Eskiden bu kitabı okuyan yok diye yazmıyordum şimdi de nasıl devam ettireceğimi bilemediğim için devam ettiremiyorum, cok güzel fjsndmwx
Yorum ve beğeni lütfen 🙏 ikisi de çok düşük
__________________
Kartalın günü bittiğinde herkes kendi koridoruna yönelmişti. Aklında farklı düşünce ve farklı planlarla. Ancak aralarında benzer fikirleri olan kişiler de vardı. Ve birbirlerinin farkındaydılar
Kanguru koridorunun çıkışına geldiğinde şapkasını çıkarıp güneşin saçlarını aydınlatmasına izin verdi. Saçlarını karıştırıp derin bir nefes aldı ve yürümeye devam etti
İkisi de aynı şeyi düşünmüştü. Bunu fark etmişti. Birbirleriyle iletişime geçeceklerdi. Ve ilk geçen kişi ayı olacaktı
Evine doğru yavaş adımlarla yürüyordu. Aklında az önceki konuşmalar vardı. Kartalın zeki olduğunu düşünmeye başlamıştı
Deniz kenarına çıkıp banklardan birisine oturdu. Simsiyah giyindiği için korkup yanına oturan olmuyordu. Bu da kendisini takip eden kişinin yanına gelmesini kolaylaştırıyordu
Bir süre bekledikten sonra arkasını döndü ve yeşillik alanda bir ağacın altına oturmuş kendisine bakan kahverengi saçlı çocuğa baktı. Ona gülümseyip el salladı ancak hala maskesini taktığı için sadece el salladığı belli oldu. Diğer genç ise şaşkınlıkla kanguruya bakmaya devam etti. Kendisini tanımasını beklemiyordu
En başta emin olamadı. Yüzü ortadaydı ve eğer şimdi yanına giderse kim olduğunu belli etmiş olacaktı, öte yandan burda oturup bir yabancı kendisine el sallamış gibi görmezden gelmeye çalışabilirdi. Bu düşünceler ile başını eğip çimlere bakındı
Bakışları pantolonuna kaydığında anladı. Kanguru kendisini kıyafetlerinden tanımıştı çoktan
Pes edip ayağa kalktı ve banka doğru ilerledi. Sessizce kangurunun yanına oturup ona baktı
Kanguru gülerek "Beni takip ettiğini zaten biliyordum, niye orada oturuyordun ki?" dedi
"Bildiğini bilmiyordum" dedi ayı mahçup bir şekilde "O yüzden mi buraya geldin?"
Kanguru başını salladı "Aslında ben de seninle konuşmak istiyordum"
Ayı bakışlarını önlerindeki denize sabitledi "O halde ben başlayabilir miyim?"
Kanguru arkasına yaslanıp eliyle başlamasını işaret etti
"Kısaca seninle birlik olmak istiyorum"
Kanguru alayla "Biliyorum. Ama önemli bir rolün olmadığını da biliyorum" dedi
Ayı bakışlarını denizden ayırmadan başını salladı "Bildiğini sanıyorsun"
Kanguru ağzı açık ona baktı. Ne gibi bir rolü olabilirdi ki?
Ayı ciddi bir şekilde "İkimiz bunu birlikte kazanabiliriz" dedi
Kanguru "Pekala..." ile başladı ama cümlesini devam ettiremedi. Nefesini verip dirseklerini diz kapaklarına dayadı
"Bana rolünü söyle ve aklıma yatarsa birlik olalım"
"Neden sana direk rolünü söyleyeyim? Ya aklına yatmazsa? Ayrıca artık yüzümü de biliyorsun..."
Kanguru ensesini kaşıdı "O zaman bende sana adımı söylesem?"
"Yüzünü de görmem lazım"
Kanguru gözlerini devirdi "Hadi ama, benimle birlik olmak isteyen sensin! Neden fazladan bilgi açıklamak zorunda olan benim?"
Ayı mantıklı olduğunu düşünüp başını salladı ve "Doğru..." diye mırıldandı "O zaman sadece yüzün"
Kanguru bıkkınlıkla nefesini verdi ve hışımla şapkasını ve maskesini çıkardı "Mutlu musun?"
Ayı, kangurunun sarı dalgalı saçlarına ve dudaklarını bastırdığı için ortaya çıkan gamzelerine bakarken bilinçsizce başını salladı
"Rolünü söyle"
"Kahin"
Kanguru kaşlarını bir çatıp bir kaldırdı "Ne yapabiliyorsun yani?"
"Seçtiğim 3 kişinin bilgilerine erişebiliyorum"
Kanguru ellerini birbirine kenetleyip dudaklarının önünde tuttu. Ayının az önce söylediği söz geldi aklına
İkimiz bunu birlikte kazanabiliriz
Haklıydı. Ya da olabilirdi? Eğer sona kalanlar iki kişinin birbirini öldüremeyeceği bir hale gelirse ikisinin de kazanmasına izin verilebilirdi
"Rolüm Koruma"
"Hı?" ayı şaşkınlıkla kanguruya bakarken kanguru baygın bakışlarla ona döndü "Seçtiğim bir kişiyi koruyabiliyorum"
"O halde..." ayının cümlesini tamamladı kanguru "En sonda ben kendimi korursam ve sen öldürmek için bana oy verirsen, ikimize de bir şey olmaz"
Ayı bunun ihtimalini düşünüp tebessüm etti. Kanguru ise gamzeleri belli olacak şekilde güldü. Ayağa kalkıp ayıya baktı
"Kafeye falan geçelim"
__________________
Vaşak kapısından her zamanki gibi koşarak çıktı ve hızla yakınlardaki çalıların arasına sakladığı kaykayına binerek oradan uzaklaştı
Denizin kenarındaki ana yoldan kaykayı ile geçerken şapkasını çıkarıp rüzgarın saçlarını dağıtmasından zevk alarak güldü. Bunu yapmaya bayılıyordu
Yürüyüş yolu üstündeki kafeye geldiğinde içeri girip kasiyere başıyla selam verdi ve tuvalete koştu. Personel odasına hızla girip dolapların üstüne koyduğu sırt çantasını aldı
Yaklaşık 10 dakika sonra o artık vaşak değildi
Dilsiz de değildi
Han ailesinin evlatlık çocuğu Lee Minho'ydu
Ya da Han Minho...
Her iki şekilde de yapması gereken tek bir şey vardı. O da fedakarlık
Giydiği günlük kıyafetler ile odadan çıktı. Siyah kıyafetleri çantanın içine bırakıp kaykayla birlikte odadan çıktı. Geçerken kasiyere tekrar selam verdi
Bu onun günlük hayatıydı. Han ailesinin büyük bir kafe-restoran zinciri vardı. Aileye ilk katıldığında bu yerlerden birisinde çalışmıştı. Daha sonra çalıştığı kafenin yöneticisi haline gelmişti. Şuan ise bütün restoranların ve kafelerin ihtiyaçlarından sorumluydu. Kaç koli kola lazım gibi şeylerle ilgileniyordu. Ancak yönetici değildi
Çünkü yönetici Han ailesinin gerçek oğlu Han Jisung'tu
Bu hep böyleydi ya zaten. Jisung ailenin bütün onurunu sırtlanan kişiydi. Minho ise Jisung'un ilgilenmesine gerek görmedikleri ama önemli de olan diğer şeylerle ilgileniyordu
Ayrıca yaşı Jisung'dan daha büyük olduğu için Minho daha önce çalışmaya başlamıştı. Jisung da Minho gibi kafelerde çalışmış ve bir yerin işletilme mantığı, çalışan piskolojisi öğretilmişti. Bunları ona öğretmesi için görevlendirilen kişi ise yine Minho'ydu
Bir nevi her şey önce Minho'yda öğretiliyordu ve Minho'da Jisung'a öğretiyordu. Jisung Minho'yu küçümsemiyor aksine güvenebileceği bir abi olarak görüyordu. İkisi aynı yolun yolcusuydu sonuçta
Gülümsedi Minho. Aklından geçenlere ve yaşadıklarına. Bu şekilde anlatıldığında kulağa normal şeylermiș gibi geliyordu
Minho Jisung'un piskolojik olarak iyi hissetmesi için vardı. Ancak Jisung Minho iyi hissetsin diye var değildi
Han ailesinin kaçırdığı nokta Minho'nun piskolojisiydi
Minho gözlerini ovalayıp önüne baktı. Dalıp gitmişti öylece. Tekrar gülümsedi. Gülümsemeliydi çünkü ona böyle öğretilmişti
Deniz kıyısındaki yürüyüş yolundan kaykayını sürerek elinde çantasıyla geçti. Deniz manzarasının diğer tarafı çimlerle kaplı geniş alanda oturan bir sürü insan ve arkalarında ana yolla kaplıydı
Denizden gelen rüzgar açık kahverengi saçlarını dağıtırken ve neredeyse kapattığı gözlerinden içeri parlak güneşin ışığı sızarken Minho fazlasıyla mutluydu ve gülümsüyordu. Onun yaşadığını hissetmesinin tek yolu buydu. Biraz rüzgar ve biraz güneş... Denizden gelen dalga sesleri ise ayrı bir huzur vericiydi
"Rolüm koruma"
"Hı?"
"Seçtiğim bir kişiyi koruyabiliyorum"
Huzur verici olmayan tanıdık bir ses duydu Minho. Gözlerini şüpheyle açıp yandaki bankta oturan iki gence baktı
Sarı saçlar, beyaz ten ve tanıdık ses ile Kanguruyu gördü
"O halde..."
Kestane rengi saçlar, iri beden ve yine tanıdık olan ses ile ayıyı gördü
Yanlarından geçtikten sonra da arkadan seslerini net bir şekilde duyabilmiști
"En sonda ben kendimi korursam ve sen öldürmek için bana oy verirsen, ikimize de bir şey olmaz"
__________________
Bu bölüm... Bence baya bi bilgi verdim dksmxmskx
Bu arada katillerin kim olduğunu açıklamadım hala ama tahmininiz var mı dmsmdmsmx veya sadece katil olmak zorunda değil, hikayeyle ilgili. Belki bazi fikirleri beğenip hikayeye eklerim, belli olmaz ( °͡ ͜ʖ °͡ )
Bu arada
CHAN IN BU HALİNE BAYILIYORUM. POFUDUK BEBEK, SAÇLARA BAK
Kitapta chan in hali de bu şekilde ayrıca djsjdjsj