Angel Of Chickens

By ninarslan

335K 31.5K 7.1K

Yazan: Nina Türü: Romantik - Komedi - (Yaoi) - (mpreg) Karakterler: Lay, Kris, Luhan, Kai ve diğer EXO üyeler... More

Tanıtım
1.Bölüm - Deliler
2.Bölüm - Sürtük (M)
3.Bölüm - Civciv
5.Bölüm - Tavuk
6.Bölüm - Yumurta
7.Bölüm - Saman (M)
8.Bölüm - Popo
9.Bölüm - Yüzük
10.Bölüm - Seks
11.Bölüm - Balık
12.Bölüm - Elma
13.Bölüm - Havuç
14.Bölüm - Kereviz
15.Bölüm - Tavşan
16.Bölüm - Şeftali
17.Bölüm - Uzun
18.Bölüm - Aşk
19.Bölüm - Düğün
20.Bölüm - Pasta
21.Bölüm - Azgın
22.Bölüm - Dere (M)
23.Bölüm - Kıskanç
24.Bölüm - Kurabiye
25.Bölüm - Melek
26.Bölüm - Puding
27.Bölüm - Şeker
28.Bölüm - Kiraz
29.Bölüm - Ev
30.Bölüm - Çiş
31.Bölüm - Ceviz (M)
32.Bölüm - Kurt
33.Bölüm - Çilek (M)
34.Bölüm - Dondurma
35.Bölüm - Doğum
36.Bölüm - Bebekler
37.Bölüm - Çikolata
38.Bölüm - Sonsuz - Final

4.Bölüm - Muz

7K 906 197
By ninarslan


-Muz-

Korkuyordum, karanlık bakışlarını bana yönlendirdiğinde ne yapacağımı bilememiştim. Gözlerini kıstı ve işaret parmağıyla beni yanına çağırdı. Titreyen bacaklarıma söz geçirmeye çalışıyordum, ondan korktuğumu anlamamalıydı. Bu sırada Bayan Simi kapının açık olmasından faydalanıp, gıdaklayarak dışarı çıktı ve gözden kayboldu. Umarım yardım çağrılarımı anlamıştır diye umut ederken, beni ürküten koca devle baş başa kaldığımı yeni fark ediyordum.

"Buraya gel." Yutkundum ve ağır adımlarla yanına doğru ilerledim. Bana kötü bir şey yapmazdı öyle değil mi? "Arkamdan konuşacak kadar dillenmişsin bakıyorum da! Ee neden şimdi yüzüme söylemiyorsun?"

"..."

"Korkuyorsun öyle değil mi?"

"..."

"Ne oldu dilini mi yuttun? Biraz önce bülbül gibi şakıyordun?"

"Ş-şey... Efendim benimle konuşmayın demiştiniz o-ondan."

"Öhöm her neyse kurallarıma böylesine bağlı olman hoşuma gitti ama bir daha arkamdan, hele ki tavuklarıma karşı beni kötülediğini duyarsam seni işten kovarım anladın mı beni?"

"..."

"Anlaşıldı mı dedim?"

"A-anlaşıldı."

"Güzel." dedi etrafımda dönerek. Yine aynı şeyi yapıyordu, beni inceliyordu. "Bundan sonra tavuklarla konuşman da yasak!"

"A-ama... Ben dostlarımla konuşmazsam, onlarla iletişimde olmazsam yumurta vermezler ki!" Bir kahkaha attı ve önümde durup işaret parmağını göğsüme vurarak beni iteklemeye başladı.

"Sen. Ne. Dedin? Tavuklar. Yumurta. Vermez. Öyle. Mi? Şaka. Mı? Bu?"

"H-hayır, bir keresinde şeeey..."

"Neyy?"

"B-bir keresinde şehir merkezine tavuklara yeni yemlerini almak için inmiştim a-ama yağmur yağdığından yemlerin ıslanmaması için çiftliğe dönememiştim ve ertesi sabah bulduğum ilk araçla gelmeme rağmen tavukların hiçbiri yumurtlamamıştı."

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?"

"H-hayır, dalga geçmiyorum e-efendim."

"Pekâlâ, benimle dalga geçmenin bedelini sana ağır ödeteceğim seni pis kokarca. Konuşmanı yasaklıyorum. Ben sana konuş diyene kadar tek kelime etmeyeceksin. Ne benimle nede tavuklarla..." Arkasını dönüp kapıya doğru ilerlerken birden durdu ve bir şey hatırlamış gibi tekrar bana döndü. "Hayır, hiç kimseyle konuşmayacaksın. Eğer biriyle konuştuğunu duyarsam seni işten atarım." dedi ve kümesten dışarı çıktı.

Ben şimdi ne yapacağım? Eğer konuşmazsam derdimi nasıl anlatacağım? Peki, dostlarımla nasıl iletişimde olacağım? Anlaşılan altı ayda karı iki katına çıkaracağına üç günde tavukların telef olmasına neden olacak. Pekâlâ, oyunu kurallarına göre oynayacağım bende.

Elimle ağzıma gizli bir fermuar geçirdim ve kümesten ayrılıp mutfağa doğru ilerledim. Jongin valizimi getirecekti ve sabahtan beri doğru dürüst bir şey yemediğimden açlıktan ölüyordum.

Mutfağa ilerlerken bir köşede Jongin ve yeni patronun kuzenini konuşurlarken gördüm. Ne hakkında konuştuklarını bilmiyordum belki Baekhyun biliyordur. Ah lanet olsun soramazdım bana kimseyle konuşma dedi. Hmm pekâlâ konuşma dedi ama yazışma demedi öyle değil mi?

Mutfak kapısından içeri girdiğimde Baekhyun'un orada olmadığını gördüm. Tanrı aşkına o mutfaktan başka bir yere gitmezdi ki? Sandalyeyi çektim ve popomu sandalyeye koyup Baekhyun'u beklemeye başladım. Kendime bir şeyler hazırlayamayacak kadar yorgundum.

Kafamı ellerimin üzerine koyup birkaç saniye gözlerimi dinlendirdim. O an nereden geldiğini bilmediğim bir ses işittim. Sanki biri elini bir yere sıkıştırmış da acısından canı yanıyormuş gibiydi. Kafamı kaldırıp sesin geldiği yeri çözmeye çalıştım. Ses kilerden geliyordu. Ayağa kalktım ve kilere doğru ilerledim. Konuşamadığım için seslenemiyordum da. Tam kapıyı çalıp açacağım sırada sesler kesilmişti. Sanırım kediler yine tavşancık yapıyorlardı. Baekhyun öyle demişti.

Omuz silktim ve buzdolabını açıp yiyecek bir şeyler bakındım. Yemek ısıtmakla uğraşmak istemiyordum. Aperatif basit şeyler işimi görürdü. Dolaptan çıkardığım sosisleri ekmeğin arasına koydum ve sandalyeye oturup, bacaklarımı sallayarak ekmeği mideme indirmeye başladım. Birkaç dakika sonra kilerin kapısı açıldı ve kızarmış, şiş dudaklarla birlikte dağınık kıyafetlerini düzeltmeye çalışan bir Baekhyun girdi içeri. Hemen arkasından patronun uzun boylu şoförü çıkmıştı. Bunların kilerde ne işi vardı? Tam ağzımı açıp konuşacakken patronun söyledikleriyle dudaklarımı birbirine bastırdım ve elimdeki ekmekten kocaman bir ısırık aldım.

"Oh sen ne zaman geldin?" Sesi telaşlıydı ve aynı telaşla gömleğini pantolonuna sokuşturuyordu.

"Sen şu tavuklarla konuşan çocuksun öyle değil mi?" dedi şoför Chanyeol anlam veremediğim bir yüz ifadesiyle. Baekhyun yanıma gelip hemen karşımdaki sandalyeye oturdu ve otururken tiz bir çığlık attı.

"Ah! Tanrım bu acıdı." dedi yüzünü buruşturarak. Hasta falan mıydı neden canı yanıyordu? Ve ağzının kenarında ne vardı öyle krema falan mı yemişti? "Yixing sana yiyecek bir şeyler hazırlamamı ister misin, yine geçiştiriyorsun öyle değil mi?" Elimdeki ekmeği tam ağzıma götürecekken çekti ve tabakla birlikte masadan kalktı. Çevreme baktım ve kâğıt kalem aradım. Buzdolabına asılı olan alış veriş notlarını tuttuğu not defterini aldım ve Baekhyun'a yazmaya başladım.

"Yeni patron konuşmamı yasakladı. Şimdi bana ekmeğimi ver!"

"Bu ne saçmalık sana neden konuşmayı yasaklıyor ki?" Gözüm elindeki ekmeğimdeydi. Hemen kâğıda bir şeyler karaladım ve kâğıdı bu kez gözüne soktum.

"Ekmeğimi geri ver dedim yoksa seni şuracıkta beceririm." Baekhyun kafasını yan yatırıp notu okudu. Hemen arkasında olan şoför Chanyeol kafasını uzatıp notu okudu ve bir kahkaha bıraktı.

"Çok geç Yixing o çoktan becerildi." Kahkahaları giderek şiddetleniyordu ve ben hiçbir şey anlamamıştım. Kim kimi becermişti? Baek dirseğini Chanyeol'e geçirdi ve Chanyeol acıyla yüzünü buruşturdu. Notu tekrar masaya koydum ve karalamaya başladım. Sonra kaldırıp tekrar Baek'e uzattım.

"Ne demek istedi?"

"Ah saçmalıyor işte, bakma sen ona. Hadi bir şeyler yiyelim." Dolaptan çıkardığı yemekleri ocağa koyup altını yaktı.

"Dudağının kenarındaki ne?" dedim kâğıda yazdığım notu uzatarak. Baekhyun diliyle ağzının kenarını yaladı ve kekelemeye başladı.

"Im ş-şey muz yedim kremaya banarak. Yediğim en KALIN ve LEZZETLİ muzdu." Cilveli bir şekilde kıkırdadı ve Chanyeol'e bir göz kırptı. Kremalı muz ıımm bu kulağa hoş geliyordu.

"Bende yemek istiyorum." Yazdığım notu okuyup kafasını sağa sola salladı. Chanyeol büyük bir kahkaha attığında Baekhyun tekrar dirseğini Chanyeol'e geçirip meyve sepetinden aldığı muzu bana uzattı ve saçlarımı okşadı.

"Al tatlım afiyet olsun." Muzu alıp elimle çevirdiğimde biraz önce bahsettiği muza hiç benzemediğini gördüm. Bu küçük ve incecikti. "Biliyorum bu ince ama tadı en az benim yediğimin ki kadar güzel. İlerde söz veriyorum daha iyilerini yiyeceksin." Ne demek istemişti daha geçen gün alış veriş yapmıştı. Büyüklerini kendine saklamış bana ince ve küçüklerini bırakmıştı. Kaşlarımı çattım neden herkes bugün bana karşıydı. Chanyeol'un kahkahalarını göz ardı ederek elimdeki muzu soyup yemeğe başladım.

Baekhyun, ben muzumu yerken masaya tabak ve çubukları koymuştu. Sonra elimdeki muz kabuğunu alıp çöpe attı. Chanyeol sanki bir kurdun bir kuzuyu izlemesi gibi bir saniye olsun bakışlarını Baekhyun'un üzerinden ayırmamıştı. Baekhyun çok cilveli biriydi. Eh birazda edepsiz...

Yemeğimizi yedikten sonra odama ilerledim. Jongin valizimi getireceğini söylediği halde saatlerdir ortalarda görünmüyordu. Bugün gerçekten çok yorulmuştum.

Yarın benim için yeni bir gündü. Borçlarımı biran önce ödeyip kendimi temize çıkarmak istiyordum. Çünkü aileme bunu borçluydum onların adına leke süremezdim. Ben Zhang Yixing her türlü sorunun üstesinden gelecek yaştayım. Sen Kris Wu şimdi bittin. Kork benden yarın sabah bana yalvaracaksın ve ben kesinlikle ama kesinlikle seni kale almayacağım.

*

"Ne istiyorsun civciv?"

"Para."

"N-ne? Sana neden para verecekmişim?"

"Çünkü bebeği aldıracağım."

"İyi de bundan bana ne?"

"Bebek senin ve madem bebeği istemiyorsun onu aldırmam için bana para vereceksin!"

"Birincisi sana para vermeyeceğim. İkincisi karnındaki çocuk kiminse gidip ondan al paranı. Huh! Ayrıca benden daha zengin olduğunu düşünüyordum." Kollarımı açıp geniş çiftliği gösterdim. "Bütün bunlar senin ve kuzeninin öyle değil mi? Neden parayı benden istiyorsun?"

"Birincisi bu bebek sana ait, o gün defalarca beni becerdin ve içime boşaldın hatırladın mı? İkincisi mirası ancak bir yıl sonra alabileceğim o nedenle param yok!"

"Bak! Seninle güzel saatler yaşadık inkâr etmiyorum ama bu bebek benim değil tamam mı?"

"Bu bebek sana ait, senden sonra kimseyle yatmadım ve açıkçası... Her neyse bana paramı ver!"

"Sana inanmıyorum."

"Bak bu bebeği doğurmak gibi bir düşüncem yok! Eğer bana para verirsen aldırırım ve ikimizin de kurtuluruz. Ama eğer bana para vermeyeceksen bu çocuğa bakmak zorundasın."

"S-sen aklını mı kaçırdın? Okuldaki lakabını hatırlamıyor musun? Ben çok iyi hatırlıyorum."

"Pekâlâ, bir sürtük olabilirim ama bu çocuk sana ait."

"Yalan söylüyorsun."

"DNA testi yaptırmaya ne dersin?"

"S-sen ne dedin?"

"Beni duydun bu bebek sana ait ve bunu sana kanıtlayacağım." dedi ve saçımı çekip parmaklarının arasına aldığı birkaç tutumla saçımla birlikte sırıttı. Bu... Bu ne biçim bir adamdı öyle?

"Yah! Ne yaptığını sanıyorsun?"

"Bu bebek senin, sana bunu kanıtlayacağım ve sende o parayı bana vereceksin ve bende kürtaj olacağım. Şimdi gidiyorum yarın ilk işim bu olacak." dedi ve kalçalarını sallaya sallaya yanımdan uzaklaşmaya başladı. Sonra birden durdu ve gözlerini bana dikip o kelimeleri söyledi. "Üzgünüm Kim Jongin bu sürtük senin çocuğuna hamile." Siktiğimin bu da ne demekti? Yani o bebek benim miydi?

Hayır, hayır bunu kabul edemem. Onca yıldan sonra gelip Yixing'le olma hayallerimin içine edemez! Kabul etmiyorum. Eğer benimse de aldırması için elimden geleni yapacağım.

Kafamı toparladım ve eve gidip Yixing'in valizini aldım. Her ne kadar onu o çiftliğe göndermek istemesem de şimdilik buna göz yummak zorundaydım. Ona olan hislerimi öğrenene kadar ses çıkarmak istemiyordum. Çiftliğe gelip Yixing'in odasına doğru ilerledim ve kapıyı çalıp beklemeye başladım. Odadan ses gelmeyince kapıyı açıp içeri girdim ve Yixing'i üzerindeki kıyafetlerle birlikte yatağın üzerinde uyuduğunu gördüm. Yine yorgun düşüp uyumuş olmalıydı. Tanrım Yixing'in her yerde uyuyabilmek gibi bir özelliği vardı.

Gülümsedim ve valizini bir köşeye bıraktım. Ayaklarındaki çizmeyi çıkarıp yere bıraktım. Sonra Yixing'i kucağıma alıp pikenin altına yatırdım. Sonra gömleğinin düğmelerini açıp minik bedenin kollarından çıkardım ve bir köşeye bıraktım. Bu şekilde yatması daha iyiydi. Tam alnına bir öpücük konduracakken kapı pat diye açıldı ve içeri yeni çiftlik sahipleri girdi.

"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Burası benim çiftliğim ve siz benim çiftliğimde zina yapamazsınız!" Yixing, Kris'in çığlığıyla sıçrayarak uyandı ve gözlerini ovuşturup kapıda dikilen Kris'le Luhan'a baktı.

"N-ne? Siz neden bahsediyorsunuz?" dedim ayağa kalkarak. Bu kocaman bir iftiraydı.

"Derhal çiftliğimi terk et ve bir daha bu çiftliğe adımını atma!" Luhan yüzünü buruşturup kaşlarını çattı ve Kris'le aramıza girdi.

"Kris o benim bebeğimin babası onu kovamazsın!"

"O zaman sende onunla gidersin!"

"Ne demek istiyorsun? Bu miras ikimizin hiçbir yere gitmiyorum. Eğer o kokarca burada kalacaksa." Burada Yixing'i işaret etmişti. "Oda burada kalacak." Bu kez beni işaret ediyordu.

"Siz neden bahsediyorsunuz benim zaten bir evim var. Bu çiftlikte yaşamak gibi bir düşüncem yok! Yixing'i de alıp buradan gideceğim." dedim Yixing'i bileğinden tutup ayağa kaldırarak. Kris gelip diğer bileğinden tuttu ve Yixing'i kendine çekti.

"O benim çalışanım ve hiçbir yere gitmiyor. Benimle imzaladığı bir sözleşme var." O an Yixing bileğini kurtardı ve Kris'in yanına geçti.

"Yixing ne yapıyorsun?" Yixing kafasını salladı ve dolu gözlerle bana baktı. "Xing s-sen ne yapıyorsun?" Çekmeceyi açıp içinden bir defter çıkardı ve kalemle deftere bir şeyler karalayıp bana uzattı. Neden konuşmuyordu? Benimle konuşmak bile istemiyordu öyle mi? Yixing'in uzattığı notu alıp okudum.

'Burada kalacağım, lütfen şimdi git Jongin.' Kris Yixing'in bileğini tuttu ve onu arkasına aldı.

"Şimdi çalışanımın odasından defol!"

Elimdeki yazılanları tekrar ve tekrar okudum ama hayır yanlış görmüyordum. Yixing gitmemi istiyordu. "Yixing?" dedim son kez adını dudaklarımda zikrederek. Yixing kafasını yere eğdiğinde daha fazla dayanamadım ve defteri yatağa bırakıp hızla oradan ayrıldım.

--------------o-------------

Y/N: Pek olmadı gibi sanki of şu ara ciddi anlamda yazasım yok sizi bekletmek istemedim kaç gündür bu bölümü tmmlamaya çalışıyorum *-* Kocaman öpüyorum bu kötü bölüm için çok özür dilerim T.T

Continue Reading

You'll Also Like

708 78 9
İlk hayran kurgum 🥳🥳🥳 @FridaGonullu_'nün isteği ile... Eskiden yazmış olmasam silerdim üstteki salağı ama kalsın bana kazandığım şeyleri hatırlatı...
11.9K 1.2K 26
Yeşil melek tuttuğu ölümü öperken daldığı hülyalardan, onu uyandıran siyah meleği olmuştu... Bir YoonKook hikayesidir...
790 35 2
"Hastaymış çocuk." "Deli işte." "Ben yapmadım diyor bir de, yüzsüz." "Çocuğun yüzünü parçalamış resmen, yüzü kanlar içindeydi ama hâlâ inkar ediyor."...
81.6K 10.4K 36
seninle aramızdaki çok başka. bambaşka.