Genç Avatar

By ravenclawswitch_

28.8K 1K 270

O, tarihin şahit olduğu en güçlü Avatarlardan: Jane Parker. Dünya üzerinde, karanlıkla beslenen o korkunç öfk... More

Özel Bölüm: "Jane'in Rüyası"
2. Bölüm: "Biliyor, Elementleri Yönetebildiğimi Biliyor"
3. Bölüm: "Benim En Büyük Düşmanım"
4. Bölüm: "Bizimle Gurur Duyuyorum"
5. Bölüm: "İlk Karşılaşma"
6. Bölüm: "İlk Avatar"
7. Bölüm: "Ateş Bükücü"
8.Bölüm: "Ölmesi Benim Hatamdı"
9. Bölüm: "Biz Beraberiz!"
10. Bölüm: "Güçlü Bir Avatar"
11. Bölüm: "Su Bükücü"
12. Bölüm: "Yanlış Yoldasınız"
13. Bölüm: "Böyle Olacak Avatar"
14. Bölüm: "Toprak Bükücü"
15. Bölüm: "Düşman"
16. Bölüm: "Yangın"
17. Bölüm: "Gidiş"
18. Bölüm: "Lunapark"
19. Bölüm: "Gerçek"
ONEMLI
20. Bölüm Part 1: "Element Kampı"
20. Bölüm Part 2
21. Bölüm: "Ölmeleri Gerekiyor"
22. Bölüm: "Benjamin"
23. Bölüm: "Kehanet"
Final: "Son Nefes"
Teşekkür
Özel Bölüm: "Gelecek"

1. Bölüm: "Seçilmiş Kişi"

6.2K 120 30
By ravenclawswitch_

Uyanıyorum.

Terden sırılsıklamım, başım fena dönüyor ve midem çalkalanıyor. O sırada karavanın kapısı açılıyor ve büyükbabam elinde dolu bir balık kovasıyla içeri giriyor, yüzündeki gurur kendini pek bir belli ediyor. Ancak beni gördüğünde yüzündeki gülümseme siliniyor ve çılgın bir telaşa bürünüyor. Islak kovayı katlı merdivenin hemen yanına bırakıyor ve yatağımın yanında diz çöküyor.

"Tatlım, ne bu halin böyle? Gözlerindeki şu ifadeyi daha önce gördüğümü anımsamıyorum bile!" diye sırıtarak terli tişörtümü çekiştiriyor. Onun kadar mutlu olamasam da hafifçe bir gülümsemeden geri kalmıyorum. Yine de cevap vermem mümkün değil, tekrar yaşadığımı hissetmeye çalışıyorum.

Şakacı ruh halinden sıyrılıp az biraz ciddi gözlerini benim şaşkın gözlerime dikiyor. "E, anlat bakalım gözbebeğim. Neydi seni böylesine şaşkına çeviren?"

Ciğerlerimi temiz hava ve balık kokusuyla doldurup yanaklarımı ellerimle bir iki defa ovuşturuyorum. Yatağımın yanındaki mini buzdolabından aldığım bir şişe suyu kafama dikiyorum, kalanını başımdan aşağı boca ediyorum. Biraz daha kendime geldiğimi hissederken büyükbabamın narin gözleriyle hareketlerimi izlediğini fark ediyorum. Ona gördüğüm rüyayı hiçbir ayrıntısını atlamadan anlatıyorum, anlatıyorum, anlatıyorum... Siyah çelik kapıdan, birden beliren ve aynı şekilde kaybolan altın renkli eski anahtardan, masanın üzerindeki sembollerden ve gelip geçen ruhlardan bahsediyorum.

"En sonunda bir kadın duraksadı, ama o sıradan bir ruh değildi, bunu biliyorum, hissediyorum. Bana, 'Sen de bizdensin.' dedi ve işte beni bu halde buldun." Sözlerimin ortasında çatılan kaşları öyle belirgin ki, gözlerinin varlığını sorgulatıyor bana. Kafasını çevirirken oturduğu yerden kalkıp bir süre daha düşünüyor. Meraklanmadan edemiyorum, "Neden öyle bakıyorsun?"

Büyükbabamın yüzünü korkulu bir ciddiyet kaplamıştı, hiçbir şey söylemiyordu. En sonunda çatık kaşlarını düzeltiyor ama ciddiyetinden istifade etmeden derin bir nefes vererek yatağımın kenarına otururken umursamadan ıslak ellerimi kavrıyor.

"Jane, sana anlatacaklarım hiç hoşuna gitmeyecek. Beni dinle ve sadece bana güven, tamam mı?"

Başımla onaylıyorum.

Ama, tanrım, bir rüyayı bu kadar ciddiye bindirecek şey ne olabilir ki?

"Bunu söylemenin basit bir yolu yok." Kirli elbiseleriyle yatağıma oturmasına aldanmadım, balık kokulu elleriyle ellerimi avuçladığında bir şeylerin ciddi olduğunu anlamıştım.

"Ateşin keşfedildiği zamanlara dön torunum. Bu konuda her mitolojide farklı hikayeler anlatılır- hepsi de bir noktada doğruyu işaret eder. İnsanlar ateşi keşfetti ve onu kullanmaya başladılar. İnsanlığın gelişmesi adına ilk adım, değil mi? Tarih bunu böyle yazdı. Ama tarihin bile atladığı şeyler olabilir.

"İnsanlar sadece ateşi keşfetmedi; onu kullanmaya, yönetmeye de başladılar. Ama bu her baba yiğidin harcı değildi, tahmin edersin ki. Bunu başaranlar sayılı kişilerdi ve ne yazık ki işinin ehli de sayılmazlardı. Kıskançlıkları insanların bedenlerinde kanser gibi yayıldı, bulaşıcı hastalık gibi ondan ona sıçradı durdu. Tüm suçu şeytana yüklediler. 'Onlar şeytan,' dediler, 'şeytanın çocukları,' yalanlarını uydurdular, iftiralar attılar, büyücü damgası vurdular. İnsanları bilirsin, onları basitleştiren her şeyden kurtulmak isterler. Bu da aynen böyle oldu."

Büyükbabamı öyle bir nefret, öyle bir kin bürümüştü ki.

"O insanlar işinin ehli değildi, dediğim gibi, hepsini meydanlarda diri diri yaktılar, krematoryumlar nasıl icat edildi sanıyorsun? Hiç acımadılar Jane, gözlerini bile kırpmadan ölümlerini izlediler, sadece içlerindeki nefreti bastırabilmek için masum insanların eceli oldular!"

Tüylerim diken diken onu dinliyorum, büyükbabam neler anlatıyor böyle?

Ve bunun rüyamla ne ilgisi var?

"Bu yüzden insanlar içlerindeki o eşsiz yeteneği belki de onyıllarca bastırmak zorunda kaldılar." Derin bir iç çekişten sonra kaşlarını düzeltiyor ve anlatmayı sürdürüyor.  "Yönetimi ele alınan ilk element ateştir, bundandır ki en güçlüsü de odur. Antik Yunan zamanında Empedokles elementleri dörde ayırmıştır: ateş, su, hava ve toprak. Ayrıca, Aristo'nun ilk su yöneticilerinden olduğunu biliyor muydun?" Hafifçe gülümsüyor, sanki maziyi anıyor gibi bir havası var.

"En sonunda Brisseis adında bir kadın geldi. Anlatılanlara göre Tanrıçalara yaraşır güzellikte bir kadınmış, dönemin güçlü bir kralının tek kızıymış. Henüz küçükken Tanrı vergisi bu yeteneğini fark etmiş ve  her sabah şafak vakti dere kenarına iner, orada çalışmalarını yaparmış. Bir gün etrafta onun gibilerini bulmak için yola çıkmış ve her bir tanesini sahiplenmiş, onları eğitmiş ve hepsiyle gizli bir köy kurmuşlar. Burada birbirlerine yardım eder, teknik öğrenirlermiş.

"Yüce Brisseis!" Büyükbabam şu Brisseis'e pek bir saygı duyuyor gibi duruyor.

Peki bana bu hikayeyi neden anlatıyor?

"Bir gün doğa ona bu yaptıklarının karşılığını vermek istedi. Ona bu dört elementin gücünü de bahşetti ve bu onu ilk Avatar yaptı. Ah, ilk Avatar Brisseis, element yöneticileri ona her zaman saygı duyacak. Yani, dediğin gibi," göz kırpıyor, "o sıradan bir ruh değildi."

Karavanı sessizlik esir almıştı. Havalı bir hikaye, bir mit olduğu su götürmez bir gerçek. Tepkimi ölçmek için kalkık kaşlarıyla beni süzmesinden rahatsız olacağım bir noktaya erişince, sessizliği birimizin bozması gerektiğini anlıyorum.

"Güzel hikayeydi, büyükbaba." Etkilenmediğim söylenemez elbette. "Peki bu hikayeyle rüyam arasında da bir bağlantı kurabilir misin?"

Büyükbabam anlayışlı bir şekilde gülümsüyor. Onun sevecen kırışıklıklarını görmek beni her zaman mutlu etmiştir. "Bu rüya sana bir haber getirdi, Jane. Anlattığım şey basit bir hikaye değildi. Aksine bir şeylerin başlangıcını, yeni bir hayatın başlangıcını sunuyor sana.

"Saygıdeğer Brisseis, 'Sen de bizdensin,' derken sana bir şey söylemeye çalıştı. Bu, gerçekten inanılmaz, Avatar olduğunu ve artık zamanın geldiğini söylüyor Jane!"

Derin bir nefes alıyor. Üstünden büyük bir yük kalkmış gibi bir hali var.

"Bu ne saçmalık böyle?" Ellerimi bir hışımla büyükbabamın avuçlarından çekiyorum. Büyükbabam bana yalan söylemez... değil mi? "Element yönetmek bilmem ne, bunlar gerçek değil büyükbaba! Ben dünkü çocuk değilim!"

"Anlamak zorundasın Jane!" Artık sinirleniyor. Ancak sinirinin yersiz olduğunu fark ediyor, ellerini birleştirerek derin bir nefes veriyor. "Sen seçildin bebeğim! Su, hava, ateş ve toprak artık sana tapıyor. Onların efendisisin sen!" Benimle dalga geçtiği için onunla kavga etmeye hazırlanıyordum ki ağzımı açamadan karavandan dışarı fırladı. "Gel benimle, bunu sana kanıtlayacağım. Gel benimle."

Kıpırdamadığımı anlayınca geri giriyor, beni yataktan çekiyor ve dışarı çıkarıyor. Henüz yaz tatilindeyiz ve büyükbabamla bir dere kenarında karavan tatili yapıyoruz.

"Şimdi," diyor, "ellerini suya doğru uzat. Yapabileceğine inan ve onu kontrol edebileceğini hisset. Suyu havalandır. Unutma, o senin için var ve senin için var olmaya devam edecek."

Öylesine inandırıcı bir konuşma yapıyor ki işkillenmemek elde değil. Zarar gelmez, elimi uzatıyorum ve suyun havada tam bir daire çizdiğini hayal ediyorum. Ne güzel olur değil mi?

Ve, evet.

Oldu da.

Su naifçe havalanarak küçük, çok küçük bir daire çiziyor ve aynı şekilde yerine dökülüyor. Büyükbabama bakıyorum. Zafer kazanmışçasına gülümsüyor.

"Ben söylemiştim demek istemiyorum ama..."

"NASIL?" Sesim haddinden yüksek çıkıyor ama büyükbabam buna aldırmıyor tabi.

Bir iki adım geriliyorum ve şaka olup olmadığına kendimi inandırmaya çalışıyorum. Etrafa dikkatlice bakıyorum, kamera veya ayna veya herhangi bir şey bulmaya çalışıyorum ama hiçbir şeyden eser yok. Dümdüz doğa işte.

Kollarını kavuşturuyor. "Bu bir efsane değil, güzelim. Ben bunlarla büyüdüm. Tüm öğrendiklerimi büyükbabamdan öğrendim, çünkü onun annesi de bir Avatardı. Nasıl kontrol edileceğini dahi öğretti- her ihtimale karşı tabii. Artık Avatar sen olduğuna göre... Her şeyi seninle yeni baştan öğrenmeliyim, değil mi?" En destekçi gülümsemesiyle karşımda duruyor.

Kalbim yerinden çıkar gibi atmaya devam ediyor. "Ama bu fizik kurallarına aykırı!"

Geniş bir kahkaha atıyor. "Neler neler aykırı, bir bilsen..."

O anda kafama dank ediyor. "Ya sen? Sen ne yönetebiliyorsun?"

"Hiçbir şeyi," diyor sırıtarak. "Ben sadece biliyorum." Yüzünü bir ciddiyet bürüyor. "Bu bizim kanımızda var Jane. Bunu hafife almamalısın."

Suya dönüyorum ve az önceki davranışımı tekrarlıyorum. Bu inanılmaz bir şey!

"Büyükbaba," diyorum sevinçle. "Buna inanamıyorum!"

Gururla gülümsüyor. "İşte benim torunum! Bunun da üstesinden geleceksin, sana güveniyorum." Beni sıkıca sarıyor. "Annenle baban seninle gurur duyardı."

Burukça gülümsüyorum. "Duyarlardı, değil mi?"

Bu konu her açıldığında nasıl duygusallaştığımı bildiğinden bana Brisseis'i anlatmayı sürdürüyor. "Brisseis çok yüce bir kadındır, ilk Avatar olmasının yanına aynı zamanda toprak ve havayı da kontrol eden ilk insandır. Avatarların anası sayılır, bundandır ki rüyanda sana haberi getiren Brisseis'dir.

"Her neyse, madem seni ikna edebildik," tekrar gülümsüyor, "işimize geri dönelim. Her ay bir elemente yoğunlaşacağız, tamam mı? Ufak adımlarla. Madem suyla başlangıç yaptık, bu ayı suyla bitirelim.

"Ayrıca, güçlere sahip olmanın onu her zaman kontrol edebileceğin anlamına gelmediğini unutma. Çorbanı üfleyişini bile kontrol etmezsen, sonuçları olabileceğini unutma. Her şeyin üstesinden gelemeyebiliriz."

Fena fikir sayılmaz elbette. Karavanla buradaki son ayımız hem, neden olmasın?

Kendimizi içeri atıyoruz, enerjim büsbütün çekilmiş gibi hissediyorum. O an aklıma bir soru takılıyor. "Peki bu durumu birinin bilmesinde sakınca görüyor musun?"

O an sırtını dikleştiriyor ve ses tonunu katılaştırıyor. "Asla! Sakın böyle bir şey yapma, sana anlattıklarım ikimiz arasında kalacak! Kimin düşman olup olmadığını bilmeyiz..." Derin bir nefes alıyor. "Herkes element bükemez. Ben böyle bir güce sahip değilim bildiğin üzere. Ama dünya üzerinde birçok insan element bükebiliyor. Sadece bir tane. Ama bu dördünü bükebilen kişiler Avatar oluyor, işte bu da sensin. Dünyada sadece bir Avatar vardır. Biri ölmeden diğeri Avatar olamaz. Kim olacağı da önceden belli olamaz.

"Ve bunu ileride çokça tasdikleyeceğinden eminim." Dudakları düz bir çizgi halini alıyor. "Avatarların düşmanı çoktur Jane. Bunu herkesten saklamalı ve gücüne güvenmediğin sürece birinin hayatını kurtarmak pahasına bile gücünü kullanmamalısın. Sadece ikimiz arasında kalacak."

Onu onaylıyorum. Sadece ikimiz arasında.

Gülümsüyorum. Büyükbabam da bana katılıyor.

"Lanet olsun," diyorum. "Ben bir Avatarım!"

Continue Reading

You'll Also Like

968K 84.6K 49
Ay Tanrıçasının varisi , Son ejder soyunun süvarisi Luna Santana... Cadıların laneti ve çözmesi gereken büyük bir kehanetin kor alevleri içine , anla...
831K 72.9K 49
Çağla ve Ebru, izledikleri filmlerin ve okudukları kitapların etkisinde, kurt adam bulma umuduyla kendi ülkelerinden çok uzaklara giden, iki Türk kız...
554K 31.5K 66
"Bir şey soracağım?" Durup hafif arkamı döndüm. "ALEDA... Ne demek?" " dedi. Güldüm. " Kanatlı demek. " dedim. Kahkaha attı. " Senin kanatların yo...
47.7M 2.2M 89
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...