FİRUZE
Hayatımda ilk kez bu kadar kolay dile gelmişti sözcükler...İçimden atamadığım,yıllarca canımı yakan acım,çaresizliğim ilk kez bu kadar çabuk,utanmadan sıkılmadan öylece akıp gitmişti...
Oysa ben acısını içinde yaşamayı bilen,ne kadar canım yanarsa yansın asla dışa belli etmekten hoşlanmayan biriydim...
Peki neden bu kadar özel bir şeyi hiç tanımadığım bir yabancıya anlatma gereği hissetmiştim?
Neden onun teselli verdiği sözcüklere tutunmak istiyordum?
"Kaybedecek bir şeyin kalmamış bu hayatta ,ama izin verirsen kazanacak çok şeyimiz olabilir''
Doğru söylüyordu.Bu hayatta kaybedecek neyim kalmıştı ki?Yaşarken ölmemiş miydik zaten?Her bayram insanlar sevdiklerine kavuşurken biz sadece izlemekle yetinmemiş miydik?İnsanlar yavrularıyla kucaklaşırken kollarımızın bom boş kalışına ağlamamış mıydık?Daha neyim kalmıştı ki bir canımdan başka?
İnsanların sınanmadığı konular hakkında konuşması çok basitti.Ve ben acının,çaresizliği en büyüğüne şahit olmuştum o gün...
Düşüncelerimden sıyrılarak dizlerimin dibine çökmüş,gözlerimin içine bakan adama baktım.Ne zaman bir erkeğe bu kadar çok yaklaşmıştım,ya da ne zaman bir erkeğin bana bu şekilde dokunmasına izin verdim?
Hatırlamıyordum?
Tabi ki gereken yerde erkeklerle beraber oturmuştum.Resepsiyonlar,önemli günler yani katılma zorunluluğu olan her aktivitede aynı masayı erkeklerle paylaşmıştım lakin bu onlarla kıyaslanamazdı bile.
''Bir an evlenme teklifi ediyorsun sandım?''dedim en sonunda gülümseyerek.Hüzünlü ortamı dağıtmanın en iyi yolu buydu çünkü.
''Zamanı gelince oda olur elbet''
Boğazımdan mideme doğru hızla inen ılık su kütlesi bir anda patlamış ve her yere saçılmış gibi hissediyordum.Sözlerinde samimiydi sanki.Bakışları bunu belli edercesine içtendi.Sanki beni daha önce hiç görmemiş gibi yüzüme bakıyor,keşfediyordu.
Birden yüzümün kızardığını hissederek bakışlarımı kaçırdım ve boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım.
''Kalkalım mı? Sağ köşedeki korucular bizim dedikodumuzu yapmaktan yemeklerini yiyemediler?''
Sözlerim üzerine hafifçe yanakları kıvrılmış,mavi gözleri daha da parlamış ve benim her seferinde gözlerimi alamadığım o çukurlar yine meydana çıkmıştı.
Elimi uzatsam,işaret parmağımla o çukura bastırsam ne olurdu ki sanki?
Ahh..Hadi ama ne olacağını herkes gibi bende çok iyi biliyordum.Bir saat bile demeden tüm Alay'a reklam olur,bir kaç gün içinde de İl'de ki tüm karakollar bizden bahsetmeye başlardı.Mirhan Astsubay ve Firuze Yüzbaşı lokantada ,utanmadan milletin gözünün önünde yiyişiyordu?..Sonuçta millet olarak vazgeçemediğimiz tek şey bir lafın üstüne bin ekleyerek etraftakilere yaymaktı.Bir de bunu erkelerin çoğunlukta olduğu bir yerde düşünün...
''Kalkalım mı?''dedim kahvelerimi mavilerine çevirerek.
''Kalkalım.Zaten yarım saat sonra yola çıkarız''
Ayağa kalktım ve hiç düşünmeden kasaya doğru ilerledim.
''Aklından bile geçirme ''
Arkamı dönüp ona baktım ve sabah ki yaptığım hatayı tekrar yapmamaya karar verdim.Kenara çekilip hesabı ödemesini beklerken onu daha dikkatli izledim.Geniş sırtı,uzun kalın bacakları vardı.Her gün spor yapan bir sporcu gibi dinç görünüyordu.Her ne kadar giyimi onu asi gibi gösterse de bu tarzın ona yakışmadığını söyleyemezdim.
''Gidelim''
Sesini duyduğumda sanki az önce onu baştan aşağı inceleyen ben değilmişim gibi davranarak kafamla onayladım ve önden yürümeye başladım.Tekrar yolun karşısına geçtiğimiz de yine yan yan ilerliyorduk.
''Başına gelenler için çok üzgünüm''
Bende üzgündüm.Sonuçta hiç bir evlat annesinin ölümüne şahit olmamalıydı.
''Biliyor musun?.Uzun zaman önce olsada hala dünmüş gibi hatırlıyorum olanları.Saçımdan tutan kadını,anneme silah doğrultan o adamları ve babamı izlemeye mahkum bırakan o şerefsizleri.O zaman anlamıştım onların ne kadar vicdan yoksunu birer döl israfı olduğunu''
Kinim,nefretim hala ilk günkü gibi içimdeydi.Benimle birlikte onlarda büyümüştü.
''Sana bir şey sormak istiyorum?''
Yıllardır beynimi işgal eden görüntüleri bir kenara bırakarak yanımda ilerleyen adama döndüm ve sessizce onayladım.
''Rahmetli annen''demiş ve boğazını temizleyerek tekrar konuşmuştu.
''Kendi silahı ile onlardan her hangi birini vurmak yerine neden kendini vurdu.Belki bir kaçış şansı olacaktı,ya da ne bileyim olaylar daha farklı bir şekilde sonuçlanacaktı.?''
Bir kaç dakika düşündükten sonra konuşmaya başladım.
''Bunu çok düşündüm.Her gece yastığa başımı koyduğum da aklımdan çıkmayan tek soru belki de buydu.Sonra bir gün tüm bu olanlarla başa çıkamadığım için babama sordum.Ve o bana sadece şunu söyledi.'Annen Onursuzların elinde yok olup gitmektense,onurlu bir şekilde yok olup gitmenin daha onurlu bir davranış olacağını biliyordu'..Bana bunları söylemişti.Bir daha da hiç bu konuyu açmamıştım .Ama bu sözleri o zamanlar anlamasam da şimdi çok iyi anlıyordum.Annem kurtuluşunun olmayacağını ,ya da her şey için çok geç olacağını biliyordu.Bu yüzden hiç uğraşmamış ve kendine sıkmıştı.Bir avuç orospu çocuğunun kurşunu bedenine girsin istememişti''
Ailem hakkında ne çok şeyden bahsetmiştim bugün.Oysa bunların hiç birini planlamamıştım.Planladığım tek şey sabah ki davranışım için ondan tekrar özür dilemekti.
''Annen kimsenin cesaret edemeyeceği bir şey yapmış.Ciddi anlamda taşaklı bir kadın olmalıymış''
Beni gülümsetmek için söylenen sözler işe yaramış olacak ki birden yanaklarım kıvrılmış,dişlerim meydana çıkmıştı.Ona baktım...Ve bir kaç saniye daha baktıktan sonra konuşmaya başladım.
''Babam da hep onun asi bir kadın olduğundan bahsederdi..Ama ben hiç o yüzünü görmemiştim.Belkide mesleğinden dolayı babam böyle diyordu''
''Olabilir.Sende annene çektiysen yüzde beşyüz haklı baban''
Gözlerimi kıstım ve kafamı sağa çevirerek ona baktım.
''Bu benimde mi taşaklı olduğum anlamına gelir?''
Bakışları kalbimin hızlanmasına neden oluyor,aramızda ki tuhaflık ise bedenimin her bir noktasını gerim gerim geriyordu.
''Öyle değil misin?.Eline düşsek bizi süründürmek için elinden gelen her şeyi yaparsın.Bu sabah bunu kanıtladın zaten.Atış taliminde başında durduğun asker neredeyse titremekten dona salacaktı.Oysa ki daha yeni girmişti bu mesleğe.Her şeyi geçtim başında saniye tutuyordun yahu''demiş ve bembeyaz dişlerini göstererek gülmeye başlamıştı.Onu gülerken görmek alışkın olmadığım bir şeydi.Bu durum kalbimin daha da hızlı çarpmasına neden oluyordu.Sanki bana özel bir hediye gibiydiler.Yakalayıp ,içime hapsetmek istediğim nadir bir hediye..
Ayak üstü düşüncelerimin gittiği yönü beğenmeyerek kendime geldim ve hemen karşılık verdim.
''Bu meslekte böyle.Ne yapayım gülücük mü saçayım,sohbet mi edeyim herkesle''
''Öyle bir şey yap demedim''
''Ne oldu suratın düştü hemen''
''Yok öyle bir şey''
Daha fazla uzatmadım ve hemen başka bir konuya geçtim.
''Bu sabah için bir kez daha özür dilerim.Daha öncede dediğim gibi uzak olduğum bir konu.Ve..Bilirsin işte etrafta kalabalık olunca ne yapacağımı şaşırdım''
Sözlerim üzerine sessizlik aramızda top sektirirken nihayet cevap vermişti.
''Sorun şu ki galiba bir kadından emir almaya alışkın değilim.Ya da emir aldığım kadından bu tarz kelimeler duymaya.Yani tamam kabul ediyorum emir komuta zinciri bunu gerektiriyor fakat kız arkadaşımdan duymak birazcık beni üzdü sanırım.''
Uzun konuşmasın da takıldığım tek şey kız arkadaşım kelimesi olmuştu.
Kız arkadaş...
Birinden bunu duyacağım hiç aklıma gelmemişti...
''Ben senin kız arkadaşın mıyım?Bu ne zaman oldu hiç haberim yokta''dedim kaşlarımı kaldırıp onu sorgularcasına bakarak.
''Silahın dipçiğini Mustafa Astsubayın suratının ortasına indirmek istediğim zaman''
''Bu beni alakadar etmez.Teklifi duymadım bu yüzden kız arkadaşın sayılmam''
Yürürken bir anda durmuş ve beni izlemeye başlamıştı.
''Kız arkadaşım ol''
''Olur musun diyecektin?''
''Sevgilim olur musun?''
''Düşünmem lazım'' dedim tekrar yürümeye devam ederek.
''O arabaya binmeden bana cevabını söylersin umarım''
''Niye ki acelesi mi var?''
''Evet var.Rahat bir uyku çekmemi istiyorsan bu cevabı almak zorundayım.Yoksa her gece rüyamda Mustafayı boğabilirim''
Cevap vermedim.Bunun üstüne ikimizde birliğin önüne kadar sessizce ilerledik.Giriş kapısından içeri girdiğimizde aramızda ki sessizlik hala bozulmamıştı.Nizamiye kapısında ki nöbetçiler dışında etrafta diğer askerlerden kimse görünmüyordu.Sadece dolmuşların içinde bekleyen,görev yerine gidecek personeller vardı .
Derin bir nefes aldım.Gitme vakti gelmişti işte.Rotası belli olmayan bir gidiş daha görünüyordu ufukta.Kim bilir bir daha ne zaman görürdük bir birimizi.
''Cevap vermeyecek misin?''
Beyaz dolmuşun kapısında durmuş bana bakıyordu.Sanki az önce her şeyimi anlattığım o değilmiş gibi uzak duruyorduk bir birimizden.
''Hadi bin artık.Varınca da bana yaz''
Benden net bir cevap alamayınca omuzları düşmüş ve yüzüne zoraki bir gülümseme kondurup arabaya binmişti..Haliyle bende daha fazla dikkat çekmemek için usul adımlarla oradan uzaklaşmaya başladım.Kafamda ki sorular peş peşe bir birini kovalarken,sanki attığım her adımda daha da fazlalaşıyordu.Lakin onca sorunun içinde tek bir cevap vardı ki bunu görmezlikten gelmenin imkanı yoktu.
İleriye giden ayaklarımı tekrar geri çevirdim ve hızlı adımlarla beyaz dolmuşun durduğu yere geldim.Şu anda kapısın da dikilmiş meraklı gözlerle bana bakan askerlere bakıyordum.Hepsi beni görünce oturuşunu düzeltmiş sessizce bana bakıyorlardı.
Aldırmadım...
Sürgülü metal kapının pervazına dayanarak eğildim ve koltukların sıra sıra dizili olduğu yerlere baktım.İşte oradaydı..En arka koltuğa oturmuş,ellerini göğsünde birleştirmiş ve kafasını cama dayayarak gözleri kapalı bir şekilde öylece duruyordu.Hiç çekinmeden arabanın içine adım attım ve bir kaç adımda karşısına dikildim.Hala gözlerini açmamıştı.Lakin sorun değildi.Eğildim ve usulca kulağına fısıldadım.Her ne kadar kokusu düşüncelerimi alt üst etse de vazgeçmedim.
''Evet...Kız arkadaşın olmayı kabul ediyorum Mirhan Astsubayım''
Gözlerini açtığını ve beni duyduğunu daha da hızlanan nefesinden anlamıştım lakin belli etmedim.Kulağına fısıldadığım sözler sonrası bir kez bile olsun yüzüne bakmadan arabadan indim ve yüzümde salak gibi bir sırıtışla evime doğru yürümeye başladım.
Artık sevgilisi olan bir kadındım...
*******
MİRHAN
Dönüş yolunda sürekli kendi kendime gülümsüyordum.Hiç beklemediğim bir zamanda en çok beklediğim sorunun cevabını almış olmanın mutluluğunu yaşıyordum.Artık bir kız arkadaşım vardı.Hemde hiç olmaz dediğim bu yerde.
Mutluydum,en önemlisi huzurlu...
Kulağıma fısıldadığı sözler sonrası arkasına bakmadan gitmişti ama umursamadım.Cevabımı almak bana yetmişti.Her ne kadar yorucu ve sinir bozucu bir gün olsa da sonu çok güzel bitmişti...Oturmuş,konuşmuş ve onu az da olsa tanımama izin vermişti.Şimdilik bu kadar yeterdi.
Kafamı sert koltuğa dayadım ve düşüncelerimden sıyrılarak çıplak dağların eteklerine baktım.Bu her zaman yaptığım bir şeydi.Belli bir süre sonra alışkanlık haline gelmişti.Zira Doğu'da çalışıyorsan hele ki TSK personeliysen eller,gözler her an tetikte olmak zorundaydı.
Yaklaşık iki saat sonra kıvrımlı yollar bitmiş nihayet köy meydanına giriş yapmıştık.Karanlık çökmek üzereydi ve çıplak dağları olduğundan daha da korkunç gösteren sisler etrafı kaplamaya başlamıştı.Allah günah yazmasın lakin nefret ediyordum böyle havalardan.Görüş mesafesi azalıyor ve bizim için çok büyük tehlike arz ediyordu.Neyse ki yarım saat sonra yolculuğum sona ermiş ve evim gibi gördüğüm,ekmeğimi kazandığım yere gelmiştim.Arabadan indim.Şöfore ve içinde ki bir kaç personele selam verip arabadan indim ve demir kapının açılmasını bekledim.
''Hoş geldiniz komutanım''
''Hoş buldum Maho.Nasıl gidiyor nöbet.Çükünden haber var mı?''dedim gülümseyerek.
''Gördüğünüz gibi zayıfladım komutanım.Anlayacağınız haberler iyi''
''Vallaha bravo sana Mahmut.Azimle sıçtın çükünü gördün en sonunda ya sana benden bir litrelik kola''
''Kola selülit yapar komutanım''
''Vay vay vay..Hayırdır ben görmeyeli onları keşfedecek birini mi buldun yoksa''
''Yok komutanım benim başım bağlı''
''Oooo hadi bakalım...Bunlar niye dışarda kafası kopmuş tavuk gibi dolanıyorlar''dedim askerlerin çoğunlukta olduğu yeri göstererek.Dalgalanan bayrağın altında toplanmıştı hepsi.
''Enes Astsubay ortalığı inletecekmiş komutanım.İçtimaya geçmeleri için emir verdi''
Ve onlarda emri bu şekilde mi yerine getiriyordu?
''Asker''Dedim sesimin gür çıkmasına özen göstererek.Bir anda hepsi tek sıra halinde dizilmeye başlamıştı.
Güzel...Korku iyiydi...Her daim adamı ayakta tutardı...Biraz beyin sikerdi ama olsun...Derin bir nefes aldım ve elinde tuttukları silahları yukarı kaldırmalarını isteyerek son sesimle,avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım.
KOMANDO OLMAK ONURUMDUR
"Olur ya, bir çatışmada ölürsem,
Arkamdan yas tutmayın.
Bırakın toprağımda rahat içinde yatayım.
Bedenimden komandomu çıkarmayın,
Onlar benim onurumdur,
Ölünce kefenim olacak...
Başımdan mavi beremi çıkarmayın,
O benim şanım,şerefim olacak...
Ayağımdan botlarımı çıkarmayın,
Onlar nice yollar aşacak,
Şehit olursam Sırat köprüsünden geçecek...
Elimden tüfeğimi almayın,
O benim mezarıma sembol olacak...
Yaramın kanını silmeyin,
Ahirette hesabı sorulacak...
Göğsümden kör kurşunu çıkarmayın,
O benim madalyam olacak...
*****
Hep birlikte dağları inlettikten sonra soluğu yemekhanede almış bir güzel karnımı doyurmuştum.Antepli yemekleri muhteşem yapıyordu ve bana da diğerlerinde olduğu gibi afiyetle yemek düşüyordu.
Askerlerle konuşup gün içinde neler yaptıklarını sorduktan sonra yerimden kalkarak,işlerimi yürüttüğüm odama doğru ilerledim.Bir günde bu kadar evrak birikmesi normal miydi?
Hepsine tek tek baktım.Bilgisayara kaydedilecek dosyaları ettim ve daha sonra yerimden kalkarak cebimdeki telefona uzandım.Sonuçta ben kız arkadaşı olan bir insandım değil mi?
''Kusura bakma geç yazdım ama bilirsin işte işler fena halde yığılmış''
Mesajı gönderdikten sonra kahve almak için yemekhaneye doğru ilerledim.Bu sırada Antepli hücum yeleğini giymiş başına demir kaskını takmaya çalışıyordu.
''Komutanım çok ağır bu meret takmasam ne olur?''
''O kask takılacak Antepli''
''Emredersiniz komutanım''
''Ayaktayım.Her hangi bir şey olursa haber ver gözünü dört aç''
''Emredersiniz komutanım''
Mesaj sesi ile hemen telefonun ekranını açtım ve okumaya başladım.
''Orada olduğunu zaten biliyorum.Güvenli gün ve sen bana yazma zahmetinde bulunmasanda sağ olsun yollarda bekleyen personeller telsizle geçişinizi bildirdi''
Offff...Sonun da ki bok emojisinden anladığım kadarıyla kızdırmıştım onu.
''Kızdın mı?''
Saniyeler sonra gelen orta parmak emojisi bunu bir kez daha kanıtlamıştı...En iyisi onu aramaktı.Askerlerin çaycısından bir bardağa sıcak su koydum ve içine kahveyi dökerek karıştırdım.Sonrada telefonu kulağıma dayayarak cevap vermesini bekledim.Garipti..Sanki onun sesini duymak midemi kasıyordu.
''Buyurun Mirhan bey''
''Bey değil sevgilim olacaktı ''dedim gülümseyerek.Bir elimde kahvem,bir elimde telefonum dışarıya çıkmış soğuk havaya meydan okuyordum.
''Peki..Beni niçin aramıştın sevgilim''demiş ama kahkahasını bastıramamıştı.
''Acemiyiz biz.Bu durum da gülmen gerekmiyor''
''Ama ne yapayım görmemiş gibi davranıyoruz''
''Neyse..Nasılsın? ''dedim iç çekerek.
''Ne olsun işte.Pijamaları giyip yayıldım işte.Sen ne yapıyorsun?''
''Bende kahvemi aldım seninle konuşuyorum aynı zamanda soğuk yiyorum''
''Hastalanacaksın?''
''Bana bir şey olmaz''dedim gülümseyerek.Tam bu sıra da kulağıma bir ses gelmişti.Sesin geldiği yöne kafamı çevirip bir kaç saniye sessizce bekledim.Dördüncü nöbet kulübesinin etrafını taradım ışıkların elverdiği kadar.Aynı sesi ikinci kez duyduğumda hemen telefona konuşmaya başladım.Aynı zamanda kahvemi bırakmış sessiz adımlarla nöbet kulübesinin oraya doğru ilerliyordum.
''Şimdi kapatmam gerekiyor Firuze sonra ararım atamam mı?''
''Sorun ne Mirhan?''
''Hiç...Hiç bir şey''dememle beraber çok iyi tanıdığım o silah sesi gecenin sessizliğini bıçak gibi bölmüştü.
Saniyeler içinde herkes silahlarını kuşanmış,yerlerini almıştı.Ortalık cehenneme dönmüştü.Tam da tahmin ettiğim gibi dördüncü nöbet kulübesinin oradan içeri sızmaya çalışıyorlardı.Kalabalıklardı.Nereden baksan en az on beş kişi vardı.
Silah sesleri dağları delerken Allahtan tek dileğim hiç bir askerimin yaralanmamasıydı.
''Porsuk on beş on yedi...Porsuk on beş on yedi''dedim bağırarak dudaklarımı dayadığım telsize.
''Kartal on dört on sekiz dinlemede''
''Baskın yedik...Tekrar ediyorum baskın yedik.Takviye gönderin çok kalabalıklar.''
''Anlaşıldı kartal''
Telsizi cebime sokup derin bir nefes aldım ve koşarak baskın yediğimiz tarafa doğru gittim.Sisten dolayı pek fazla bir şey göremiyorduk lakin çatışma devam ediyordu.Kalleş bir avuç orospu çocuğu yine puslu havayı beklemişti.Derken kulağıma gelen inleme sesleri ile başımı çevirdim.
Antepli...
Yerde kanlar içinde yatıyordu.Başı Mahmut'un ellerinin arasında öylece yatıyor zar zor nefes alabiliyordu.Ellerim titredi o an,gözlerim doldu ama ağlamayı yediremedim kendime..Zar zor sürünerek yanına gittim.
''Antepli''dedim sessizce.Yarası çok kötüydü.İki kaburgasının ortasından yemişti kurşunu.
''Bahtiyar''dedim bir kez daha.İlk kez ona ismi ile sesleniyordum.
''Ko-Komutanım''
Nefesi daha da sıklaşmıştı.Zor konuşuyordu.Alnında terler birikiyor,dudağı bir şeyleri haber edercesine titriyordu.
''Konuşma aslanım.İyileşeceksin''
''Öldürdüm onu komutanım.İlk..İlk fark ettiğim de sıktım kafasına''
''Aferim aslanım''dedim boğazımda ki yumruyu yok etmeye çalışırken.Ölecekti..Kurtuluşu yoktu.Çok ölüm görmüştüm buna benzer.
''Kafam-kafamdan yedim kurşunu komutanım.İy-iyikide takmışım bu demir yığınını''
''Konuşma''dedim etrafıma bakarak.Kimseler yoktu.Her kes elinde silahı ile bir yerlere kurulmuş kahpe evlatlarına kurşun sıkıyordu.
''Mahmut git sıhhıyeci Veyseli bul.Çabuk buraya gelsin''
''Emredersiniz komutanım''
Etrafına bakarak hızlı adımlarla birinci mevziye koşmasını izledim.O sırada cephaneliğin orada ki bir karaltı gözüme takıldı.Hemen ayağa kalktım ve hızla o tarafa doğru koşmaya başladım.Yaklaştıkça onun örgütten biri olduğunu fark ettim.Elinde benzin şişesi vardı.
''Lannnn''dedim kafasından tuttuğum gibi arkasında ki koca taşa savurarak.Geldiğimi son anda,bağırınca fark etmişti.Kafasını bir kaç kez taşa vurunca ellerime sıcaklık geldiğini hissetmiştim lakin zerre umurumda değildi.
''Kaç kişisiniz''dedim bir kez daha vurarak.
''Domuz sürün kaç kişi çabuk söyle''
''On-on altı''
''Cehennemin bol olsun heval diğer taraftakilere koçmarın selamı var dersin''
Sözlerimi tamamladıktan sonra tek kurşunla beynini dağıtmış,parçalarının etrafa saçılmasından zevk duyarak yine Antepli'nin yanına koştum.Veysel yanındaydı ama bakışlarından anladığım kadarıyla her şey için çok geçti.
Ölmüştü...
Kalleş bir pusuda Şehit düşmüştü...
Yüreğinde ailesinin özlemi,elinde silahı,kafasında mavi beresiyle,bir avuç hayalleri,umutları ile şehit düşmüştü.Kanı kırmızı toprağa karışmıştı.Vatan için can vermişti.Geride bıraktığı yavrularını koklayamayan nice yiğitler gibi göçüp gitmişti.
Derin bir nefes aldım.Akan göz yaşlarımı kimseler görmesin diye kanlı ellerimi bastırdım yüzüme.Ama nafileydi.Bir hıçkırık çoktan firar etmişti ağzımdan.
Kaç dakika öylece kaldım bilmiyorum.F-16 lar dağları bomba sesleri ile inletirken sadece Antepli'nin cansız bedenine bakıyordum..
''Mirhan''
Duyduğum sesle yavaşça bakışlarımın yönünü değiştirdim.
Firuze Yüzbaşı...
Onun ne işi vardı ki burada ?
Daha dakikalar önce onunla telefonda konuşmamış mıydık?
''Gelmemeliydin''dedim ruhsuz bir şekilde bakışlarım yine cansız bedene dönerken.
''Kalk lütfen''
''Hayır''
''Mirhan...Cenazenin alınması gerekiyor''
Sustum...Bir kez daha boğazım düğümlendi...
Bundan saatler önce içtima sırasında bağıra bağıra söylediği marşı hatırlayınca dilim varmadı "ŞEHİT" düştü demeye..Yüreğim yandı.Kelimelerim tükendi.Kaç kez daha albayrağa sarılı tabutun arkasından bakacaktım.Daha kaç kez başınız sağ olsun deyip evlere ateş düşürecektim.Yazık değil miydi karısına.Ya kundaktaki bebeğine ne demeli.Gün saymıyor muydu yavrusunu görmek için.Aldığı parayı biriktirmiyor muydu yavrusuna beşik alabilmek için.Niye sözünde durmamıştı?.Neden bırakıp gitmişti?.Ben şimdi ne diyecektim ailesine. Hangi söz onların acısını dindirir,yürek yangınını söndürürdü.
''Keşke ben ölseydim..Biliyormusun onun daha küçücük bir bebeği vardı hiç görmediği minik bir bebeği.O bunu hak etmedi.O bir avuç orospu çocuğunun kalleş saldırısında ölmeyi hak etmedi''
''Mirhan lütfen kendine gel lütfen''
Onunda sesi titriyordu.Belli ki ağlıyordu.
Derin bir nefes aldım.Dakikalarca yerimden kalkmadan başında bekledim.Sonra da akan gözyaşlarıma aldırmadan tabutun helikoptere konmasını izledim.Gidiyordu işte.Biliyordum ki yeri Peygamberler ocağıydı ama gel gör ki bu içimdeki yangını söndürmeye yetmiyordu...
Az önce ki konuşmaları gitmiyordu kulaklarımdan.Ölümün ona doğru yaklaştığını bilmeden önce neler düşünüyordu acaba.Kim bilir aklından ne geçiyordu..Ölüm bir kez daha ansızın soğuk yüzünü göstermişti bizlere.Bir kere daha tek gerçeği göstermekten hiç çekinmemişti..
Gözlerimi giden helikopterden ayırıp etrafa göz gezdirdim.Çatışma izleri her yerdeydi.Camlar dağılmış,mermi kovanları her yere saçılmıştı.Şehit vermenin acısı ile bölükteki tüm askerler dışarıya çıkmıştı.Kimi olayın şokunu atlatamamışken,kimisi de bir kenara çekilmiş sessizce ağlıyordu.Çünkü onlar hayatlarında ilk kez böyle bir şey ile karşılaşmışlardı.
Havada kan kokusu vardı.Ciğerlere alınan her nefes intikam diye bağırıyordu.Gökte yükselen kan kırmızı bayrak bu vatan için verilen canları göze sokarcasına dalgalanıyor,
"VATAN BÖLÜNMEZ" diye bas bas bağırıyordu.Bu vatan bölünmezdi.Kimsenin gücü buna yetmezdi.
''Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor; bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor.''
Şairinde dediği gibi yeni doğacak güneşler için,bu vatan için bir güneş daha batmıştı lakin bu batan güneş ne ilk,ne de son olacaktı.
*********
Keyifli okumalar canlarım.Umarım beğenirsiniz.Bu bölümde Mirhan'nın ağzından yazarken içimden ne geçiyorsa öyle yazdım.Hissettiklerimin yarısı bile değildi ama olsun..Seviliyorsunuz..