KARTAL İHTİLALİ

By aslicandemiir

355K 11.6K 7.5K

"Biz Kartalız...Ölüm kokarız, barut kokarız, kan kokarız anlıyor musun? Bu yuvaya girmek ölüm demek!" Genç ka... More

♧GİRİŞ♧
1.GEÇMİŞİN ÇIĞLIĞI
3.KOMŞU
4.KANLI OYUN
5.GEÇMİŞİN İZİ
6.POSTALLI PRENS VE PRENSES
7.ÖLÜMÜN ÇİZGİSİ
8.DEĞİŞEN DENGE
9.İNTİKAM VE DENGE
10.OYUN ÇANLARI ÇALIYOR
11.RAPUNZEL
12.KANAYAN GEÇMİŞ
13.BAŞKA BİR EVREN
14.ADALETİN BU MU?
15.KİRLİ SAVAŞ
16.KISA BİR HİKAYE
17.YARIM KALANLAR
18.VEDA VE VEFA
19.UNUTULANLAR
20.GEÇMİŞTEN KAÇIŞ
21.NAYİNO
22.KANLI KÜNYE
23.SEVERKEN AYRILANLAR

2.YUVAYA ADIM

17.6K 805 543
By aslicandemiir

Bu hikâyede bulunan kurum, kuruluş ve kişilerin gerçeklikle alakası yoktu, tamamen kurmacadır. Bu kurgu, vatan uğruna can vermiş yeşil berelilere yazılmıştır.

"Bütün fırtınalar hayatınızı bozmak için gelmez, bazıları yolunuzu temizlemek için gelir."

-Paulo Coelho-

♧♧

Her fırtına öylece hayatımızdan gelip geçmez. Bazı fırtınalar sizi yerinizden eder ama ettiği yerden daha yüksek yerlere çıkarır; bazı fırtınalar, son bulur dediğiniz her duyguyu yeniden açığa çıkarır... Fırtınadan korunabilirsiniz ama kaçamazsınız.

Genç adam ile İrem bir süre göz göze gelmiş halde kaldı. Kollarının arasında olan kişiyi ergen bir kız çocuğu sanarken genç bir kadın görmesi, onu bozguna uğratmıştı. Ee hanımefendi sen eşek kadar kadınmışsın...

Aslında masmavi okyanusu andıran gözleri, hokka burnuyla ve bal köpüğünden hallice kızılı andıran kahküllü saçlarıyla bir kız çocuğunun tatlılığına sahipti. Sinir bozucu bir şirinliği vardı. İrem Koç, sevmediği insanın imtihanı olan kızıl canavar. Kaan, bu kızı daha önce gördüğüne emindi. Sadece bir türlü çıkaramıyordu.

Genç adamı şaşkınlığından uyandıran şey ise İrem'in cıyaklaması olmuştu, öyle bir bağırıyordu ki bazı insanlar dönüp tuhaf tuhaf bakıyordu. Sanki adam onu taciz etmiş gibi suratına doğru ellerinin tersiyle vurup onu ittirdi. "Barbar mısın be? Kibar ol biraz! Sapık!" diye çemkirdi, abart kızım. Abartmaya bayılıyorsun.

Genç adam hem yüzüne aldığı darbe ile hem de duydukları ile yeni bir şok daha yaşadı. Sapık mı? Barbar mı? Bu vahşi kız mı ona kibarlıktan bahsediyordu? Tüm medeniyeti ile uyarmıştı bu şeytanı, ama dinlememişti. Hem güzel, hem şirin, hem de şeytan. Kaç oğlum, kaç. Bu kız seni ayakta siker.

Derin bir nefes daha aldı ve sabretmesi gerektiğini kendine hatırlattı.
"Öncelikle sakin olun hanımefendi ve kelimelerinize dikkat edin! Ben sizi gereğinden fazla kibarca uyardım!" Gözlerini irice açıp kelimelerini tekrarladı genç adam. "Kibarca, anlatabiliyor muyum?"

Asena'nın dudakları birkaç santimetre aralanmış, olanları düz bir ifade ile izliyordu. Bu kız yüzünden gerçekten kim vurduya gideceklerdi...
Müdahale bile etmemişti çünkü arkadaşını çok iyi tanıyordu. Yine bir şeyleri abartmış ve karşı tarafın konuşmasına asla izin vermemişti. Fakat kız matematiği arkadaşını savunmayı gerektirirdi. Bu kız matematiği kesinlikle bir gün, bir yerlerinde patlayacaktı...

Çatık kaşlarla ileriye doğru birkaç adım atarken ses tonunu olabildiğince ciddi bir şekilde ayarladı. "Neler olduğunu öğrenebilir miyim? Kimsin?"

Asena'nın sesinden özgüven akıyordu, bakışları oldukça kendinden emin ve keskindi.

Genç adamın da Asena'yla aynı orantıda kaşları çatıldı. Nasıl bir ortama düşmüştü? Bir sarışın, bir egzotik gri saçlı kadın ve kızıl bir şeytan... Sürpriz yumurta gibilerdi. Asena'nın aykırı tarzı genç adamın dikkatini çekmişti. Yani abla, üçünüz burada ne ayaksınız ya? Böyle bir üçlünün Şırnak Beytüşşebap'ta ne işi olabilir ulan!? Doğuya gelen İngiliz ajanı mısınız anlamadım ki... Yardım eden aklıma sokayım.

Asena ise hala dik dik genç adama bakıyordu.

"Sakin olun, kötü bir niyetim yok." dedi elini arka cebine atarken. Asena refleks ile İrem'in önüne geçip adama baktı. Onun da eli beline gitmişti. Genç adamın yeşil gözlerinde bir anlamsızlık belirdi, sadece cebinden kimlik çıkaracaktı. Cebindeki kimliği usulca çıkarıp Asena'ya gösterirken Asena'nın kaşları normal halini aldı. Daha sonra kimliği İrem ve İclal'e doğru çevirdi, Asena adeta bozguna uğramış gibi elini hızla belinden çekti.

"Kaan Sönmez, özel harekatçıyım. Böyle sizi görünce yardım edeyim demiştim, hata etmişim." dedi, gerçekten bin pişman olmuştu.

Kaan Sönmez, Özel harekatın nadide parçası, teşkilatın İstanbul beyefendisi...

Asena ve İclal utançla dudağını ısırırken İrem yüzündeki ifadeyi bozmadı, asla utanmadı. Aksine ellerini göğüsünde bağlamış dik dik Kaan'a bakıyordu. Asena mahcup bir ifadeyle elini uzattı. "Kusura bakma Kaan, şehire alışamadık henüz. Gerçekten herkes adına özür dilerim. Asena ben, Asena Tugalay."

Asena bu adamı tanıyordu, yüzünü hiç görmemişti fakat ismini duymuştu.

Kaan'ın çatık kaşları yavaşça aşağıya indi, bu defa hayranlıkla gözleri büyüdü ve dudağının kenarına bir gülüş yayıldı. Vay anasını avradını, demek o Asena, bu Asena... Vay anasını avradını tekrardan...

Ona uzatılan eli tüm içtenliği ile sıkıp gülümsedi. "Tugalay, " dedi. "İstanbul'dan gelen, Çiçero Tugalay." Kendi aralarında Asena'ya böyle bir lakap takmışlardı ama Çiçero'dan daha havalı olacağını düşünmemişlerdi.

"Kaan ben, Kartal'dan Kaan. Duydun mu bilmiyorum ama Kartal'ı duymuşsundur."

Asena başını salladı, tüm Kartal üyeleri hakkında az çok bir şeyler duymuştu ve hepsi cidden çok havalıydı. Gerçekten bahsedildiği gibi Kaan Sönmez tam bir İstanbul beyefendisiydi.

Kibarca gülümsedi, "İstanbul beyefendisi Sönmez... Çok memnun oldum." Tatlı bir edayla göz kırptı Kaan'a.

Dövdüğün adamları saymazsan çok iyi gidiyorsun kızım. Senin boyuna kaşına... İnşallah diğerleri de senin kadar yakışıklıdır...

Kaan da aynı kibarlıkla gülümseyerek, "Ben de çok memnun oldum, hakkında epey bir araştırmamız oldu." dedi. Bunu tahmin etmek pek zor değildi.

Asena şu an içinden Kaan'a yürüyordu. Bak bak ömür uzar...

Kaan'ın bu hararetli konuşma ortasında bile Asena'nın yüzündeki yaralar gözünden kaçmamıştı. Tamam morluklarını kapatmıştı ama kabuk bağlayan dudağı ve kaşı, direkt göze çarpıyordu.

"Bu yaralar..." dedi Kaan, yeni tanıdığı kadına hesap sorar gibi soru sormak istemiyordu.
"Kavgada mı oldu?" diye devam etti.

Yok canım bale yaparken oldu. MİT BALESİ. Ruslarla Anna Karenina'yı anlatan bir bale oyunu yaptık.

Asena yapmacık bir tavırla gülümsedi. "İş kazası." Kaan uzatmadı. İstihbaratçıların huylarını iyi bilirdi.

Asena, İrem adına özür dilemek için atağa geçeceği sırada İrem cıyaklayarak Asena'nın önüne geçti. "Ben hiç memnun olamadım nedense? Özel harekatçıysan bize ne!? Yani bu beni fırlatman anlamına mı geliyor?"

Kaan alayla güldü, ne olur memnun ol ya, sen memnun olmazsan gecem gündüz olmaz. Bu kızın soğutma motoru yok muydu? Zaten saçlarıyla tam bir kızıl şeytana benziyordu.

"Neden acaba hanımefendi, yoksa sırtım rahat değil mi?"

İrem, bu ukala cevaba sinir olsa da alaylı gülümsemesiyle cevabı genç adama tabir-i caizse yapıştırmıştı.

"Ondan değil tabii. Sadece şu an sizin gibi dağ kaçkını bir dev tarafından yere atılmak hobim değil, okeyy?!"

Kaan yüzünü ekşitip, sesini incelterek, "Okeyy!" dedi.

İrem sinirle birkaç adım atarken, Asena araya girdi. "Aaaaa! Ben sizi tanıştırayım! Bu güzel kızlar benim yakın arkadaşlarım, İrem şubedeki yeni doktorumuz." İrem'i öne doğru ittirse de İrem, Kaan'a bakarak yüzünü ekşitiyordu. Bu adamla sürekli yüz yüze bakmayı kabul edemezdi. Ardından eliyle İclal'i gösterdi. "İclal de merkezdeki hastanede, acil doktoru olarak çalışacak."

İclal ,ağır bir gülümsemeyle elini uzattı. Kaan da karşılık verdi. "Sanırım sırtımızda bol bol doktor gezdireceğiz!" İclal bu lafın İrem'e olduğunu biliyordu bu yüzden yanıt vermedi. İrem alaycı bir tavırla gülümseyerek Kaan'ın üzerine doğru adım attı, aralarında bir adımlık mesafe bıraktı. Boyunun uzunluğu nedeniyle başını kaldırıp bakıyordu.

"Bu doktor, yaramaz çocuklara kocaman iğneler yapıyor Kaan Bey! Uslu durun bence..."

Kaan cevap verecekken, Asena çığlık atar gibi aralarına girdi. "Aaa! Arkadaşlar acaba diyorum dağılsak mı? Bir de yerdeki iki seksen abileri toplasak mı? Ben de evraklar için özel harekat dairesine gitsem mi?"

"Tamam o zaman siz işlerinizi halledin ama biriniz ifade için kalsın, normalde hepinizin ifadesi lazım ama ben halledeceğim. Memur arkadaşlara da haber veririm şimdi. Mağdur arkadaşa da yardımcı olurum, merak etmeyin." dedi Kaan. Ayy iyilik meleği yaaaağğ! Umarım hepsi senin gibidir yakışıklı beyyy!

"Biz İrem'le kalalım, sen hallet işini Asena'm." dedi İclal sevecen bir tavırla. Asena heyecanla gülümsedi ve iki arkadaşının yanağına öpücük kondurup, "Dikkat edin, sizi çok seviyorum." diyerek yanlarından uzaklaştı.

İrem'in yüz ifadesi bir an bile değişmiyordu, her an Kaan'a laf sokmak istiyordu. "Ay iyilik perisi mübarek!" diye alay etti.

"La havle, la havle!" diyerek uzaklaştı yanlarından Kaan. Eğer kalsaydı, gerçekten medeniyetten eser kalmayacaktı.

♧♧♧

Asena, heyecanlı bir şekilde yürürken bir yandan da bugün bir aksiyon daha yaşamamak için dua ediyordu. Bir yandan da evlere göz gezdiriyordu, hepsinin kendine ait bahçeleri vardı ve duvarla çevrilmişti. Seri adımları birden yavaşladı. Bir evin duvarına usulca baktı, yavaş yavaş gözleri doldu. Duvarda Elfida yazıyordu, durdu. Elleri cebinde duvarı izledi. Geçmiş, geçecek miydi acaba? Sanki dünya sen Asena değilsin Elfida'sın demek istiyordu.

"Ben o değilim artık..." diye fısıldadı. İzin vermemişlerdi Elfida'ya. Kendini sevmesi için izin bile vermemişlerdi...

Sanki evren, fırsat buldukça onu avuçlarının arasına alıp eziyordu ve kulağına fısıldıyordu. En çok korktuğu şeylerden biriyse timin onun geçmişini öğrenecek olma ihtimaliydi. Bu konuda daire başkanından söz almıştı ama ya araştırırlarsa? Ona hasta gibi bakarlar mıydı? Ama bitmişti değil mi? Artık kabus görmüyordu, artık Elfida değildi ki... Öldürmüştü o çocuğu. Başını gökyüzüne kaldırıp evrene seslendi. "Asla kazanmana izin vermeyeceğim..."

Elini kalbinin üzerine koyup derin bir nefes aldı, başını iki yana salladı ve bir kaç adım geriye kaçtı. Başını başka yöne çevirirken, bir anda tüm bulutları dağıldı.

Başını sitem eder gibi tekrar gökyüzüne kaldırdı tekrar. "Allah'ım yani özür dilerim ama şaka mı yapıyorsun?" Sessizlik sonucu Allah'ın şaka yapmadığını anlamıştı. Oldukça geniş omuzlu ve beyaz gömlekli bir adam, birini duvara sıkıştırmış hırpalıyordu.

"Hani Allah'ım tamam, hayatı başrol yaşar da bu ne ya? Hayır öbüründe adamlar geri zekalıydı ya bu değilse? Hani ben kahraman mıyım, sadece soruyorum?" Bir süre cevap gelmeyince sustu ve bileğindeki lastik tokayı çıkarıp saçlarını topladı. Daha doğrusu toplamaya çalıştı ensesindeki ve yanlarındaki gri saçlar, sağa sola fışkırıyordu. Sırt çantasını kenara bıraktı. Yaklaşık iki metreye yakın bir herif, cılız bir adamı sıkıştırmış pataklıyordu. Burası şiddetin beşiği miydi?

Adamın olduğu yere doğru hızlı adımlarla ilerledi, gür ve kendinden emin bir şekilde bağırdı."HEY!" Bağırsa da adam, onu duymuyordu.

2 metre bir şeye benziyor kızım, boşversene! Kahraman mısın sen? Değilsin. Her olay seni bulmuyor, şov yaratma. Siktir etsek mi? Adam gördü seni! Bir kere yürüdük, devam kızım!

Asena, adama yaklaştıkça daha da hırslanıyordu. Çünkü resmen karşısına aldığı adamı duvara çarpıp duruyordu.

"Kes lan kes, it!"

Bu kadarı kesinlikle zorbalıktı, eşek kadar herif yaptığı şeyden utanmıyor muydu? Belli ki utanmıyordu.

Asena hızla zorbanın kolundan tutup omuzundan ittirdi. Adam ne olduğunu anlamadan Asena bir kere daha ittirdi. "Ya burası nasıl hayvanlarla dolu ya!? 2 metre adamsın utanmıyor musun adamı sıkıştırmaya? Hayvan!"

"Hayvan?" diye şaşkınlıkla tekrarladı adam, Asena da başını hafifçe salladı. "Hayvan." diye tekrarladı.

Genç adamın dudakları şaşkınlıkla aralanırken kaşları öfkeyle sivrildi. "Size de merhaba hanımefendi, siz hep böyle kahramancılık oynar mısınız?"

Asena'nın kaşları öfkeyle çatıldı, gerçekten buranın tüm insanları böyle miydi? Belki de buralı değildi ama ne fark ederdi ki, böyle davranması onu hayvan yapıyordu. Dakika bir, gol bir. Sen kahraman değilsin kızım.

"Ne ukala hayvansın sen ya!?" Genç adam sarı saçlarını sinirle geriye doğru savurdu, Asena'ya baktıkça mavi gözleri parlayıp sönüyordu. Buğday teninden, masmavi gözlerinden ve yaklaşık iki metre boyundan buralı olmadığı belliydi ama yabancı da değildi. Tanıdık bir hissi vardı. Hiç bilmediği tanıdık ve ürkütücü bir his... Ayrıca herifin diksiyonu da çok iyiydi.

Asena dalmıştı, bu adamı bir yerden tanıyıp tanımadığını sorguluyordu. Hayatında fazla sayıda sarışın ve renkli gözlü erkek geçmişti, yalnızca birinin izi geçmemişti. Kim bilir belki bu hayvan da adını bile hatırlamadığı ülkenin birinde, saniyelik flört ettiği biriydi...

Asena'yı umursamadı, duvarda suyunu çıkardığı adamın ensesinden tutup yüzüne yaklaştı. "Bir daha o çocukları döversen ya da bağırırsan sikerim belanı senin anladın mı?"

Cılız adam başını sallayarak, "A-anladım ağam!" dedi ardından sertçe adamı ittirdi ve adam var gücüyle oradan kaçtı. Asena, adamın kaçışı ile kendine geldi. Bu adamla daha önce flört etmediğine karar verdi ve öfkesini bu herife yönlendirdi. Gözlerinden resmen alev çıkıyordu ama adam o kadar umursamazdı ki dönüp bir kere bile bakmıyordu. Duvara yasladığı motorunun emniyetini düzeltip üzerine atladı, Asena buna daha fazla katlanamamış olacak ki elini sertçe motorun üzerine koydu. Üçüncü nesil suzuki hayabusa motor, vay anasını abimiz sağlam biri anlaşılan.

"İn." dedi.

"Ne?"

"Adamı dövüp böyle gidebileceğini mi sanıyorsun? İn emniyete gideceğiz, o adam senden şikayetçi olacak." dedi Asena. Genç adam gülerek "NE!?" diye tekrarladı.

"Hala gülüyor ya, şerefsiz misin kardeşim? Neye gülüyorsun?"

"Dua et kadınsın, yoksa şerefsiz neymiş öğrenirdin. Uzatmayın. Bilip bilmeden de atlamayın. Öyle her şey dizilerde göründüğü gibi olmaz." diyerek cinsiyetçi bir söylemde bulundu, Asena sinirle gülüp ellerini göğsünde birleştirdi. Senin gelmişini geçmişini... Sarışın sünger seniii! Tüm yakışıkları bir güne toplayıp şerefsiz olanın bana denk gelmesi kaç puan canım Allah'ım?

"Kadın olmasam ne yaparsın!? Rica ediyorum o 'kadın olmasan' yapacaklarını göster de, ben de sana 'kadın' olarak yapacaklarımı göstereyim!" Kadın kelimesini söylerken üzerine bastırmıştı.

Asena, cinsiyet ayrımcılığının Şırnak'ta oldukça yaygın olduğunu zaten biliyordu ama böyle bir adamdan beklemiyordu. Gerçi bu adam değil miydi az önce magandalık yapan?
Genç adam kurduğu cümlenin saçmalığını tabii ki fark etmişti, hatta sırf karşısındaki bu güzel kadını sinir etmek için kurmuştu. Üstüne basa basa ona şerefsiz hayvan denmesine göz yumamazdı.

En azından bir miktar sinir edebilmişti bu kadını.

"Bakın, cidden sizin gibi bir deli ile uğraşmak istemiyorum ve görüşmemek üzere gidiyorum."

Asena, adamın ukala tavrına daha da sinirlenmişti. Ayrıca deli mi? Tüm suç onunmuş gibi davranıyordu, kesinlikle hayvanın tekiydi. Sen sadrazamın neyi oluyorsun sarışın, hayırdır?

"Sen kime deli diyorsun? Haddini bil!"

Baybars kızın umursanmadığında daha da sinirlendiğini fark etmişti, bu yüzden gülerek konuşuyordu.

"Uğraşamam seninle gri kafa hadi işine." dedi, gri kafa kelimesi hoşuna gitmişti.

Genç adam kaskını kafasına geçirip motoru Asena'nın hizasına gelene kadar geriye aldı ve bizim kızı teğet geçerek gazı kökledi. Motorun çıkardığı toz bulutu, Asena'nın gözüne hatta burnuna kadar girmişti.

"O motor senin götüne girsin!" diye bağırdı, tüm gözünün içi yanıyordu ama yine küfürlerini eksik etmedi. "YANDAN YEMİŞLİ DOMUZ, PİSLİK, ŞEREFSİZ!" olduğu yerde sinirle ayaklarını yere vurup tepindi.

Adamın tüm sülalesine dizmişti. Üstüne üstlük üzeri toz toprak içinde kalmıştı. Hızla çantasını yerden aldı ve yürümeye başladı, aynı zamanda bildiği tüm küfürleri ediyordu. "Senin gelmişini, geçmişini... İnşallah tuttuğun takım yıllarca şampiyon olamaz, küme düşer, köpek!" Olduğu yerde sinirden tekrar tepindi, adama bir sille çakamadığı için o kadar gergindi ki kendini yolacaktı.

"BARİ TAKSİ GEÇSİN N'OLUR!" diye bağırdı.

Evren kişisi, Asena'yla dalga geçercesine bir minibüs gönderdi. Beyaz, minik bir yolcu minibüsü... Önüne gelen saçlarını üfleyip eliyle minibüse işaret yaptı. Kapı otomatik açılmıyordu, Asena kapıyı açıp kafasını içeri eğdi." Dayı, özel harekatın önünden geçer mi?" diye sordu.

"Geçer kızım gel."

Asena derin bir nefes alıp bindi, içinde bir kaç kişi vardı. Hepsi de Asena'ya bakıyordu. Asena artık bu bakışa alıştığı için umursamadı, ücreti uzatıp öne oturdu.

"Memleket neresi kızım?" diye sordu minibüsçü. Asena gülümseyerek adama döndü, "Mardin dayı."

"Arap mısın?" diye sordu.

"Hem Arap hem Kürt kökenliyim."

"Hiç de benzemiyorsun valla."

"Saçlardan dolayı mı?" diye sordu Asena sert bir biçimde. Çünkü artık oldukça bıkmıştı bu durumdan. Alt tarafı kendine bir tarz oluşturmuştu.

"Yok kızım genel olarak benzemiyorsun." diye toparlamaya çalıştı adam.

"Kusura bakma dayı ben biraz çıkıştım, ilk günüm burada o yüzden."

Tatlı bir tebessümle başını salladı dayı. "Burada Süryani, Kürt ve Arap hep birlikte yaşıyoruz. Öyle bir kaç insan hariç kimse ayrımcılık yapmaz, merak etme kızım."

Asena başını usulca sallarken minibüs yavaşladı, Asena yan tarafına dönünce nöbet tutan özel harekatçıları gördü. Heyecanla tebessüm edip indi. Tekrar o yabancı bakışlarla karşılaşsa da umursamadı. Bir kaç adım atınca çantasından kimliğini çıkardı.
"Asena Tugalay."

"Ney Tugalay?" diye sordu genç memur. "Asena." dedi düz bir ifadeyle tekrar. Memurun dudakları daha çok aralandı. Tamam, şube küçüktü ama isminin bu kadar yayılması hoş değildi.

Nöbetçi polisler geçmesi için kenara çekilirken arkadan bir ses geldi.

"Ooooo! Beni şikayet etmeye mi geldin? Canım ya, onun yeri karakol yalnız!"

Asena duyduğu sesle önce gözlerini yumdu, bu sesin şaka olduğunu düşünmek istedi ama değildi. Gözleri sinirle belertip, sesin sahibine döndü. Allah'ım tamam ben yaz dizileri ile çok dalga geçtim, haklısın özür dilerim. Şaka yaptım. Ama bununla da beni sınamazsın değil mi? Sessizlik olunca Asena cevabını almıştı. Anladım Allah'ım, sınarsın.

"Beni mi takip ediyorsun sen?" diye çıkıştı Asena.

Genç adam bir çocuk edasıyla dudaklarını ısırdı. "Siktir ya! Çok mu belli ettim?" Asena'nın yüzüne şaşkınlıkla ifadesi yayılırken genç adam şubeyimdıştan süzdü, bakışları tekrar Asena'yı bulunca "Burada mı çalışıyorsun sen?"diye sordu.

Asena sinirle genç adamın üzerine birkaç adım attı. "Sana ne?! Bir de sapık çıktı başıma!!" Sinirle ayağını yer vurdu, gözlerini bu heriften kaçırmak istedi ama herif ısrarla bakıyordu.

"Aaa sen de hemen yanlış anlıyorsun gri kafa, çaycıyım ben burada. Değil mi memur abilerim? Sor Korkut komisere, harika çay yaparım. Ha böyle tomurcuklu, doğuş çazzyyy!" Sondaki Karadeniz ağzı Asena'nın tuhafına gitmişti. Tipiyle yaptığı ağızın uyumunu sorguluyordu.

Asena memurlara döndüğünde memurlar ağzı açık öylece bakıyordu, birkaç saniye sonra ikisi de başıyla onayladı, genç kadın sinirle dudaklarını ısırdı ve genç adamın kolundan hızla kavrayıp, "Şimdi bittin çaycı buradaki işinde bitecek." dedi. Ayrıca nasıl yalandı bu? İki metre çaycı mı olurdu?

"Ama biraz nazik olur musunuz? Ben narin biriyim hemen inciniyorum." dedi alay edercesine. Asena genç adamı şubenin içine sürüklemeye devam ederken genç adam herkese gülücük dağıtıyordu. "Kes Allah'ın dağ ayısı."

"Ooo, paşam kes o bıyıkları! Nuri komserim, yenge evden mi kovdu? Salih bana bir çay versene!" Herkese laf atıyordu, gerçekten çaycı olabilir miydi?

Onları böyle gören herkes ağzı iki metre açık bakıyordu, Asena ise buna aldırış etmiyordu.

Kısa bir sürüklemenin ardından şube müdürünün kapısına geldiler. Asena kapıyı usulca tıklatıp içeri süzüldü aynı zamanda arkasındaki ayı diye nitelendirdiği dağ ayısını içeri çekti.

"Kazım müdürüm."

"Yavaş ol be kızım!" diye söylendi.

"Sonunda be kızım." diyerek oturduğu yerden kalktı Kazım müdür. Asena'ya sarılıp başını omuzuna yasladı. "Resmen büyümüşsün..." geri çekilip Asena'nın yüzüne baktı ardından sırıtan adam baktı.

"Baybars?" Tek kaşı hava kalkmıştı, 'gerçekten çaycı olabilir mi?' diye sorguluyordu Asena. Ama her şeyden önce Baybars'ın ismi kulaklarında yankı yaptı, Baybars... Onun adını söylememişti sevgili P...
Demek bu yüzdendi, iyi de benim Baybars ile benzerliği sıfırda belki tek noktası göz rengi ve saçları olabilirdi...  Milyon tane Baybars var kızım, ama bir tane Baybars'ın var. Sakın kafanı bulandırma, hem yüz hattına bak. Kaşındaki çizik, asla benzemiyordu. Ülkede milyon tane sarışın Baybars var, şu an problemin bu değil.

"Sen ne istiyorsun?" diye sordu düz bir sesle Kazım Müdür.

Asena söze girmeden Baybars diye nitelendirilen kişi konuşmaya başladı. "Valla bugün herkes çok kırıcı! Çaycıyım diyorum inanmıyor hanımefendi."

Kazım müdür dudağını ısırıp gülerek alnını ovuşturdu Baybars'ın yeni çömezi belli olmuştu  ve eğer Baybars başta biriyle uğraşmaya başladıysa onu buradan gönderene kadar durmazdı.

Asena mal mal ikisine bakıyordu. "Ne oluyor ya? Çaycı mı bu?"

"Kızım sence özel harekatta böyle bir çaycı olma ihtimali kaç? " Asena'nın kaşları büzülürken Kazım müdür devam etti. "Ben sizi tanıştırayım. Anlaşılan Baybars çömez şakası yapmak istemiş. Uyarayım Kılıç, Asena da istihbarat sorumlusu, çömez değil." Helal be kazım müdür dady!

Baybars elini uzattı. "Benim hakkımda çok şey bilmene gerek yok, senin hakkında bir şey merak etmiyorum ama sen bil. Baybars Kılıç ben, yani senin üstün. Çay sevmeyeni ben de sevmem."

Asena'nın siniri bozulmuş olsa da gülümsedi ama kafasında ben ne yangınlar gördüm parçası çalıyordu. Ay ne olurğğ beni sev angutus, ne olur sev! Bir saniye, amir miydi bu angutus? Yok yanlış duydum, değil değil!

Başından aşağıya kaynar sular dökülmüştü, "Bu Şef mi ? Ben yanlış duymuyorum değil mi?" diye teyit ettirmek istedi. Kazım Müdür başını evet der gibi salladı. Baybars denilen adamsa pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Dudakları aralık kalmıştı, bu bir şaka? Biri çıkıp bu bir şaka ve sosyal deney diyecekti çünkü bu adam anca sosyal deney olurdu. Birkaç saniye birinin şaka demesini bekledi Asena ama kimse şaka dememişti.

"Anladım, ben gideyim de evrakları tamamlayayım. Çok memnun oldum, iyi günler." diyerek başıyla selam verip odadan çıkmak için müsade istedi, müsadeyi alır almaz kendini dışarı attı. Ve tuttuğu nefesini geri verdi. Oldukça dürüst ve vedalaşma olmuştu.

Baybars duruşunu bozmadan,  "Bu kız çok kahramancılık oynuyor, yani ömrü kısa olur. Ayrıca ne işi var burada?" diye sordu.

"O kızı dışlamayacaksın Baybars. Zamanı gelince neden geldiğini sen de öğrenirsin, Şimdi çık ve kızdan özür dile."

"Kızdan? Özür dileyim? Ben dileyim ha? O kızdan?" Şaşkınlıktan şivesi değişmişti, ne kadar medeni olursa olsun içindeki o Laz uşağı hemen meydana çıkıyordu.

"Kaybol hemen Kılıç."

Baybars sinirle nefesini verip odadan çıktı, günlük Kazım müdür azarını yemişti. Ellerini cebine sokarak soyunma odasına doğru gitti. Soyunma odasına giderken odadaki kızı fotokopi odasında görmüştü. Ne diye makineye vuruyordu bu kız? Yumrukları ile makinenin ırzına geçmişti. "ÇALIŞSANA!" diye bir tane geçirmişti Asena ve makinenin bir parçasını yer düşürmüştü.
"Ayyy!" Parçayı heyecanla tekrar yerine takmaya çalışıp makineden ellerini çekti, makineyi yavaşça okşadı. "Bir şeyin yok, abartma." Saçını kulağının arkasına verip birkaç adım geri kaçtı.

Baybars gülerek Asena'yı izliyordu, manyak ruh hastası.
Kesinlikle kendisi değil ona özür diletecekti. Asena fotokopi başında bile söyleniyordu. "Seni var ya şikayet edeceğim, ben bir şoku atlatayım o zaman gör sen. Ayrıca niye takayım ki, Şef'se Şef bana ne?"

"Merak ediyorum bu çene ile seni hem özel harekata kabul edip hem de nasıl istihbaratçı yaptılar acaba? Bir de Kartal gibi bir timde?"

Asena arkasında duyduğu sesle içinden söve söve Baybars'a döndü, Bu adamın başlı başına kibirden oluştuğunu düşünüyordu, cevap vermedi. Sinirle tekrar önüne dönüp kâğıtlarını aldı, o yine konuşmaya devam etti.
"Kahraman olmak istiyorsun değil mi? O yüzden hemen her olaya atlıyorsun."

Kahraman mı? Oradan bakınca öyle mi duruyordu? Ayrıca kahraman olmak istese istihbaratçı olmazdı değil mi?

Asena derin bir nefes aldı, konuşmaya başladı.

"Bakın beyefendi! Ben hobi olarak laf sokacağınız biri değilim. Size şu an kibar davranıyorsam Şef olduğunuzdandır. Siz şimdi o güzel beyninizi bana laf sokmaya çalışmakla yormayın ve gidin. Ayrıca çocuksu çaycı şakanızı biraz geliştirin."

Baybars, kızın tavrıyla şaşkına dönmüştü. Kızın acınası ifadelerle kendisinden milyon tane özür dilemesini bekliyordu. Fakat bu kız özür dilemek bir yana, daha da hırçınlaşmıştı.

"Merak ediyorum da yürek falan mı yedin acaba? Ben senin üstündeyim. O yüzden benden özür dile, ben de bu sayede sana bela olmayayım. Ne dersin?"
Asena'nın kaşları anlamsızca yukarı kalktı. Üstündeyim ne demekti? Bu nasıl bir kelime bu nasıl bir dingil?? Bu kibir neydi böyle? Ya nasıl bir yaz dizisinin içine düşmüştü. Çok hızlı değil miyiz sence sarışın?

"Üstümde misin?"

Asena iğneleyici bakışlarını bu herifin üzerinde gezdirdi, "Bence siz ahlak masasına görünün. İğrençsiniz!"

Baybars'ın tek kaşı otomatik olarak havaya kalktı. "Derken? Şef'im ya ben, onu demek istiyorum." Başta Baybars'ın jetonu düşmemişti ama kızın yanlış anladığını anlayınca dudağına bir gülümseme yayıldı, sırıtmamak için dudaklarını ısırdı.

Asena'nın jeton dört köşeli düştüğü için kendini yine rezil etmişti. Bu yüz ifadesinden de belli oluyordu. Bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı ama Baybars ondan önce davranıp, "Sen ne anladın gri kafa??" diye sordu.

ALLAH'IM YOK OLAYIM, İSA MUSA KİM VARSA BENİ ŞU AN ALSIN! DOBARLAN ASENA! DAHA ÇOK SALAK ROLÜ YAP.

Asena gözlerini kısarak aşağılayıcı bir bakış atıp, "Öküz, hayvan, hırt bir dangalak olduğunu anladım..." diye içinden geçirdi.

"Sen bence istihbaratı bırak, ahlak şubesine geç." Histerik bir kahkaha attı suratına karşı Baybars. Ulan bırakta bir laf sokayım!

Asena köşede duran biri esmer biri Rus bebesinden hallice olan iki özel harekatçı ile göz göze geldi, sanki onları izlemiyormuş gibi davranıyorlardı ama apaçık izliyorlardı.

"Ulan Taha sen bilirsin, benden iyi dudak okuyorsun. Söylesene ne konuşuyor kızla?" diye sordu esmer olan.

Sarışın olan pür dikkat bakıp ensesini kaşır gibi yaptı. "Ahlak polis olalım diyor, ne kadar sığ bir Şef'imiz var lan!"

İkisi ayıplar gibi Baybars ile bakıştı, Baybars'ın sert bakışlarına denk gelince ikisi de kayboldu.

Asena sakinliğini koruyup derin bir nefes aldı, hayır küfür etmicem.
"Müsadenizle kafamı sizin iğrenç düşünceleriniz ile yoramam..."

Kim daha iğrenç sus istersen, adam ne dedi sen ne anladın şapşal kız.

"Özür diler misin? Hadi dile şu özrü gri kafa."

Asena sinirle çarpık bir gülümseme attı, özür mü? Allah affetsin ama Baybars biraz daha zorlasa kendini öbür dünyada bulabilirdi. Ayrıca ne olursa olsun haklı olduğu bir durumda biri ondan rütbeli dahil olsa özür dilmezdi. Ayrıca rütbeli değildi, Asena Mit mensubuydu bu yüzden üstü sayılmazdı.

"Anlaşılan küçükken sizi çok şımartmışlar. Ayrıca bu durumda öğrenmeniz zaman alabilir ama adım Asena. Asena Tugalay, Şef'im!"

Asena "Şef'im" kelimesini sanki komik bir şeyden bahseder gibi söylemişti. Baybars buna bozulsa da çok takılmamaya karar verdi. Bu sırada Asena genç adamın yanından hızla geçmiş, giderken de söylenmeyi unutmamıştı. Baybars giden kızın arkasından oldukça yüksek sesle konuştu.

"Bence benle iyi geçin gri kafa, hatırlatırım burada amir benim! Ya da anladığın dilden ÜSTÜNÜM! İstihbaratçı tavırların burada sökmez yani!"

Asena, Baybars'a evrendeki tüm kötü dileklerini itinayla sunarken koridorda karşıdan gelen adamı fark etmemişti. Tabii kaçınılmaz son büyük bir çarpışmaydı. Dalga geçtiği tüm yaz dizileri, dönüp dolaşıp onu buluyordu.

"Wow bu ne öfke, bu ne celal?? İyi misin sen?" diye sordu genç adam. Çok iyiyim, o kadar iyiyim ki canım...

Genç kızın sinirleri o kadar bozulmuştu ki ya bir çocuk gibi ağlamaya başlayacak ya da bir deli gibi kahkahalar atacaktı. Tabii ki herkesin ortasında ağlamak ona göre değildi. O da istemsizce kahkahalar atmaya başlamıştı, yüksek ve delice. Nefesi kesilene, gözünden yaş gelinceye kadar gülmüştü Asena. Ne karşısında ona bir deli varmış gibi bakan adamı ne de düştüğü durumu umursuyordu. Dakikalar sonra anca kendine gelebilmiş ve karşısındaki adama açıklama yapması gerektiğini anlayabilmişti.

"Kusura bakmayın ama sinirim bozuldu, gerçekten özür dilerim. Kötü bir gün geçiriyorum da." Son kez histerik bir kahkaha atıp gözlerini ovuşturdu.

Genç adam sıcak bir gülümseme sundu. Yaşanan olaylar sonrası insanların aşırı tepkilerine alışıktı. Mavi gözleri, dağınık kahverengi saçlarına rağmen oldukça iyi görünüyordu ve tavrından da bir centilmen olduğu anlaşılıyordu. Genç olsa da yüzündeki çizgilerden kırklara merdiven dayadığı belliydi. Adam sıcak bir tebbessümle karşılık verdi.

"Sorun değil, böyle tepkilere burada alışık olmak lazım. Bu arada sen? "dedi. Tanımaya çalışıyor gibiydi.

Asena kibarca gülümsedi. Burada en azından bir kadınla düzgün konuşmasını bilen birileri vardı.

"Asena Tugalay, Kartal Timi'nin yeni üyesi."

Genç adamın yüzü ifadesi düştü ama yine de el sıkışmak için genç kıza elini uzattı. Asena elini uzatacağı esnada büyük kemikli bir el Asena'nın karşısındaki genç adamın elini kavramıştı bile. Şaşkınlıkla elin sahibine baktı. Sinir bozucu şekilde Baybars'tı. Bu adamı Allah'ına kavuşturmamak için zor duruyordu.

Baybars, az önce tanıştığı bu genç kızın karşısındaki adamla tanışmasını istememişti. Selim Korkmaz, merkezdeki en haz etmediği insandı. Ve genç adam bunu göstermekten hiç çekinmezdi.
"Nasılsın Selim? Ya da boş ver, nasıl olduğun umurumda değil."

"Bir şey diyeyim mi Kılıç? Genç yaşta Şef olmak sana büyük bir kibir getirmiş, çabuk yükselen çabuk düşer." Baybars hâlâ Selim'in elini bırakmamıştı. Kulağına yaklaşıp, "En azından onurumla yükseldim, şerefimle sürdürürüm. İnşallah sende şerefinle sürdürüyorsundur."

Ardından geri çekilip Asena'ya döndü. "Ortalarda boş boş dolanma gri kafa. Üstelik boş insanlarla da arkadaşlık etme."

Asena'nın cevap vermesine fırsat vermeden hızlı adımlarla gözden kaybolmuştu. Arkasında ise küçük, gri bir sinir küpü bırakmıştı. Mahcup bir şekilde, adının Selim olduğunu öğrendiği karşısındaki adama baktı.

"Kusura bakma, sabahtan beri onunla uğraşıyorum. Bu yüzden böyle yapıyor."

"Önemli değil, o tamamen kibirden oluşuyor. Ben onun bu hallerine alışığım." Selim tekrar elini uzattı, Asena bu defa uzatılan eli sıktı. Gülümseyerek elini sıkarken Selim'in boynuna doğru giden bir dövme vardı ve ucu gözüküyordu.

"Dövmen var? Tehlikeli değil mi?" diye sordu Asena. Selim omuzlarını silkti. "Yoo maskeyle kapanıyor benim için önemli."

"Özel değilse dövmen ne? Ne var yani-"

"Özel." diye hiç beklenmedik bir yanıt aldı Asena. Bu cevabı beklemiyordu. Asena, başını usulca salladı. "Ben time bir selam vereyim daha sonra görüşürüz."

"Görüşürüz, bol şans. Yani umarım orada kafayı yemezsin." diyerek oradan ayrıldı Selim. Asena, Selim'in arkasından usulca baktı. Sanki bir yerden tanıyor gibiydi, kesinlikle tanıyordu. Benzeme söz konusu değildi ama nereden tanıdığını hatırlamıyordu. Asena kolay kolay yanılmazdı. Arka cebinden telefonunu çıkardı ve rehberine girdi. Onu aramalı mıydı? Bir daha aramamasını söylemişti. Rehberden çıktı ve telefonu tekrar cebine koyup Kartal Timi'nin karargahına doğru ilerledi. Yaşanan olaylara rağmen heyecanı geçmemişti, dışlanmaktan korkmasına rağmen cesur adımlarla karargahtan içeri girdi.

"Selam." Sesinde tedirginlik vardı.

Odadaki herkes bir ok gibi bakışlarını kapıya çevirdi, sessizlik olmuştu. Tüm tim şaşkındı, çünkü genelde üyeler dışında kimse bu odaya dan diye giremezdi. Sandalyeye ters bir biçimde oturmuş orta yaşlarda bir adam vardı, saçlarında tek tek beyazlar vardı. Ela gözlerine rağmen oldukça sert bakıyordu. Herkesle tek tek göz teması kurdu. Bir genç üç orta yaşlı toplam dört kişi vardı odada. Hatta sarışın ve esmer olanı az önce görmüştü Asena.

Neyse ki bu şaşkınlıkları kısa sürdü. Genç kızın selamına hemen hemen herkes karşılık vermişti.
Aralarından biri çatık kaşlarla, "Aleyküm Selam. Sen?" Kimsin dercesine soruyordu.

"Asena Tugalay, Çicero Tugalay."

İşte şimdi hepsinin yüz ifadesi değişmişti, hepsinin dudalarına heyecanlı ve şaşkınlıkla gülümseme yayıldı.

"Behçet ben." dedi, o kimsin diye soran adam. Oh be abi, deminden beri ters ters bakıyorsun.

Asena tebessümle Behçet'in elini sıktı, ardından esmer olan, yaklaşık iki dakika önce onu dikizleyenlerden biri, "Serkan ben buraların teknoloji babasıyım!" dedi, gözlerini Asena'dan ayıramıyordu.
"Oğlum kıza bak, Tanrıça mübarek..." diye mırıldandı. Yanındaki sarışın dışında kimse duymamıştı. O da aynı fikirdeydi.

Herkes ile tek tek el sıkıştı. Behçet, Serkan, Turan ve Fatih... Hepsi Asena'yı o kadar içten karşılamıştı ki asla böyle bir şey beklemiyordu. Tim oldukça sıcak bir tavır sergiliyordu, hiç duyduğu gibi değildi ama hâlâ kalbi hızlı atıyordu. Diğer üyeler ile daha tanışmamıştı. Soğuk mu durmalıydı yoksa kaynaşmalı mıydı?

Heyecanlı ortamın tam ortasına bomba gibi düşen sarışın yakışıklı genç adam tüm enerjisiyle tabir-i caizse dan diye giriş yapmıştı. Gülünce ortaya çıkan gamzeleriyle oldukça şirin birine benziyordu. Bunlar nasıl ölüm timiydi? Tabii buna şaşıran tek kişi ise Asena'ydı. Genç adam Asena'ya doğru gelerek bitmek bilmeyen enerjisi ile konuşmaya başlamıştı.

"Selam sana, siyah ve beyazın ortak kraliçesi güzel kadın. Burada ne işin var? Doğruyu söyle. Bir gün yanından geçtim ve sen bana aşık olup yıllardır beni aradıktan sonra burada buldun, değil mi? Ah, benim sadık platoniğim! Ben bağlanmayı sevmiyorum."

Asena bu genç adamın tam bir Romeo tavrı ile hızlı konuşmasını o kadar komik bulmuştu ki gülmekten gözleri yaşarmıştı. Ona rağmen Asena adamın yaptığı oyunu bozmadı ve ona karşılık verdi.

"Ne demek bağlanmayı sevmiyorum? Ben yıllardır boşuna mı seni aradım? Ya benimsin ya kara toprağın!"

Genç adam gülmemeye çalışıyordu, kollarını açarak bir kez daha bağırdı.

"Aç kucağını kara toprak, Taha Yenilmez geliyor!"

Asena ile birlikte odada olan herkes küçük çaplı gülme krizlerine giriyordu. Asena gülmesini zor da olsa durdurdu ve adama döndü.

"O kadar mı bağlanamıyorsun ya?"

Odadaki kahkahlar devam ederken Asena'nın az önce tanıştıklarından biri olan Behçet söze girdi. O da gülüyordu fakat yine de Taha'ya sataşıyordu.

"Bir insan beyini ne kadar yok olabilir ölçme sebebisin, Yenilmez." dedi.

Konuşmalar böyle sürüp giderken genç kız huzurlu hissetti, hayalleri yavaş yavaş gerçekleşiyordu. Aklına takılan ve tüm kalbiyle olmamasını dilediği şey ise Baybars denen o ukalanın onun Şef'i olmasıydı ama öyle olduğunu o da biliyordu. Yine de kendini dua etmekten kendini alıkoyamadı.

"Lütfen Allah'ım, ne olur o olmasın! Yaşlı, kel, sinirli bile olabilir ama o olmasın!"

Genç kız arkasından gelen sesle yerinden sıçradı, şom ağızlı birey olduğu doğruydu.

"Demek kel, göbekli ve sinirli birini bana tercih ediyorsun. Bir miktar kırılmış olabilirim."

Asena bıkkın bir nefesi ciğerlerinden dışarı saldı. Onunla uğraşmak yorucuydu. Ama artık Şef çıkması bile şaşırtıcı gelmiyordu. Yine de lafını esirgemeyecekti.

"Artık nasıl bıktırdıysan demek."

Baybars kızın son söylediğine bir şey demedi. Kızın önüne dikilip timdeki herkesin duyabileceği şekilde konuşmaya başladı.

"Tim'e hoş geldin gri kafa, emin ol bu timde ben varken asla sıkılmazsın. Öyle değil mi çocuklar?"

Tim üyeleri onaylar mırıltılar çıkartarak gülüştüler. Asena, Behçet'e dönerek Baybars'ı sinir edebileceği birkaç soru sormaya başladı.

"Behçet, sence de Şef'imiz çok genç değil mi? Tecrübesiz birine benziyor. Acaba tim değişikleri var mıdır burada, ne dersin?"

Behçet asıl soruların ona sorulmadığının farkında olacak kadar zekiydi. Ortada tam bir 'kızım sana söylüyorum gelinim sen anla' durumu vardı. Behçet bu yüzden genç kıza Baybars'a bakması gerektiğini işaret etti. Baybars genç kızın ona bakmasıyla kaşlarını onaylamazcasına kaldırdı. Bu bir nevi 'benden kaçışın yok' bakışıydı. Baybars birden yüksek sesle emir verdi. "Kendini tanıt gri kafa, çok konuşma."

Asena, Baybars'a ters bir bakış attı.

"Ne burası? 1-B'den Baybars öğretmenin sınıfı mı? Eminim hakkımdaki her şeyi biliyorsunuzdur, çok merak ediyorsan Kazım Müdüre sorabilirsin."

Fatih sırtını duvara yaslayıp, "Kaç dil bildiğini merak ettim doğrusu öğrenebilir miyim?" dedi.

Fatih yaklaşık 48-50 civarında bir yaşa sahipti ve timin sorumlularından biriydi. Timdeki en donanımlı, en bilgili kişide oydu.

"Yaklaşık yedi dil biliyorum." Gülümsedi ve ellerini önüne birleştirip saymaya başladı. "İngilizce, Fransızca, Arapça, Kürtçe, Farsça, Zazaca, İtalyanca ve Rusçamda fena değildir."

"Ben de Türkçe konuşabiliyorum, teşekkürler! Mühim olan kendi dilimizi bilmek." dedi Taha. Baybars ona ters ters bakarken Taha ağzına fermuar çekti. Hepsinin etkilendiği gözlerinde belliydi.

"Nerelerde görev yaptın?" diye sordu Baybars. Asena bu sorunun bir yem olduğunun farkındaydı, rahat bir tavırla ellerini cebine soktu.

"Bu gizli bilgi, sizinle paylaşamam. Eğer onay olursa Kazım Müdür size bilgi verir."

Baybars Asena'nın bu tuzağa yakalanmamasıyla hem bozulmuş hem de gurur duymuştu. Bir puancık hanesine yazmıştı ama hâlâ çok tecrübesiz olduğunu düşünüyordu.

"Klasik istihbaratçı tripleri yani." diyerek alaya almıştı. Allah sahibine bağışlasındı...

"Siz peki, hep size gücü yetmeyen insanları mı sıkıştırırsınız? Hep zorba mısınız yani?"

Serkan ve Taha dedikoducu ablalar gibi dudaklarını dişleyip onları izliyordu. "Şşş Romeo, bunlardan olur mu?"

"Olur gibi aslında kimi dövmüş bizim hırt acaba? Lan acaba kızı-"

"Yuh amına koyayım abart, nerede gördün Baybars Şef'in öyle bir şey yaptığını?" diye atıldı Turan. Tabii bunlar fısıltılı konuşuluyordu.

Fatih omuzlarını dikleştirip Baybars'tan cevap beklercesine baktı. Baybars ise mimiklerini bozmadan, "Asena hanım kahramancılık oynamayı çok seviyor belli ki... Seyfi çocuklardan birini ekmek çaldığı için yine dövmüş bende sıçtım ağzına. Adam ol da doyur, dedim. Bu kadar."

Asena mahcup bir ifadeyle, "Yani sen çocuklarını dövdüğü için mi sıkıştırıyordun o adamı?" dedi.

"Aynen öyle gri kafa, bir daha bir halt bilmeden böyle şov yapma."

Asena bu defa cevap vermedi, o sırada içeri yorgun argın vaziyette Kaan damlamıştı.

"Selamın aleyküm, Kartal ahalisi!"

Asena gülümseyerek Kaan'a selam verdi, "Selam!" Asena'nın bir numarası Kaan Sönmez olmuştu.

"Ya siz o adamlara ne yaptıysanız 'o kadın gitti değil mi?' diye yüz kere sordular."

Gülümseyerek göz devirdi Asena. "Hak ettiler, güçleri bir çocuğa yeter anca."

Herkes şaşkın bir yüz ifadesiyle Kaan ve Asena'nın konuşmasını izliyordu. Taha resmen mahalle ablası gibi bir sağa bir sola bakıyordu. "Lan Kaan'a bak bizden önce tanışmış çıtır ile!"

"Bu arada o adamları tek başınıza dövmeniz gerçekten etkileyiciydi." dedi Kaan.

Baybars duydukları ile sinirlenmişti, bu kadar kuralsızlığa tahammülü yoktu. Doğrusu, bu kıza tahammülü yoktu. Yoksa kendisi de kuralsızın tekiydi.

"Gelir gelmez olay mı çıkardın? Bunu onaylamıyorum. Bu arada sen de beni tanımış ol ve hareketlerine dikkat et gri kafa. Aklı beş karış havada olana tahammülüm yok! Sivil hayatta resmiyeti sevmem, sadece merkez içinde hareketlerinize dikkat edin yeter. Merkez ve görevler dışında olaya bulaşmayın. Bir olay olursa da timin haberi dışı müdahale edilmeyecek, bu kadar! Kahramanlık yapma yani!"

Taha, Serkan'ın kulağına eğilip "Oğlum, bu geçen biri garsona bağırdı diye kafasını patlatmadı mı?" dedi. Serkan dudaklarını dişleyip olanları izlemeye devam etti.

Fatih, Baybars'ın söylediklerini onaylarcasına baş salladı. Asena bu laflara bir şey diyemezdi işte. Baybars şu an ukala adam olarak değil, şef olarak Asena'yı azarlamıştı. Aslında hâlâ uyuzluğuna azarlamıştı. Genç kadın alttan alarak şefinden izin istemeye karar verdi.

"Ben bugün erken çıksam? Evimi düzenlemem gerekiyor. "

Baybars az önce çektiği restin otoritesini bozmamak için resmi bir cevap verdi. "Çıkabilirsin tabii ama sakın kahramanlık yapma, ayrıca o adamları da konuşacağız. " Asena başını salladı, ardından diğerlerine gülümseyip odadan çıktı. Fatih masanın üzerindeki stres topunu Baybars'ın kafasına fırlatıp, "Ne uğraştın lan kızla?!" dedi.

"Hak etti, tam bir ukala, çok iyi sanıyor kendini."

Taha oturduğu dönen sandalye ile Baybars'a yaklaşıp, "Neymiş efendim asla dışarda olay çıkarmak yok! Kendisi dün gece kavga etti."

Baybars gülerek Taha'nın sandalyesini duvara ittirdi. "Kes lan! Sakın kıza yavşaklık yapayım deme!"

Taha sinirle kaşlarını çattı. "Sebep? Yoksa sen mi yürüyeceksin?" Baybars yerdeki stres topunu alıp Taha'ya fırlattı. Ama sırıtıyordu. "Sana ne lan!? Yürüme kıza!"

"Kıza o gözle bakanın ağzına sıçarım." diye uyarıda bulundu Fatih.

"Bence de hoş değil oğlum, bacınız sayılır." diyerek Fatih destekleyen kişi Kaan oldu.

"Abartma, nikah düşüyor oğlum." dedi alay edercesine. Ardından Taha ile birbirlerine göz kırptılar.

Turan ellerini birbirine çarpıştırıp, "Hadi gidip kıza yardım edelim." dedi. Odada bir sessizlik oldu. Baybars sağa sola bakınıp teklifi duymamış gibi yaptı. Kaan, Turan'ı desteklercesine başını salladı. "Yardım edelim, doğru söylüyor. Yani yazık, bilmiyordur pek buraları. Hem oğlum, üst katı kiralamışlar lan!"

Kaan, Taha'ya doğru döndü. "Taha sen geliyor musun?" diye sordu.

"Arkadaşlar şov zaten benim işim, tabii ki geleceğim." diye yanıt verdi.

Baybars hâlâ şokun etkisindeydi, ne demek üst katta oturuyordu? Üst kat Baybars'ındı, yani hem alt katın hem üst katın sahibi oydu. İki katlı bir evdi, üstü kiraya vermişti doğru ama Kazım Müdür kızı için istemişti orayı... Lan, kızı mı lan yoksa? Oğlum adı İrem değil bunun, hay bahtımı sikeyim.

Baybars cevap vermemeye devam etti, şimdi kıza ev benim de diyemezdi. İnat eder oturmazdı, kendi kendine hesap yaptı. Tim birbiriyle sözleşip çıkarken Baybars karargahta kalmıştı, hiç oralı olmamıştı. Sandalyeye oturup bilgisayarı açtı, ardından cebindeki telefonu çıkardı ve bilgisayara bir kod okuttu. Okuttuğu kod ardından Asena'nın dokümanları açıldı, şüpheci bir tavırla göz gezdirdi. Ama sanki içine sinen bir şey olmamış gibiydi. Dokümanlardan çıkıp sosyal medyasına girdi ve uygulamayla gizli olan hesabını açtı. Gönderileri sanki ülke ülke gezen bir blooger gibiydi. Polislerle asla işi yok gibiydi. Topu topuna üç gönderisi vardı, genelde hep çevreyi çekmişti. Bir resimde başını bir erkeğin başına koymuştu. Baybars umursamazca hesabından çıkıp bilgisayarı kapattı. O kız hakkında içine sinmeyen bir şey vardı. Elini çenesine koyup usulca sıvazladı. Kız hakkında bilgiye erişmesi için özel koda ihtiyacı vardı ve Kazım Müdürü o kodu vermiyordu.

"Çok mu kaba davrandım lan acaba? Yani ben de mi gitsem acaba? Yok. Hemen şımarır."

"Gözleri de güzel değil mi? Çok... Yeşil. Tek sevdiğim, en sevdiğim renk. Gideyim mi lan acaba?"

"Git işte oğlum kafanı kurcalamasın, git. Gideyim değil mi? Git tabi lan."

Kendine kendine konuşmasını bitirdikten sonra sandalyeden kalkıp karargahtan çıktı.

♧♧♧

"Ya valla çok teşekkür ederim, Fatih abi."

"Ya ne teşekkürü artık Kartal üyesisin, bir de seni tek mi bırakacaktık?"

Asena küçük bir çocuk gibi Fatih'in boynuna sarıldı. Fatih ise bir baba edasıyla Asena'nın sırtını sıvazladı. Asena asla böyle olacağını düşünmemişti. O yüzden üst üste şaşkınlığa uğruyordu.

Turan, elindeki Atatürk resmini duvara asarken, "Siz üç kişi değil miydiniz?" diye sordu Asena'ya.

"İclal var, nöbet çıkışı eşyalarını dağınık bırakmış o yüzden hastanede. Birazdan gelir."

Resmen hepsi kendi evleri gibi eşyaları özenli yerleştirmişti. Bir günde bitecek şey sayelerinde iki saatte bitmişti. Sorun olan tek şey ise yaklaşık iki saate yakındır İrem ve Kaan'ın kavga etmesiydi. Tam bir kez daha uyaracaktı ki İrem'in cırlaması Asena'nın lafını ağzına tıktı.

"AY GİT BE AYI!"

"Bana bak İrem misin çilem misin daha karar veremedim ama artık her neysen umurumda değil, o dolap oraya sığmaz diye son kez söylüyorum."

"Hayır sığar, ben sığdırım. Görürsün."

Kaan bıkkınlıkla başını dolaba yasladı ve hafifçe vurdu. Artık beyninin içinde İrem'in at olan halleri koşturuyordu. O kadar dayanacak gücü kalmamış olacak ki dolaba hafifçe vurup, "Sığdır hadi, bekliyorum. Elimi bile sürmüyorum, sığdır. Buyur!" dedi.

Dolabın bir yanından Kaan bir yanından da İrem çekiştirmeye başlamıştı. Bu çekişmenin sonunun iyi bitmeyeceğini en hızlı kavrayan kişi Behçet olmuştu. Sinirle İrem'e ve Kaan'a doğru ilerlemeye başladı. Bir yandan da onları azarlamaya başlamıştı.

"Yeter lan! Bu ne? Sabahtan beri beynimin her yeri, birbirinize ettiğiniz hakaretlerle doldu. Nasılsın diyene 'Sana ne kertenkele!' diyecek kıvama geldim sonunda. Bu da kafa! Uzaklaşın lan o dolaptan!"

Öfkeyle ikisinin kavga sebebi olan dolabı güzel bir yere yerleştirdi. Herkesin istediğini o yapmıştı. Şimdilik tartışmaya son verilmişti. Herkes işini bitirmiş, yorgunlukla evin bir köşesine yığılmıştı. Kaan ise İrem'e daha fazla gıcıklık yaparak ortamdaki ölü enerjiyi canlandırmak istiyordu.

"Asena, umarım şu 'çilem' olan cadı sizinle yaşamıyordur. Alt komşu olarak epey rahatsız oluyorum da."

Kaan, İrem'e laf çarptığı için keyifle arkasına yaslandı. İrem ise oturduğu yerden yüzünde sahte bir şaşkınlıkla doğrulmuştu.

"Nasıl ya, alt katımız ahır mı? Ben aşağıda da bir daire var sanıyorum bir de. Bu öküzün yaşadığı yer olduğunu bilmiyordum. Tüh!"

"Biliyor musun saçların çok güzel..." dedi Kaan İrem'e. İrem anlamsızca kaşlarını havaya kaldırırken, Kaan devam etti. "Yani şeytan konseptine çok uygun."

İrem arkasındaki yastığı öfkeyle Kaan'a fırlatırken, Kaan hızlı refleksi sayesinde tutmuştu. Herkes çaresizce kafasını sallarken çalan kapıyla bir sessizlik oldu, muhtemelen gelen kişi İclal'di. Kapıya yakın olan kişi Taha olduğu için açanda o olmuştu.

Taha'nın ağzından "Siktir!" diye bir küfür fırlamıştı. Herkes başını kapıya çevirdiğin de İclal bir katil gibi Taha'nın üzerine yürüyordu. Taha ise geriye doğru kaçıyordu. Turan usulca ayağa kalkıp, "kim bilir kaçıncı sevgilisi, ibne. Şırnak'ta kız kalmadı." dedi.

İclal'in gözleri resmen mavilikten çıkmış ateşe dönmüştü, sarı saçları alev alevdi. "LAN SAPIK! SENİN BENİM EVİMDE NE İŞİN VAR??"

"Ama sapık falan ayıp oluyor Juliet hanım!" diye sitem etti Taha. Kaan da İrem'in duyabileceği şekil de "Bu, sizin arkadaşlarınızın da sapık ithamları bitmiyor Asena hanım." dedi.

"Öylesiniz çünkü." diye yanıt verdi İrem. Kaan alayla güldü ve arkasına sığınan Taha'ya bakıp "Her kıza yürürsen görürsün tersini işte!" dedi. Asena hala ne olduğunu anlamamıştı. Arkadaşının önüne geçip, "civciv ne oluyor ya!?" dedi.

"Asena hanımcım, lütfen arkadaşınıza medeni olmasını söyler misiniz?" dedi Taha. O sırada Turan ve Behçet aynı anda, "Sus!" diye uyardı.

"Bağırmayın bana!" diyerek yüzünü ekşitti, Yenilmez.

İclal genel olarak agresif bir insandı, söz konusu erkeklerse dünyanın en yanlış feminizimine sahip kişiydi. Asena, İclal'in kolundan sıvazlayıp, "Canım, Taha bizden. Yanlış anlaşılma oldu herhalde. Anlatır mısın ne oldu?" diye sordu.

"O sapık önce oradan çıksın!"

Taha daha fazla kendine sapık denmesine katlanamamış olacak ki olduğu yerden çıkıp, "Yalnız anlaşılan daha önce kimse size iltifat etmemiş, civciv Juliet hanım!" dedi. İclal masanın üzerinde vazoyu kaldırıp atmak için hazırlanırken, Taha tekrar Kaan'ın arkasına geçti.

- Bir gün önce, Şırnak Devlet hastanesi-FLASHBACK-

Taha kan verme işlemini hallederken gözünü hastasını kontrol eden genç doktordan ayırmıyordu, geldiğinden beri bu kızı sormuştu. Yeni gelen doktor olduğunu öğrendiğinde onunla bir şekilde tanışmayı kafasına çoktan koymuştu. Fakat bu güzelin eli maşalı prensesin ta kendisi olduğundan habersizdi.

Yattığı sedyeden kalktı ve odadan çıkan İclal'in peşine takıldı. Üstüne başına çeki düzen verip ilerlemeye başladı. Yüzüne en çekici gülümsemesini yerleştirdi. İclal odasına girerken Taha arkasından seslendi.

"Merhaba doktor hanım."

İclal gülümseyerek Taha'ya döndü. Kuğu gibi zarif biriydi.

"Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?"

"Hastayım, çok hasta!" dedi ve yorgunmuş gibi başını öne doğru eğdi.

"Geçmiş olsun. Neyiniz olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu İclal.

Taha içinden göz devirdi. He biliyom o yüzden geldim, la havle ya! Bu doktorların da bu sorusu...

O sırada odasına girdi İclal ve usulca koltuğuna oturup Taha'yı içeri buyur etti. "Buyurun lütfen."

Kibarlığını yediğim...

Taha yüzünü buruşturdu ve elini kalbine koyup ,"Kalp hastasıyım, böyle sizi görünce kalp ritmim bozuldu. Yoksa ölecek miyim?" diye sordu evhamlı bir ses tonuyla.

İclal başını ovuşturdu ve göz devirdi, bu tür durumlara alışıktı ama bu adam biraz daha asıl şikayetine gelmezse onu kovacaktı.

"Asıl şikayetinize gelelim beyefendi, çünkü bir sürü hasta var."

Taha rahat bir biçimde masanın yanındaki sedyeye çıktı, bacak bacak üstüne atıp İclal'e baktı.

"Yeni misiniz burada, hiç görmedim sizi?" dedi.

"Beyefendi şikayetiniz nedir? Sınırı zorlamayın. Yoksa..."

Parmağı ile kapıyı işaret etti, bu iyi değildi işte. Birazdan suratının ortasına yumruk bile yiyebilirdi. Taha yalancı bir öksürükle, "Tamam tamam, başım ağrıyor. Biraz da boğazım." dedi. İclal çatık kaşlarla ayağa kalktı, Taha'ya yaklaşıp hızlıca ve aşırı isteksiz muayene etmeye başladı. Elini tersini Taha'nın ılık alnına götürdü, normalde bir sürü tetkik yapardı ama bu gevşek ile uğraşmak istemiyordu. Bir şeyi olmadığı gayet belliydi.

"Tamam, bir şeyiniz yok. Çıkabilirsiniz."

Taha'nın gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Ee, soymayacak mısın beni?"

Ağzından çıkan kelimenin saçmalık boyutunu ne yazık ki çok geç fark etmişti Taha.

"Bana bak, enjektörü dayarım boynuna felç kalırsın! Çık dışarı, hemen!"

Taha İclal'in onu omuzundan iteklemesiye sedyeden indi ve birkaç adım geriye kaçtı. "Bari numaranı söyleseydin."

Pekala, Taha cidden fazla kaşınmıştı. Kesinlikle bir yumruğu hakketmişti. Usulca kalkıp kapıya giderken, "Bu öfke hiç yakışıyor mu sizin o deniz maviş gözlerinize?" dedi.

İclal işaret parmağını Taha'nın suratına sallayarak üzerine doğru adım atmaya başladı. "Bir daha karşıma çıkma, yemin ederim felç bırakırım seni. Sapık!"

"Ayıp ediyorsunuz ama doktor hanım!"

İclal masanın üzerindeki kupayı uzanıp sıkıca kavradı ve Taha'ya fırlattı. Taha son anda yaptığı manevra sayesinde odadan çıkabilmişti.

"İşte şimdi boka yan bastın oğlum."

-Flashback bitti-

Turan duyduklarından sonra Taha'nın kafasına sağlam bir şekilde geçirmişti. "Ne vuruyorsun be!" diye inledi Taha. İclal tekrar Taha'ya sövmeye başlayınca evde büyük bir uğultu oldu. Herkesin ağzından bir şey çıkıyordu ve Asena kimin ne dediğini anlamak için bir sağa bir sola bakıyordu. Herkes olaya o kadar odaklanmıştı ki Asena dışında kapının zilini duyan yoktu. Asena ayaklarını yere vura vura kapıya gitti, bugün bir yılın aksiyonunu üzerine çekmişti. Derin bir nefes alıp kapıyı açtı.

"Komşu, hiç söylemiyorsun. Aşk olsun!"

"Hayır ya, şaka mısın sen? Ne olur şaka ol ya!"

Genç adam kolunu kapıya yasladı. "Şaka olamayacak kadar iyiyim, gri kafa."

- - - - - - - - - - - - - - -

Merhaba benim bebişlerim evet size tatlış bir bölüm bıraktım hazır olun kötü günler peşimizde. Tesadüflerle dolu tatlı bir bölüm olduğunu düşünüyorum ama ben bir dram queen olduğum için size bu kadar mutluluk yeterli. İyi okumalar. Buraya kadar okumuşsunuz az yorum morum bir şey yapın. Öpüldünüz bebişlerrr

Continue Reading

You'll Also Like

22.3K 1.6K 7
(Asker-Muhabir) (KURUM VE KURULUŞLAR TAMAMI İLE GERÇEĞİ YANSITMAZ. KARAKTERLER KURGUDAN İBARETTİR.) Hale, yıllarını savaş muhabirliğine adamış, gitti...
398K 30.8K 41
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
1.2K 52 41
Farklı şehirler de yaşıyor olsalar da kader onları tanıştırıp bir araya getirmeye çalışır.
745 50 5
Ondan bana kalan bir çift sararmış kağıttı şimdi. "Sözümü tuttum. Seni ömrümün sonuna kadar korudum." Yazıyordu satırların birinde. "Tutmadın" dedi...