oy verilsin lütfen
yeni bölüm yeterli oy atıldığında gelecek :)
not: iki üç tane de yorum...
Jungkook ile birlikte yürürken gözüm arada sırada onun gözüne takılıyordu. Kavga ederken gözüne darbe aldığı için kaşından yaralanmıştı ve kanıyordu diyebilirdim.
" Jungkook. " diye seslendim, o benimle birlikte yürürken. " Kaşın yara olmuş, istersen pansuman falan yapalım. "
" Ben iyiyim, Haneul. " diye kestirip atmıştı, benim yüzüme bakmak yerine önüne bakarken. " Pansumana gerek yok. "
" Ama kanıyor, mikrop kapmaması gerek. " diye direttiğimde önce önüne bakarak alayla gülümsediğini hissettim, ya da normal bir gülümsemeydi, bilmiyordum. Bir kaç saniye sessiz kalmayı tercih etti. Ardından " ben alışığım bu tür şeylere, umursama sen " diye konuşmayı tercih etti.
" Gel, istersen şu köşede bildiğim güzel bir kafe var. Çok güzel ev yemekleri yapıyor, gidip bir şeyler yiyelim. "
Onu reddetmeyip adımlarımı onunla birlikte devam ettirdiğimde bir yanım hep bu olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Onu seviyordum evet, ve onunla aramızda başta pek güzel bir ilişki yoktu fakat şimdi geldiğimiz noktaya anlam veremiyordum.
Kafenin önüne geldiğimizde önden benim geçmemi istedi, ikimiz de içeriye geçip cam kenarındaki masalardan birine geçtik. Benim yerime onun sipariş etmesini istedim, sonuçta her zaman geldiği için neyin güzel olduğunu biliyor olmalıydı. O sipariş verirken ben kafamı çevirip dışarıyı izlemeye koyuldum. Neden ben her kaçmaya çalıştığımda kendimi onun yanında buluyordum ki? Çok saçmaydı.
Kafamı tekrar ona doğru çevirdiğimde beni izlediğini gördüm.
Tamam, sakin ol Haneul.
Alt tarafı seni izliyor.
" Karışmana gerek yoktu, Jungkook. Kendim halledebilirdim, her zamanki gibi. " diye konuştum, o bana bakarken. " Daha önce de kendim hallediyordum. "
" İçim rahat etmedi, Haneul. Neden seyirci kalayım? "
İçimdeki ses bir an düşünmeden ne istersem söylemem gerektiğini söylüyordu, ben de ona uyarak bir anda konuştum.
" Eskiden seyirci kalıyordun. Hatta bazen onların benim hakkımda yaptığı esprilere güldüğünü bile görüyordum. "
Bir an sanki yüzü buz kesmişti, bir an ne diyeceğini şaşırmış gibi bir hali vardı. Önce bakışlarını benden çekip camdan dışarıya baktı, bir kaç saniye.
" Bu sorduğum umutlanmak değil. Şimdi ne değişti? "
Camdan dışarıya diktiği gözlerini bana çevirdiğinde ne hissettiğini çözemiyordum bile. Tek istediğim, dudaklarından çıkacak o sözlerin canımı yakmamasıydı.
" O zamanlar seni tanımıyordum şimdi ise tanıyorum. Olan bu. "
" Ne demek istiyorsun? "
Oturduğu koltukta oturuşunu düzenleyip masaya doğru, yani benim olduğum tarafa doğru yaklaştığında heyecanım daha da artmış gibi hissediyordum. Ama içimdeki ses yine aynı şeyi söylüyordu.
Bu zamanda yaşanılan aşklarda dış görünüş önemlidir, Haneul. Ve sen, jungkook' un yanında sevgili olarak gezebilecek biri değilsin.
" Eskiden senin hakkında hiçbir şey bilmiyordum. " diye konuştu. " Tanımadığım birini de incitmem doğru değildi fakat o zamanlar yanlış yapmıştım işte. Sonra seni tanıdığımda, hakkında ne kadar yanıldığımı anladım. "
Ben sesimi çıkartmadan onu dinlerken, onun gözleri hala bendeydi.
" Sen diğerlerinin aksine çok güçlüydün. Bütün okulun o tepkilerine karşı geliyor ve bu duruşunda en ufak bir tereddüt yaşamıyordun. "
O konuşurken içimdeki ses dudaklarıma dökülmüştü.
" Çok zor bir hareket değildi. "
Hafifçe tebessüm ettikten sonra cümlelerine devam etmişti. " Sevmediğin insanlar senin canını acıtamıyordu, en azından sen böyle söylüyordun. Bu herkesin yapabileceği bir şey değil. "
Ben susuyordum, o ise konuşmaya devam ediyordu.
Kalbimdeki o ağrı her geçen saniye daha da artıyordu.
" Sen hayatımda gördüğüm en güçlü kızsın. "
Bir süre sessiz kaldım, çünkü ne söylemem veya nasıl bir tepki vermem gerektiğini zerre bilmiyordum.
İçimde bir yerlerde bu sözler kalbimin hızını kat kat artırmıştı. Hoşuma gidiyordu evet, fakat onun beni sevip sevmediğini hala bilmiyordum. Sevdiğini söylememişti ki?
" Kendimle barışık biriyim ki, böyle olması gerekiyor. " diye konuştum, gülümsemeye çalışarak. " Fikirlerinin değiştiğine sevindim. "
O da gülümsemeyle karşılık vermişti.
Neden bu kadar güzel gülüyordu?
Ve ben neden bu kadar çok etkileniyordum?
Yemeğimizi yerken biraz önce geçen konuşmaya göre pek sesimizi çıkartmamıştık. Ama ona her baktığımda, bakışlarımı yakalıyordu.
Veya ben ona baktığımda o da bana bakıyor oluyordu. Fakat ikinci ihtimali düşünmek için fazla umutsuzdum.
Yemek yedikten sonra, gittikçe daha da sessizleşen ortama müdahale etmek amacıyla boğazımı temizledim.
" Ben lavaboya gidip ellerimi yıkasam, beni bekler misin? "
" Tabii. " diye onaylandığında, avuç içlerimdeki teri giydiğim kıyafete siler silmez ayağa kalktım ve gözüme kestirdiğim lavaboya ilerlemeye başlamıştım.
Lavaboya girer girmez ellerimi taş zemine yaslayarak aynaya eğildim. Aynadaki bedenimi incelerken, yanımdan geçen birkaç kız önce gözlerini bende bir süre gezdirmiş, ardından fısıldaşarak lavabodan çıkmıştı.
Ne düşündüklerini tahmin ediyorduk, değil mi?
İçimdeki o ses, umutsuzca konuşmaya devam ediyordu.
" O fakültenin gözdesi, sen ise çirkin ördek yavrusu. " diye fısıldamıştım, aynadaki gözlüklü, kabarık saçlı ve diş telleri olan yansımama bakarken. " Neden seni sevsin ki? "
Gözümden akan yaşları silmeye çalışırken kendi kendime söylenip duruyordum.
" Çoğu erkek gibi o da dış görünüşe önem veriyor. Haklı değil mi? " diye konuşuyordum, yanağımdaki yaşları silerken. Sonunda yüzümü yıkayıp kuruladım, lavabodan çıkmadan önce son kez yansımama baktım.
" Umut etmeye kalkma, Haneul. Üzülen sen olacaksın. "
Ardından lavabodan çıkarak aceleyle koridorda yürüyerek jungkook' u bekletmemeye çalışıyordum.
Ve her şey o an gerçekleşti.
Koridorun bitişinde bir an bedenim başka bir bedenle çarpıştığında, boşluğa düşüyor gibi hissettim.
Son anda bir çift kol belime sarılarak beni yakaladı. Kafamı kaldırıp ona baktım; tanıdık yüz, tanıdık kokuydu.
Refleks olarak ellerim, düşmemek için onun omuzlarına yerleşmişti.
" Yakaladım seni. " diye konuştu, gülümserken.
Heyecan yapmamam gerekiyordu. Fakat şuan kalbimin son hızda çarpmasına hiçbir gücüm engel olamıyordu.
" Ne yapıyordun burada? "
" Hesabı ödemiştim ve masaya dönüyordum, o ara çarpıştık. "
Konuşmaya devam ediyorduk fakat neden pozisyonumuz hala aynıydı? Onun kolları hala belimde sarılıydı. Hala bedeni bedenime yakındı ve ben heyecanımı kontrol edemiyordum.
Bir an gözleri gözlerime takıldı.
" Ağladın mı sen? " diye sorduğunda öyle bir psikolojideydim ki, sorusunu inkâr edememiştim bile. Sonra tahmin bile edemeyeceğim bir şey oldu.
Gözleri gözlerimden ayrılıp farklı bir noktaya sabitlenmişti.
Dudaklarıma.
Bir dakika, ne?
Neden şuan garip bir ifadeyle dudaklarıma bakıyordu? Ve aramızdaki mesafe gittikçe azalıyor muydu, yoksa bu beynimin bana oynadığı bir oyun muydu?
Son anda aptalca bir hareket yaparak, ondan uzaklaştım. Bunu beklemediği çok açıktı.
" Ben, artık gitmeliyim. "
Sessizce ve garip bir tonda çıkan sesim heyecanımı ele verirken, koşar adımlarla kafeden çıktım. Eve doğru yürürken kalbimin sesi adeta kulaklarımdaydı.
Aramızda bir şey yokken, ona yaklaşmak bana iyi gelmiyordu.
not: kapak yollayan herkese çok çok teşekkür ederim, ve yaptıklarınızı sırayla kullanacağım. cansınız ♧