Ben ağladıkça ağabeyim beni sakinleştirmek için saçlarımı okşadı.
— Kuzu bak sonuçta biz de evlenince hayatımız değişiyor. Sorumluluğumuz artıyor. Hele o çocuğun ki çok daha fazla artacak. Kolay mı onca insanı, işi idare edecek. Bak sen dört beş hostesle başa çıkamıyorsun adam kocaman bir aşireti idare edecek. Üstelik sen Mardin'de rahat edemezsin diye bunu uzaktan İstanbul'dan yapacak. Biraz onun penceresinden de bak. Seni çok sevmese evlenince Mardin'de oturacağız der kestirip atardı. Uçmana da sesi çıkmıyormuş bak. Hadi ağlama artık. Seviyorsan mutlaka bir çözüm bulursun. Sevmiyorsan zaten kendin bitirirsin, dedi başıma öpücük bırakırken. O sırada annem salona geldi.
— Ah kızım ah bir kerede kolayını bulsan bir kere. Ama yoook bizim kız hep zorun peşinde. Gir şirkete çalış yok ben hostes olacağım. Ağabeylerinin arkadaşları şu bu var seni beğenen yook bizim kız ağa bulur. Hayat boyu mücadeleyi sevdin ve mücadele ederek kazandığın için elindekiler hep kıymetli oldu. Zor bir ilişki seni bekliyor ama senin için çoook kıymetli olacak ben kızımı biliyorum, dedi ve bana o da sarıldı.
Kafamı kaldırdım. İkisinin yüzüne baktım;
— Korktum işte ben. Hayatımda ilk defa korktum. Belki sizden ayrılmak zor geldi. Ne bileyim. Yıllardır bildiğim rutinin değişmesi belki ürküttücü geldi. Bilmiyorum anne sinirlerim boşaldı işte, dedim eşofman üstünün koluyla gözlerimi silerken.
— Hadi çık odana üzerini değiştir. Kendine çeki düzen ver. Görkem ile baban birazdan gelir o iki deliyi sarma başımıza. Bir halt oldu zannedip dünyayı yakarlar şimdi. Hele Görkem'i çocuğun üstüne sıçratma, deyince baktım Göksel Ağabeyim pis pis sırıtıyor.
— Anne aslında fena fikir değil bak şimdi aklıma bir şey geldi...
— Hayır ağabey hayır olmaz bugün değil lütfen. Yarın anası ile alışverişe çıkacağız yapmayın. O kadın beni yarın gömer. Aman ha lütfen...
— Ya tamam be amma korkak çıktın sen de ha. Amma kıymetli sevgilin varmış bir tozunu aldırmadın, deyince Görksel Ağabeyim annem uyandı.
— Daha ifadesini alamadınız diye kuduruyorsunuz değil mi? Ah ah deli oğlanlar sizi. Ama ben size diyeyim bu çocuk kolay lokma değil sizin tozunuzu aldırmasın, dedi gülerek annem.
Annem sert görünümünün altında marshmallow gibi yumuşacık biriydi aslında. Ağabeylerimin tüm haytalıklarını bilir benim tüüm okul kırma maceralarımdan haberi vardır ama yüzgöz olmaz ve anlamamazlığa gelir. Ama arada böyle neşesi yerindeyse içinde tutamaz yumurtlayı verir.
— Ya anne söyle şunlara Berzan'a yapmasınlar öyle bir şey. Adam koskoca iş adamı, aşiret ağası ayıp ama ya valla ayıp, dedim ama ikisi geçmiş karşıma sadece gülüyordu.
En sonunda annem bana dönüp;
— Peri Padişahının oğlu olsa dahi o ifade alınacak kızım daha tanıyamadın mı ağabeylerini? Bu bir gövde gösterisi. Kümeslerine dalan horoza haddini bildirme seromonisi. Bu ritüelden kaçış yok, dedi sırıtarak.
Tabii anaç tavuğumuz kümesinin horozlarını tutuyordu. Olan bana oluyordu. Berzan'ı uyarmayı düşünüyordum ama bir taraftan da Allah biliyor ya testi kırılmadan bir göz dağı iyi olur diyordum kendi kendime. Ama annemlere belli etmeden yukarı çıktım üzerimi değiştirdim.
Şimdi ben on beş gün uçmayacaktım öyle mi? Bunca yıldır senelik izinlerim dahil hiiç böylesi bir boşlukla karşılaşmamıştım. Ne yapacağım diye düşünmeye başladım. Çokta düşünmemek lazım buluruz yapacak bir şeyler herhalde dedim ve aşağı indim.
Babamla Ağabeyim geldi yemek yedik. Cuma günü alışverişe çıkalım diye tutturdu annem. Ayşenur cuma akşamı evine gitsin, dedi. Organizasyon yapıldı ve ben yattım.
Sabah erken kalktım. Şimdi sevgili kaynanam, görümcem, annem, Berzan ve ben alışverişe gidecektik. Hayatımın en kötü saatleri başlamak üzereydi. Umarım o bohça alışverişi denen abidiklik değildir bu. Yoksa ben Berzan ile iç çamaşırı falan seçersem kesin ölürüm. Ben erkek tezgahtardan kilot alamayan biriyim. Nerede kaldı müstakbel nişanlımla don, sütyen seçmek. Hem benim yeterince var yani gerek yok fuzuli masraf. Makyaj malzemesi de istemem. Takı olarak bir tek nişan yüzüğü yeter gerisi gereksiz. Aslında keşke biz Berzan ile baş başa çıksaydık alışverişe yeterdi.
Saat tam onda geldi. İlk gördüğüm günki gibi son derece şık ve pahalı bir takım elbise vardı üzerinde. Ama bu sanki özel dikimdi.
Bense geleneksel of gün sendromu. Üzerimde bir kot bir kazak makyaj rimelden ibaret. Ayağımda spor botlarım. Üzerimde yılpırık kabanım.
Berzan beni şöyle bir süzdü. Tek kaşı kalktı. Elimi tuttu;
— Perihan benim için her halinle güzelsin ama annem ve Bahar da geliyor. Ben zaten yüzükleri seçip işe geçeceğim. Yani sen bilirsin ama....
— Berzan sen dedin ya rahat giyin diye ben de rahat giyindim, dedim otuz iki diş sırıtarak. Sadece saçımı ellemekle yetindi ve kafasını sen bilirsin manasında salladı.
Bizim minibüsün bir büyük boyu ile gelmişlerdi. Baya baya vip minibüstü bu. Zehra Hanım ve Bahar hiç istiflerini bozmadılar yerlerinden kalkmadan kuru bir hoş geldiniz, dediler o kadar. Annem hiç oralı olmadı. Geçtik yerimize oturuyorduk ki Berzan elimi tuttu;
— Biz seninle benim arabama geçelim, dedi. Beni arabadan indirdi ne olduğunu anlamadım. O sırada bizim otoparka bir taksi girdi ve telaşe ile Ayşenur "Geç kalmadım dimi?" Diyerek indi. Hemen yanına koşup boynuna atladım;
— Kalmadın, kalmadın. Hooş geldin, dedim ve kimsenin duymayacağı bir sesle;
İyiki geldin baciko valla öyle bir gerildim ki keman yayına döndüm, diye ekledim.
Beni öperken fısıltıyla;
— Tahmin ettim o yüzden koşa koşa geldim. Bir de benim alışverişi de aradan çıkartalım dedim. Annen iki iki yorulmasın, dedi ve minibüse doğru geçti herkesi selamlayıp annemin yanına oturdu.
Gelinini gören annemin gülleri beşti resmen. Gururla başını dikleştirdi. Ben yanlarına oturmak istesemde Berzan elimden tutup izin vermedi. Onun arabasına geçtik oturduk;
— Güzelim vaktim az zaten. Hafta sonuda göremeyeceğim. Baş başa gidelim işte, dedi ve beni ön koltuğa oturttu.
Yol boyu elimi tuttu. Ara ara öpüyor ve her kırmızı ışıkta durduğumuzda gözümün içine bakıyordu. Öyle romantik öyle içtendi ki ön arabadan görmeyeceklerini bilsem öpecektim. Aklımı okumuş gibi;
— Peri Kızım bakma şöyle kaza yapacağız ya da ben arkada kaybolup seni kaçıracağım, dedi.
Resmen içim hop etmişti. Gittikçe bu adama bağlanıyordum. Gerçekten çok güzel seviyordu. Aptal Nermin diye geçirdim içimden böyle güzel seven bir adam kaçırılır mı hiç? Neyse iyi ki kaçırmış elinden, dedim sonrada. Ben böyle hülyalara dalmışken yolun uzadığını fark ettim. Üstelik öndeki minibüste yoktu. Arkadaki arabada yoktu. Gözüne baktım.
— Evde bir şey unutmuşumda geri dönmemiz gerekti, dedi.
Kafamı salladım. Yılların çenebazı, hazır cevap Perihan sadece kafa sallamıştı.
Eve geldik. Ben inmeyecektim. Kapımı açtı;
— İşim uzar falan sıkılma sen de gel, dedi.
Beraber el ele yukarı çıktık. Kapıyı açtı beni içeri çekti ve....
Zorla kendini durdurduğu her halinden belliydi.
— Seninle baş başa kalmak bana zarar Peri Kızım. Ben şu dosyayı alayım hemen çıkalım, dedi. Normalde ayakkabı ile eve girmiyordu. İçeri uçarak girdi dosyayı aldı ve kapıdan çıkmadan tekrar minik bir öpücük çaldı.
— Gittikçe bağımlı oluyorum, dedi yandan sırıtarak. Elimden tutup beni dışarı çıkarttı.
Tekrar arabaya bindik. Bu sefer biraz hızlı hareket etti. Karşıya Kapalı Çarşıya gittik. Tabii annemler bizden önce gelmişler ve Zehra Hanımın kuyumcusuna geçmişlerdi bile.
Biz içeri girince Zehra Hanımın onaylamayan bakışları ile karşılaştım. Sanki ne yaptığınızı biliyorum der gibiydi. Çok utanmıştım.
Berzan'ın umurunda bile değildi. Gayet sakin;
— Evde bir dosya unutmuşum. Kusura bakmayın. Buradan çıkınca toplantıya katılacağım o dosya lazımdı, dedi. Annesi;
— Sizin şu bilgisayarlar ne işe yarıyor Berzan Devran, dedi sertçe.
— Aney kusura kalma dosya özeldir bilgisayara ben kayıt ettirmemişam. Şimdi ne alınacaksa alak ben gidecam, dedi.
Bir anda benim romantik prensim gitmiş katı emredici ağa geri gelmişti.
Annem soran gözlerle yüzüme baktı. Anlamaması için dua ederek bende ona baktım. Biz gelene kadar Ayşenur ve o bir şeyler beğenmişlerdi. Annem resimlerini çekip ağabeyime göndermiş o da onaylamış. Alyansları, sözde takılacak takılar hatta annem gelinliğin üzerine takılacak inci seti bile almıştı.
Berzan beni boş sandalyeye oturttu. Kendimi kurgulu bebek gibi hissediyordum. Ben hayat boyu böyle şeylere heves etmemiş bir tane takı almamış biriydim. Genelde gümüş takı ve imitasyonu tercih ediyordum. Sade taşsız ve beyaz tercihimdi.
Zehra Hanım ve Bahar nerede yeşil altın ağır işçiliği olan setler varsa onları çıkarttırıyorlardı. Kafamı kaldırdım Berzan'ın gözünün içine baktım. O da aynı şekilde bana baktı.
Kafamızın içinden geçenleri anlamış gibiydik. Benim yardım çığlığıma cevabı "Güzelim onların beğendiğini al. Ben senin istediğini sonra alırım" diyordu.
Orada sade minik bir set beğendim. Tek taş pırlanta kolye küpe ve bileklik set vardı. Gözüm kalmıştı resmen. Annesine döndü;
— Aney şu set olsun, dedi annesinin ayırdıkları içinde en ağır olanı göstererek.
Bir de şu olsun, dedi benim beğendiğimi göstererek. Bunu ben takacağım, diye de ekledi. Allah'tan alyanslarımız çeliklerin içinden seçildi.
Derin bir oh çektim bitti diye ama Berzan tek taşlara ve taşlı alyanslara bakmaya başladı. Artık bunalmıştım. Buradan çıkmam gerekiyordu. Kafamı kaldırdım yine göz göze geldik.
İçlerinden en sade olanları seçti Berzan ve diğerlerinin yanına ekletti. Sonra da annemin ve annesinin elini öpüp izin istedi.
Bana dönüp;
— Perihan çantanı arabada bırakmıştın ben sana onu vereyim dedi ve elimden tutup beni dışarı sürükledi.
Temiz havaya çıkınca kendime geldim. Derin derin nefes aldım.
— Berzan bu işkence daha ne kadar devam edecek ve ben ne zaman azat edileceğim. Ayrıca sen beni yalnız bırakıp nereye gidiyorsun ya. Gitme ne olursuuun, dedim çocuk gibi boynuna atlarken.
— Perihan sen böyle sarılmaya devam edersen benim işim gücüm toplantım her şey yarım kalacak yapma, dedi sıkı sıkı sarılırken. Burnunu da boynuma gömdü;
— Off ben şimdi bir dakika telefon açayım bu koku beni büyüledi, dedi. Cebinden telefonunu çıkarttı;
— Alo Akın ben gelemiyorum. Burada işler uzadı. Nermin'e selam söyle, dedi. Ben kala kaldım. Beni burada yalnız bırakıp Nermin'le toplantıya gidecekti öyle mi? Topuğumun üzerinde yüz seksen derece dönüp kuyumcuya geri döndüm. Arkama bile bakmadım. Peşimden yetişmek için hızlı hızlı yürüdüğünün farkındaydım ama hiiç oralı olmadım.
İçimden geçen arkamı dönüp "Defol git" demekti ama onu da yapmadım.
Kuyumcudan içeri girdim. Annesi yüzüme dik dik baktı yine. Berzan'a ne kadar sinirli olsam da kadının suçu yoktu. Sadece hafif bir tebessüm ettim ve annemin yanına gidip;
— Anne şu bilekliği ben Ayşenur'a alacağım. Diğerleri ile paketlet, dedim. Arkamdan bir öksürük sesi geldi;
— Perihan onu beraber alırız. İkimizin hediyesi ne de olsa, dedi. Hiç istifimi bozmadan;
— Olmaz Berzan daha senin soyadını almadım. Yakışık almaz. Ben kendi maaşımla öderim, dedim.
Ses gelmedi ama sinir olduğunun farkındaydım. Annesi Berzan'a dönüp;
— Ne oldu oğul hani gidiyordun sen. Ne diye kaldın?
— Toplantı iptal olmuş ana. Ben de sizinle gezeyim dedim, dedi.
— İyi ya sen bilirsan, dedi ve bana dönüp;
— Müstakbel kocan sayılır Berzan onun sözünün üstüne söz mü söylüyorsan, dedi sinirle.
— Estağfurullah ne haddime. Ben ağabeyim ve eşine kendim bir şey alıp takmak istedim. Onu ezmek ya da sözünün üstüne söz söylemek gibi bir amacım yoktu, dedim gayet munis bir sesle. Ama içimden "Ben onun gözünün üstüne yumruk çakmak istiyorum be. Beni bırakıp yine kızıl kafaya gitmeye kalktı. Piis" dedim. Dışımda ise otuz iki diş sırıtıyordum......
Evet Berzan yine odunluğunu yaptı. Ah Berzan ah acaba ne zaman akıllanacaksın?
Beğendiğinizi umarım.... Sevgiyle kalın....