"Ezberlenmiş bir şiiri okur gibi dokun bana, dizeleri şaşır.
Her an, her saniye yanında olsam, bir an bile peşinden ayrılmasam, adımlarına uydursam adımlarımı da yolun yolum, kaderin kaderim, ömrün de ömrüm olsa sen coşkunu yitirme sakın, dokun bana.
Miden yapışmış gibi acık, dudakların çatlamış gibi susa bana her gün. Dokunduğun anda için titresin hep, damarların akarsular gibi çağlasın, bahar gelsin yüreğinin en derinine bile. Hayata dair öğrendiğin ne varsa unut Tahir, sadece tenimi tut aklında.
Çünkü ben hem ilk hem de son baharımı yaşadım seninle. Dokunmazsan simsiyah bir gölge düşe göremeyeceğin gülüşlerime.
Yapamam. Senin benden sonra, benim yerime başkasını koymama dayanamam. Ben bu imtihandan sağ-salim çıksam bile beni affetmemeni de kaldıramam aslında. Çünkü şuan mektubu okurken bana sonsuz sinirlendiğini biliyorum. Söylemedim, konuşmadım seninle hiç. Haklısın da. Ama ben suan senin o koca yüreğine, o bildiğim sonsuz şefkatine sığınmayı tercih ediyorum. Ki elimden de başka bir şey de gelmez.
Tahir..
Tahirim..
Eşim..
Yârim,
Diğer yarım.
Cehennemimi cennete, içimi bahar yerine çeviren adam.
Benden başkasını kabul etme nolur. Belki bencillik bu yaptığım bilmiyorum. Ama ben seni kimseyle paylaşamam ki. Kendimi biliyorum..
Seni de biliyorum. Beni benden daha çok sevdiğini, beni benden daha çok düşündüğünü, hatta bizi bile benden daha çok istediğini. O yüzden biliyorum ki benden sonra başkasına açmayacaksın o güzel yüreğini.
Eğer bu zarfı açıp bunları okuduysan asıl korkma vaktim gelmiş demektir. Çünkü büyük ihtimalle ben şuan hastanedeyim ve bu mektup mecburen geçti eline. Gönlüm isterdi ki sessiz sedasız, gözyaşların dökülmeden, haberin olmadan halledeyim. Olmadı demek ki.
Kızma bana tamam mı? Ben kendime kızıyorum ama sen kızma. Mektubu okurken çatma o kaşlarını. Ya da o uğruna canımı verebileceğim gözlerindeki gözyaşın damlamasın kağıda.
Gözlerine dolan ve bana hiç acımadan damlayan o gözyaşının her bir damlası alev çünkü yüreğime. Yakıp kavurur. Kurutur içimi ağlama.
Sen Tahir Kalelisin, umut da sensin inat da. Ben sadece senin yanında filizlenmiş biri. Hayatı olmayan ama seninle hayat bulmuş, aile nedir bilmeyen ama seninle sana aile olmuş bir çocuğum ben senin yanında.
Ben senin kadar güçlü değilim Tahir... Olamadım. Ne güçlü olup senin ve kızımızın yanında durabildim, ne de dimdik durup sana destek olabildim şimdiye kadar. Bu evliliğin başrolü sensin sadece.
Bizim hikayemiz her seferinde devam edecek bir yol buldu kendine. Bu hikaye senin sayende sağlam Tahir.
Şimdi son kez. Son kez yanıma gel. Gözyaşlarını sil dimdik dur ve gel yanıma.
Son kez.
Son kez gel ve bana sevdayı anlat..."
Şu an Denizin masasına oturmuş, elimde mektup, aklını kaybetmiş berduşlar gibi kağıdı izliyordum. Ne düşünebiliyordum ne de düşünmeden edebiliyordum. Bu ne saçma bi hal? Nefes hastanede, Deniz orada perişan, Zehra anne, Abimler, Berrak, Büşra hepsi orada tutmuşlar nefeslerini onun çıkmasını bekliyorlar o lanet yoğun bakımdan. Ben ise burada oturmuş bana yazdığı mektubu okuyorum.
Bir insan sevdiği adama neden bu kötülüğü yapar. Beni geçtim, kızının onun geri gelmesi için ağlayarak attığı çığlıkları görmüş olsaydı yapar mıydı bunu?
Oysa benim ona destek olacağımı, derdini paylaşacağımı, iyileşmesi için canımı yoluna sereceğimi bile bile.
Ne yapmalıydım ben şimdi? Peki iyileşip o iğrenç kokulu hastaneden çıkmasını beklemekten başka elimden bir şey gelir mi?
Kendimi toparlamaya çalıştım. Güçlü durmalıydım. Ne kadar da beni düşünmese Nefes için, en önemlisi kızım için.
Kendime gelip çıktım odadan. Deniz annesini bırakmamak için eve gelmediğinden ona almam gereken kıyafetleri alıp arabaya bindim.
Hastaneye girişinde Mustafa abim bir banka oturmuş kafasını ellerinin arasına alıp eğilmişti. Abim başını kaldırıp kan toplamış gözleriyle beni farkettiğinde elimdeki elbise çantası düşmüştü. Abim ellerini iki yana koyup banktan destek alarak ayağa kalktı. Bekledi. Bekledi.. Bekledi...
Gözlerimi bir an olsun kapatmadım. Kapatırsam gözünde biriken yaş düşerdi. İzin vermedim. Bitmiş miydi yani? Buraya kadar mıydı?
Benim gelmeye dermanımın olmadığını anladığında o zorlukla yaklaştı bana. Bu hastane bahçesi o kötü haberi bana getirecek abime yer olduğu için ona bile lanet ediyordum içimden.
Yanıma geldiğinde elini omzuma koydu. Sanki bende güç varmış gibi ayakta durmak için benden güç alıyordu.
Boğazım tıkanmıştı, kuruydu ve acı veriyordu. Kuruyan dudaklarımı konuşmak için birbirinden ayırsam da sesim çıkmıyordu.
T:A-abi?
M:Ba-Bana bir şey sorma Tahirim. Gözünü seveyim, gözünü seveyim sorma. Cevap veremem.
Sustum. Sadece sustum. Çünkü bana vereceği cevabın hayatıma son vereceğini biliyordum.
Yüzünü hastaneye çevirdiğinde bende baktım o hastane kapısına. Oraya sedyeyle alelacele giren karım sapasağlam çıkar umudu bitmişti çünkü.
Elimi dizime koyup güçlükle eğildim ve kızımıza(!) getirdiğim cicili bicili neşe saçan kıyafetlerin olduğu çantayı aldım.
Çünkü bunları giydiğinde neşe saçacaktı(!) benim kızım. Gülücük atacaktı etrafa(!)
Yerde sürünen adımlarımla girdim hastaneye abimi geride bırakarak. Yoğun bakım ünitesine gitmek için merdivenden inerken adımlarım daha fazlasını gidemedi.
Yüzleşemiyordum. Kabullenemiyordum. Daha ileriye gitmeye cesaretim yoktu.
"Şimdi son kez. Son kez yanıma gel. Gözyaşlarını sil dimdik dur ve gel yanıma"
Hiç tereddüt etmeden elimin tersiyle güçlükle gözümden damlamalarına izin vermediğim gözyaşlarını sildim.
"Kızma bana tamam mı? Ben kendime kızıyorum ama sen kızma."
Derin bir nefes alıp bir adım daha attım.
"Bizim hikayemiz her seferinde devam edecek bir yol buldu kendine."
Bir adım daha..
Çünkü ben hem ilk hem de son baharımı yaşadım seninle. Dokunmazsan simsiyah bir gölge düşe göremeyeceğin gülüşlerime.
Bir adım daha.
A:Nefeeeeeess!
Z:Gül bahçeeem!!
B:Kardeşiiim!
Bitti..
Yine tutamadım çantayı. Kaydı parmaklarımın arasından. Kızıma götüremedim.
Bir çığlık daha.
B:Kardeşiimm!!
Bir çığlık daha..
F:Yengee!
Merdivenin kenarlarından destek alıp çöktüm merdivenin bir basamağına. Gözümden bir damla yaş aktı. Güçlü durmanın bir anlamı yoktu çünkü artık. Dedim ya. Bitmişti işte. Ne gerek vardı güçlü durmaya. Bir umudum yok ki. Neden güçlü durayım.
Bütün umutlarım, gelecek hayalleri, her şeyi unutmuştum.
Biz daha Nefesin Denizin ilk adımlarını görmeyişini telafi edecektik. Ilk söylediği sözün "Anne" olduğunu söyleyecektim ona.
Ben tüm hayatı fonksiyonlarımı Nefesin ölümü düşüncesiyle durdurmuşken beni kendime getiren Denizin sesi olmuştu.
D:Yaşasın! Annem bıyakmadı beni yaşasın!
Denizin sesini duyup, kulağıma gelen sözcüklerini anlamamla yanlarına istediğim şeyi duymak için koşmam bir olmuştu.
T:Deniz!
D:Baba!
Deniz koşarak boynuma atladı. Sımsıkı sarılıp bağırdı.
D:Baba annem gitmekten vazgeçti. Beni bıyakmadı baba!
Saçlarını okşayıp yengeme baktım. Ağlayarak gülümsedi..
A:Bu sefer vazgeçmedi..
.
.
.
.
.
Günlerdir yoğun bakımın önünde bekliyorduk. Ne bende ne Denizde hal kalmamıştı. Beni geçtim kızımdan korkuyordum. Biraz daha böyle devam ederse yorgunluktan, halsizlikten hasta olacaktı.
Günlerdir bir an olsun annesinin yanından ayrılmamıştı. Ne yaptıysak eve gidip dinlenmesi için ikna edememiştik. Arada bir su içiyor, bazen de zorla bir kaç parça bir şey yediriyorduk. Uykusuzluktan gözleri kapandığında bile ayakta kalmak için zorluyordu kendini.
Anasının kızı... İnat..
Kucağımda Deniz ile her gün oturduğumuz sandalyede Nefesten bir haber gelmesini bekliyorduk.
Aklımda ise sadece iki düşünce vardı.
Neden bana epilepsi olduğunu söylememişti? Neden bir veda mektubu yazmaktan ziyade gelip yardım istememişti? Ya da Nefes buradan çıktığında ona nasıl davranmalıydım?
Ben düşünceler içinde boğulurken içeriden çıkan doktorla ayaklandım. Ayaklandık.
Doktorun yanında bitmiştim. Ondan bir haber beklerken gülümsediğinde içime şu serpilmişti iyi oluyordu işte.
T:E-evet? Söze girin artık!
D:Öncelikle sakin olun. Artık hayatî tehlikesi kalmadı. Korkulacak bir şey yok.
Derin bir nefes alıp içimdeki tüm karanlık düşünceleri bıraktım. Omzundan büyük bir yük kalkmıştı sanki.
D:Ama..
T:Ama?
D: Öncelikle asıl işimiz şimdi başlıyor. Çünkü yaşam kalitesi artık kısıtlanacak. Eskisi gibi tek başına dışarı çıkamayacak. Tek başına kapısını kilitleyip duş alamayacak. Bunlar hastamız için risk arz ediyor. Hastalık genel olarak, sadece bilinç kaybı, kasılma, ağızdan köpük gelmesi şeklinde gerçekleşen nöbetler olarak biliniyor. Oysaki, pek çok farklı belirtiyle de ortaya çıkabiliyor; kişinin bir anda dona kalması, boş bakması, cevapsızlık ile karakterize ataklar, bazen ağızda yalanma yutkunma çiğneme hareketleri, ani başlayıp ani sonlanan anormal kol, bacak hareketleri, garip sesler çıkartma gibi gibi kolay kolay farkedebileceginiz belirtilerle kriz geçirdiğini anlayabilirsiniz. Ben siz hastaneden çıkmadan bu durumlarda ne yapmanız gerektiğini detaylıca anlatacağım. Şimdi hastamızı normal odaya çıkaralım, yoğun bakımın verdiği kasveti atlatsın, dinlensin, kendine gelsin. Ardından teker teker girip görebilirsiniz.
T:Peki ne zaman çıkar?
D:Birazdan normal odaya alacağız. Yarın da çıkışınızı vereceğim. Geçmiş olsun.
T:Sağolun.
Doktor tam yanımızdan ayrılacakken aniden tekrar bize dönüp uyardı.
D:A unutmadan! Hastalık sürecinde gözlemini ben yaptığımdan, sizden bunu sakladığını biliyorum. Şimdilik üstüne gitmeyin. Eminim Nefes Hanım kendine geldiğinde gereken açıklamayı yapacaktır.
Başımı onaylarcasına sallayıp fısıldadım..
T:Acaba o açıkladığında her şey eskisi gibi olacak mı...
Mood?