Beğenmeniz dileğimle.. 🙏🏻
Keyifli okumalar..
Bölümün resimleri multidedir.. (Selin'in saçı, elbisesi, evdeki küçük atölye ve sırtındaki dövmesi)
..
'Sonra bir şey oluyor.
Ve artık eskisi gibi olamıyorsun..'
..
Selin'den..
Bavullarımı hızlıca hazırladığımda, üzerimdeki elbiseden de kurtularak daha rahat şeyler giydim. Yolculuğum uzun bir yolculuktu ve rahat olmalıydım. Ağlamalarım geçmişti ama şiddetli baş ağrısı kendini göstermeye başladı. Her şeyi o kadar hoyratça ve hızlıca yapıyordum ki sinirden, kendime inanamıyordum.
Sinirliydim ama kime sinirliydim bilmiyordum.
Her şeyin tamam olduğunu düşündüğümde aşağıya inmek için merdivenlere yöneldim. Evin içinde takım elbiseli adamlar koşuşturuyordu. Bu adamların Ali'nin adamları olduğundan emindim, etrafı topluyorlardı.
Merdivenlerin son basamağında, korkuluklara tek elimle sıkıca tutunmuş ve kalakalmıştım.
Öylece dalmış dakikalar önce olan şeyleri düşündüm. Evin içindeki mumları, masayı, gülleri toplayan adamları izledim. Mesela 'evet' deseydim şu an Ali'yle yatakta olacağımızdan emindim. İçim bunun düşüncesiyle titredi, canım yandı.
Bu seçimi de ben yapmıştım, benim onu aylar önce seçtiğim gibi şimdi de ayrı olmayı seçmiştim. Kararlıydım..
Tanıdık bir yüz önümde belirdiğinde, anın etkisiyle dolan gözlerimi kırpıştırmamaya özen göstererek önüme geçen kişiye baktım. Bu annemin düğününde beni dansa kaldıran adam değil miydi?
Adı neydi diye düşünürken aklıma geldi. Hakan! O sırada Hakan bir şeyler söylüyordu ama tam anlayamadım..
Başımın ağrısı iyice şiddetlenmişken, ellerimi başıma götürerek şakaklarımı ovaladım. Sonra Hakan'ın hala başımda olduğunu fark ederek ona çevirdim bakışlarımı tekrar, ''Hııı..'' dedim kaşlarımı acıyla çatarken. Bu adamın ne söylediğini anlamamamın nedeni tabi ki başımın ağrısı yani şakaklarımda çakan şimşeklerdi..
''Bir şey mi istemiştiniz Selin Hanım?'' dedi Hakan, az önce söylediği ama benim anlamadığım cümleyi tekrarlayarak..
''Yok... '' desem de sonradan aklıma geldi. ''Bana taksi çağırsana Hakan..'' dedim otomatik bir sesle.
''Ben götüreyim sizi efendim..'' dedi. Başımı sağa sola salladım. ''Gerek yok.. Sen taksiyi çağır ve eşyalarımı indir odamdan..'' dedim.
Aklıma onun Ali'nin en yakın adamı olduğu gerçeği geldi. Belki de hemen Ali'ye haber verirdi ve ben gidemezdim. Böyle bir şeyi göze alamazdım. Hemen bir bahane bulmalıydım.
''Ali beni bekliyor, hızlı olursak..'' dedim gülümseyerek, sevimli olmaya çalışıyordum. Anında kaşları çatılmıştı.
''Ali bey bana böyle bir bilgi vermedi..'' dediğinde, daha bir derin gülümsedim.
''Çünkü kimsenin bilmediği bir evimiz var oraya gideceğim Hakan. Annemler gelene kadar orada kalacağım..'' dedim yine en sevimli halimle açıklama yaparak..
Yani en azından eskiden kimsenin bilmediği bir evimiz vardı ve yalan söylemiş sayılmazdım.
Hakan bu sefer başını salladı, merdivenlerden çıkarken telefonla taksiyi çağırmıştı bile. Ben de arkasından bir süre baktıktan sonra derin bir nefes aldım mutfağa doğru adımlarken, bir ilaç içmeliydim başımın ağrısı için.. En azından Hakan birkaç saat söylemese bana yeterde artardı.
Havaalanına geldiğimde saati beklemeye başladım oturduğum yerden. Kalbimin delice atarak, göğsümü sıkıştırması normal değildi. Heyecanımı bastıracak bir şeyler bulmalıydım.
Aslında bu göğsümün sıkışması Ali'ye tek bir laf etmeden kaçar gibi gitmemin acısıydı, biliyordum. Boğazım düğüm düğüm olduğunda, elimi çantama atarak az önce check ettirdiğim biletime baktım. Bugün benim doğum günümdü, bilette bunu bas bas bağırıyordu canımı acıtırcasına..
Gidiyordum işte..
Los Angeles'a gidiyordum. Okulumla bağlantılı olan bir okulda eğitimime devam edecek ve mezun olmadan asla bu yere adımımı atmayacaktım. Belki de hiç dönmezdim, henüz bilmiyordum.
Ailem dışında kimse nereye gittiğimi bilmiyordu. Defalarca onlara da tembih etmiştim, sadece tek bir telefonla iletişim sağlayacaktık o kadar. Zaten hayatım çok yoğun olacaktı biliyorlardı ve bu yoğunluk benim işime çok yarayacaktı. Onu düşünmemeyi umuyordum..
Elimdeki biletin görüntüsü buğulandığında ağladığımın farkında bile değildim. Gözlerimden akan yaşları engelleyerek, oturduğum yerde iyice doğruldum.
Ağlamamalıydım ama artık..
Uçağımın anonsu yapıldığında, derin bir nefes alarak kalktım oturduğum yerden. Çantamı omzuma doğru astığımda biletimi elimde tutmaya devam ettim. Uçağa bineceğim bölüme doğru adım attım, güçlü olmaya çalıştım. Çünkü uçak hareket ettiğinde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkındaydım..
Ve ben seçimimi günler öncesinden yapmıştım..
...
Yazar'dan..
Ali saatlerdir oturduğu uçurumun kenarındaki banktan, güneş doğduğunda kalkabildi anca. Selin'i ilk gördüğü, aşık olduğu yere getirmişti onu aklı.. Bankın etrafı içtiği viski şişeleriyle doluydu. Saatler önce yaşanan şeyleri düşünerek, içiyordu..
Onu düşündükçe daha da içmişti. Selin ikisine de acımadan kıymıştı, hala inanamıyordu. Şimdi onun da kendinden beter olduğunu düşündüğünde kalktı oturduğu yerden.
Eve gitmeliydi, Selin'e gitmeliydi..
Evin kapısına geldiğinde, parmağını zilin üstüne dayamış ve çekmemişti. Selin hemen aşağıya insin istiyordu. Kapı açılmadıkça sinirlendi, daha da hırsla sanki zilin düğmesini kırarcasına bastırdı parmağını beyaz düğmenin üstünde..
Kapı dakikalardır açılmadığında, en son burada Hakan'ı bıraktığı geldi aklına. Hızlıca onu aramak istese de dokunmatik ekrandaki tuşlar aklını karıştırmış bazılarını çift görmüştü. Her beceremeyişinde kendine küfürler ediyordu. Kafası acayip doluydu ve sarhoştu. Sonunda onun olduğunu düşündüğü ismin üstüne dokunduğunda telefon çaldı ve ilk çalışında hemen açıldı.
''Buyurun Ali Bey?''
''Hakan!'' dedi kaşlarını çatarak sesini tanımaya çalıştı. Emin olması lazımdı. Hakan tekrar aynı şekilde cevap verdi. Ali aklını toparlamaya çalışarak, boştaki eliyle yüzünü sıvazladı gözlerini parmaklarıyla ovuşturarak.
''Selin nerede?''
''Sizinle değil mi efendim?'' dediğinde Hakan'da endişelenmişti.
''Hayır yaa.. Neden benle olsun..'' dedi sinirle karışık gülerek.
''Bavullarını topladı, evinize gideceğini söyledi efendim..'' dedi Hakan açıklama yaparak..
''Nasıl?'' dedi Ali bir süre anlamayı beklerken, kaşları daha da endişeyle çatıldı.
Hakan Selin'e taksi çağırdığından, bavullardan, evden bahsetti. O sırada Ali'nin göğsünü saran sıkışma, Selin'i havaalanında oturmuş uçağı beklerken saran sıkışmanın aynısıydı.
Ali Hakan'a ettiği küfürlerin ardından, ''Bul onu hemen! Eğer ona bir şey olursa Hakan, seni kendi ellerimle öldürürüm!'' diye bir tehdit savurdu, telefonu kapatırken.
Selin nereye gidebilirdi ki bir başına o bavullarla..
Düşündü Ali, eskiden onların olan eve gitmeye karar verdi. Belki diye düşündü, belki oraya gitmiş onu bekliyordu. Pişman olmuş olabilir miydi? Anahtarın onda olmadığını biliyordu.
Ama Selin pişman olsa geleceği yeri bilirdi, uçuruma gelirdi. Hızlı adımlarla yürürken, sinirle elini saçlarının arasından sertçe geçirdi. Bu kadar karışık bir zamanda Selin'in saçmalamaması lazımdı..
Selin uçağa binmiş ve uçağın tekerlekleri harekete geçmişti. Ali ise arabasına binerek gaza basmıştı. İkisi de aynı dakikalarda bambaşka yönlere hareket etmişlerdi. İkisini de aynı anda esir alan kalp sıkışmasının tarifi yoktu. Bu sıkışma çekecekleri acının şimdiden kanıtı gibi yakıcıydı. Derin birer nefes aldıklarında aynı anda bilmeden, aynı anda ve aynı şekilde yavaşça bıraktılar.
Her şey asıl şimdi başlıyordu..
Ali'nin yoldayken telefonun çalması onun için her şeyi değiştirmişti. Sıkıntıyla küfür ederek Hakan'ın aradığını gördü. Açtı sinirle..
''Ne var?'' dedi sertçe, Hakan onu iyi tanırdı.
''Abi.. Gitmiş..'' dedi Hakan korkak bir sesle.. Ali aniden fren yaptığında, arkasından öten korna seslerini önemsemedi. Boğazı düğüm düğümdü.
''Nereye gitmiş..'' dediğinde Ali korkarak, sesi çatallaşmıştı..
''Havaalanına bırakmış taksi..''
Ali telefonun elinden kaymasına engel olmadı. Telefon parmaklarının arasından düşerken, önünden geçip uzaklaşan araçları izledi bir süre. Bir elinin sıkıca direksiyonu sıktığının farkında bile değildi. Aklını toparlamalıydı. Olamazdı değil mi? Selin sadece onu değil, şehri, ailesini hatta ülkeyi terk etmiş olamazdı?
Ali o trafiğin ortasında dakikalarca kaldı, yanından geçip giden araçların korna seslerini hiç duymadan..
Ona bir şey olduğunu düşünmüştü. Acıyla karışık bir kahkaha attı. Bu kadar ince düşünmemeliydi. Terk edilmişti işte basbaya..
Kendine geldiğinde ise artık gözleri mavi değil, mavinin en koyu tonuyla siyahlaşmıştı. Artık eski Ali değildi, biliyordu.
Sevdiği kadın tarafından terk edilen bir adam nasıl eskisi gibi olabilirdi ki?
...
2 YIL SONRA..
SELİN'den..
Korkmuştum..
Ali'yi ne kadar arkamda bıraktım zırvalıkları yapıp kendimi kandırmaya çalışsam da, hala kalbimin içinde olduğunu biliyordum. Ama yıllar önce korkarak kaçtığım gerçeğini hiçbir şey değiştirmeyecekti.
Ben o gittiğim günü, dün gibi yaşıyordum her gün..
Unutamamıştım..
Onu bir an olsun aklımdan çıkardığım tek bir anım yoktu. Unutmaya çalıştıkça unutulmuyordu o delice aşkla bakan maviler.
Kokusundan, sesine, sakallarının avucumun içinde bıraktığı histen, dudaklarının sıcaklığına, içimi doldurduğu her anın ve nicelerinin özlemiyle yanıp tutuştuğum iki yılı zor atlatmıştım.
O benim ilk aşkımdı. İnsan ilk aşkını unutabilir miydi? Asla..
Geri döndüm..
Neden geri döndüm, özledim. Daha fazla dayanamadım. Yapamadım. Sadece okulumu tamamlamak için sabrettim, bittiği gibi de 'eski hayatıma' geri döndüm.
Ali'yi ölesiye özledim ve Nazlı bu kadar zaman içinde onun hakkında doğru düzgün bir şey söylemedi. Ben de zaten duymak istesem de duymamayı seçtim. En az benim kadar kötü olduğundan emindim..
Şu an onu görmek içimde delice bir istek oluştursa da sabredecektim. 2 yıl sabretmiş bir insan için inanın birkaç saat daha da dayanılmaz oluyordu. Onu göreceğim için heyecanlıydım ama ilk onun tepkisini görmeliydim ona göre yaklaşacaktım..
Endişem de çok fazlaydı. Onu bırakıp giden, terk eden bendim ve kim bilir bana neler yapacaktı. Ben olsam ona neler yapardım neler..
Ali'de benim gibiydi ve yapacağı şeyler şimdiden canımı yakmaya başlamıştı aslında. Kalbim içimde sıkışırken aklımdaki ilk şey, beni ilk gördüğündeki tepkisiydi..
Bu biraz korkutucuydu işte..
Huzurla gözlerimi açarak uyandım. Kollarımı başımın iki yanında tutarak esnedim, vücudumu gerip açılmayı denedim. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdığımda, uyanmanın verdiği keyifle esnedim. Yüzümdeki gülümsemenin bir nedeni ise yıllar sonra tekrar kendi yatağımda uyanıyor olmamdı. Gerçi bu yataktaki son anılarım en güzel anılarımdan olsa da, gittiğim acı gündendi..
Üzerimde olan ince örtüyü kaldırırken, yatakta doğruldum. Başucumdaki komodinin üzerinden telefonumu alıp saate baktım. 6:30.
Daha çok erkendi ama kendimi uzun zaman sonra ilk kez bu kadar dinç ve huzurlu bulmuştum. Geçen gün sabahın bu saatlerinde uçaktan inmiştim. Babam beni almıştı ve ben bizimkilerle harika bir kahvaltı yaparak hasret gidermiştim. Sonrasında ise hemen duş alıp yatmış ve daha yeni uyanıyordum.
Yataktan kalkıp spor kıyafetlerimi üzerime geçirdim.. Siyah sporcu sütyeni üzerine hırka ve siyah tayt. Evimizin biraz ilerisindeki ormanlık alanda yürüyüş yapmak istemiştim. Hemen evden çıktım ve hızlı tempoda yürümeye başlayarak ormanlık alana doğru ilerledim..
Ne kadar koştuğumu bilmiyordum, telefonumu evde bırakmıştım. Biraz dinlenmek için ve kalbimin atışlarını eski haline döndürmek adına derin derin nefesler alırken, ellerimi dizlerime koyarak sakinleşmeyi diledim.
Çok mu koşmuştum ne! Nefesini toparlayamıyordum..
''İyi misiniz?'' diye bir ses duydum..
Bu ses o olamazdı değil mi? Ali değildi.. Hayır!
Korkarak kıstığım gözlerimi sesin geldiği yere doğru çevirdim yavaşça. Başımı daha da dikleştirirken, ellerimi de dizlerimden çektim..
''İyiyim..'' diyerek emin olmak ister gibi bakıyor ve konuşuyordum.
Bu adam Ali'ye benziyor gibiydi ama benim son gördüğüm Ali böyle değildi. Emin olamadım ama biri delice 'o' diye tepiniyordu kalbimin üstünde.
Kalbimde hissettiğim acıyla elimi kalbime götürdüm. Ben kesin başkasını o gibi görüyordum şu an, daha önce de defalarca olduğu gibi..
Sakalları çok uzamıştı, neredeyse yüzünü kaplamıştı. Sarı saçları ise biraz uzasa da aynı gibiydi. Altına giydiği siyah renk şort dizlerine kadardı ve üzerinde de siyah bir tişört vardı. Resmen kaslı maslı bir şey olmuştu, irileşmişti. Zaten iri olan bedeni daha da büyümüştü. Üçgen vücut mu yapmıştı o? Bu kadar kası da ne ara yaptığını anlayamamıştım. Aklım allak bullak olurken, iki yanında duran kol kaslanın gerildiğini sıktığı yumruklarından anladım. İşte bu kötüydü..
Ben iki yıl yoktum dimi? Yani bir insanın fazlasıyla değişebileceği süre boyunca yoktum!
En son ise ilk yapmayı düşündüğüm şeyi yaparak gözlerine baktım. Biraz uzakta olduğu için rengini seçemiyordum. Acaba şu an neler düşünüyordu?
Ne kadar öylece birbirimizde odaklanmış kalmıştık bilmiyordum ama aramızda sadece 10 adım vardı. Ona delicesine koşup sarılmamak için kendimi zor tuttum.
Sonra arkamdan gelen köpek havlama sesleriyle arkama döndüm aniden. Ben köpeklerden acayip korkardım ve 5 tane kocaman köpek öldürmek istercesine ağızlarından akan salyalarıyla bana doğru koşuyordu. Anında yapmam gerekeni yaparak koşmaya başladım.
Ormanlık alanda olduğumuz için toprak zemin onun tarafında daha yüksekti..
''Aliiii..'' diye bağırarak ona doğru koştum can havliyle..
Şu an hayat resmen bizim için ağır çekimde ilerliyordu..
''Selin sakin ol!" diye bağırsa da bana doğru hamle yaptı, kollarımı ona doğru uzattım korkuyla karışık panikle ve ellerini tutunmak için kendime doğru çektiğimde ikimizde yeri boylamıştık..
Birbirlerinin isimleri yıllar sonra ilk kez ağızlarından bu şekilde dökülüvermişti..
..
Yazar'dan..
Selin'i aylarca araştırmıştı ve gittiği yeri öğrenememişti. Zaten babası, annesi ve Nazlı bile tam olarak nereye gittiğini bilmiyordu. Nazlı'yı defalarca sıkıştırmıştı tabi Savaş'la ve bir yanıt alamamıştı. Defalarca telefonunu aramış, kısa bir zaman sonra da artık kullanılmadığını öğrenmişti. Selin ondan kaçar gibi gitmişti ve o eli kolu bağlı nerede olduğunu bilmeden iki yıl yaşamıştı.
Ali 2 yıldır yaptığı gibi yine sabahın erken saatinde uyanmış ve koşuya gitmişti. Yardıma ihtiyacı varmış gibi duran kadına yaklaştığında onun Selin olma ihtimalini bile düşünmemişti. Başını kaldırıp ona bakan kadın Selin'in ta kendisiydi oysa..
Ormanın içinde birden karşısında belirmişti ve yine koca gözlerini ona dikmişti..
Köpeklerden korkan kadın can havliyle adama atıldığında ikisi de düşeceklerini hiç düşünmemişlerdi.
Selin'i sıkıca tutmuş üzerine düşmesi için hamle yapmıştı ve Ali'nin başı toprak zemine sertçe vurmuştu. Vurmanın etkisiyle gözlerini kapattığında, Selin'de korkuyla gözlerini kapatmıştı.
İkisi de aynı anda tekrar gözlerini açtığında sanki o an dünya durmuştu. Dudakları birbirine çok yakındı ve burunları birbirine değiyordu. İkisi de birbirinin gözlerinde kaybolurken, eski günler ikisinin de aklına akın etti.
Ta ilk tanıştıkları zamana, uçurumun kenarındaki ilk düşüşlerine kaydı akılları. O zaman da Selin, Ali'nin üzerine şu anki gibi düşmüştü.
Ali ona kalbine düşen ilk kar tanesi demişti hatta, ölesiye aşık olurken..
İkisi de şaşkınca birbirine bakarken, gözlerinden birbirlerine sayısız duygu akıp geçti. Selin derin bir nefes alırken, Ali derin bir nefesi ciğerlerinden bırakmıştı. Birbirlerinin dudaklarına değen nefesleri bile akıllarını allak bullak etmişti.
Özlemlerinin tarifi yoktu ki..
Hele burada, bu pozisyonda..
Selin hala Ali'nin üzerinde uzanmış yatarken halinden gayet memnundu. Ali sıkıca koca ellerini onun beline dolamıştı, unutamadığı kokusunu resmen yeniden alıyordu..
Ali'nin gözleri bir anlık onun dudaklarına kaydığında, Selin dudaklarını yaladı istemsizce..
Bakışları yeniden buluştuğunda; ''Üstümden kalkmayacak mısın daha?'' dedi sabit bir sesle, bir kaşını kaldırarak. Selin'in gözleri anında kalkan kaşa gitti, sonra gür sakallarında gezindi.
Evet Ali haklıydı, kalkmalıydı..
Selin üzerinden yavaşça kalkarken, aklı hala altındaki kaslı vücuttaydı. Ne ara bu üçgen vücudu yapıp ayrıca ekstra kaslar yapmıştı Mavisi?
İkisi de ayaklandığında, ilk tanıştıklarındaki gibi üzerlerini silkelediler anın etkisinden kurtulmak ister gibi..
Köpekler aklına gelince Selin'in etrafında bir tur dönerek onlara bakındı ama göremedi. Ali o an Selin'in ne yaptığını anlayarak dudaklarını büzdü. Onun geri döndüğüne hala inanamıyordu. Hayal olamayacak kadar gerçekti işte, buradaydı..
Gözleri yine birbiriyle buluştuğunda, Ali arkasını dönerek yürümeye başladı. Selin onun gittiğini gördüğünde panikledi ve hızlıca ona doğru adımladı.
''Ali nereye gidiyorsun?'' dedi elinden geldiğince sakin kalmaya çalışarak. Ali yavaş yürüse de, Selin'in iki adımı onun bir adımıydı ve Selin ona yetişmek için daha da çabalıyordu.
Ali onun sesini çok özlemişti..
''Eve..'' dediğinde umursamazca, Selin ona yetişmişti.
''Ben de senle geleyim.. Köpekler yine gelir falan..'' dedi korkuyla. Ali omuzlarını umursamazca yine salladığında cevap vermedi.
Ama Selin onunla yürüsün diye yavaştı ve bunu kendine itiraf dahi edemedi..
Evlere gelene kadar sessizce yürüdüler, ikisi de hiç konuşmadı. Konuşacakları zamanda gelecekti ama önce ilk etkiden ikisinin de çıkması gerekiyordu.
Düşmelerinin etkisi, uçurum kenarında birbirlerinin kalbine ilk düşüşleri gibi etkiliydi. İkisinin de aklı karışmıştı o an ve her şey yeniden başlamış gibiydi. Yine Selin karşısına aniden çıkmış ve üzerine düşmüştü.
Kocaman bir ormanın içinde, yeniden birbirlerini bulmaları kaderdi.
İki yıl sonra olan bir düşüş daha, hayatın onları birbirlerine yazdığının en büyük kanıtıydı..
..
SELİN'den..
Eve gelince hemen duşumu alıp, aşağıda verandada hazırlanmış kahvaltıya indim. Tüm aile üyelerim beni bekliyordu.
Kahvaltıdan sonra da Nazlı ile bol bol vakit geçirdik. Nazlı'nın okulu da artık bitmişti benim gibi. Bahçemizin bir köşesindeki bir odalık cam ve ahşaptan yapılma yüksek tavanlı küçük yeri atölyeye çevirmişti. Orada yaptığı resimlerin arasında resmen kaybolmuştum. En kısa zamanda bir sergi açabilirdi..
Ben Nazlı'nın en son yaptığı tabloları tek tek incelerken, telefonu çalmıştı. Ben oralı olmadan sağı solu karıştırmaya devam ederken, buranın çok hoş olduğunu düşünüyordum.
Nazlı bu ahşap yeri otantik bir yer haline getirmişti. Camların tümüne desenler yapmıştı ve içerisinin görünmesini az çok engellemişti. Bir camdan duvarın yarısını kadar kaplayacak yeri kat kat raf yaptırmış oraya boya, fırça ve malzemelerini dizmişti. Tavandaki ahşap direklere de sıralı olan lambalar asılmıştı. Tuval ve sehpası da bir köşede duruyordu. Bir kenarda geniş bir koltuk, üzerinde gaz lambası ve birkaç kitabın olduğu minik bir masa ile sandalyesi vardı. Bir köşedeki plak çalar ise gözümden kaçmadı. Sanki burası huzur bulma yeri gibiydi, bayılmıştım..
Nazlı telefondan sonra yanıma daha da yaklaştı. ''Akşam parti varmış..'' dedi dudaklarını endişeyle büzerken..
''Eee Nazlı..'' dedim ben de ona dönerken ilgisizce. Bu buralarda da çok doğal değil miydi?
''Eesii.... Bizi de bekliyor Tuğçe, onların evde olacakmış..'' dedi derin bir nefes verirken.
''Tamam Nazlı gideriz işte sende..'' derken omuz silktim..
''Ali de gelir heralde..'' derken bakışları benden kaçmış, sesi de giderek kısılmıştı. Ali yüzünden kaçtığımdan böyle yaptığını biliyordum..
''Gelsin Nazlı.'' dedim yine gülümseyerek..
''Ama Selin... Ali artık senin bıraktığın gibi değil işte.. '' dedi gözlerini kısarken, bunu daha önce de demişti telefonda konuşurken, ilk kez onu sorduğumda..
''Nazlı eğer sakallarını, vücudunu falan diyorsan bu sabah kendi gözlerimle zaten gördüm..'' dedim sinirle karışık bir umursamazlıkla..
Ne demekti ki acaba o bıraktığın gibi değil lafı?
''Nerede gördün?'' dedi Nazlı panikle kocaman açtığı gözleriyle..
''Ormanda.. Yürüyüşe çıkmıştım, karşılaştık..'' dedim, durgunlaşırken.
2 yıl sonraki ilk karşılaşmamız da yine uçurumun kenarındaki ilk karşılaşmamız gibiydi.. Baya sarsıcı olmuştu yalan değil ama ben artık geri dönmüştüm, onu geri istiyordum. 2 yıl önce gitmekte nasıl kararlıysam şimdi de onu geri almakta kararlıydım..
''Hııı...'' derken Nazlı alnını ovuşturdu bir eliyle. En azından ilk karşılaşmadan sağ çıkmama şaşırdığını anlayabilecek kadar tanıyordum onu..
''Hadi Nazlı o zaman hazırlanmaya geçsek, akşam olmak üzere.. Çok özledim zaten..'' dedim ona göz kırparken ve neyi özlediğimin çok iyi farkındaydık ikimiz de..
Üzerime sırtımı iplerle v şeklinde açık bırakan, hafif bol ve v yakalı bir mürekkep mavisi ipek elbise giydim. LA'da yaptırdığım dövmelerimden biri görünsün istiyordum.
Saçlarımı hafif dalgalı doğal bıraktığımda, hafifte bir makyaj yaptım. Altına en sevdiğim siyah ince bantlı incecik topuklu ayakkabılarımı giydim. Aynanın karşısına geçtiğimde kendimi inceledim. Elim istemsizce yıllardır hiç çıkarmadığım kolyeme gittiğinde gülümsedim. Hazırdım..
Partinin yapılacağı yere tek başıma gitmiştim çünkü Savaş'la aramız iyi değildi. Gittiğim için hala beni suçluyordu. Bense anlatmak dahi istemiyordum nedenlerimi. O Ali'nin yanında olup en büyük destekçisi olmuştu ya bana yeterdi varsındı beni kötü bilsindi..
Büyük bahçeye giriş yaptığımda beni ilk fark eden Tuğçe oldu, koşarak yanıma geldiğinde sarıldım ona.. Emre'de yanımıza geldiğinde biraz soğukta olsa beni karşıladı.. Tuğçe çok değişmişti saçlarını kestirmiş, biraz da kilo almıştı. Sanırım tek değişmeyen bendim..
''Kendini özlettin Selincim yaa.. Çok güzel olmuşsun..'' derken Tuğçe koluma girmiş, beni Nazlı ve Savaş'ın olduğu masaya yönlendiriyordu. Teşekkür edip, ben de iltifat ettim ona partiyle ilgili.
Savaş yanlarına gelmemle alayla güldü bana bakarak. Kısık gözlerimi üstüne üstüne diktim inatla.
''Hoşgelmişsin baldız..'' dediğinde alayla Nazlı dirseğiyle onu dürttü. Gözlerimi o andan çekerek Savaş'ın gözlerine çevirdim. Dik dik bakarken konuştum.
''Hoşbuldum enişte..'' dediğimde ellerimiz masanın ortasında buluştu, sertçe tokalaştık.
''Ee nasıldı tatil? Pek iyi gördüm seni..'' dedi dişlerinin arasından..
''İyiyim yaa.. 'Sizde' çok iyisiniz maşallah..'' dedim, Ali'yi de kastederek. O anlamıştı.
Sertçe elimi elinden çektim. Etrafa göz gezdirmeye başladım. Kalabalık artıyordu, müzik sesi de hemen arttırılmıştı.
''Ben içecek bir şeyler alayım..'' derken Nazlı'nın kolunu sıktım gülümseyerek, aramızda kalmasını istemiyordum. Bu gece zor geçecek gibiydi, içmeye başlasam iyi olacaktı. Gerçi asla içmemem lazımdı..
Zaman yavaş yavaş akarken, Tuğçe ve Emre'nin de dahil olduğu masamızda bir eksiğimiz vardı. Benim bir saattir sormamak için kendimi yediğim soruyu Savaş sordu, bana baktıktan hemen sonra..
''Ali nerede kaldı?'' dedi parti sahiplerine..
Tuğçe sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. ''En son salonda etrafına yine kızları toplamış eğleniyordu paşa..'' dedi sinirle..
'Yine' derken? 'Kızlar' derken? Bu Ali ben yokken neler yapmıştı acaba?
''Rahat bırakın kardeşimi, bizim yerimize tadını çıkarsın bekarlığın..'' dediğinde Emre sırıtarak, karnına bir yumruk yedi.
Tuğçe hemen bana dönüp gülümsedi. ''Sen ona bakma tatlım, Emre işte..'' derken kolumu sıktı şevkatle.. Ali ile olan her şeyimizi artık bildiklerinden emindim..
İçim kıskançlıkla burkulsa da bir şey yapamazdım daha.. Tebessüm ederek karşılık verebildim sadece. Ama içeri de Ali'nin neler yaptığını arsızca merak ediyordum, hakkım yoktu ama ediyordum işte..
Zaman geçmek bilmiyordu ve Ali ortalarda hala yoktu. Eve girmek istemiyordum çünkü evin içine girersem yapacaklarımdan ve göreceklerimden korkuyordum. Dayanamazdım eğer Ali'nin etrafında kızlar varsa. Sıkıntıyla dudaklarımı dişlerken sadece öyle olmamasını diledim..
Savaş yine sordu merakla.. ''Bu arada Elif nerede?'' dedi.
''Yurt dışında mıymış neymiş Ali öyle demişti..'' dedi Nazlı omuz silkerek..
''Nazlı o kim?'' dedim merakla, Ali de işin içinde olduğuna göre bilmem gereken biriydi. Bakışları bana odaklandığında, düşündü. Ben ikizimi tanırdım söylemek istemiyordu.
''Aman boşverin şu sevimsizi..'' dedi Tuğçe' de dudaklarını büzerken, alnını kırıştırdı iğrendiği bir şey varmış gibi. Nazlı'da onu onaylar gibi başını salladı.
Nazlı yanımda olduğundan dirseğimle dürttüm, yine bakışlarını Tuğçe'den bana çevirdi..
''Hıııımm.. '' derken Nazlı doğru kelimeleri arıyor gibiydi. Savaş ise keskin bir dille atladı, ''Ali'nin sevgilisi..''
İşte o an bakışlarımı Savaş'a çevirirken dondum kaldım resmen. Nasıl olabilirdi? Beni bu kadar mı seviyordu? Gözlerim dolu dolu olurken derin nefes aldım, önümdeki kadehimi iki elimle sıkarken. Ben onun yokluğunda iki yıl boyunca bir erkeğin eline bile dokunmamışken onun sevgilisi vardı!
Kim bilir neler yaptığı sevgilisi!
Benim için büyük bir üzüntü getiren bu bomba, masada sessizlik olmasına neden oldu. Çünkü hepsi bunu biliyordu ve iki yılda kabullenmişti. Benim yokluğum bu kadar uzun mu sürmüştü? Evet..
Tuğçe yanıma daha da yaklaşarak, bakışlarımı ona dönmemi sağladı. ''Selin..'' derken acı gözlerle bana bakıyordu. Durumum o kadar mı fenaydı?
''Sen Elif'i boşver, o Ali'nin hayatında eskiden önemliydi... Ama... '' derken dudaklarını ısırdı.
''Ama..'' dedim onu teşvik ederek..
''Ali'den artık uzak dur Selin, canın yanar.. Artık o eski Ali değil.. Sadece senin için değil yanlış anlama, hepimiz için..'' dedi, ifadesizce..
Otomatikman kaşlarımı çattım anlamaya çalışarak. Başımı salladım yine otomatik bir şekilde. Nazlı gibi Tuğçe de başlamıştı bu laflara..
O eski Ali değilse bende eski Selin değildim. Napalım yani!
Gözlerimi Tuğçe'den çekerek ellerimin arasındaki çoğu içilmiş, bir tarafında ruj izinin olduğu kadehe çevirdim. Düşünürken Tuğçe'nin söylediklerini, ben burada yokken Nazlı'yla olan bir konuşmamım anıları doldu zihnime..
..
Nazlı ile hep başka bir hattan görüşmüştük bu zamana kadar ve kimse bilmiyordu. Yine aradığı zamanlardan birinde havadan sudan konuşmamız bittiğinde, en merak ettiğim şeyi sormuştum..
''O nasıl Nazlı?'' kelimeler dudaklarımdan dökülürken, içimde bir sıkıntı var gibiydi. Ben buraya geleli 3 ay geçmişti ve onu bir kez bile sormamıştım. Şimdi ise neden sorduğumu bilmiyordum ama Nazlı beni anlamıştı. Bir süre sessiz kaldı.
''Senin gibi Selin..'' dedi sadece. Gözlerimden yaşlar akarken, onu düşündüm. Gözlerimden akan yaşları boşta olan elimle sildirmeye çalışırken, toparlanmaya çalıştım. Nazlı'da bana fırsat vermek istermiş gibi sessizce bekliyordu..
''Selin..'' dedi sonra, ben burnumu çekerken hala ağlıyordum..
''O artık senin bıraktığın gibi değil. Tehlikeli birine dönüşüyor ve elimizden hiçbir şey gelmiyor.. Üzgünüm ikizim..'' demişti telefonu kapatmadan hemen önce..
...
Ne demekti Ali tehlikeli birine dönüşüyor? Ben bunu o zaman başka şekillerde yorumlamıştım ama şimdi Tuğçe'de neredeyse buna benzer şeyler söylüyordu..
Hala anlamış değildim. Öğrenecektim..
Saat 12'yi gösterirken yanımıza Tuğçe'nin kuzeni gelmişti. Tuğçe ikimizi tanıştırmıştı hemen, diğerleri zaten tanıyordu.
''Selin kuzenim Can.. Can , bu da arkadaşım Selin..'' derken biz de tokalaşıyorduk, elini bırakırken tebessüm ettim..
O sırada ortamı dolduran slow bir müzikle, Tuğçe ellerini birbirine vurdu sevinçle..
''Hadi bakalımm.. Herkes dansa..'' derken gözleriyle bana kuzenini işaret etti. Bu haline gülümsemeden edemedim..
Masadaki iki çiftimiz de sarmaş dolaş dansa başladığında, Can elini bana doğru uzattı. ''Dans etmezsek eğer Tuğçe benim kafamı kırar..'' dedi yemyeşil gözleri ışıldarken.
Tuğçe'nin o hallerini bildiğimden bir kahkaha attım. Bu kahkaha aslında sinirli olmamdandı..
Biz de dansa başladığımızda, vücudumu ona fazla yanaştırmamaya çalıştım. Elleri belimi bulduğunda ise ister istemez irkildim. Bunu fark etse de sessiz kaldı, ellerimi omuzlarına dayadım..
''Seni daha önce hiç görmedim..'' dedi başını bana doğru eğerken, hiç oralı olmadan soğukça cevap verdim.
''Yurt dışındaydım, yeni döndüm..''
''Hımm.. Nerde yaşıyordun?'' dedi bu sefer, sıkıntıyla yine cevapladım.
''Los Angeles..''
''Yaa.. Güzel yerdir.. Ben de geçen sene oralardaydım..'' dediğinde başımı sallamakla yetindim.
Zaten hala şarkı devam ediyordu. Sıkılmıştım..
''Çokta konuşkansın..'' dedi gülerek, anında gözlerim onun gözlerine kaydı.
''Yaa öyleyimdir huyum kurusun..'' dedim bilmiş tavırla, alayla gülümserken..
''Huyunu bilmem ama bu güzellik nesiller boyu aktarılmalı..'' dedi cesurca gözlerime bakarken.
''Teşekkürler..'' dedim, iltifatları hiç kaçırmazdım..
''Ee.. Öyle bir plan yok mu?''
''Yok..'' dedim göz devirirken, ne alakaydı şimdi..
''Ben talibim..'' dediğinde kaşlarımı çattım, ne diyordu bu! Anında çatılan kaşlarımdan yanlış anladığımı anlamış olmalıydı ki panikle, ''Yanlış anlama, takılıyorum sadece..'' dedi göz kırparak.
Anında soğuklaşan yüz ifademe rağmen biraz da olsa gülümsemeye çalışarak kollarımı üzerinden çektim. ''Ben bir lavaboya gideyim..'' dedikten sonra cevap beklemeden, masadan çantamı alıp eve doğru adımladım.
Büyük salonda tam da denildiği gibi Ali etrafına aldığı kızlarla eğlenip, gülüşüyordu. Onları görmemle resmen olduğum yere çakılmıştım. Ali'nin gözleri de bana kaydığında, o da donakaldı yüzündeki pis gülümseme solarken..
Bir elinde tuttuğu viski bardağını önündeki masaya bırakırken, beni baştan aşağıya süzdü. Ben de aynısını ona ve yanındaki kadınlara yaptım.
Beyaz gömleğinin 3-4 düğmesi açıktı ve bunu yapanların o kızlardan biri olduğuna emindim. Gömleğin kollarını katlamıştı ve kasları gömlekten biz buradayız diye resmen bağırıyordu. Yayılmış bir şekilde koltuğa oturmuştu ve bir kolu yanındaki kızın omuzlarındaydı. Diğer tarafındaki kız ise elindeki kaseden Ali'ye bir şeyler yediriyordu uzun, iğrenç tırnaklarıyla. Kuruyemiş olduğuna emindim. Diğer kız ise önünde dans ediyordu, pardon striptiz yapıyor desem daha doğru olurdu.
Hepsi bu kadar dar ve açık giyinmek zorunda mıydı? Ali'nin kızlara bakışlarını ise ilk girdiğim an yakalamıştım. İğrençti..
Kan beynime sıçramıştı!
İğrenerek yüzümü buruşturduğumda, Mavilerle karşılaştım. Önündeki bardağı tekrar alırken, soğukça beni tanımıyor gibi bakıyordu. Bu bakışlar canımı en çok acıtan bakışlardandı işte..
Ayaklarıma zorla komut verirken bir kat yukarı çıkarak, lavaboyu bulmaya çalıştım. Bulduğumda hemen içerisine kendimi attım ve sertçe kapıyı kapattım. Çantamı sertçe bir kenara bırakırken, sakin olmayı denedim. Gözlerimin dolmasına engel oldum. Ellerimi yıkayarak boynuma götürdüm ve ensemi ovuşturdum. Sakin olmam lazımdı. Gözlerimi kapattığımda ise o iğrenç görüntüler gözümün önünde beliriyordu.
Ali'yi kendi ellerimle boğacaktım! Ya da o kızlarım boğmamam için bir sebebim var mıydı? Tabi ki..
Gözlerimi açıp aynada kendime baktım, ellerimi mermere dayarken. Neler oluyordu bana?
Tamam Ali bey keyfine keyif katıyor olabilirdi ama bunu zaten bekliyordum ben. Canımı acıtacağını biliyordum ama asıl takıldığım Elif'ti, bu kadınlar geçiciydi.
Ayrıca o Elif denen kadın bunlara nasıl izin verebiliyordu? Ali beni unutmuş muydu? Elif kimdi?
Aklıma dolan yüzlerce soru arasında sıkıntıyla ofladım. Yeni gelmiştim ama her şeyi yerine biran önce oturtmalıydım, cevapları bulmalıydım. Bu kadar zamanda neler olduğunu öğrenmeliydim..
Şu an içimi kavuran tek şey ise Ali'nin beni unutmuş olması düşüncesiydi.
Olamazdı değil mi?
Kapının sertçe açılmasıyla bakışlarım kapıya kaydı ve onu gördüm. Ben ifadesizce ona bakarken, o içeri girmiş ve kapıyı kapatmıştı. Bakışlarımı önüme çevirirken, aynadan onu izledim. Hemen arkamdaki duvara yaslanıp kollarını önünde bağlarken, gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmamıştı.
Ne kadar süre orada öyle bakıştık bilmiyorum ama mavi gözler bana eskisi gibi bakıyordu. Özlemle baktığı gözleri sanki dolu doluydu. İşte benim yaramaz, mavi gözlü çocuğum oradaydı.
''Saçlarını kestirmişsin..'' dedi burukça, sesinden anladığım kadarıyla çok içmişti. Başımı salladım sadece gözlerimin dolmasına engel olmak isteyerek dudaklarımı dişledim. Bakışlarımız hala birbirinin üzerindeydi..
''Boyatmışsın da..'' dediğinde bir eliyle uzanıp birkaç tel saçımı parmaklarının arasına alarak dokundu severmiş gibi özlemle..
Cevap veremedim. Sertçe yutkundum sadece.. O da aynı şekilde yutkunduğunda, ademelması hareket etmişti ve gözüm hemen oraya kaydı birkaç saniye..
''Zayıflamışsın..'' dedi, eliyle saçlarımı toplayabildiği kadar toplayıp sağ omzumun üstünden önüme doğru attırdı.
Elinin üç parmağı yavaşça sırtıma indiğinde irkildim. Derin bir nefesi ciğerlerime doldururken onun da benim kadar kötü olduğunu biliyordum. Bunca yıldır seven iki insan için birbirine dokunamamak ne demekti çok iyi biliyordum. İçimin karıncalaşması, alev alması bile bir dokunuşuyla olmuştu. Kendimi toparlamak ister gibi dudaklarımı serbest bıraktım ve sesimin iyi çıkmasını sağladım.
''Sen de kas olayını abartmışsın görmeyeli..'' dedim keskince.
Dudakları yukarı doğru sertçe kıvrıldı alayla.. ''Sen beni görmeyeli çok şey değişti..'' dediğinde serseri bir şekilde sırıtıyordu, gözleri hala sırtım ve gözlerim arasında gidip geliyordu. Parmakları ise hala sırtımdaydı, tam dövmemin olduğu yerde..
''Belli..'' dedim iğrenirmiş gibi kızlar aklıma geldiğinde, hiç duymamış gibiydi.
''Ne yazıyor burada?'' dedi, artık sırtımın açık olan kısmının en sonuna kadar parmaklarını gezdirmişti tenimde ve dövmenin yarısından biraz fazlası görünüyordu diğer kısmı görmesi imkansız şekilde kumaşın altındaydı.
''Hiç..'' dedim sadece, ne yazdığı onu ilgilendirmezdi..
''Görebilsem tamamını okuyacağım da..'' dediğinde koyulaşan gözleri gözlerimi buldu.
Keskin bir bakış gönderirken gözlerine yüzümü ona dönerek, kalçamı mermere yasladım ve kollarımı göğsümde birleştirdim vücudumu dikleştirirken. Eli öylece boşlukta kalırken, kendine geldi ve o da aynı şekilde kollarını göğsünde bağlarken sırtını duvara dayadı dikleşerek. Kol kasları gömlekten bile zorlanıyordu, kumaşı yırtarcasına. Gözleri boynumdaki kolyeme kaydığında ufak çaplı bir duraksama, hüzün yaşadı. Bu kolye ikimize de aynı şeyleri hatırlatıyordu.
Anı bozmak isteyerek; ''Okuyamazsın..'' dedim en keskin sesimle..
''Sen söyle..'' dedi mırıldanırken..
''Seni ilgilendirmeyen bir şey yazıyor..'' dedim bu sefer..
Başını sağa çevirerek duşa kabine doğru bakıp bir süre düşündü. ''Hıımmm..'' Boğazından bir hırıltı gibi döküldü. İşte bu sesini özlemiştim..
En çokta içimdeyken, sevişirken bu hırıltılar dökülmez miydi ağzından? Bir anda yine içim allak bullak olurken özlemle, sakin olmayı diledim.
''Neden geldin?'' dedi keskin bakışlarını bana çevirirken, resmen kalbime acı verici bir çizik atmıştı.
''Burası benim yuvam Ali, ailem burada..'' dedim direk ilk aklıma gelen cevapla. Burada benim ailem varken ne demekti o neden geldin..
''Tam iki yıl Selin... Senden tek bir haber alamadan geçen iki koca yıl!'' dedi kükrerken bir anda, bunda alkolün etkisi kadar acısının da etkisi vardı. Az önceki sakin adamdan eser kalmamıştı.
Kararan mavileri bir zerre olsun gözlerimden ayrılmıyordu. Canımı yakmaya çalışırken, kendi canını da yaktığının farkında mıydı?
''İlk önce sana bir şey olduğunu sandım, delirdim biliyor musun? Valizlerini alıp gittiğini öğrendiğimde dünyam yıkıldı ya, her şey tepetaklak oldu. Ama bu senin umurunda olmadı çünkü sen gittin!''
''Ali ben gitmek zorundaydım tamam mı?'' dedim kendimi savunmak ister gibi, gözlerim dolmaya başlamıştı..
''Ne demek gitmek zorundaydım yaa!'' dediğinde bana doğru bir adımda yaklaştı, elini sertçe kalçamı dayadığım mermerin kenarına yumruk yaparak savurdu. ''Sen bizim en güzel günümüzde gittin, kaçtın.. Sana evlenme teklifi ettim lan ben!''
En çok kendine kızdığını biliyordum, gözleri kıpkırmızıydı. Gözlerimi kapatarak bir süre düşündüm. Alkol aldığı belli olan nefesi üzerime doğru geliyordu, derin bir nefes aldım. Ben bu anın geleceğini bu kadar erken beklememiştim..
Gözlerimi tekrar açtığımda dudaklarımı dilimle ıslatarak, bir şeyler söyleyebilmeyi diledim..
''Bana yaptıklarını affedemezdim Ali..'' dediğimde geçmişte yaşanılan o şeyler aklıma doldu, gözlerim o anılarla ıslandı ve birer damla yaş kendini bırakıverdi yanaklarıma doğru. Elim istemsizce karnıma gitti, gözleri anında elimi götürdüğüm yere kaydı.
İki elini kaldırıp yaşlarımı parmaklarıyla sildi yavaşça.
''Ağlama!'' dedi çatallaşan sesiyle.. Ağlamamdan nefret ederdi. Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı istemsizce anılarla..
''Ağlamamdan nefret edersin sen..''
''Evet..'' dedi, ben ise hıçkırarak ağlamaya başlamıştım bile.
O karşımdayken nasıl ağlamazdım ki, hele onu çok özlemişken..
Yalnız başıma olduğum zamanlar aklıma geldikçe, ağlamam daha da şiddetlendi. Biranda beni kendine doğru çekerek, göğsüne yatırdı. Bir eli belimi sararken diğeri saçlarımı okşamaya başladı. ''Şşttt... Tamam, sakin ol..'' gibi şeyler söyleyerek beni sakinleştirmeye çalıştı.
Ciğerlerim onun unutamadığım kokusuyla yeniden dolarken, derin derin nefesler almaya çalıştım. Kalbi delice kulaklarımda atıyordu. Şu an resmen içli içli, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum bir kız çocuğu gibi..
Onun bendeki etkisiyle hemen kendime gelmiştim. Sakinleştiğimde istemeyerek de olsa başımı göğsünden kaldırdım. Boncuk gözleriyle, dağılmış halde yorgunca bana bakıyordu. Gözlerimin altını kendi ellerimle silerken ben, o kendini geri çekti ve derin bir nefes alıp verirken burnunun üstünü iki parmağının arasına alarak sıktırdı. Bunu sıkıntılı olduğunda yapardı..
''Ali..'' dedim onu izlerken, anında bakışları bana döndü ama cevap vermedi bekledi. ''Özür dilerim..'' dedim. Diyebilecek başka bir şeyim olduğundan emin değildim..
''Dileme Selin, sakın dileme... Yıllarca nerede olduğunu bilmeden yaşadım ve sen aniden yine karşıma çıktın..''
Dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım. Haklıydı. Ne diyebilirdim ki?
''Ben sensiz bir hayat kurmaya çalıştım.. Bozmana izin veremem.. Anlıyor musun?'' derken sakin sesiyle güzelce konuşuyordu şu an ve ben bile inanamıyordum.
Kurduğum hayat derken?
''Benim bir şeyi bozmaya niyetim yok ki Ali.. Sadece döndüm işte..'' dedim omuz silkerek. Anında yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Gözlerindeki buğuda bir şeyler gizliydi..
''Çok geç döndün be güzelim..'' derken başını salladı sağa sola..
''Nasıl? Anlamadım..'' dedim istemsizce, kaşlarım çatılırken..
O ne demekti şimdi?
''Ben artık eskisi gibi değilim Selin..'' dedi koyulaşan gözlerini bana çevirirken..
''O ne demek Ali.. Aynısın işte, karşımdasın..'' derken elimi kaldırıp yanağına götürdüm, tam uzayan sakallarını sevecektim ki bileğimden tuttuğu gibi elimi uzaklaştırdı kendinden sertçe.
''Benden ne kadar uzak olursan o kadar iyi Selin.. Kendine dikkat et, bana yaklaşma. Yoksa canın yanar..'' dedi dişlerinin arasından tıslarken.
''Ne demek bu şimdi.. Yani.. Ben.. Anlamı...'' derken kekeleyerek kaşlarımı çattım, anlamaya çalışıyordum sözlerini. Bunu bana diyen üçüncü kişiydi.
Neler dönüyordu, neler oluyordu?
Lafımı kesti. ''Ciddiyim, benden uzak dur..'' dediğinde gözleri iyice siyahlaştı. Beni az önce kollarının arasına alıp sakinleştiren o değilmiş gibiydi. Sonra kapıyı açıp çıkıp gitti.
Şaşkınca onun arkasından bakarken, neler olduğunu anlayamıyordum. İlk öğrenmem gereken şey, Ali'nin neden eskisi gibi olmadığı olacaktı.
Neden herkes onun için tehlikeli diyordu?
Neden herkes eskisi gibi olmadığını söylüyordu?
Öğrenecektim..
Ama ben de eskisi gibi değildim ki..
..
Devam Edecek!
Nasıl buldunuz bölümü?
Yorumlarınızı bekliyorumm.. Bol bol yazın lütfen..🎈🖖🏻
Yıldızımı da bırakmayı unutmayın..
Bir sonraki bölüme kadar,
AŞK'la kalın..