Ertesi gün işe geldiğimizde gün hızla geçiyordu. Uzun zaman sonra yeniden eski rutinimize dönmüştük. Doğruyu söylemek gerekirse bu arada Pınar Hanımı bile özlemiştim. İnsan bir şeye alışınca sonradan nasıl da özlüyor.
"Bir latte, iki tane de su istiyorum."
Siparişleri hazırlarken gözüm de Haruki'deydi. Önündeki laptoptan bir şeyler karıştırıyordu ama anlayamıyordum. Bir gariplik vardı ve asla eskisi gibi değildi. Onu ilk tanıdığım zamanlardaki parlak bakış gitmiş yerine daha yoğun bakan hep meşgul gözler gelmişti. Sistemindeki çöküş ve vaktinin az kalması bir sebep olsa da ben yine de huzursuzdum.
Başımdaki başlığı düzelterek siparişleri tepsiye yerleştirdim ve masaya doğru götürmeye başladım. Tepsiyi masaya bıraktığımda geri dönerken bile gözlerim üstündeydi.
Pınar hanım hayranlıkla Haruki'yi seyrederken laptopa ters oturduğu için ne yaptığını göremiyor olmalıydı. Şeytan diyor git ve pat diye çevir bilgisayarı bak ne yaptığına. Ne yani sonuçta robot değil mi? Bir şekilde üstünde benim de hakkım var.
Eğer arama geçmişini silmezse bakabilirdim neye baktığını. Şayet gizli işler çevirmiyorsa silmezdi. Peki ya silerse ne düşünmeliydim?
Tezgâha yeniden döndüğümde Liva elindeki kahve bardağı ile içeriden geldi.
"Yeni bir kahve buldum. Denesene."
Elime bardağı tutuşturduğunda istemsizce ağzıma götürdüm. Artık içine ne kattıysa ağzıma almamla püskürmem bir oldu.
"Ah!"
Ağzımdan çıkan gürültülü ses kafedekilerle birlikte Haruki'nin de bana bakmasına neden olmuştu. Ayağa kalkmış bana doğru geliyordu şimdi de. Peşinden koşan Pınar Hanım da sahte bir telaş içindeydi.
"Kötü mü olmuş Hazan?"
"Ne kattın buna Liva? Hiç atlamadan eksiksiz söyle."
"Kahve, karbonat, limon tuzu ve biraz da nane."
Yüzüm buruşurken o devam ediyordu.
"Allah aşkına bu saydıklarını kim içer Liva? Dalga mı geçiyorsun sen?"
"Ama şuradaki beyefendi her gün aynısını istiyor," dedi daha önce dikkatimi hiç çekmemiş köşedeki genç adamı göstererek. Kıyafetleri ve önündeki laptopundan durumunun iyi ve eğitimli biri olduğu kanaatına varmıştım. Ama kahve konusunda berbattı bence. İnsan değil böyle bir kahve içmek ben tıkalı lavaboları açmak için bile kullanmazdım. Limon tuzu nedir yani insanlar ne kadar değişik böyle.
"Ne oldu Hazan?"
Haruki'ye bakıp cevap vermek için hazırlanırken "Her gün yeni bir tat bulup bulmadığımı soruyor. Sonra da ne getirirsem afiyetle içiyor," dedi Liva mahcupça. "O kadar beğeni ile içiyor ki ne bileyim bir de sen dene istedim. Eğer çok güzelse belki satışa da çıkarırız diye düşünmüştüm."
Söyleyeceğim kelimeler ağzıma tıkılırken ciddi manada doğru söyleyip söylemediğini düşünüyordum. Liva ciddiydi. Gerçekten de bu iğrenç şeyi bu adam içiyormuş.
"Dök..." diye devam edecektim ki cümlemi tamamlamama izin vermeden kendi konuştu.
"Dökmüyor. İçtiğini gördüm. Tüm fincanı bitiriyor hatta."
Lafı ağzımdan alarak tamamladığında genç adama baktım. Hiç öyle kötü bir tipe benzemiyordu. Zaten Pınar Hanım çoktan masasına damlamıştı bile. O halde geriye tek bir ihtimal kalmıştı.
"Ne zamandır geliyor?"
"Üç hafta olmak üzere."
"Ne?"
Şaşkınlıkla gayri ihtiyari bağırdığımda "Bana niye söylemedin? Çocuğu zehirleyecek miydin?" diye sordum.
Masumca omuzlarını silkeledi.
"Önce öylesine geliyor sandım. Ama sonrasında benim için geldiğini anladım. Biraz korktum. Ama tadı berbat olan denemelerimi bile beğeniyle içince bana olan ilgisini fark ettim. Ne yapacağım bilmiyorum Hazan. İyi mi kötü mü tam bilemiyorum ama beni desteklemesi çok mutlu ediyor. Hem de hep aynı yere oturuyor."
Liva'yı ilk defa bu kadar savunmasız görüyordum. Omuzları çökmüş bir şekilde elindeki bezi sıkıştırırken arkadaşımın başka insanlar tarafından da sevilmesi beni çok mutlu etmişti. Onun da benden geri kalır yanı yoktu sonuçta. Bizler sevgi gördüğümüzde tereyağı gibi eriyen insanlardır. Onu da suçlayamıyordum bu yüzden. Çünkü ben olsam ben de aynı şekilde hissederdim muhtemelen.
"Bunda korkacak bir şey yok ki Liva," dedim omzundan tutarak. "İnsanların bizi sevmesi, bizim iyi bir insan olduğumuzu gösterir sadece. Öyle değil mi Haruki?"
Haruki'ye baktığımda içten bir şekilde gülümseyerek bana bakıyordu. Yine söylediklerimden olabildiğine etkilenmiş hülyalara dalmıştı sanırım ki gözleri dolmuştu. Bu nasıl robot? Bu nasıl bilgisayar sistemi? Bu nasıl teneke kutusu Allah'ım? Az daha üstüne gitsem hüngür hüngür ağlayacak.
YAPAY ZEKÂ
By HaKuGu
Japonya'dan Amerika'ya gönderilmesi gereken bir kargo uçağı Türkiye'de düştü. İçinden sağ çıkan şey sadece o... More