Leonard'ın odasına ilerlerken olanları idrak etmeye çalışıyordum. Bir anda neler olmuştu o yeşil gözler bana meydan okumuştu benim kim olduğumu bilmeden bu yaptığının canına mâl olcağını bilmeden sadece canı istediği için arzuları için, benim hiç bir zaman davranamayacağım gibi davranmıştı. Bu beni etkilediği kadar ondan bir kez daha nefret etmemide sağlamıştı. Ben bu düşünceler içinde boğuşuyorken Leonard'ın o büyük kapısı yavaş yavaş açıldı. Kapı açılıp o küçük bedeni yatakta görünce kafamdaki düşünceler dağılmaya başlamıştı.
Muhtemelen her zamanki gibi çok sevdiği onu harikalar diyarına götüren uykusunu uyuyordu. Rüyaların ona bir şeyler anlatığını söylerdi hep. Güzel bir kıza yardım edip onu çok mutlu ettiğini her yardım ettiğinde kızın gökyüzüne kadar çıktığını onu da yanında götürdüğünü defalarca anlatmıştı. Ağabeyim çoğu kez bu rüyadan sıkılarak kendini güya işlerine verirdi ki bu işler genel de kızların bol olduğu yerlerde oluyordu. Ben ağabeyimin aksine onu dinler aynı rüya hakkında her defasında farklı yorumlar yapardım bu da Leonard'ı mutlu ederdi. Bunları düşünmek beni de mutlu etmişti onun küçük gülümsemesi aklıma gelmişti, yanına yaklaştıkça o gülümsemenin yine yüzünde olduğunu gördüm. Yatağının ucuna oturup saçlarını yüzünden geri doğru elimle çektim. Kafasını hafifçe oynattı sonra bana doğru çevirip gözlerini hafif açtı. Ayılmaya başlayınca kendini yukarı doğru kaldırdı. Bende ona gülümsedim daha sonra esnedi.
"Uyandırmak için gelmemiştim uyumaya devam etseydin keşke Leonard."
"Ben senin geldiğini anladığım için kalktım sen uyandırmadın."
"Anladın mı?"
"Evet. Ben uyurken yanıma geldiğinde gördüğüm rüya hep yarım kalıyor."
"Akşam devam edersin o zaman rüyana. Madem kalktın şimdi hazırlan akşam yemek yiyeceğiz hadi."
"Ben onu tamamen unutmuşum. Hemen hazırlanırım."
Yatağından aşağı inerken hala bir şeyler söyleniyordu ama ben anlayamadım. Bende yavaşça yataktan kalktım pencerenin önüne doğru ilerledim. Leonard'ın penceresi bahçenin orman tarafına uzanan yola bakıyordu. O büyük ağaçlar hep dikkatimi çekmişti ama hiçbir zaman tek başıma oraya gitmeme izin verilmedi. Bende hep uzaktan bakmakla yetindim.
Leonard'ın sesiyle o güzel ormandan bir anlığına gözlerimi ayırdım. Ona dönüp baktığımda düğmelerini ilikliyememişti bende dizlerimin üstüne çöküp düğmeleri tek tek iliklemeye başladım. Başımı kaldırıp baktım.
"Bunları yapmayı öğrenmen lazım artık kocaman oldun."
"Daha kocaman olmadım ben. Bir ağabeyime bak bir de bana kim kocaman?"
"Aramızda kalsın ama bence sen ondan daha büyüksün."
"Beni kandırmaya çalışma bir eliyle itiyor beni."
"Senin şu aklın hepimizi ezip geçer."
"Belki."
Güldüm. o da benimle beraber güldü sonra çalışma masasına gitti.
"Bir kaç not var onları düzelteyim öyle inelim."
"Tamam bekliyorum."
O masaya doğru ilerlerken bende cama gittim. Bu sefer camı açmak için uğraşırken iki kişi gördüm ağaçların arasına doğru gidiyorlardı, ama ormanın içine girmeden durdular. Bir şeyi hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. Kadının yüzü bana doğru döndüğünde alt katta çalışan hizmetçilerden biri olduğunu anladım o yüzden fazla üzerinde durmadan camdan ayrıldım. Belli ki yanında ki adam sevgilisiydi ve görülmek istemiyorlardı.
"Hadi sıkıldım ben inelim."
"Camdan bakmaktan mı sıkıldın?"
"Evet. Olamaz mı?"
"Olabiliyormuş."
Hafifçe tebessüm ettim o da yerinden kalkıp yanıma geldi. Elimden tutup bekledi ben yürümeye başladığım da o da peşimden benimle beraber geldi. Kapıyı içerden tıklattı dışardaki hizmetçiler kapıyı yine yavaşça açtılar. Biz de yavaşça ilerledik, koridordan ve merdivenlerden sessizce indik. Sadece ayak seslerimiz sarayda uğulduyordu.
Son kata inip ağabeyimin odasına geldiğimizde arkadan bir ayakkabı sesi daha geldi. Leonard ile beraber arkamızı aynı anda dönüp baktık. Arkamı dönerken aslında içimi bir korku kaplamıştı. 'Bir daha karşıma çıkma' demişti, ama sevgili üvey annem gelmişti. Bu ilk defa beni rahatlatırken aynı zaman da bize doğru yaklaşırken benim içimde volkanlar patlıyor ben ise o volkanları dindirmek için küçük çaplı bir mücadele veriyordum. Bu tamamen ona duyduğum öfkeden kaynaklanıyordu.
"Bak bak bizim küçük ile ablası ağabeylerine gelmişler. Bugün olanları mı anlatacaksın yoksa."
"Bugün bir şey olmadı ki ne anlatayım."
"O zaman aile yemeğinize çağormaya mı geldin?"
Bilerek böyle yapıyordu masum rolünü babamın yanında oynamak için beni suçlu yapmak istiyordu.
Gözlerimi sakinleşmek için kapadım, açtığım da hemen Leonard'a döndüm.
"İçeri gir sen bende geleceğim."
"Üzme kendini."
Başımı olumlu olarak salladım o da tereddütsüz arkasını dönüp odaya girdi.
"Bak ne sen beni ne de ben seni seviyorum bu durumda bence birbirimizi daha fazla zorlamayalım."
"Bana savaş açan sendin."
"Ben kimseye savaş açmam saçma sapan konuşma seni sevmediğimi en baştan beri biliyorsun."
"Bana saygı duyman gerekiyor ama sen bunu da yapmıyorsun."
"Sana gösterebileciğim saygıyı gösteriyorum."
Ona bakıp içeri girmek için arkamı döndüm bir anda kolumu tutup beni çevirmesi ise bunca zamandır içimde tuttuğum öfkeyi serbest bırakmamı sağlamıştı.
"Bırak!"
Benim lafımın bitmesi onu elinin aşağı inmesi ve arkamızda ki kapının açılması en fazla iki saniye aldı. Arkadan duyduğum ağabeyimin sesi içimde bir anda patlayan volkanı tıkayan kocaman bir taş olmuştu.
"Ne oluyor?"
Kimseden ses gelmeyince yanıma yaklaştı. Kulağıma doğru hafifçe eğildi.
"İçeri gir."
Kafamı ona çevirip baktım gözlerindeki öfke yeterince büyüktü bende daha fazla o öfkeyi katman eklememek için başımı önüme alıp arkamı döndüm.
İçeri girmeden kafamı arkaya döndürüp onlara baktım. Tam o sırada üvey annemin o delici bakışlarıyla karşılaştım. Başını dik tutmak için kaldırdı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan;
"Masumluk sizin uçurumunuz olacak, sizi içine çekip hapis edecek daha sonra karanlığın da boğacak."
Ağabeyim kafasını benim olduğum tarafa çevirdi. Sonra üvey anneme döndü. Ona bana baktığından daha kötü baktığını daha öfkeli baktığına yemin edebilirdim. Ama üvey annem ise çekinmeden onun gözlerine bakabiliyordu. Ağabeyim derin bir nefes aldı. Nefesi sesli bir şekilde geri verdikten sonra durdu.
"Masumluğun karanlığı olamaz olsa bile içine çekmez yanına gelenleri iter."
"Öyle mi?"
"Öyle."
Bir bana bir ağabeyime baktı.
"Ben olsam o kadar emin olmazdım."
Sadece bekledim ağabeyimin tepkisini ama kafasını aşağı eğip sağa sola hafifçe sallamaktan başka hiç bir şey yapmadı. Sonra bana döndü omzundan tutarak içeri doğru götürdü. Kapı o sert sesiyle kapanırken benim gözlerim hafifçe açıldı.
Gözlerim açıldığı anda şaşkınlık aynı zamanda utanç ve öfke ile bana bakan bir çift yeşil gözle karşılaştı.