Kasvetli Renkler

By lllahza

171K 9.4K 3.4K

"Seni istiyorum..." diye fısıldadı dudaklarını dudaklarıma değdirip geri çekilirken. "Acılarını, yaralarını... More

1.Bölüm-Giriş: Kayıp Giden Hayaller
2.Bölüm: Ezberimde Kalanlar
3.Bölüm: Yağız Defteri
4.Bölüm: Geçmişimiz
5.Bölüm: Şans
6.Bölüm: Karşıma Tekrar Çıktı
7.Bölüm: Ben Varım, Onlar Yok.
8.Bölüm: Eskiye Dönmek
9.Bölüm: Can Kırıkları
10.Bölüm: Kabus
11. Bölüm: Hırka
12.Bölüm: Çukur
14.Bölüm: Güneşin Doğuşu
15.Bölüm: Yeni Anılar
16.Bölüm: Zarf
17.Bölüm: Bambaşka Bir Şey
18.Bölüm: Umut
19.Bölüm: Hoşçakal
20.Bölüm: Teksoy'lar.
21.Bölüm: Figüran
22.Bölüm: Seni İstiyorum
23.Bölüm: Korku
24.Bölüm: Kabulleniş
25.Bölüm: Pes Etmek
26.Bölüm: Düşmek
27.Bölüm: Elbise.
28.Bölüm: Balo.
29.Bölüm: İki Yaralı Ruh
30.Bölüm: Sal Ruhunu.
31.Bölüm: Kıskanmak.
32.Bölüm: Sedef Tezcan.
33.Bölüm: İlk Kural
34.Bölüm: Seni Seviyorum
35.Bölüm: Sevmek
36.Bölüm: Tutku
37.Bölüm: Çığlık
38.Bölüm: Kayıplar
39.Bölüm: Günlük
40.Bölüm: Kavuşmanın Ayrılığı
41.Bölüm: Kalbe Saplanan Hançer
42.Bölüm: Kabuk Tutan Yara
43.Bölüm: Hayal Kırıklığı
44.Bölüm: Kasvetli Renkler
45.Bölüm: Öfkenin Esiri
46.Bölüm: Savaş Alanı
47.Bölüm: Çaresizliğin Yüzü
48.Bölüm: Acının Külleri
49.Bölüm: Kırılmış Tutkular
50.Bölüm: İhtirasın Demleri
51.Bölüm: Çatlak Kafesin Kırık Kaburgası
52.Bölüm: Kalben Bağımlı
53.Bölüm: Zehirli Tohumlar
54.Bölüm: İhtiras ve Yek
55.Bölüm: Ateşe Yenik
56.Bölüm: Yapbozun Eksik Parçası
57. Bölüm: Küle Yakın
58.Bölüm: Hisse Cüret

13.Bölüm: Bu An Bize Özel

3.5K 190 14
By lllahza


Herkese Merhaba! Sanırım size yazacağım ilk şeyler bunlar... Bu kitaba başladığım ilk andan beri içime sinen ilk bölüm bu oldu diyebilirim. Bunun için yukarıdaki müziği dinlemenizi tavsiye ederim. Klibini Siyah & Mavi'ye ve özellikle bu bölüme çok yakıştırdım.

Umarım sizlerde beğenirsiniz, iyi okumalar ✨

13.Bölüm: Bu An Bize Özel

Yağız odadan çıktıktan sonra iştahım kaçmıştı. Kucağımdaki tepsiyi komidine geri bırakıp tepside ki suyu ve hapları alıp içtim.

Ona hak veriyordum. Zaten kızmaya da hakkım yoktu. Bilseydi neden gelemediğimi eminim o da bana hak verirdi. Ama beni dinleyeceğini bile düşünmüyordum.

Hayat her zaman bizim istediğimiz gibi ilerlemiyordu ki. Biz planlar yaparken, hayat bize bir yerlerden gülüyordu. Bizse boşa attığımız kulaçlara bir yenisini eklemeye devam ediyorduk. Kimi zaman yoruluyorduk... dizlerimizde derman, ruhumuz da umut tükeniyordu. Kulaç atmayı bırakıyordu kollarımız... Dibe batmaya başlıyorduk... Battıkça batıyor, nefessiz kalıyordu insan. Her şey bitti sanıyordu. Ama bu sefer hayat seni yerin bin kat altından denizin üstüne çıkarıyordu. Kulaç atmadan, çabasız. Derin bir nefes alıyordun, nefessiz kaldığın her gün için. Biz her şey bitti sanarken, her şey yeniden, yepyeni, tertemiz tekrar başlıyordu. Hayat bir kez daha; sen bitti dediğin an, yeniden başlıyordu.

Benim için hayat nasıl bir döngüye girecekti bilmiyorum. Nasıl yeniden başlayacaktım, nasıl her şeyi geride bırakacaktım inanın bilmiyorum. Sanırım bilmek de istemiyorum. Artık yorulmak, kulaç atmak istemiyorum. Ben o denizin üstünde hareketsiz kalkmak, nefes almak istiyorum.

Ama biliyorum... Zor. Çok zor. Zaten kolay olan ne vardı ki? Bu hayatta her şey çok zordu. Hatta neyde zorlanırsan hayat önüne daha zorunu çıkartıyordu. Sanki pes etmeni bekliyor gibiydi. Belki de, dedim ya denizin üstüne çıkmamızı istiyordu...

Yeniden başlamamız gerektiğini göstermek istiyordu belki de bize... Kim bilir...

Yarım yamalak açık gözlerimle, çenemi dizlerime yaslamış saatlerdir düşünüyordum. Elbette ben de bu hayatın bir yerlerinde bir yanlış yapmıştım. Ama telafi edemez miydim? Bu borcu ödeyip önüme bakamaz mıydım?

Oflayarak başımı dizlerimden kaldırdım. Bir yerlerden başlamalıydım. Bu hayat ne olacak diyerek geçmiyordu. Zaten şimdiye kadar hayatımı hep başkalarının istekleri üzerine yaşamamış mıydım?

Ve benim elimde de sadece bir ömür vardı. Vaktini bilmediğim, ne zaman biteceğini bilmediğim bir ömür... Bu ömür başkalarının hayallerini, hayatını, isteklerini yaşamak için çok kısa değil miydi?

Öyleydi.

Ayağı kalkıp ellerimi saçlarımdan geçirdim ve biraz düzeltmek için çabaladım. Kendiliğinden kuruduğu için kabarmıştı. Biraz uğraştıktan sonra Yağız'ın saatler önce çıktığı kapıdan çıktım ve merdivenleri teker teker tüketerek aşağı inmeye başladım.

Ne olursa olsun Yağız ile konuşmayı kafaya koymuştum. Ne olabilirdi ki en fazla? Her şey için geç olduğunu söyleyebilirdi. Hatta ve hatta gerçekten benimle, bana acıdığı için ilgilendiğini altında bir şey aramamam gerektiğini de söyleyebilirdi.

Merdivenlerden inerken kendimi olası her şeye hazırlamaya çalıştım. Ne kadar başarılı olduğum elbette muammaydı. Ama kararımdan vazgeçmeyecek, konuşacaktım.

Aşağı indiğimde beklediğimin aksine Yağız'ı göremedim. Bunun için önceliğimi kahveden yana kullanarak mutfakta iki kahve yaptım. Umarım habersiz yaptığım bu şey, onu rahatsız etmezdi.

Salona geri geldiğimde ortalıkta hala yoktu. Bir an acaba beni tek başıma bırakıp gitti mi diye düşünecekken odasında olabileceği aklıma geldi.

Gidip kapısını tıklatacak ama bir cevap cevap alamazsam geri dönecektim. Benim yüzümden günlerdir yeterince yorulmuştu zaten. Üzerine daha fazla gitmek istemiyordum.

Tam elimdeki kahvelerle birlikte merdivenlere yönelecektim ki bahçenin oradaki merdivenlerde bir suilet gördüm. Başta içimi bir tedirginlik sarsa da bahçeye açılan kapıya yaklaştığımda kapının hafifçe aralık olduğunu fark ettim ve o suiletin Yağız olduğunu anladım.

Üzerimdekiler zaten kalın olduğu için pek de önemsemeyip ayağımla geçebileceğim kadar bir boşluk açıp bahçeye çıktım ve Yağız'a doğru yürüdüm. Beni fark etmemişti çünkü arkası bana dönüktü.

Görüş açısına girdiğimde başını kaldırıp kısa bir an bana baktı ama fazla sürmeden az önce odaklandığı noktaya doğru dikti gözlerini.

Kahve bardağını ona doğru uzattım. "Kahve yapmıştım, ister misin?"

Bakışları bu kez elimdeki kahveye kaydı ve beklemediğim bir şekilde uzanıp sıcak kahveyi avucunun arasına aldı. Bir elini tamamen bardağa sardığında kaşlarım çatıldı. Yanmıyor muydu eli?

Bir süre ayakta durup öylece ona baktım. Anlamaya çalıştım, ne düşündüğünü... Ama Yağız'ı anlamak öylesine zordu ki. Onu bir türlü çözemiyordum.

Yavaşça yanına, merdivene oturduğum da geldiğimden beri ilk kez bakışları bana doğru döndü. Bu karanlıkta bile gözlerinde yatan öfkeyi görebiliyordum.

"Hala hasta olduğunun farkındasındır umarım. Hava soğuk," sesi öylesine sertken nasıl olurda hala beni düşünüyor olabilirdi?

"Seninle konuşmak istiyorum." diye mırıldandım.

"Bu hava da mı?" dedi tekrar, kaşlarını çatarak. "Havanın ne kadar..." diye devam edecekti, aynı şeyleri tekrar etmesine izin vermeden konuşmasına engel oldum.

"Yağız." dedim. Sözünü kestiğimde kaşları olabilirmiş gibi daha da çatıldı. "Bırakta kendimi anlatayım," Bakışlarını benden çekip, ara ara koyu bir mavinin saçıldığı kapkaranlık gökyüzüne çevirdi.

"Şu saatten sonra... Anlatman neyi değiştirecek?"

"Kendimi iyi hisseceğim," dedim. Bakışları bu kez bana dönerken ben ona bakamadım.

"Kendimi iyi hisseceğim çünkü... Bilmen bir şeyi değiştirmese de, kaçmadığımı bileceksin. Sana imkansız gibi gelen bahaneleri aslında yaşadığımı, gelmek istediğimi ama gelemediğimi... Hayatımda sevdiğim her ne varsa, onlarla bağımın tek tek kopartıldığını ve haber bile veremeyecek kadar elimin kolumun bağlı olduğunu... Ve hiçbirinin benim elimde olan şeyler olmadığını bileceksin."

Sonlara doğru sesim titremeye başlayınca durdum ve avuçlarım arasında tuttuğum kahveden bir yudum aldım.

Bakışlarının hala üzerimde olduğunu hissediyordum ama bakacak cesareti kendimde bulamıyordum.

"Yıllarca başka biri gibi hissettim kendimi. Daha doğrusu bana verilen hayatı yaşamaya mahkum gibiydim. Başkasının hayatını, isteklerini, beklentilerini... ben bunları karşılamak için yaşamıyorum. Ve bunu anlamam için 20-25 yılımı geri de bırakmam gerekliymiş." Bir elimi kahve bardağından çekip yanağıma akan tek damla göz yaşını sildim.

"Öğrendim ki, biz birinin senaryosundan ibaret değiliz. Çok daha fazlasıyız... Biri eline ipleri alıp bize kuklaymışız gibi davranamaz. Ya da hayatımızı alıp bir kalıba dökemez. Çünkü biz daha fazlasıyız."

Hepimiz bu hayatın bize verdiklerinden çok daha fazlasıyız...

Burnumu çekerek biraz bekledim. Yağız da o sırada kahvesini içmiş tıpkı benim gibi gözlerini çiseleyen havaya çevirmişti. Bir şey söylemedi. Herhangi bir yorum da yapmadı. Ben konuşurken can kulağıyla beni dinlediğine emindim, bu yönden asla bir şüphem yoktu. Ama neden sessiz kaldığını bilmiyordum.

Öyle dakikalarca oturduk. Hayat sadece bana değil, herkese zordu. Yağız'a da. Bir sıkıntısı olduğunu elbette biliyordum. Onu yakan bir derdinin olduğunu... Ama dilim sormaya el vermiyordu.

Başımı hafifçe çevirip onu izlemeye koyuldum. Aradaki bütün farklılıklara rağmen hiç değişmemiş gibiydi. Sanki lise zamanında ki hali yanımda oturuyordu. Sanki hiçbir şey olmamış, eskisi gibiymişiz... gibi. Anlattıklarım hakkında bir kaç fikri olabilirdi çünkü lise zamanında da o kadar çok şeye tanıklık etmişti ki. Sadece şimdi değil eskiden de batıyordum ama yine Yağız çıkarıyordu beni battığım yerden...

Yüz hatları daha da keskinleşmiş, hafif kirli sakalları sarmıştı etrafını. Sebepsizce eski sakalsız hali gözümün önüne gelmiş ve ister istemez karşılaştırmıştım. Dudaklarım da bir tebessüm oluştu. Her hali, bir erkeğe göre, öyle kusursuzdu ki...

Aslında düşünmem gereken çok önemli meseleler vardı. Ne olacak, gibi... Ne yapacağım, gibi... Hep burada kalamam, gibi...

Ama ben bütün her şeyi bir kenara itmiş, onu seyrediyordum. En mühim işim buymuş gibi öylece izliyordum onu. Neden bu kadar güzeldi? Bir erkek ne kadar güzel olabilirdi ki?

Hayatımda hiçbir erkeği yakışıklı bulmaktan öteye gidememiştim. Ama şimdi burada oturmuş neden bu kadar güzel olduğunu düşündüğüm bir adam vardı. Görüp görebileceğiniz, en hayran kalınacak bir şaheser gibi.

Bir yerden sonra bünyem bu yoğun sessizliğe karşı koymamış ve esnemeye başlamıştım. Ama uyumak istemiyordum. Çünkü gözlerim sebepsizce daha çok izlemek istiyordu onu. Daha çok görmek, daha çok tanımak. Kahve gözlerine doya doya bakmak...

Konuşmak istiyordum onunla ama... Yağız'ın bunu istediğinden emin olamıyordum. Herhangi bir şey söylemek bir yana, dudaklarını bile aralamamıştı.

Elindeki kahve bardağını merdivene bıraktığı sırada, "Ne söylemek istiyorsan söyleyebilirsin," dedi. Gözlerim şaşkınlıkla açıldığında tam nereden anladığını soracaktım ki hakkımı böyle kaybetmek istemedim.

Neredeyse yarım saattir gözlerimi bile kırpmadan onu izliyordum. Elbette anlaması normaldi.

Dizlerine dirseklerini yasladı ve yüzünü sıvazlayıp saçlarına daldırdı ellerini.

Daha önce söylediğim şeyi tekrar ettim.

"Kaçmadım Yağız," dedim. Çok kısa bir sessizlikten sonra başını bana doğru çevirip gözlerime baktı. Az önceki öfke yoktu gözlerinde, beni anlıyormuş, en önemlisi inanıyormuş gibi bakıyordu.

"Biliyorum." dedi tereddütsüzce. Onun ağzından çıkan tek bir kelimeydi bu... Ama içime nasıl su serpti size anlatmam imkansız gibiydi. O an, ona sarılma isteğiyle dolup taşsam da yapamadım.

"Teşekkür ederim." diye fısıldadım.

Gözleri yüzümde dolaştı. "İçeri geç, burnun kızarmış soğuktan."

Elim istemsizce burnumu yoklarken haklı olduğunu bir kez daha anladım. Çünkü buz gibi olmuştu. Ki sadece burnum değil, o soğukluğu saç diplerime kadar hissediyordum.

Havanın soğukluğundan nasibini alan kahve bardağımı elime alıp ayağı kalktığım sırada Yağız'ın hala oturduğunu gördüm.

"Sen gelmiyor musun?"

Gözlerini bir milim bile bana doğru çevirmemişti. Dosdoğru gökyüzüne bakıyordu. Elbette bende çok seviyordum... Gökyüzünü. Ama ben bu kadar üşümüşken onun üşümemesi imkansızdı.

"Manzaram güzel..." dedi derin bir nefes vererek. Bende başımı baktığı yere doğru çevirdiğim sırada devam etti. "Çoğu gece, mavi eşlik etmez siyaha." Oturduğu merdiven basamağından kalkıp yanıma geldiğinde ona bakmaya başladım. Tam gözlerimin içine bakıyordu.

"Bu anı yakalamak her zaman mümkün olmuyor."

Başımı tekrar Sema'ya doğru çevirdiğim de Yağız'ın hala bana baktığını hissedebiliyordum.

"Çok güzel..." diye mırıldandım.

"Öyle." dedi.

Gözlerim bir manzaraya bir Yağız'a doğru kayarken gülümseyerek konuştum.

"Madem her zaman böyle bir şey görmek mümkün olmuyor, o zaman bu an bize özel olmalı Yağız..."

O an, bu anı bize özel kılmak istedim...

İçimde bastırılamayan kıpır kıpır bir heyecan peydah oldu. Bu hisler de neyin nesiydi bilmiyorum ama Yağız hayatıma tekrar girdiğinden beri hiç tatmadığım duyguları tadıyordum.

Ve bu duygulara yeni bir tane daha eklenmişti bu gece.

Yağız'ın deyimiyle, gecenin karanlığına eşlik eden mavi...


Continue Reading

You'll Also Like

997K 44.9K 15
22 yıl... Belki yolun yarısıydı belki de her şeyin başlangıcı... 22 sene önce verilen yanlış kararlar, yapılan hatalar, göz ardı edilen gerçekler...
MÂHÎ By AB

General Fiction

11.8M 447K 50
Beni sevebilir miydi gerçekten? Böylesi kötü bir adam, sevgi nedir bilir miydi? ▪▪▪
2.1M 60.5K 71
Çiçek serisi 1 Zengin , güçlü ancak bir o kadar da sert ve soğuk bir adam . Adeta çelikten bir duvar. Hayatında yeniliklere , aşka ve kadınlara asla...