Düzenleyemedim bekletmemek adına. Onun için hataları hoş görün.
İyi okumalar comolokkolar ❣️
Olayın üzerinden neredeyse iki hafta geçmişti ve Efraim'in uyanması bizim için o iki haftalık süreçte en iyi haberdi ama henüz göremeyeceğimiz söylenmişti. Müge ağlayarak bize haber verdiğinde Ayaz'la birlikteydik ve o gözlerini kısmış kaşlarını çatarak Müge'ye bakarken ben tam tersine kaşlarımı kaldırmış ve dudak bükmüştüm. Müge verdiği habere ikimizden de beklediği tepkiyi alamadığını düşündüğünden olmalı ki ikimizin üzerinde gözlerini dolaştırıp "Gerizekalılar!" nidasından sonra "Emre'ye gidiyorum" diyerek odadan çıkmıştı. Müge'nin çıktığı kapıdan gözlerimizi zorla ayırarak Ayaz'la birbirimize baktık ve kalıcı hasar yaratacak yüz ifadesini ilk ben bozarak konuştum.
"Hadi canım! Yok ya!"
Efraim'e sevinemeden Müge'nin şokunu yaşıyordum ama Ayaz daha beter olmalıydı ki omuzlarını silkerek "Bakire değil" dedi.
"Huh! Ayaz sana ne?!" dedikten sonra çirkef yüzümü bırakıp Ayaz'ın koluna girerek iyice dibine yanaştım ve kirpiklerimi kırpıştırarak "Nereden biliyorsun ki?" dedim. Hemen pişman olup pis yüzümün meraklı kısmını ortaya çıkardığım için tedirgin oldum.
"Bana saldırdığın gece söylemişti"
Hemen Ayaz'dan uzaklaştım. "Ben sana saldırmadım!"
"Doğru. Saldırmak biraz hafif bir kelime ama daha vahşi bir şey bulana kadar idare et"
Ayaz'a sırnaşarak ağzından laf almaya çalıştığım için kendimi yumruklamak istedim bir an.
"Ben öyle bir şey yapmadım diyorum"
"Emin misin? Tecavüzle bile suçlayabilirdim kız olsaydım"
"Ne alakası var? Üstelik bunu erkek olarak da yapabilirsin"
Ayaz gerçekten şaşırmış görünerek "Ciddi misin?" dediğinde gözlerimi kısıp bakışlarımı tavana çevirdim. Sonuçta kişilik haklarına veya vücut bütünlüğüne saldırıydı ve kişinin erkeği kadını olmazdı. Böyle bir suçlama şu güne kadar yapılmış mıydı ya da kanunda kadına yönelik ifadelerle mi açıklama yapılıyordu hatırlamıyorum ve kıstığım gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Derslerden çok uzak kalmıştım ve devam edip edemeyeceğimi bile bilmiyordum. Okuldakiler de artık okulun ortaklarından biri olduğumu muhtemelen öğrenmişlerdi. Kınalı yapıncak muamelesi mi görecektim yoksa yurtdışından değişime uğrayıp gelen sahte kuzen muamelesi mi? Gerçi ne fark ederdi ki? Hepsi benimdi. Hepsinin tepesine binip kamçıyı vurabilirdim. Acaba bizim gruba burs haricinde bir yardımım dokunur muydu ki?
Ayaz kolumu tutup "Hey! Kendi kendine dudak büküp, omuz silkip sonra burun kıvırman konuştuğun zaman şirin ama gözlerini kısıp bir yere sabitleyerek bunları yaptığında korkutucusun" dediğinde yine bulunduğum durumdan farklı düşüncelere kaydımı anladım.
"Bir cevap bekliyorum. Ciddi miydin? Yani... erkekler de böyle bir dava açabilir mi?"
Bir an Ayaz bu kadar üsteleyince benden önceki hayatında tecavüze uğrayıp uğramadığını düşündüm. Sonra tekrar saçmaladığımı fark ederek "Tabii ki hayır!" dedim.
"Neden yalan söylediğini düşünüyorum. Dakikalardır yüzünü şekilden şekle sokup düşünüyorsun"
"Ha! O sorduğun soru için değildi. Ben, böyle bir durumu nasıl lehime çeviririm diye düşünüyordum"
"Daha önce sana bazen çok korkutucu olduğunu söylemiş miydim?"
"Hı-hı. Yaklaşık iki dakika önce ve saldırdım gece" diyerek arkamı dönüp Emre'nin odasına doğru yol aldım. Müge'nin aşırı tepkisinin şokundan çıktığıma göre artık sevincini paylaşabilirim.
Akşam eve geçtiğimizde annem yine bizdeydi. Olaylardan sonra benimle konuşma isteklerini artık geri çevirmemiştim ama babamla görüşmeyi hala istemiyordum. Erkek çocuklar babaları bir şekilde gittiğinde çabuk büyür ve çocukluklarını yaşayamazken kız çocuklar büyümez ama hep olgun davranmak zorunda kalırlar diye düşünürdüm. Babam Emre'ye bütün yaşlarını satır satır doldurma imkanı verirken benim boş sayfalara bakıp öğrenerek sınıfları geçmem beklenmişti. Belki kız olduğum için böyle düşünüyordum ama eksikliği her yaşadığımda neden bende erkek doğmadım ki diye hayıflanırken benim şartlarımda bir erkeğin asla neden kız doğmadım ki demediğine kalıbımı basardım.
Ben daha iyisini yapmak için çabalarken yanlışların daha dikkatli olmalısın diye altı çizilirken erkek olarak aynı hataları yaptığımda 'delikanlı işte' deneceğini biliyordum. Ayrıca annemle aramızdaki buzları eritmemiz benim evin erkeği modunu yaşadığımdan dolayı salya sümük seramonisine sebep olmamıştı ama babamla bir araya gelsem biliyordum ki bağırıp çağıracak ve aynı zamanda sahibinin onu geri eve almasını isteyen köpek gibi uluyup ağlayacaktım.
Salona girdiğimizde annem direk ayaklandı ve her zamankinden daha mutlu olarak elinde birkaç kumaş örneği ve koltukla sehpaya yayılmış dergiler duruyordu. Harika! Yine düğün muhabbeti yapacaktık. Beynime giden kan hücreleri ellerine tef alıp basma şalvar, esmer ten ve platin sarısı saçlarıyla sinir uçlarına doğru yol almışlardı ki mavi kırmızı polis sireni ile terliklerini topuklarına vura vura yerlerine şap şap sesler çıkararak kaçtılar çünkü salonda annemin haricinde başka biri daha vardı.
İnce bacaklarını üst üste atarak ellerini dizinde birleştirip esmer tenine tezat bembeyaz dişleri ile gülümseyen bir kadın tekli koltukta kuğu gibi oturuyordu. Yaşı kırkının ortalarında ya da ellilerine yakındı muhtemelen. Gerçi hepsi boş çünkü taş gibi bir fiziği vardı ki yine de simsiyah saçlarının boya olduğuna yemin edebilirdim. Kadında göz bebeği yerine iki zümrüt taş var gibiydi ve o yeşiller parlayarak bana bakıyordu.
Ayaz'da salona girdiğinde elini belime koydu. Bakışlarımı çevirip kadının kim olduğunu sormak istedim ama Ayaz'ın bozguna uğramış yüzü ve başta sıcacık belime dokunurken şu an canımı acıtacak kadar sıkan eli sormayıp susmamı bas bas bağırıyordu.
"Canım, bu hanımefendi kim?"
Bu kadar susmuştum. Beynimle dilim arasındaki mesafe kısacık ama dümdüzdü. Neden benim de kelimelerim dilime varana kadar herhangi bir engele takılmayıp onun yerine karla kaplı yokuşta kıçlarına market poşeti döşeyip yokuş aşağı salınıyorlardı ki?
Ayaz, "Bu hanımefendi..." diye söze başladığında bakışlarımı kadına çevirdim. "Ben de şimdi kalkıyordum diyecek figüran" diyerek cümlesini noktaladığında şaşkınlıkla bakışlarımı ona geri çevirdim ama belimdeki elinin baskısı artık beni kendine doğru iyice çekip daha çok güçlenince istemeden inleyip hemen sonra "Ben de şimdi kalkıyordum" dedim.
Ben, Ayaz'ın elinden kurtulup gidecekken kadının attığı şuh kahkaha olduğum yerde durmama sebep oldu.
"Küçük hanım çok esprili ya da denilenin tam aksine saf"
İki şeye takıldım. Biri küçük hanım ki kabul ediyorum boyumla ilgili birçok gereksiz muhabbete maruz kalıyordum ve ikincisi denilenin aksine saf cümlesi ki daha önce bana akıllı diyen olmadığı gibi saf diyen de olmamıştı çünkü aklımı ima eden genelde her olayda pis düşünüyor olmamı ima ederdi.
"Ben yirmibir yaşındayım"
Evet, saf değildim ama kesinlikle salaktım. Denilebilecek onca şeye rağmen yaşımı öne sürmüştüm az önce. Hepsi Ayaz'ın suçuydu! Soruma adam gibi cevap verse bu durumlara düşmeyecektim. Kadın dediğimi umursamıyor gibi omuz silkerek konuşmaya başladı.
"Evet, biliyorum. Annenle düğün organizasyonlarına bakıyorduk. Daha doğrusu o bakarken benim sürpriz ziyaretim gerçekleşti ve dedik ki 'Neden birlikte organize etmeyelim?'"
Ayaz sinirlendiğini belli ederek "Düğün falan olmayacak!" dediğinde kadın hala gülümserken annem heyecanla bir iki adım atıp "Oğlum, sen öyle demiştin" dedi. Bu sefer ben Ayaz'dan bir iki adım uzaklaşıp "Bu ne demek?" diye sorduğumda Ayaz içinde cinsel organları geçtim, iç organların olduğu uzun bir küfrü kendine sallayarak kadına dönüp "Hemen buradan gidiyorsun!" dedi.
"Çok ayıp! Ben sana böyle mi öğrettim?"
Ayaz, "Sen bana bir bok öğretmedin!" dediğinde kadın abartılı bir düşünme hareketi yapıp "Doğru, ben öğretsem her şey farklı olurdu zaten" dedikten sonra ayağa kalkıp sehpanın üzerindeki minicik çantasını eğilmek yerine dizlerini hafif kırarak uzanıp aldı. Ayaz, "Gel gör ki sen birine ahlak, merhamet ya da olumlu her ne varsa öğretecek son insan olduğunu anlayacak kadar kurnaz olduğundan gitmeyi tercih ettin" dedi. Kadın hiçbir şey demeden Ayaz'ın yüzüne gülerek bakmaya devam ettiğinden olsa gerek "ve buradaki kurnazlığı olumlu olarak kullanmadığıma dikkatini çekerim" diyerek sustu. Kadınsa yüzündeki ifadeyi hiç bozmadan anneme doğru yönelip sanki kırk yıldır tanıyorlarmış gibi veda ederek yanımızdan geçerken bana doğru dönüp "Ne kadar haklıyım değil mi?" diyerek başını olumsuz anlamda sallayıp çıkışa doğru ilerledi.
Ayaz'a kadının kim olduğunu sorduğumda o cevap vermeden annem küçükken misafirliğe gittiğimizde Süheyla teyzeye erkek mi kadın mı olduğunu sorduğum zaman ki gibi şok ve utanç ifadesiyle yüzüme bakıp "Yıldız Hanım" dedi. Ben de tıpkı o zaman ki gibi boş gözlerle anneme baktım. Ne yapmam gerekirdi ki? Küçüktüm ve gördüğüm erkek modelleri hep sokaktaydı ve benim biyoloji bilgim sıfırken görsel bilgim çok genişti. Süheyla teyzenin göğüsleri yoktu ki büyüdükçe aslında olduklarını ama göbeğiyle birleştiği için yok sandığımı ve kadınlarında kısacık saçları olabileceğini anlamıştım. Annem utana sıkıla ve başka alemlere yolculuğa çıktığımı anlayarak daha çok saçmalamamam için benden daha saçma davranarak dişlerinin arasından "Kızım iyi misin? Yıldız hanım işte!" dedi. Çok açıklayıcı olmuştu gerçekten. Kadına bir sıfat ekleyeceğine sesine anlam katmak ister gibi tıslayınca anlayacağımı sanıyordu. O böyle yaptıkça benim kuzgun taklidi yapmamı bekliyordu heralde ama ben kargaydım.
"Tamam, onu anladım. Adı yıldız ve cinsiyeti salona zaten hâkimiyetini kurmuştu ki hanım takısını isminin arkasına yerleştirdin de kimin nesi diyorum anne?"
"Ayaz'ın annesi!"
Tam Ayaz'a dönüp ağzımı açacakken başını sağa sola sallayıp merdivenlere doğru gidince bu sefer çenemi tutmayı başardım. Geri anneme döndüğümde bana bakan kızgın gözlerine bakıp fısıldayarak konuştum.
"Ne dedim ki öyle bakıyorsun?"
"İnsan kocasının annesinin adını bilmez mi?"
"Nasıl bilebilirim? Hiç bahsetmedi ki! Öldü sanıyordum"
"En azından nikahta duymuş ve kafana not etmiş olman gerekmez miydi?"
Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırıp ağzımı açınca annem beni yerdiğini belli eder şekilde onaylamayarak başını salladı ki hemen kendime geldim.
"İyi de ben uyuyordum o zaman!"
Bu sefer annem benim bir önceki tepki verince uğraşmak istemeyerek Ben kocamın gönlünü alayım yalanını salonda annemi teselli etmesini umarak koltuğa oturup koşar adım yukarı çıktım.
Kapının önüne geldiğimde kapıya vurmakla vurmamak arasında sürüncemede kaldım. Sonra buranın benim yatak odam ve içeridekinin benim kocam olduğunu düşünerek kapıyı çalmadan içeri girmeye karar verdim ama kapı ve Ayaz benimle aynı fikirde değildi. Biraz daha zorlayıp kapı kolu ile aşağı yukarı amaçsız bir ilişkiye girdikten sonra kapıya tekrar vurdum. Bir dahaki sefere yanımda bıçakla gitmeyi not ederek mutfağa doğru ilerledim ve yine evin bu kadar büyük olmasına küfür ederek mutfaktan aldığım bıçakla tekrar yukarı çıktım.
"Ne kadar uğraşırsam uğraşayım kilidi çeviremeyince kapıya önce üst katı inletecek bir tekme atıp sonra "Ayaz!" diye fısıldadım. Ne hoş! Hepimiz dengesizlik ama işe yarıyordu çünkü kapı açıldı ve ben neden açamadığını anladım. Kapı kilitli değildi.
"Bu kapı neden kilitli acaba?"
"Fark etmedim ve ben açmak için geldiğimde sen gitmiştin"
Ayaz arkasını dönüp yatağa uzanarak tek kolunu gözlerinin üzerine siper ederek diğer elini karnının üzerine koydu. Sanırım bu konuşmak istemiyorum şekliydi.
"Tamam. Peki. Başlıyorum çünkü hazır görünüyorsun. Neden burada olmasına tepki gösterdin?"
"Çünkü onu hayatımda istemiyorum"
"Ama onunla ihaleye girdin"
"Çünkü ihaleyi istiyordum"
"Güzel. Düz mantık"
"Meleğim, sonra konuşalım. Lütfen"
Israr etmeyerek annemin yanına döndüm çünkü ısrar edersem Ayaz'ın üzüntüsünün öfkeye dönüşeceğini biliyordum. Gece boyunca annemle konuşurken aklım sürekli kadının sözleri ne takılıyordu ve annem benden bir şey alamayacağını anlayıp elinde dergilerle gittiğinde ben hala kadını düşünüyordum.
Odaya çıktımğımda her zamankinin aksine rahat uyuyamayacağım anladım. Ayaz'ın telefonunu bularak annesiyle ne sıklıkta görüştüğünü ya da mesajlaşıyorsa neler yazdığını merak ederek elime aldım önce arama listesine baktım. Çoğu numara isimsizdi ve isimli olanların çoğu benim de tanıdıklarımdı. Mesajlarına girdiğimde Emre, Müge ve Nadide ile çok fazla mesajlaştığını gördüm. Erdem, etik safsatalarına aldırmadan hepsini okumaya başladım. Kim birinin telefonu eline geçince kurcalamazdı ki?
Müge ile daha çok Efraim konusu geçmişti ve Ayaz, benim yanımda gösterdiği tepkilerinin aksine gayet ılımlı yazışmıştı. Emre ile olanlar ise daha çok geyik muhabbetiydi ve tuhaf gelmişti çünkü neredeyse bütün gün birliktelerdi. Bundan sonra Ayaz'a mesaj attığımda 'Toplantıdayım' derse diye cevap yazarsa çok kötü şeyler yapacaktım çünkü bana toplantıdayım diye mesaj attığı saatle Emre ile belden aşağı esprilerin uçuştuğu mesaj saatleri aynıydı. En çok şoka girdiğim ise Nadide ile olan mesajlardı. Ben Nadide'nin akıllı değil, basit tuşlu telefon kullandığını düşünürken kadın sesli mesajdan grafik değiştirme mesajlarına kadar her türlüsünü beceriyor ve yazışmalar Ayaz tarafından gönderilen öpücüklü kalpli ikonlarla uçuyordu. Kurtardığı tek yer 'Toplantıdayım' diye beni savdığı saatlerde Nadide ile mesajlaşmamış olmasıydı. En son girdiğim mesaj kaydında ise hayatımda ilk defa birinin telefonunu karıştırdığıma bu kadar pişman olmuştum. Ayaz'a ne kadar bize saldıran kimmiş diye sorsam da henüz bulamadık diyordu ama o kişiyle defalarca mesajlaşmıştı ve durumdan haberi vardı.
AYAZ
Gece boyunca tuhaf rüyalar görmüştüm ve huzursuz uyumuştum. Gözümün içine giren güneş ışığı beni rahatsız ettiğinden kalkıp perdeleri kapatarak tekrar uyumak istedim. Hatta bütün gün uyumak istiyordum. Gözlerimi açıp doğrulduğumda Cemre'nin olmadığını fark ettim. Boş yere aramız kötü olmuştu. Annem varlığıyla da yokluğuyla da bir şekilde sorun yaratabiliyordu. Telefonumu elime alarak saatin kaç olduğuna bakmak istediğimde bir sürü gelen mesaj olduğunu gördüm. Sabahın yedisiydi ve bu saatte bu kadar mesaj ya Emre'den ya da Müge'den olabilirdi ama değildi. Hepsi Cemre'dendi.
İçimi nedenini bilmesem de bir korku kapladı ve ayaklarımı yataktan sarkıtarak dirseklerimi dizlerime dayayıp mesajları okumaya başladım. İlk birkaç mesaj kendi telefonundan kopyalanarak gönderilen mesajlardı ve numara kayıtlı değildi ama her kimse Efraim ile onun başına gelenlerden sorumlu kişinin attığı mesajlardı. Kanım dondu. Cemre bunları kimin yaptığını biliyor ama bana söylemiyordu demek ki. Diğer mesajlar Cemre'nin kendi attıklarıydı ve en son 'Telefonunda ZZ olarak kaydettiğin kişi annen ve bana mesaj gönderen kişi ile aynı numara' diye yazmıştı.
Hemen üzerimi değiştirip aşağı indim. Gülenay kahvaltı hazırlıyordu ve konuşmasına fırsat vermeden Cemre'yi sordum.
"Bilmiyorum Ayaz Bey. Ben geldiğimden beri kimse gelip gitmedi. Evde yoksa ben gelmeden çıkmış demektir"
Evin içinde dolaşarak adını ne kadar seslensem de cevap alamayınca ana kapıdaki korumaları aradım ve aldığım cevap Cemre'nin yaklaşık yarım saat önce gittiğiydi. Arabaya binip giriş kapısına gittim ve Cemre çıktığı zaman kapıda olan nöbetçiye bağırıp gelişi güzel vurmaya başladım. Ben, Cemre'nin gitmesine nasıl izin verdiğini sordukça aldığım tek cevap farklı cümlelerle çıkmasının yasak olduğunu bilmediğini söylemesiydi. Adam haklıydı. Cemre'nin çıkması falan yasak değildi ama yine de beni haberdar etmeleri gerekirdi ki bu da boş bir sinir çıkarma bahanesiydi çünkü bunu bana bildirmeleri gibi bir emir aldıkları da yoktu.
Kendimi sakinleştirip tekrar arabaya bindim ama sakinleştiğim falan da yoktu. Öfkemden ağlayacağımı anladığımda aracı hareket ettirip araziden ayrıldım. Ne yöne gideceğimi ya da ne yapacağımı bilmiyordum çünkü Cemre'ye ulaşamıyordum. Evin içinde onu ararken telefonunu defalarca çaldırmıştım ama açmıyordu ve şimdi denediğimde de değişen bir şey yoktu. Arama sonlandığında yeni bir mesajın geldiğini gördüm ve Cemre'den sandım ama değildi. Yardımcımdan gelen bir mesajdı ve gece yarısına doğru atılmıştı ama ben diğer mesajların paniğiyle bunu görmemiştim.
Mesajda Cemre'nin annemin adresini istediğini ve şirket ortaklarından olduğu ayrıca ortak bir ihaleye girdiğimizden dolayı vermekte sakınca görmediğini ama benim de durumu bilmem gerektiğini düşündüğünü yazmıştı. Sabahın bu saatinde ancak annemin ev adresini istemiş olabilir diye düşündüm ama evini bilmediğim için yardımcımı aradım ve düşündüğümün aksine şirket adresini aldığını öğrendim. Henüz mesai başlamamıştı ama yine de dış ve iç kapıdaki güvenlikçilerin olmaması garipti. Annemin ofisinin olduğu katta binanın geri kalanı gibi sessiz sakindi ve korktuğum gibi ofiste kimse yoktu. Cemre açmayacak diye tekrar onu aramak yerine bu sefer annemi aradım ve ikinci çalışta açması beni şaşırttı.
"Günaydın küçük oğlum"
"Birincisi senin benden başka oğlun hatta çocuğun yok. Yani küçük büyük diye sınıflandırma yapman saçma ve ikincisi ben küçük değilim. Yirmisekiz yaşındayım"
"Nasılda birbirinizi bulmuşsunuz! Karında senin gibi asıl konu dururken yaşını belirtme ihtiyacı hissedenlerden ve bu bana şunu düşündürtüyor; kimse size yaşınızın olgunluğuna göre davranmıyor ya da siz öyle davranmadığınız için bunu belirtme ihtiyacı hissediyorsunuz ve ikincisi daha yakın çünkü aptal olduğundan şüphelenip bunu dile getiremeyen insanların her koşulda zekalarını kendileri övmeleri gibi"
"Tamam. Benliğini her zamanki yeterince şişirdiysen şimdi asıl konuya gelelim. Cemre nerde?"
"Burda tabiki. Yanımda"
"Peki sen neredesin?"
"Biraz sonra Cemre'nin yanında olmayacağım"
"Benimle oyun oynama. Nerdesiniz?"
"Tamda seninle en azından iş konusunda ortak bir paydada buluşmuşken bunun bozulmasını istemem ve eminim Cemre sana her şeyi anlatmıştır. Onun için karını bir süre misafir etmeyi düşünüyorum çünkü sıkı bir iş disiplinine ihtiyacı var"
"Nerdesiniz?"
"Bunu sana söylemeyeceğim. En azından anlaşma geri dönülemeyecek bir sürece girene kadar çünkü senin küçük canavar bana gelip avukatını dava ederek kendi adına yaptığı bütün işlemleri iptal edeceğinden bahsetti"
"Bundan sana ne peki? Biz zaten senin şirketinle ihaleye girdik. Cemre'nin zaten bununla bir alakası yok"
"Benim planlarım biraz daha uzun vadeli oğlum. Baban da yaptığım hatayı artık tekrarlamıyorum. O zamanlar aklımla düşünmeden kalbimle düşünerek genç yaşta anne oldum ve senin sorumluluğunu almaya korktum. Onun için şimdi daha ileri vadede planlar yapıp hataya düşmüyorum"
"Ben senin iş anlaşman falan değilim. Sen hayatı böyle görüyor olabilirsin ama ben görmüyorum"
"Evet, evet. Bunu biliyorum ve Alkateş gurup içinde bir kaç planım var duyunca bayılacaksın. Biliyorum sen de en az benim kadar iş konusunda hırslısın ve yine biliyorum ki bunun için karını alı koymama sesini çıkarmayacaksın. Bir kaç iş anlaşmasında daha onun vekaletini alan avukata ihtiyacımız var. Sonra her şey çok güzel olacak"
"Kes şunu söylemeyi ve bana istediğim cevabı ver!"
Annem "Ben seni anladım. Karının kahramanı olmak istiyorsun ama dünya böyle değil oğlum. Kahramanlar yok. Düşünenler ve düşünmeyenler, avlar ve avcılar, zayıflar ve güçlüler var. Ben seni güçlülerden yapmaya çalışıyorum balon kahraman değil. Onun için planlarım bitince karının yerini söylemeye karar verdim" dedikten sonra ben cevap vermeden telefonu yüzüme kapattı.
Arabaya binip babamın yanına gittim. Bu konuyu telefonda halledemezdik ve annemin bulunduğu yeri bilebileceğini umuyordum ama babama konuyu anlattığımda bana bir şey demeyerek kendini koltuğa atmasıyla cevap vermesine gerek kalmadı. Babamla birlikte çalışma odasında oturmuş annemden bir telefon bekliyorduk ve ben Cemre'nin ailesinden kimseyi arayarak durumu anlatamıyordum. Ayşen yengem haklı çıkmıştı. ihaleyi aldığımız gün benim odama dalarak Emre'ye ve bana ne kadar aptal olduğumuzu ve ihaleye girmememiz gerektiğini söylemişti ama biz dinlememiştik. Toplantıda herkes bizi uyarmıştı ve annemin kendi çıkarları uğruna ne kadar bencil ve kötü olabileceğini söylemişlerdi ama ben bu sefer beni hayal kırıklığına uğratmaz demiştim çünkü teklifi ona götürdüğümde gerçekten çok şaşırmış ve ona bir şans verdiğim için beni hayal kırıklığına uğratmayacağını defalarca söylemişti. Şimdi yaptığı şey ise beni hayal kırıklığına uğratmak değil tamamen hayatımı elimden almasıydı.
Bir kaç dakika sonra babam "Yapabileceğim bir şey var mı bakayım" diyerek yanımdan ayrıldığında onu umursamadım. Annem konusunda her zaman pasifti ve şimdi de muhtemelen öyle olacaktı. Telefonum çalıca daldığım düşüncelerden kurtulup ekrana baktım. Emre arıyordu ve saat neredeyse on olmuştu. Bana çekeceği iş ahlakı nutuklarını dinlemek isteyeceğim son şeydi ama telefonu açmasam bir terslik olduğunu düşünür korkusuyla açmaya karar verdim ama arama sonlandı. Mantıksız düşünüyordum. Ben bir terslik olduğunu bildiğim için herkesin bileceği düşüncesine kapılmıştım. Kendimi rahatlatmak için Emre'nin terslik olduğunu değil uyuduğumu düşüneceğine kendimi ikna ettim ama telefon yine çalmaya başladığında panik yaptım.
Selma anne bir anda çalışma odasına girdiğinde üzerimdeki tedirginlikle olduğum yerde irkildim ama "Aç şu telefonu oğlum!" demesiyle kaşlarımı çattım.
"Emre biliyor aç telefonu"
Sesli bir küfür savurup ters bakışlarımı Selma anneye sabitleyerek telefonu açtım.
Emre "Cemre'nin yerini biliyoruz. Ben polise haber verdim. Sana da mesaj atıyorum oraya gelirsin" diyerek telefonu kapattığında ne diyeceğimi şaşırdım.
"Babanla konuşmanızı duydum ve abime haber verdim. Bir kaç kişi araya girince yerini bulmak zor olmadı ve sana diyecek laf bulamıyorum. Burada boş oturmuş hala annem ne yapacak diye bekliyorsun. Yiyecek zaman geçtikçe küfünü çoğaltır ve çoğaldıkça o yiyeceğin ilk başta ne olduğunu anlaman zorlaşır. Cemre'yi alıkoyduğunu söylediği ilk anda herkese haber vermen gerekirdi. Ya üzerinden daha çok zaman geçseydi? Annenin bunu planlayarak yaptığını sanmıyorum. Muhtemelen kaleyi içten fethederek yapacaktı ama Cemre'nin onun yanına gitmesi planda değişiklik yapmasına sebep oldu ve biz geç kalsaydık paldık küldük yaptığı planı sağlamlaştırmaya başlayacaktı. Git şimdi"
Selma anneye cevap vermeden evden çıktım ve arabaya bindiğimde beklediğim mesaj gelmişti. Yıllardır Selma annenin varlığını yadırgıyor ve yaptığı şeylerin mantıklı olduğunu bildiğim halde benim gerçek annem olmadığını kendime söyleyip onu sevmemek için kendimce bahaneler uyduruyordum. Bunun tam tersine kendi egosu için beni bırakan kadına sürekli bir şans vermenin fırsatını kolladığımı fark ettim. Cemre kağıtları imzalamayı istemediğinde bile aklıma gelen ilk fikir anneme gitmek olmuştu ve Cemre'nin üzerine gitmemiştim. Zaten ihale için gösterdiğim hırsa sinir olan Cemre bundan sonra ne yaparsa haklıydı ve sesimi çıkarmayacaktım. Bu ailenin içine girdikçe battığı belada aynı orantıda büyüyordu.
Emre'nin verdiği adres merkezin çok ücra bir yerdi ve polis arabalarını ve Emre'nin arabasını görmesem durmadan yanından bile geçerdim. Araçtan inerek iki tarafı kocaman, yukarıdaki dalları birleşerek doğal bir koridor sağlayan ağaçlarla çevrili yoldan ilerledim. Ağaçların bittiği yer etrafı en fazla bir metre duvarla çevrili bir avluya açılıyordu ve gelişi güzel tahtaların bir birine bağlanması ile yapılmış bir kapı vardı. Avlunun içinde bir polis arabası daha vardı ve yanındaki memura koşar adım gidip ne olduğunu soracakken koluma birinin girip beni engellemesiyle olduğum yerde kaldım.
"Aslıhan!"
"Boşuna gitme. Polisler içeride ve kimseyi almıyorlar. Savcıyı bekliyorlarmış"
"Ne alaka? Neden savcıyı bekliyorlar ki?"
"Bilmiyorum. Kimse bir şey bilmiyor"
Aslıhan'ı umursamayarak kolumu çekip avluya adımımı attığımda bir polis evin kapısından çıktı ve önünde Cemre yürüyordu. Koşarak yanına gittim ve ne olduğunu sordum. Polis, gözlerini devirip başını iki yana sallayarak müsaade etmemi isteyip Cemre'yi arabaya bindirmeye çalışırken Cemre ağlamaktan düzgün konuşamıyor bense sürekli onu götürmek isteyen memura benim karım olduğunu söyleyip duruyordum. Cemre'nin arabaya binerken söylediği "Onu vurdum. Yaşıyor mu bilmiyorum ama onu vurdum" demesiyle olduğum yerde kaldım. Bir an ne yapacağımı bilemeyerek bir Aslıhan'a bir uzaklaşan polis arabasına bakıp durdum ve nihayet kendime geldiğimde geldiğim yolu koşarak geçip polis arabasına yetişmeye çalıştım.
Polis Merkezine gittikten bir süre sonra Cemre'nin kimseyi vurmadığı anlaşılmıştı. Annemin yanındaki korumanın silahını alıp tetiğe basmış ve annem o korkuyla kendini yere atınca Cemre'de annemi vurduğunu sanmıştı. Polisler silahın emniyette olduğunu ve ateş almadığını, her hangi bir patlama sesi duymadığını, annemin kendini korkuyla yere attığını Cemre'ye söyleseler de o inatla "Ama yere düştü ve ben yanına gittiğimde konuşmadı, başı kanıyordu" cümlesini kelimelerin yerini değiştirerek söyleyip duruyordu. Annemin düşerken başını çarpmasıyla aldığı hafif yaranın tedavisi bitince onu da polis merkezine getirdiklerinde nihayet Cemre polislere inanmıştı. İfadeler alınıp biz gönderildiğimizde Cemre benim arabam yerine abisinin arabasına binerek "Bir daha görüşmeyeceğiz" diyene kadar her şey yolunda diye düşünmem sadece kendimi kandırmamdı ama Cemre'nin de kendini kandırdığı bir konu vardı çünkü ne yaparsa yapsın onu ikna edecek ve yine kazanacaktım.
******* BİR SENE SONRA***********
Nihayet hayatımdaki her şey rayına oturmuştu ve bir kaç dakika sonra istediğim tek kadın tamamen benim olacaktı. Kelebeğe benzeyen gereksiz siyah kumaşı elime alarak odadan çıkıp gelinimin olduğu odaya doğru ilerledim. Tek umudum yüzümü görünce bana biraz acıyarak o şeyi takmam için bana ısrar etmemesiydi.
Kapıyı çalma riskine girmeden direk açtım çünkü o kız gurubunun beni içeri almamak için elinden geleni yapacağını biliyordum. Kapıyı bir anda ittirince gözlerin kamaşacak diye kendimi ayarlamışken gözlerim yanmaya başladı çünkü gördüğüm Karan'ın yüzüydü.
"Senin ne işin var lan gelin odasında? Hatta senin düğünde ne işin var?"
Karan "Yine başladık" diyerek arkasını dönüp Mutlu'nun yanına gittiğinde boşuna konuştuğumu anladım. Neredeyse bir yıldır Mutlu ile çıkıyorlardı ve burada olmasını istememe gibi bir lüksüm yoktu ki bunu gelinimin ismimi çığlıkla söylemesi onayladı.
"Hayatım ne kadar ayıp ya! Alışın artık şu adama"
"Neden? Gelin o mu?"
"Bugün çekişmeyin bari lütfen! Bak bütün hanımefendiliğim üstümde bozulmasın"
Ağzımı açıp Karan'ın hanım efendiliği üzerine yazıp çizecekken kelime beynimde yankılandı. Hanım efendi. Gelinimin ellerinden tutarak kendimden bir adım uzaklaştırdıktan sonra bir elini bırakmadan kendi etrafında döndürdüm ve kendime çekip alnından öptüm.
"Öyle süslü laflar edemem ama bana bakıp ne halde olduğumu anlarsın diye düşünüyorum" dediğimde gözleri dolunca Simay'la Gökçe alnı anda "Sakın!" diye çığlık attılar.
Simay aramıza girip ellerimizi ayırdı. "Sakın gelinin makyajını bozayım de me ve papyonunu tak!"
Karan'ı göstererek "Bu kelebeğe bütün gece katlanacağım zaten. Neden bir tane de boynumda taşıyayım ki?" diyerek bakışlarımı beyazlar içindeki meleğe çevirdim.
"Hiç umurumda değil. Ben böyle tüllü pullu kabarık bir etek giymeye sesimi çıkarmayıp bütün düğün programına sesimi çıkarmıyorsam sen de tam olacaksın o zaman"
Demek bütün iyi melekler beyaz giymiyormuş diye mırıldanarak papyonu takmaya başladığımda "Seni duydum" lafıyla ellerimi havaya kaldırdım. Diğerleri tek tek odadan çıktıktan sonra arkalarından kapıyı kapattım.
"Düğün şahidini seçtin mi bu arada damat bey?"
"Henüz karar veremedim ve aklımda olanların hepsine kimliğinizi getirin dedim. Sen?"
"Benim şahidim Simay. Ayakkabının altına isim yazarken Mutlu'yu nasıl saf dışı bırakıp önce kendi adını yazdığını görünce çaresiz kaldım. Düşünsene... eline silah geçse Mutlu şimdi nikah memuruna gider ve defterdeki isimleri değiştirip kendiyle Karan'ı yazar ama o bile Simay'la baş edemedi"
İkimiz de bir anda sustuk ve oluşan sessizliği bir gülümsemeyle doldurmaya çalıştık.
"Ben sana çok yakışıklı olmuşsun demeyi unuttum"
"Söylemesen de olur. Ben biliyorum zaten. Onun için bana hayır diyemedin"
"Hayır. Seni seviyorum. Onun için evet dedim"
Ne kadar kendimi tutmaya çalışsam da gülümsemem istediğim gibi olmamıştı ve karşımdaki güzel kadını da etkilediğim onun da gözlerine kadar ulaşmayan gülümsemeden belliydi.
"Biliyorum. İkisinin boşanması beklediğin bir şey değildi ve sen yeterince ilgi gösteremediğin için kendini suçluyorsun ama suçlama. İkisi de olgun insanlar ve kararlarını verdiler. Her ne kadar çok iletişim kurmasa da seni sevdiğini biliyorsun ve bence gelecek"
"Bilmiyorum. Babam da geleceğini söylüyor ama ben pek ihtimal vermiyorum ve gelmezse... sanki..."
Elini ağzıma kapatıp "Sakın söyleme. Seni seviyor ve değir veriyor ve bence baban haklı. Gelecek" dediğinde Cevap vermeyip avucunun içini öptükten sonra elini tutarak "Geç kalmayalım ve sanırım şahidimi buldum. Bence en iyisi Nadide. Ondan başka kim 'İvet' diyebilir ki?" deyip gülerek kapıyı açtım.
Salona adım attığımızda herkes alkışlamaya başlamıştı. O gürültü ve kalabalık içerisinde beklediğim kişiyi aradım ama yoktu. Masadaki yerimizi aldığımızda Nadide'de yerini aldı ve onun hemen yanına Simay oturdu. Memur konuşmaya başlayacağı sırada salonu kaplayan sessizlik topuk seslerinin salonda yankılanmasıyla son buldu. Herkes başını topuk seslerinin geldiği yöne çevirirken benim çevirmeme bile gerek kalmamıştı ve beklediğim kadının sesi "Bir dakika. Ben de gelinin şahidi olmak istiyorum diye kulaklarıma doldu.
Yerimden kalkarak platforma çıkmasına yardımcı olduktan sonra sıkıca sarıldım ve gördüğüm en güzel ikinci kadının da beni yalnız bırakmamış olmasının huzuruyla yerime oturdum ama bu huzur kısa sürdü çünkü masaların arasından son zamanlarda bana hiç destek olmayan gereksiz kuzenim çıkarak bütün surat asıklığıyla "Ben de damadın şahidi olacağım" dedi.
Yerine oturduğunda memura sadece dişlerimi gösteren bir sırıtma bahşedip kuzenime döndüm ve yine dişlerimin arasından konuştum.
"Bir aksilik çıkar... yemin ediyorum kuzen demem seni üçüncü kelebek yapar Karan'ın boynuna dolarım"
"Şimdi çıkarmayacağım ama sonra kıyamet kopmazsa namerdim"
"Kopmayacağına göre ki kopmasına gerek yok çünkü zaten öylesin. Kimliğin yanında mı?"
Kaşlarını kaldırıp bana bakınca düğünü boş verip tekme tokat dalmak istedim. Zaten gelin hanım düğün istemiyordu ve damat bey olay çıkarsa sorun olmazdı diye düşünürken yanımda oturan dünya güzeli kadına baktım ve sustum çünkü en iyisi buydu. Memur kimlikleri istediğinde onun yerine Efraim koşar adım memura getirdi.
Nihayet her şey tamamlandığında beklediğim an gelmişti çünkü neredeyse bir yıldır bu anı bekliyordum ve hayatımda hiç bu kadar yalvardığımı hatırlamıyordum ki bundan sonra da bu kadar yalvaracağımı sanmıyordum. Sevdiğim ve bana kök söktüren kadın evet dedikten sonra Memur bey bana döndü.
"Siz Ayşen ve Yunus Ateş oğlu Emre Ateş, Aslıhan Taşçı'yı eş olarak kabul ediyor musunuz?"
💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙
Bir sonraki bölüm final. Bayağı bir uzun oldu bu çalışma veeeee.... Finalden sonra iki hafta ara verip eksik plan 2 yi yayınlamaya başlayacağım. Toprak ve Volkan'ın dehşet maceraları 2. sınıftan son sürat devam edecek.
Şunu sormak istiyorum. Eksik plan 2 birinci çalışmanın devamında mı gelsin yoksa ayrı bir kitap olarak mı açayım?