Genç kız hızla babasının omzunu dürtmesiyle gözlerini araladı. Onu her sabah babası uyandırırdı fakat bu sefer daha farklı bir şekilde dürtmüştü. Neredeyse onu sarsmıştı.
"Baba ne oluyor? Omzumu ve beni rahat bırakır mısın?" dedikten sonra yavaşça yataktan kalktı ve endişe ile bakan babasına o da bakmaya başlamıştı.
"Dersinin başlamasına on dakika var. Çok üzgünüm Ayhan, cidden. Ben de uyuya kalmışım." babası Ayhan'a göre fazlasıyla kibar bir adamdı. Bu şekilde konuşmasına hiçbir zaman anlam veremeyen kızı, yıllar boyunca ona alışmıştı fakat hala anlam veremiyordu.
"Baba!" dedi stresle. Bugün ki ilk dersi disiplin manyağı olan ve diğer hocalara göre daha bakımlı ve daha genç görünen ve aslında da diğerlerine göre daha genç olan bir adamdı. Değişik bir egosu ve otoritesi vardı. Kız öğrencilerin gözdesi ve ders anlatıyorken sınıfın tümünü turlayan, turluyorkende giydiği fazla dar takım elbisesi sayesinde belli olan vücut hatlarıyla, erkeklerin bile kestiği popoya sahip olan bir adamdı.
Tam olarak bu adamın dersine geç kalmıştı ve onu sınıfın önünde rezil kepaze edeceği anlamına geliyordu.
"O adamın dersine denk geldi değil mi?" diye sordu babası. Kızının surat ifadesinden bile anlayabiliyordu. Kızı babasına çoğu şeyini anlatırdı. Sınıftaki en aptal ruhlu insandan, en zekisine kim kiminle sevgili, kim kiminle kan davalı?
Hepsini en ince ayrıntısına kadar anlatırdı ve babasıda büyük bir zevkle dinlerdi çünkü genelde kız çocukları bunları annesine anlatırdı. Kızının anlatacağı biri olmamasını ve bunun eksikliğini duymaması adına onunla bu konuları açık açık konuşuyordu. Halinden şikayetçi kesinlikle değildi. Hatta biraz daha kadın ruhunu kızı sayesinde iyi anlayabildiğini düşünüyordu.
"Evet! Lanet olsun ki evet." dedi ve hızla dolabına ilerledi üniformalarını yatağının üzerine attı ve dağınık olan odası konusunda babasını uyarmayı unutmadı.
"Baba odama dokunma işine git sen. Ben gelir gelmez toplayacağım. Ciddiyim dokunma yoksa seninle konuşmam ve bugün de ölmemeye çalışırım." dedi şakayla karışık.
Babasının tek düşündüğü evden çıkmadan önce evinin toparlanmış şekilde olmasıydı. Her hangi bir ölüm kalım durumda cenaze için eve gelenler ne düşünebilirdi?
Babası bunu düşünüyordu ve ciddi anlamda canının çıktığını ve ona pamuğu tıkadıklarında eve gelenlerin tek düşündükleri şey bozuk nevresim ve birkaç parça kıyafetin yerde olması olmamalıydı.
"Umarım bugün ölmeyiz." dedi babası gülerek.
Belki de babasının en sevdiği özelliği espri anlayışı olabilirdi.
Hızlıca kızın odasından çıkmıştı.
Saçlarını yapmak için uğraşmayacaktı. Yanına bir toka ve tarak alacaktı. Okulda bunu halledebilirdi.
Formalarını üzerine geçirdi ve çalışma masasının üzerinde olan kitaplarını çantasına tıkıştırdı. En üstte duran geometri kitabına öğürerek bakıyordu. Sayısal derslerle pek arası olmayan Ayhan, birde o adamın dersi olduğundan ayrıca sevmiyordu.
Elinden gelse geometri kitabını açmazdı bile. Kitapların oluşması için kesilen ağaçları düşünmese çoktan o kitabı parçalara ayırmıştı bile. Zaten bu dersten pek bir beklentisi yoktu. Sadece öğretmenlerin verdiği performans ödevleriyle dersi geçebiliyor ve o performans ödevlerini yapmak için okulda ki diğer bir geometri hocasından yardım alıyordu. O adam bunun farkında olsa bile bir şey diyemiyordu sonuç olarak yasak ve yapmaması gereken bir şey yapmıyordu. Sadece adam fazla takıktı ve buna istese laf edebilirdi.
Hızla kendi odasından çıkıp kahvaltı masasında rahatça kahvaltı eden babasına baktı.
"Baba, genel müdür olduğunu bu kadar belli etmez misin?" dedikten ve babasına gerekli lafı soktuktan sonra ayakkabılarını binbir güçle giyebilmişti. Babası kahvaltı masasından çay fincanıyla ayağa kalkıp, evin çıkış kapısının önünde ayaklabısıyla cebelleşmeyi yeni bırakan kızını uyardı.
"Okula gider gitmez, ilk teneffüste kahvaltını yapmayı unutma sakın ve o saçlarının hali de ne?"
"Vaktim kalmadı baba. Yaparım kahvaltımı. Görüşürüz." dedikten sonra hızla evden çıkmıştı.
Dersin başlamasına son beş dakika kalmıştı ve buradan okula gitmesi yürüyerek yaklaşık 25 dakika sürüyordu. Koşsa bile geç kalacaktı. Otobüse binmekten nefret ediyordu. Zaten geç kaldığı için yürümeye karar verdi. Otobüse binse bile geç kalacaktı fakat salınarakta yürümenin bir manası yoktu.
Tempolu ve yer yer koşarak okula 15 dakika da varmıştı. Ders başlayalı 10 dakika olmuştu ve derse girmek dahi istemiyordu fakat sebepsiz yere okulda bulunup derse girmemenin disiplin cezası vardı ve müdürle hiç yüz yüze gelmek istemezdi. Bu yüzden paşa paşa sınıfına ilerlemeye başlamıştı.
Nefesini düzüne soktu ve kapıyı hiçte kibar sayılamayacak bir şekilde tıklattı.
İçeriden yükselen 'Gel' sesiyle adımını içeri attı ve bahsettiği o öğretmeni yapmacık bir şekilde alkışlamaya başladı.
"Ooooo! En sevdiğim öğrencim Ayhan gelmiş. Buyurunuz efendim çay kahve servisimiz başlayacaktı şimdi, tam zamanında geldiniz." dedi ve sınıfın kıkırdamasıyla karşı karşıya kaldı.
Öğretmen elindeki cetveli susmaları için masaya vurduğunda Ayhan cetvele odaklanmıştı. Ne cevap vereceğini eğer okul sınırları içinde olmasalardı çok iyi bilirdi fakat şu an okuldaydılar.
"Ayrıca o saçının başının hali ne? Ne bu disiplinsizlik!"
Bu konuda öğretmen haklı olabilirdi çünkü fazlasıyla paspal görünüyordu fakat bu sinir bozucu olmadığı anlamına gelmiyordu.
Zaten hem iyi görüntüsü iyi fiziği ve güzel tipi ayrıca zekiliği ile ve bunların hepsinin tek bir insanda bulunmasının vermiş olduğu bir iticiliği de vardı. İkisi birleşince hiç iyi bir izlenim oluşmuyordu.
Kız öğrencilerin bu adama gösterdikleri saçma ilgide bu adamda fazla özgüven patlamasına neden oluyordu.
Bu yüzden cümlesinin ilk başındaki imalı 'En sevdiğim' öğrencim demişti. Ayhan'ı ciddi anlamda sevmezdi çünkü öğretmeni sessiz olduğunu sandığı bir şekilde bozuyor, bunu öğretmen duyuyor fakat duymamazlıktan geliyordu. Gereksiz iltifat etme çabasına girmiyordu. Bu yüzden Ayhan hep ikinci sınıf bir öğrenciyi.
"Nasıl bir yalan uyduracaksın bakalım? Neredeydin?"
Ona yalancı imasını yapılmasını asla kaldıramazdı. Bu yüzden oldukça sinirlenmişti. Hiçbir şey söylemeyip sınıftan çıkmak istiyordu fakat bunu yapmayacaktı. Son cümlesine dair ne söylemişse görmezlikten gelebilirdi fakat bunu görmezlikten gelmeyecekti.
Öğretmenin kendisine hoca denmesine kıl olduğunu bildiğinden ona ses tonuna farklı bir ima koyarak 'Öğretmenim' diyecekti. Sanki 'hocam' dermişçesine..
"Öğretmenim, ben size neden yalan söyleyecekmişim? Evde uyuyordum ve uyanamamışım. Bunun neresi için yalancı konumuna düşeceğim pardon?" dediğinde istemsizce tek kaşı havaya kalkmıştı. İlk sınıfta aldığı tekvando birinciliğini kimse bilmese de okulun tüm öğretmenleri bilirdi. Bu öğretmen de biliyordu.
Tek kaşının havaya kalktığını kendisinin farkında değildi fakat öğretmen görmüştü.
" Şuna bak beni de mi döveceksin?" diye sorduğunda daha fazla sinirlenmemek adına kısaca söylenmişti.
"Beni yok yazdığınıza göre öğretmenim sırama geçip yok gibi davranma aşamasına geçebilir miyim?" demişti ve sınıftan birkaç gülüşme sesi daha yükselmişti.
Adam ciddi anlamda sinir bozucuydu. Bir kaşık ve su ona bağışlayan biri olsaydı, adamı Bir kaşık suda boğacaktı.
Sessizce arka kısma yakın olan bir sıraya oturdu ve bu ders boyunca öğretmeninin sürekli ona laf sokmasına ve komik olduğunu sandığı espriler yapmasına kendini hazırladı. Sinirlerine hakim olamaması onun suçu değildi fakat bu adam katlanılamaz biriydi bundan emindi.
Kendini şu saçma sapan öğretmen-öğrenci ilişkilerinin anlatıldığı dizi yada film yada kitaplarda sanıyordu. Bu açıkça belliydi. O öğretmen tiplemesi gibi davranıyordu ve buna katlanamıyordu IQ seviyesinin düşmeye yüz tuttuğu bir yerde psikolojik baskıyla var olmaya devam ediyordu. Okul gibi bir yerin bu kadar can sıkıcı bir yere dönüşmesini sağlayan bir öğretmeni vardı ve geometriyi hiç dinlenilebilir bir hale getirmek konusunda yardımcı olmuyordu. İnsanlar onun sadece poposunu kesiyordu. Bu çok iğrençti.
Tahtadaki soruları formalite icabı defterine öylesine geçiriyordu ve bundan, buradan üstelik bu dersten gram keyif almıyordu. Neden hala burada durduğunu sorgulamak istemiyordu çünkü bu onu bunalıma sürüklerdi.
Zilin sesini duyduğunda, bunalımdan çıkması saniyelerini almıştı. Dersten kurtulmuştu fakat bunun ikinci yarısı vardı. Mecbur olarak sinirlerini yatıştırmalı ve gidip birkaç atıştırmalık almalıydı.
Kantine ilerlemek için adımlarını sıralamıştı.
Her zamanki gibi sinir bozucu olan o sıra yine vardı. En azından kantindeki görevlilerin eli hızlı olduğunda fazla beklemesine gerek kalmayacaktı fakat önünde insan görmek yinede sinirlerini bozuyordu.
Derin bir nefes aldı ve sıraya geçti. Sırasının gelmesini bekliyorken istediklerini söyledi ve tam parayı ödeyecekken omzunun üzerinden uzanan bir el bir miktar parayı kantindeki görevliye uzattı.
Anlayamaz bir şekilde kafasını arkasına çeviren Ayhan yine o tuhaf oğlanla karşı karşıya kalmıştı.
Görevlinin parayı almasıyla, herhangi bir tepki göstermek için geç kaldığını fark etmiş ve sıradan o oğlanla beraber çekilmişti.
"Ne yaptığını sanıyorsun gerçekten?"
Oğlan derin bir nefes alarak alt dudağını dışarı doğru sarkıtmıştı. Ne yani buna üzülmüş müydü? Şaşkınlıkla elindeki çikolata paketini açarken bir ısırık almıştı.
"Sadece arkadaşıma bir çikolata, bir kek, bir çubuk kraker ısmarladım ne var bunda?" dedi kızın elinde tuttuğu atıştırmalıklara bakarak.
"Biz arkadaş falan değiliz. Sadece birkaç bozukluk verdim!"
"Ne kadar aksisin."
Ayhan sinirle elindeki çikolatanın yarısına kadar ısırdı ve konuşmaya devam etti.
"Ben aksi falan değilim. Saçma sapan konuşma!" dedikten sonra çubuk kraker paketini açtı ve yemeye devam etti.
"Öylesin, arkadaş olduğumuzu kabul etmiyorsun."
" Çünkü değiliz! Benden uzak dur." dedikten sonra hızlıca sınıfına çıkmıştı.