ATMACA VE PERİ SORUNLAR YAŞIYOR
"Ne yaptı dedin?" Hüma elindeki topla servis atması gerekirken top ellerinden kayarak zamanla aşılmış parkede birkaç defa sekti. Genç kadının gözlerinin bu kadar açılabileceğini Hüma bile tahmin edemezdi. arkadaşına olanları anlatmakta hata mı yapmıştı acaba? Şimdi peşini bırakmayacaktı. Derin bir nefes alırken elindeki lastikle bacağındaki kasları esnetmeye devam etti.
"Naz daha ne kadar anlatmamı isteyeceksin?" Başını sağa sola sallarken yaşadıklarını başkasının gözü ile baktığında gerçekten de insanın ilgisini çekiyordu. Sonuçta Atmaca tarafından öpülmüş sonrasında sert bir şekilde kenara itilmişti. Adamın ne yapmaya çalıştığını anlamak için aynı frekansta olmak lazımdı. Ama asıl kendisinin o andan sonra yaptıklarını anlamlandıramıyordu.
Nazlı yerdeki topu yeniden eline aldı. Kaşları çatılmıştı. Çillerle kaplı burnunu kırıştırdı. "Belki de senden gerçekten hoşlanıyor?"
Nazlı'nın bir gerçeği soru soruyor şekilde dile getirmesi onunda bu gerçeğe pek inanmadığının göstergesiydi. Onun amacı daha çok genç kadının bir kere daha reddedilmesinin mantıklı bir açıklamasını bulmaya çalışıyordu. Ne de olsa bu sefer başka bir bahane yoktu. Açık açık reddedilmişti. Hüma elindeki lastiği bırakıp yerde otururken arkadaşına baktı.
"Gerçekten mi? Benden hoşlanıyor ama benimle olmayacağını söyleyerek kendine acı mı çektiriyor?" Başını bu olamaz dercesine sağa sola salladı.
Hüma omzunu silkti. "Belki adam mazoşisttir. Nereden bilebilirim?"
Hüma arkadaşının haline dayanamadı ve gülümsedi. Ayağa kalkmadan önce parmaklarına bant sarmaya başladı. Bu sayede nasırları her topa vuruşunda acımayacaktı. Bandı sabitlerken arkadaşına baktı. "Naz, ne istersen düşünebilirsin ama Bulut benimle olmak istemedi. Ben onun günlük takılacağı bir kız değilim. Bunu o da biliyor." Derin bir nefes alıp oturduğu yerden doğruldu. "Ama aynı zamanda kimse ile ciddi bir ilişkide istemiyor. Söz konusu kişi ben olsam bile."
Nazlı elindeki topu kenarlarından sıkarak bastırdı. "O adamdan nefret ediyorum. En iyisi Deniz ile olman zaten." kendi kendine başını sallayarak bu gerçeği hemen kabul etmeye başladı. Hüma en çok onun bu düşünceli halinden korkuyordu. Naz aklına bir şey koyduğunda bunu kesinlikle yerine getirdi. Deniz ile aralarını yapmak için de gözünü karartacağını biliyordu. Onun yapabilecekleri titremesine neden oldu.
Hüma onun önünü kesmek için konuşmaya başladı. "Nazlı sakın o adamla aramızda bir şey olacağını düşünme."
Nazlı hızla başını ona çevirdiğinde örgülü saçları sertçe omuzlarına çarptı. Çakmak çakmak bakan gözlerini arkadaşına dikmişti. "Neden? Gerçekten hoş bir insan."
Hüma onu onaylarcasına başını salladı. "O halde sen çıkabilirsin."
Nazlı topu servisle gönderdi ama top ağlara takılıp kendi alanlarına düşünce yüzünü buruşturdu. Hala servislerde tam anlamıyla iyi değildi. Sepetten yeni bir top alırken arkadaşına bakmadan konuştu. "Gözleri senden başkasını görseydi belki olurdu."
Hüma arkadaşının söyledikleri karşısında irkildi. "Saçmalama bana baktığı falan yok."
Nazlı ona bakarken gözlerini devirdi. Elindeki topu birkaç kez atıp tuttu. Servisi nasıl atması gerektiğini yeniden düşünüyordu. "Peri bazen çok saf oluyorsun," dedi servisini kullanmadan önce.
Top bu sefer ağların diğer tarafına düştüğünde Hüma arkadaşının memnuniyet dolu yüzüne baktı. Korktuğu başına gelecekti anlaşılan. "Naz çok ciddiyim tek bir şey bile yapmanı istemiyorum."
Nazlı sonunda pes edip arkadaşına baktı. "Tamam, tamam yapmayacağım bayan huysuz. Şimdi bırak da başarılı servisimin tadını çıkarayım."
"Birileri aşk acısı çekiyor anlaşılan."
Duydukları ince sesle iki kızda gözlerini devirdi. Nazlı topu kolunun altına alırken Hüma kollarını göğsünde bağlayıp genç kadına baktı. Ne zaman ona baksa güzelliği karşısında nutku tutuluyordu. O anda konuşmaya başlamayınca onun yerine sözü Nazlı aldı.
"Eh bizde eksik bir şeyler var diyorduk ki laf sokulmadığını fark ettik. Tam o anda da sen geldin."
Ahu onun söylediklerini duymazdan geldi. Hatta ona bakmadı bile. Keskin bakışlarını Hüma'ya dikti. Başını ona doğru eğerek fısıltıyla konuştu. "Pericik ormandaki gezin kötü mü geçti. Yoksa Bulut seni bir kadın gibi görmediğini mi söyledi."
Hüma'nın kolları birden cansız bir şekilde iki yanına düştü. Aynı şey Nazlı'nın da başına gelmiş olacak kolunun altında ki top artık zeminde yuvarlanıyordu. Hayır, yaşanılan o özel anları bu kadın görmüş olamazdı. Hayat bu kadar da acımasız davranmazdı değil mi? Hüma kuruyan dudaklarını araladı ama "Sen," dışında bir şey diyemedi.
Genç kadının duruşu karşısında Ahu'nın yılanvari gülümsemesi daha da genişledi. "Ah evet, sizi gördüm. Oldukça hararetli konuşuyordunuz. Çevrenizde birilerinin olup olmadığını bile umursamadınız," dedi ve başını ağır ağır salladı. "Senin bu kadar hafif bir kadın olduğunu bilmezdim."
Nabzı alnında atmaya başlamıştı. "Bu konuda tek kelime daha etme," dedi Hüma.
"Gerçekten hafif kadın mı?" diye sordu Nazlı aynı anda. Kahkahasına engel olamamıştı. Hüma ona hayretle bakarken arkadaşının delirip delirmediğini düşündü. Ahu'da kaşlarını çatmış, rahatsız olduğunu belli eden bir ifade ile genç kadına bakıyordu.
Hüma gözlerindeki yaşlarını kuruladıktan sonra Ahu'ya baktı. "Hafif kadında nedir Allah aşkına. Sen de anlaşılan insanları gözleyen bir sapıktan başka bir şey değilsin. Yazık, insan kendi yaşayamayınca tabi başkalarının yaşadıklarını izleyerek hayatını devam ettiriyor."
Hüma arkadaşının söyledikleri karşısında hayret etmeden geçemedi. Nazlı aralarında en hazır cevap olanları değildi ama kendisini bu şekilde savunması gözlerinin yaşarmasına neden olmuştu.
Ahu o kadar sinirlenmişti bir süre tek kelime etmedi. Sonunda konuşabildiğinde sesi olduğundan daha tiz çıkıyordu. " Kimseyi izlediğim yoktu. İnsanların geçebileceği yerlerde uygunsuz davranmak onların suçu. İnan onları gören tek insanda ben değilimdir." Sonra Hüma'ya baktı.
"Ayrıca merak etme insanların ilişkilerini konuşacak kadar aşağılık bir insan değilim," dedi ve ona aşağılayıcı bir ifade ile baktı. "Zaten sana reddedilmek yetmiştir."
Hüma ona bakarken yorulduğunu hissetti. Üstelik daha antrenmana başlamamıştı bile. İnsanlar onu son zamanlarda daha çok yormaya başlamıştı. "Bu kadar kötü olmak zorunda mısın?"
"Aslına bakarsan buraya hiç gelmek istemedim. Ne de teyzemden beni voleybol takımına almasını istedim. Ama siz o kadar hazırlıklıydınız ki benim kötü olmama bana başka bir yol bırakmadınız." Ahu kollarını iki yanında tutuyor sımsıkı yumruklarını bedenine bastırıyordu. Genç kadın ona bakarken ona davranışında bir hata yapıp yapmadığını düşündü.
Hüma tek kaşını kaldırdı. "Gerçekten bunun içinden gelmediğini mi söylüyorsun?"
Ahu bir süre bekledi. Sonrasında yüksek sesli bir kahkaha atarak eliyle soruyu geçiştirdi. "Hayır, aslına bakarsan içimden geliyor ama yine de ilk adımı siz attınız kızlar ben sadece size uydum," dedi ve onlara işveli bir şekilde el salladıktan sonra diğerlerinin yanına ilerledi.
Nazlı yerdeki topu almış durmadan çeviriyordu. "Bu kız kesinlikle kafadan kontak. Saçmalayıp duruyor."
Hüma da kızın arkasından bakarken boğazının kuruduğunu hissediyordu. "Saçmalıyor ama bir konuda kesinlikle haklı."
Nazlı topu durdurup arkadaşına hayretle baktı. "O deli kadının hangi sözünü doğru buldun acaba?"
Hüma arkadaşına bakarken yüzü bembeyaz olmuştu. Ahu söyleyene kadar aklına bu düşünce bile gelmemişti. Konuşmadan önce yutkundu. "Bizi görenin sadece Ahu olmayabileceği," dedi ve yeniden genç kadının arkasından baktı. Eğer onları bir başkası daha gördüyse iki efsanevi lakaba sahip kaptanların kesinlikle başları belaya girecekti.
*****
Mehmet elindeki topu arkadaşına yollarken dikkatle ona baktı. Sabahtan bu yana ağzından zorlukla birkaç kelime dökülmüştü. Nadir keyifsiz olduğu zamanlarda bile bu şekilde değildi. Yüzünden bile insan onun skorunu olduğunu anlayabilirdi. Daha fazla dayanamadan konuştu. "Hayret seni ilk defa bu kadar sessiz görüyorum."
Bulut onun pasına karşılık smaçını bastı ama tek kelime bile etmedi. Bakışları dalgındı ve yeni pası beklerken gözlerini bir noktaya sabitlemiş duruyordu. Takımın diğer üyeleri de ondaki garipliği fark etmiş olacak ikilinin uzağında duruyorlardı.
Mehmet vazgeçmeyi düşünmüyordu. Yakın arkadaşına ne olduğunu öğrenecekti. Bunun için ondan dayak yese bile ne olduğunu öğrenecekti. "Konuşamayacak mısın? Seni tanımasam bana küstüğünü falan düşüneceğimi," dedi ona pasını attıktan sonra. Bulut yine pası değerlendirmiş sonrasında ağır ağır bileğini döndürmüştü. Tek kelime etmeden dikilmeye devam etti.
Mehmet elindeki topu atmadan durdu. Bulut'un en son ne zaman bu şekilde olduğunu anlamaya çalıştı. Onun bu garip hali genç adamı daha da rahatsız ediyordu. "Hala cevap vermiyorsun şimdi endişelenmeye başladım işte."
Bulut sonunda onun gözlerinin içine baktığında rahatladı. Genç adam yorgun bir ifade ile konuştu. "Neden biraz sessiz olmuyorsun?"
Mehmet kaşlarını çattı. Kendi repliği çalınmış gibi hissetti. "Bunu benim sana söylediğim zamanlar oldu." Bir an düşündü ve konuşmasına devam etti. "Hatta düşündüm de çoğu zaman bunu sana ben söylerim." Arkadaşına birkaç adım yaklaştı. Onun yüzünden ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Sen iyi misin?"
Bulut ona bakarken kaşlarını kaldırdı. "İyiyim dersen peşimi bırakacak mısın?"
Mehmet dudaklarını büküp bir an düşündü. "Muhtemelen."
Bulut anında ruhsuz bir ses tonu ile cevap verdi. "İyiyim."
Mehmet'in canı sıkılmaya başlamıştı. Bu adam onu kör falan mı sanıyordu? Kampüste herhangi birini durdurup Bulut'u gösterse onun moralinin bozuk olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdi. "Değilsin. Bunu yüzüne bakıp anlayabiliyorum."
Bulut ona bakarken tek kaşını kaldırdı. Bu da bir şeydi Mehmet tuttuğunu fark etmediği nefesini yavaşça verdi. "Şimdi de ifade okumaya mı başladın," dedi Bulut hala bileğine masaj yapıyordu.
Mehmet gözlerini arkadaşının bileğinden çekip aldı. "En azından en yakın arkadaşımın normalde nasıl davrandığını biliyorum ve sen bu gün kesinlikle iyi davranmıyorsun."
Bulut arkadaşına yaklaşıp işaret parmağı ile kendini gösterdi. "O zaman yüzüme iyi bak Mehmet çünkü arkadaşının geri dönülemez bir bok yemesinin üzüntüsünü taşıyor bu yüz," dedi ve yerine geri döndü. Hareketleri oldukça ağırdı. Büyük bir pişmanlık yaşıyormuş gibi bir hali vardı. Omuzları çökmüştü. Gece onun yurda geldiğini bile hatırlamıyordu. O gelmeden uyuyakalmıştı. Sabah kalktığında ise koşu için hazırlanırken görmüştü.
Arkadaşına bakarken kaşları daha da çatıldı. "Sen ne yaptın?"
Bulut sesli bir şekilde nefesini verdi ve o an Mehmet onun pes ettiğini anladı. Sabırla beklerken arkadaşı da konuşmaya başladı. "Birinin kalbini kırdım. Hayır, bu doğru ifade değil onun kalbini paramparça ettim. Gururunu da. Ondan böyleyim."
Mehmet'in içi rahatladı. Arkadaşının daha büyük bir belaya bulaştığını düşünmeye başlamıştı oysa. "Sen, o her kimse özür dileyemez misin?"
Bulut başını olumsuz anlamda sağa sola salladı. Halinden onunda bunu düşündüğü anlaşılıyordu. Her kimse onun için değerli olduğu gözlerindeki umutsuzluktan belliydi. "Bazı davranışların özrü olmaz bunu sende bilirsin."
Mehmet bunca yıkıma neden olan kişinin kimliğini deli gibi merak ediyordu. Bulut resmen yıkılmış görünüyordu. "O kim?" diye sordu sessiz bir şekilde. Sonra da dayanamayarak ekledi. "Bir kız mı?"
Bulut gözlerini kısarak arkadaşına baktı. "Beni rahat bırakmayacaksın değil mi?"
Mehmet başını salladı. Bulut onun pes edeceğini düşünüyorsa fena halde yanılıyordu. "Hayır. Bir kız mı?"
Bulut bir süre sessiz kaldı. Diğerlerinin antrenman yaptığı topa vurma seslerinden belli oluyordu. Mehmet ve Bulut orada değilmiş gibi çalışmalarına devam ediyorlardı. Mehmet bütün dikkatini arkadaşına vermişti. Bulut cevap vermek için dudaklarını araladı. "Evet," dedi.
Mehmet yavaş yavaş onu konuşturduğu için halinden memnundu. Her ne yaşıyorsa bunu konuşarak çözebilirlerdi. "Sanırım diğer kızlardan biri değil."
Bulut bu sefer daha hızlı cevap verdi. "Hayır kesinlikle değil."
"Madem senin için bu kadar özel neden ona kalbini kıracak şekilde davrandın?"
Bulut derin bir nefes aldı. Yüzünün rengi de kendine geliyordu. Şimdi bir beş dakika öncesinden daha iyi gibiydi ama hala mutsuz görünüyordu. "Ona öyle davranmam gerektiğini biliyordum. Kardeşim bana soru sorma inan ondan çok kendi kalbimin acıyacağını bilseydim böyle davranmazdım." Başını sallayarak bakışlarını kaçırdı. Mehmet bir an onun söylediklerini düşündü. Arkadaşının başı fena halde dertteydi. Onun bu şekilde birine tutulduğunu daha önce görmemişti. Bu kişinin kim olduğuna dair aklında bir düşünce vardı ama sormaya korkuyordu. Fakat sonra merakı galip geldi.
"O kişi Peri değil mi?"
Bulut konuşmadan önce sepetten bir tane top aldı. Başını eğip bir süre elindeki topa baktı. Konuşmadan önce kendini toparlıyor gibi bir hali vardı. Başını eğdiği için arkadaşı onun nasıl bir ifadeye sahip olduğunu göremiyordu. Bulut başını kaldırdığında ise ifadesinde bir kabulleniş vardı. "Sanırım onun kaptan olup benim takılmalarımdan bu yana benim için ondan değerlisi yok."
Mehmet nefesini verdi. Sonunda arkadaşı büyük bir adım atmıştı. Kıza karşı bir şeyle hissettiğini dile getirmesi bile büyük bir şeydi. Üstelik uzun zamandır birbirleri ile atışıyorlardı. Bulut'un ona ilgisi olduğunu biliyordu ama bu şekilde derinlerde duygulara dönüştüğünün farkında değildi. "Ona da bunları söylersen seni affedeceğine eminim."
Bulut omzunu umursamaz bir tavırla silkti. "Muhtemelen affederde. Peki ya ben? Söylediklerim için kendimi affedebilecek miyim?"
Mehmet arkadaşının haline üzülmeden edemedi. Perinin arkadaşı için bu kadar değerli bir hale gelmesi gözünden nasıl kaçmıştı bilmiyordu. "Herkes bir şansı hak eder."
"Ben şanslarımı tükettim," dedi sert bir sesle. Elinde ki topu servis atmadan önce yaptığı gibi çevirip duruyordu. Çevredeki diğer oyuncularda servis çalışmak için yerlerini almışlardı. Bulut ondan uzaklaşırken yine eski ifadesine bürünmüştü. "Şimdi beni rahat bırak da çalışayım." Ardından Mehmet'in tek kelime etmesine müsaade etmeden servis çizgisine ilerledi. Genç adam arkadaşı için daha ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Peri ile aralarında her zaman özel bir bağ olduğunu düşünmüştü ama şimdi bakıyordu da daha fazlasına sahiplerdi.
Bulut elinde ki topu fırlattı ve en sert servislerinden birini atmak için koşmaya başladı. Havalandı ve kolunu geriye doğru atıp sonrasında top istediği seviyeye gelince vurdu ve vurmasıyla birlikte acı içinde bağırması bir oldu. "Ahh!"
Bir an herkes donup kaldı. Sonrasında yerde bileğine sarılmış halde kıvranan Bulut'un yanına koştu. Ona ilk ulaşan ise Mehmet olmuştu. "Neyin var?" diye sordu korkuyla. Onun daha öncede sakatlandığını görmüştü ama tepkisi diğer sakatlıklarına benzemeyeceğini dile getiriyordu sanki.
Bulut kıvranırken acı içinde konuştu. "Bilmiyorum, elim."
Mehmet ona destek vererek ayağa kaldırdı. Salonun kapısına doğru yürütmeye başladığında Bulut'ta onun yanında nefesini tutarak ilerlemeye çalışıyordu. Mehmet onun bileğine dokunduğunu görmüştü ama bu kadar sorun çıkaracağını düşünmemişti. Bulut kendine dikkat eder sakatlanmasına neden olacak bir harekette bulunmazdı. Belki de o yüzden bileğine dokunduğunda umursamamıştı. Hepsi yaşadığı duygusal buhrandan kaynaklanıyordu. Boşuna hocaları aşkın sporcular için zaman kaybı olduğunu söylemiyordu. Arkadaşını yürütürken sinirle dişlerini sıktı.
"Hemen revire gideceğiz Bulut Eroğlu. Bu düşüncesizliğinin hesabını daha sonra soracağım."