*Merhaba. Öncelikle geçen iki bölüm yorumlarına cevap yazamadığım için özür dilerim. Çok yorgun ve yoğun olduğum için bakamadım ama fırsat bulur bulmaz döneceğim. Anlayışınız için şimdiden teşekkürler, keyifli okumalar :)
*Bu arada ilk okuyan on beş kişi genelde hemen bölümü voteliyor. Oy verenlerin, yorum yapanların hepsine çok teşekkürler. Eleştirileriniz de beğenileriniz de oldukça kıymetli :*
*Bölüm Şarkısı: Üner - Gidecek Yerim mi Var?
*Bölüm İthafı: hikayasever28
7.Bölüm
Evin kapısı açıktı. Semih o an transa girmiş gibiydi, defalarca kez aralık kapıya bakıp bunu söyledi kendisine. "Kapı açık." Her şey bağırıyordu bir sorun olduğunu. Gecenin karanlığı hep bu kadar zifiri miydi? Yönünü bulamazdı böyle. Hande yoksa yönünü bulamazdı. Endişe bütün bedenini ele geçirmişti.
Eve girmek üzere olan abisini görünce "dur" diyebildi. Konuşabildiğine kendisi de şaşırmıştı. Kendine olduğundan bile emin değildi. "Ben bakacağım."
Önce o görecekti. Karısına ne olduysa sorumlusu kendisiydi, neyden sorumlu olduğunu görecekti. Onu bırakıp giderken sebep olduğu şeyle yüzleşmek için ağır ağır adımladı arabayla evin arasındaki yolu. Yağız onun gözlerindeki ifadeyi görünce durmuştu. Ne olduğunu bilmiyordu ama içeride Semih'i yıkacak bir şeyle karşılaşacağını biliyordu. Hande'nin ölü bedenini bulmamasını diledi.
Adam kapıdan girdiği anda önce yerde kanlar içinde yatan bedeni gördü. Evde bir savaş verilmiş gibiydi, her yer darmadağın her şey kırılmış dökülmüştü. Yutkunup zorlukla diz çöktü yerdeki kadının önünde. Ölmemiş olmasını umarak, titreyen iki parmağını kadının nabzının üstüne koydu. Hemen ardından giren Yağız onları görünce hızla yanlarına yürüdü. Semih başını kaldırıp merakla bakan abisine "yaşıyor" diye bildirdi. Yağız kadını kucaklarken Semih içeri girene kadar ağır olan adımlarının aksine koşturarak yukarı çıktı. Bütün odaların kapılarını açtı, baktı. Yoktu. "Hande" diye seslendi. Boşluk vardı sadece.
Sesini yükseltti. "Hande."
Kapının önünden birkaç araba sesi geldi. Semih aşağı indiğinde az önce Nergis'in olduğu yerde telefonun yanında duran beyaz saç bandını görünce yutkunamadı. Sabah Hande'nin bileğine bağlı olan bandana şimdi kırmızı lekelerle kaplanmıştı. Kanı gördüğünde "hayır" diye mırıldandı. "Hande, hayır. Yalvarırım hayır Hande."
Eğilip aldı yerdeki bandanayı. Sıkıca kavrayıp burnuna götürdü. Öleceğini hissetti. Hande'ye bir şey olduysa ölecekti. Göğsü sıkışıyordu. Nefes alamıyordu. "Nasıl yaptım bunu? Nasıl! Nasıl bu kadar aptal olabildim?"
Yağız tekrar içeri girip Semih'in halini gördüğünde ne yapacağını bilemedi. Karşısına dikildi. "Semih."
Adam cevap vermiyor, elindeki bandanaya bakıyordu sadece. "Semih, bana bak."
Bir tepki vermiyordu. Bomboş gözlerle odaklandığı noktaya bakmaya devam ediyordu. Yanında istemeyip buraya hapsettiği karısından geriye kalan buydu işte. Şimdi onun bir bandanasına kalmıştı.
Yağız onu kollarından sıkıca tutup sarstı. "Kendine gel. Lan oğlum kendine gel. Hande'yi bulmamız lazım."
Doğruydu, Hande'yi bulması lazımdı. Yaşamıyorsa bile –ki bu ihtimali düşünmek istemiyordu- onu bulmalıydı. Evden çıktığı gibi karşısında kalabalık bir grup görünce duraksadı. Yağız bir sorun olduğunu anlayınca Selim'e birilerini toplayıp gelmesini söyleyen bir mesaj atmıştı. Semih kadar önlemsiz davranmak istememişti. Onların suratındaki ifadeyi ve az önce kanlar içinde Vedat'ın arabasıyla götürülen Nergis'i gören Selim "ne oldu?" diye sordu. Bu sorunun cevabını bilmeyi öyle çok isterdi ki Semih. Ne olmuştu? Beyninde kesik kesik bir siren sesi canlanıyordu. Ruhu eriyor, kalbi korkuyla atabildiği kadar hızlı atıyordu. Diğer adamlar da Nergis'i o halde gördüklerinden şaşkınlıkla dönmüş Semih'i izliyordu. Eskiden beri yanlarında çalışan birkaç tanesi adamı daha önce böyle görmemiş olmanın getirdiği korkunun yüzlerine yansımasına engel olamadı.
"Hande yok. Nergis vurulmuş."
Semih 'Hande yok' derken içinde bir şeylerin öldüğünü hissetti. Nasıl yoktu?
Kapıdaki onca adama döndü: "Hande nerde lan? Karım nerde?"
Kimse cevap vermeyince kaşları daha çok çatılabileceğini kanıtlar gibi aşağı indi. Bilmediklerini o da biliyordu ama afallamıştı. Ne yapacağını bilmemenin afallamasını yaşıyordu. 'Kahretsin!' diye düşündü. Kendi hatasıydı, onu sadece Nergis'le bu eve bırakıp giderken hata yapmıştı. Ona öfkesi ve dikkatsizliği yüzündendi her şey. Evin yeri ıssız olduğundan kimsenin bulabileceğini düşünmemiş saçma bir düşünceyle koruma koymamıştı kapıya. Elleri boşluğa düştü. Dünyası sarsılmıştı.
Onun için çalışan adamlara döndü. "Onu hemen bulun. Bulmazsanız hepinizi öldürürüm lan. Hepinizi!"
Sesi gök gürültüsü gibiydi. Onu bulmalıydı. Pişmanlık vücudunu ele geçirirken onun nerede olabileceğini düşünüyordu. Bütün adamlarını öldürürdü de onu bulamazsa, kendisine ne yapacaktı? Bunların asıl sorumlusu ondan başkası değildi.
Karısı yoktu. Bu defalarca beyninin içinde döndü. Öyle çaresiz, öyle yalnız hissediyordu ki... Neredeydi o? Karısı neredeydi?
Beş saatte herkesi ayağa kaldırmıştı. Bütün adamları Hande'yi arıyordu ama bulabilen yoktu. Kendi de bir şey bulamıyor, bulamadıkça deliriyordu. Güçsüzleşmemek için direniyordu. Güçsüz olmadığını bilmek istiyordu. Karısını bulacak kadar güçlü olmak zorundaydı.
Yağız, Melih ve Yağız'ın yakın koruması Yasemin yol üzerindeki yerlerin kamera görüntülerini aramakla meşguldü; Çetin, Su ve Selim Bursa'daki adam kaldırılabilecek mekânları arıyor; Vedat ve Sanem ise hastanede Nergis'in ameliyattan çıkmasını bekliyordu. Kadını hastaneye getirir getirmez ameliyata almışlardı.
Su pişmandı. Hande'ye karşı olan davranışları, affedilir gibi değildi. Eğer ona bu tavrı koymasaydı yanında sadece Nergis değil kendisi de olacaktı. Belki o da vurulurdu, belki de ölürdü ama bu vicdan azabıyla yaşamak da kolay değildi. İkisi de sağ salim olsun diye dua ediyordu. Nergis'le araları uzun zamandır bozuktu ama ölmesini istemezdi ki.
Hamit Bey elinin kolunun uzanabildiği her yere ulaşmaya çalışıyordu. Bir yandan olayın haberlere yansıyıp Hande'nin ailesine gitmesini önlemeye çalışıyordu.
Bütün gün her hangi bir şey bulamadılar. Sanki kadını uçarak götürmüşlerdi. Gerçi yeri yarıp oradan da götürseler Semih onları bulacaktı. Akşam arayanların bir kısmı sabaha karşı eve dönmüştü ama yarısından çoğu Bursa'nın altını üstüne getiriyor her yeri arıyorlardı. Gerekirse bütün Türkiye'yi hatta Dünya'yı arayacaklardı.
Sabaha karşı gözlerinden uyku akmasına rağmen ekrandaki görüntüye odaklanmış, bir saniyeyi bile kaçırmamaya çalışıyorlardı. Saatler olmuştu, ufacık bir şey bile yoktu. "Başka kamera yok mu? Bu kadar olamaz. Muhakkak bir şey, küçük de olsa bir iz olmalı."
Buna inanmak istiyordu, inanmaya da ihtiyacı vardı. Melih ona döndü. "Kamera yok, olmadığını biliyorsun. Ben gidip evi inceleyeyim. Belki bir şeyler çıkar. Yasemin sen de hastaneyi ara, Nergis'in ameliyatı bitmiş mi durumu neymiş öğren."
Semih tabii ki o evin olduğu yer hakkında bilgi sahibiydi. Daha önce o evde yaşamıştı, etrafta çok fazla kamera olmadığını da, insanların uğrak bir yeri olmadığını da biliyordu. Eğer Hande'nin Pelin'de kalmasına izin verseydi şimdi böyle bir durumda olmayacaktı. Onun ötesinde kadını yanından ayırmasaydı kimse onu almaya cesaret edemezdi. Şimdi ise düşmanlarına en büyük zaafını elleriyle teslim etmişti resmen.
Melih odadan çıkarken Yasemin de telefonunu çıkarmış, Vedat'ı arıyordu. Yağız esneyerek yerinden kalktı. "Buradan bir şey çıkacağı yok, ben de gidip otogardaki, havaalanındaki adamlara bakayım. Bir haber var mı kontrol ederim. Çetin'lerle görüşürüm. Sonra gelirim yine."
Otogar ya da havaalanından bir haber çıkmayacağını onlar da biliyordu. Aklı olan hiç kimse bu yolu seçmezdi ama her ihtimali göz önünde bulunduruyorlardı. Semih saatlerdir ayaktaydı. Boş kalan sandalyelerden birine oturdu. Nereye bakmalıydı, gözden kaçırdıkları ne vardı?
Su dışarı çıkarken elindeki silahı beline yerleştirdi. Çetin'i görünce başını iki yana salladı. "Yok" derken sesi dümdüzdü. Ümitleri şimdiden tükeniyordu. Kadının yaşadığına dair bile şüpheleri vardı. Selim de Su'yun ardından binadan çıktı. "Neresi kaldı?"
Çetin bilmiyorum dercesine ellerini iki yana açtı. Bilmiyordu, bir yer kalmış mıydı? "Belki de Bursa'dan çoktan çıktılar. Benim aklıma gelen başka bir yer yok. Yağız aradı onunla görüşmeye gideceğim. Sizin düşündüğünüz bir yer var mı?"
Yoktu. Zaten her yere bakan bir sürü adam vardı. İkisinden de hayır cevabını alınca Selim'e döndü. "Selim sen benimle gel istersen. Su da Semih'in yanına gitsin. O sinirlidir şimdi, senden çıkarır. Su'ya bir şey yapmaz."
"Ben hastaneye gidecektim."
Su araya girince Selim umursamaz bir ifade takındı. "Ben giderim. Öfkesi onu yiyordur şimdi, dayanırım bir şey olmaz."
Semih'in sinirine dayanabilmek gerçekten takdire şayan bir olaydı. Yine de yalnız kalması da şu durumda doğru değildi. Ne yapacağını hiçbiri kestiremiyordu. Çetin "emin misin?" diye sordu. Selim başıyla onu onayladı ve ardından Su'ya döndü. "Seni hastaneye bırakayım. Ben oradan geçerim."
Çetin kendi arabasına geçtiğinde Su ve Selim de arkadaki arabaya binmişti. Herkesin telefonları açıktı ama hiç kimseye iyi hiçbir haber gelmiyordu. Selim arabayı çalıştırdığında bir süre ikisi de sessiz kaldılar. Çok geçmemişti ki "seni affeder" dedi adam.
Su yola diktiği gözlerini ona çevirdi. "Hım?"
"Hande diyorum, seni affeder merak etme. Bulunduğunda özür dilersin, o affeder."
"Sen... Nereden biliyorsun?"
"Çünkü duydum. Melih'e anlatıyordun ve ben istemeden kulak misafiri oldum. Keşke pişman olduğunda doğrudan arasaydın onu."
"Ya" duraksayıp yutkundu. "Bulamazsak?"
"Bulacağız. Aksi bir ihtimalin söz konusu olmadığını sen de biliyorsun. Nergis uyanacak, Hande'yi de bulacağız."
Su da öyle olmasını gönülden istiyordu ama diğer ihtimalleri yok sayamazdı. O Selim kadar pozitif bakamıyordu ne yazık ki. Suçunun yükünü böyle hafifletemezdi de. Hande'yi sağ salim bulamazlarsa kendisini hiçbir zaman affetmeyecekti.
"Böyle olacağını bilemezdim."
Sesi ağlamaklıydı. Kendine mi söylüyordu, Selim'e mi o da bilmiyordu. İçindeki savunma mekanizması olanları duyduğundan beri aynı şeyi tekrarlıyordu. Bilemezdi, bilseydi yapar mıydı? Kapının önündeki son konuşmaları, Hande'yi Semih'e kendini anlatmaya çalışırken gördüğü son hali gözünün önünden gitmiyordu. "Ölürlerse..."
"Saçmalama."
Selim keskin bir tonlar bölmüştü cümlesini. Böylesine bir ümitsizliğe kapılmak için çok erkendi. Su 'bilemezdin ama düşünmeliydin' dedi kendisine. Her gün, her saniye güvende olacaklarının garantisi yoktu. Hiç olmamıştı. Öyle davranırken bu aklına gelmemişti, şimdi ise gerçek bir tokat gibi yüzüne çarpıyordu.
Hastanenin önüne geldiklerinde Selim bahçeye girmeden aracı kenara çekti. "Burada in, bir an önce gideyim ben de."
"Tamam, bir şey olursa haber ver."
"Sen de."
Su arabadan inip ağır adımlarla hastaneye girdi. Yıllardır çocukça adlandırmak gerekirse küs olduğu o an ise ölümle cebelleşen kadına yalnız olmadığını hissettirmenin bildiği tek yolu bu olduğu için gelmişti. Hisseder miydi Nergis orada, ameliyathane kapısının önünde birilerinin var olduğunu?
Asansörden inip, ameliyathanenin olduğu koridora geldiğinde derin bir nefes aldı. Bu gün bir kâbus olmalıydı, onun gerçekleri geç olmadan fark etmesi için gördüğü çok gerçekçi bir kâbus olması için her şeyini verebilirdi. Kapının önüne geldiğinde Sanem ve Vedat oradaydı. Durumu sormak için ağzını açmıştı ki hiç beklemediği bir şey oldu. Vedat oturduğu yerden kalkıp üstüne yürüdü. Tam karşısına dikilmişti.
"Buraya hangi yüzle geldin?"
Sanem ilk andaki şaşkınlığını atlatıp aralarına girdi ama Vedat susmadı. "Sen buraya nasıl gelebilirsin?"
Sesi oldukça yüksekti. Her zaman ılımlı olan adamın bu fevri tavrı çok garipti. "Vedat, ne oluyor?"
"Sen bilmiyor musun ne olduğunu? Bence en iyi bilmesi gereken kişisin. Yıllarca kin besledin, geçmişinle olan hesabını hep ona yükledin. Bütün suç onunmuş gibi davrandın, şimdi içeride bak. Ölümle cebelleşiyor. Doktor her duruma hazırlıklı olun dedi biliyor musun? İçin soğudu mu şimdi?"
Sanem onun kolunu tutup geri çekmeye çalıştı. "Sakin ol. Hastanedeyiz. Olay çıkarmanın kimseye yararı yok. Hem Su'yun ne suçu var?"
Vedat bu soru üzerine hayretle ona baktı. "Ne suçu var öyle mi? Ya onu mu savunacaksın bana, değer vermeyi bile bilmiyor o. Hande'ye de aynısını yaptı. Bir kere uğramadı yanına, sormadı nasıl olduğunu. Hamileydi, hastaydı, yalnızdı, kırılmıştı ve desteğe ihtiyacı vardı ama bu Su Hanımın umurunda olmadı."
Su da kendini suçluyordu ama Sanem'e göre bu kadar üstüne gidilmesi fazlaydı. Hande'yi o kaçırmamış, Nergis'i o vurmamıştı. Sadece kötü bir tesadüfle araları bozukken ikisinin de başına kötü bir olay gelmişti, bu olayların sorumlusu o değildi. "Haklısın, ben bir seçim yaptım. Hande'nin yanında olsaydım Semih'i kaybederdim. Onun benim için kıymetini biliyorsun. Gözümün önünde perişan olmuştu, nasıl sırtımı dönerdim? Sen nasıl sorumlu gördüğün kişiden hesap soruyorsan ben de aynısını yaptım."
"Perişan mıydı? Semih perişandı, Hande keyif çatıyordu ben mi göremedim? Sen ne gözünün önünde yitip giden Hande'yi gördün ne her seferinde pişmanlığını sana belli etmeye çalışan Nergis'i. Sen sana değer veren herkese sırtını döndün, burada olmayı hak etmiyorsun."
Kadın onun öfkesinin altında eziliyordu. Kendini savunmak istese de söyleyebileceği kelimeler gelmiyordu diline. Sonunda "sen de yoktun" dedi. "Ben yanlarında olmadım, hata yaptım peki ya sen neredeydin? Semih'i karşına alıp gitseydin. Benim yapamadığımı sen yapsaydın. Konuşurken her şey ne kolay değil mi? Birini günah keçisi ilan etmek çok kolay."
Sanem ikisinin kavgasının uzayacağını anlayınca sinirle "yeter" diye söylendi. Sesi yüksek değildi ama etkiliydi. "Siz ne yaptığınızı görmüyor musunuz? Yaptığınızın kimseye faydası yok. Anlıyorum, herkes gergin ama böyle olmaz. Birbirinize bağırarak, birbirinizi kırarak hiç kimseye bir yararınız dokunmaz. Su, sen istersen git. Çünkü böyle devam edemezsiniz ve ben ikinizle birden baş edemem. Zaten şu durumda olmamızın sebebi anlamadan dinlemeden yapılmış suçlama. Uzatmayın."
İkisi de birbirine düşmanca bakışlar atmayı sürdürse de yaptıklarının doğru olmadığının bilinciyle geri adım attılar. Su hastaneden çıktı. Vedat orada bekledikleri süre içinde Sanem'e olanları anlatmıştı. Herkes Hande'nin neden Semih'in evinde değil de o evde kaldığını sorguluyordu ama onun dışındakilerin bunu birine sormaya zamanı olmamıştı.
Sanem bile Semih'in yanıldığını düşünüyordu. Abisinin bunu düşünememiş olması ne acıydı. Bundan sonra yaşanacak şeylerin onun pişmanlığını arttıracak olaylar olmamasını umdu. Nergis'e bir şey olursa ya da Hande'yi sonsuza kadar kaybederse Semih'in bunun altından kalkamayacağı bir gerçekti.
*Vedat'ın bu çıkışı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bekliyor muydunuz ya da sizce haklı mı?
*Su bu kadarını hak etmiş miydi yoksa fazla mı üstüne gidildi?
*Bu hikâyenin içinde kendinize en benzettiğiniz karakter hangisi?
*Karakterlerden biriyle tanışacak olsaydınız hangisi olsun isterdiniz?
(Bölümü sabah yanlışlıkla erken yayıma koymuştum, taslak yerine yayımla demişim farketmeden. Bildirim karışıklığı için o yüzden kurusa bakmayın :))