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle görüşmek üzere.
-------
Düzenlenmiştir