Hepsi benim hatamdı.
Yönetim denen aptal topluluğun karşısında suskun duruyorduk. Benim yüzümden Ashton ve Luke'ta bu saçmalığı çekmek zorunda kalmıştı. Michael için ise...sikeyim çok üzgündüm.
"Nasıl öyle bir fotoğraf paylaşırsın, Calum?" Sesi fazla yüksekti ve hiçbir şekilde detone olmadan bizlere bağırıp duruyordu. Onun karşısında güçlü olmalıydım, benim minik sevgilim bunu isterdi.
"Senin bizden sürekli istediğin şeyi yaptım; ilgi çektim. Bak, bu bizi bir kaç hafta zirvede tutabilir tabi Beyonce yeni bir albüm çıkarmadığı sürece. Değil mi?" Onunla bu tarz konuşmam onu sürekli sinirlendirirdi ve cezalar verirdi. Sonuç olarak ortamı yeterince kızıştırmıştım.
"Kesinlikle. Mesela sen ve Michael uzun bir süre bir arada görünmezsiniz ve sana bir fıstık ayarlarız, bu nasıl fikir? Evet, mükemmel." Yüzündeki sırıtış fazla iğrençti.
"Ama-" dedim ama cümlemi yutmamı sağlayan dolmuş gözleriyle bana bakan ve elimi sıkıca tutan Michael'dı. Gözlerine yenik düştüm ve çenemi kapattım.
"İtirazlarınızı duyamıyorum, demek ki sorun yok. O halde çıkabilirsiniz, bir sonraki toplantıya kadar dediklerimi uygulayın." Çok fazla sinirlenmiştim ve odadan çocukları beklemeden ayrıldım. Michael'ın teninin sıcaklığı ellerimden kayarken bana sadece hissetme isteği kalmıştı.
Michael ile kaldığın odaya girerken yatak ile yüksek camların olduğu araya oturarak boş odaya hıçkırıklarımı bıraktım. Güçlü olmam gerektiğini biliyordum ama bazı şeyler gerçekten de kaldıramayacağım seviyeye geliyordu.
Sonra kendime kızmaya başladım.
Michael'ı ne olursa olsun koruyacağıma söz vermiştim fakat parmaklarımı sıcacık ellerinden ayırıp kaçıyordum, bir köşede ağlamak için. Ama sonuçta ben de bir insandım. Duyguları olan ve acı çekmeyi bilen bir ruhum, sıcacık bakan yeşil gözlere tutulan bir kalbim vardı.
Bedenime sarılan kolları hissedene kadar birinin odaya girdiğini duymamıştım. Kollarının sıcaklığından ve burnumu dolduran kokudan onun geldiğini anladım. Benim kırık kalbimi onaracak ve mutluluğun zirvesine taşıyacak tek kişi o'ydu.
"Ashton'la kalmam gerektiğini söylediler. Bu yüzden Luke bu odada kalacakmış." Kafamı ona çevirip ağlamamak için kendini sıktığından dolayı kızaran burnu ve gözlerine baktım. Neden anlamıyorlardı? Biz kırıktık ve bunu onaracak olan kişiler de yine bizlerdik, nefes almamıza neden izin vermiyorlardı?
"Seni seviyorum," dedim gözlerinde kendimi gördüğümde. "Özür dilerim, fotoğraf için. Ben sadece benim canımı yakarlar sanıyordum fakat bu alev size de sıçradı, bunun için gerçekten üzgünüm. Ama fotoğraf için pişman değilim. Elimde olsa tüm dünyaya haykırırım sana olan bu sevgimi ama şuan yapabileceğim tek şey bir fotoğraftı. Onu da berbat ettim." Kolları beni öncekinden daha sıkı sardı. Sanki nefesim kesikti ve ona sarıldığımda oksijenle tanışıyordum.
Ben de böyle bir etki bırakan bir insanı ben nasıl bırakacaktım?
"Bunları düşünme, seni seviyorum ve ne yaparsan yap burada olacağım..." elleri göğsüme ilerledi ve kalbim üzerinde durdu. Şimdi yüz yüzeydik ama alnımız birbirine yaslıydı. "...tam şurada. Bedenen yanında olamasan da ruhum her zaman kalbine dokunacak. Sadece bunu bil istiyorum." Kafamı salladım ve dudaklarımı onun dudaklarına bastırdım. Uzun olmasını umdum fakat kısa sürmeliydi, kısa sürmek zorundaydı.
Üzerimizde çok baskı vardı ve nefes almamız bile suç haline geliyordu. Ama ona dokunmaktan korkmak en kötüsüydü.
Çünkü ona dokunmak bu hayattaki en huzur verici şeyi yapmakla eşdeğerdi.
______________________________________
Bu kitaba ruhumu bırakıyorum
Popülerliği falan umrumda değil çünkü bunlar benim kalbimdeki inciler ve sonuna kadar gitmek istiyorum,
Herneyse umarım tüm bu romantizm ve melankoli hoşunuza gidiyordur çünkü ben ölüyorurururum 💖