Gözlerimi vücudumun her noktasına yayılan ağrı ile açtığımda, Toprağa sıkıca sarılıyordum. Rahatsız olmasın diye kollarımı çekecekken. Toprak beni, geri olduğum yere sabitledi ve belime sıkıca sarıldı.
"Uyu Melodi, daha çok erken" dedi mırıldanır gibi.
Burada, bu yatakta, Toprağa sarılarak yatabildiğime inanamıyordum. kokusunu içime çekebilmenin verdiği mutluluğu, tarif dahi edemezdim. Ses tonundaki pürüzsüzlüğünü bile özlemiştim ve onun ferah kokusuna daha çok sokularak uyumak istediğimde, Günlerin verdiği hasar ve boynumdaki kesiğin sızısı, uyumama engel oldu.
"Toprak, canım çok yanıyor. Uyuyamıyorum" dediğimde, gözlerini açtı ve beni süzdü. Çok halsizdim, her yerim ağrıyordu. uyumak istiyor, fakat uyuyamıyordum. Toprak yatakta doğrulduğunda elini alnıma koydu ve derin bir oh çekti. Sonra
"Ateşin düşmüş sonunda" diyerek elini telefonuna götürdü. Telefonunu aldığında, ekranda gördüğü mesaj ile kaşlarını çattı.
"Emira gece fenalaşmış, erkenden hastaneye gitmişler." Dedi. nasıl yani? ben biliyordum, o bunları kaldıramayacaktı. ben bile bu hale geldiysem... Emirayı düşünemiyordum bile. keşke o gün aç kalsaydık ama yinede otelden çıkmayıp Emiraya engel olabilseydik.
Dün sadece adamı tekmelediğimi ve Toprağın beni kurtardığını hatırlıyordum, gerisi yoktu kafamda. Şu an ise üstümdekiler, dışarıya çıkılacak türden şeyler değildi. Toprak beni süzdüğünde, çatık olan kaşları dahada çatıldı ve "hastaneden önce mağazadan bir şeyler alalım" dedi.
Evden çıktık ve bir mağazanın önünde durduk. Toprak bir şeyler alıp döndüğünde, arabada üstümü değiştirdim ve yola devam ettik. üstüme geçirdiğim şık şeyler bile, görünümümdeki yorgunluğu, hissizliği saklayamıyordu.
Hastaneye vardığımızda Toprağın zoru ile, beni bir odaya aldılar. bana kalsa, ilk olarak Emira'nın yanına gitmek isterdim ama Toprak beni bu şekilde gördükten sonra ona izin vereceğini sanmıyordum. Bu yüzden Toprağa teslim olmuş, bitmesini bekliyordum.
Doktor odaya girip beni muayene ettiğinde, son olarak masasına geçmemizi söyledi. Doktorun odasına gittiğimizde. Oturmamız için masasının önündeki sandalyeleri gösterdi. Oturduğumuzda ise, benim anlayabileceğim şekilde kelimelerini aksanına göre basitleştirerek konuşmaya başladı,
"Melodi hanım, yaralarınızda bir tehlike gözükmüyor. Fakat bir süre iyi beslenemediğinizden dolayı bünyeniz zayıf düşmüş. Şimdilik serum taktırabilirsiniz ama bundan sonra beslenmenize çok dikkat etmeniz gerekiyor. Birde.. bu gibi konularda, genelde hastalarımızı bir psikoloğa yönlendiriyoruz. Sizinde ülkenize döndüğünüzde, gitmenizi tavsiye ederim" dedi. Psikolog olduğum halde gideceğim kadar gittim zaten o illet yere. Ayrıca benim psikologluk bir durumum yoktu! sadece geçici bir travma yaşıyordum, bununda bilincindeydim. Toprak bir kaç soru sorduktan sonra doktorun odasından çıktık ve sonunda! Emiraların olduğu bölüme doğru ilerlemeye başladık.
Koridorda Emiri gördüğümüzde, adımlarımızı kendiliğinden hızlanmıştı bile. Emir yere oturmuş, kafasını geriye yaslamış öylece bekliyordu. Bizi gördüğünde ayağa kalktı ve "koruyamadım" diyerek Toprağa sarıldı. Omuzlarının sarsılmasından ağladığını anlayabiliyordum.
anlattıklarına göre, Emira benden ayrıldığı günden beri uyutulmuyormuş ve bulunduğu odanın içinde bir ses yankılanıyormuş. Bunu, Sedat piçinin bilerek yaptığını biliyordum. Orada ona vurduğum tekmeleri düşünerek içimi rahatlatsamda, Emira'nın bu durumda olması bana "o şerefsizi öldür" mesajı veriyordu.
Emir, Topraktan ayrılmıyor, ayrılamıyordu. En sonunda Toprak, Emiri kendinden ayırdı ve bir yere oturtarak, sessizce Emir'in kendine gelmesini ve anlatmasını bekledi. Emir'in konuşacak hali bile yok gibi gözüküyordu. Ki zaten dün gece de hiç uyuyamamış olduğu belliydi.
Emir iç çekerek anlatmaya başladı,
"Dediğim gibi, dün Emirayı o heriften kurtardığımda odada bir ses vardı. Hiç durmadan birbirine çarpan iki demirin sesi gibiydi. o odada o kadar kısa kalsamda benim bile beynime işlemişti ses. Emirayı o odadan çıkardığımda bana uykusu olduğunu, o sesi hala duymaya devam ediyor olduğunu söylüyordu." bir süre durdu. çıldıracak gibi dinliyordum Emiri. bu yaşadıklarımızın, sadece kötü bir kabus olduğuna ve birazdan uyanacak olmak istiyordum. iç çekişlerini azaltan Emiri kendini toparlamaya çalışarak devam etti
"Ben "geçecek" diyerek uyuttum onu. Otele vardığımızda Emira'nın üstünü değiştirdim ve yatağa yatırdım. Bir kaç kere daha sayıklayınca, geçtiğini hissettirmek için ona sıkıca sarıldım ve uykusunu bölmesin diye başını okşamaya başladım. Bir süre sonra bende uyuyakalmışım. Emira'nın çığlık sesi ile uyandığımda ona döndüm. Yatak başlığına sırtını dayamış olmasına rağmen, hala geri gitmeye çalışıyor ve karşısına doğru, korku ile bakıyordu. Ne olduğunu sorduğumda, Kerem denilenin burada olduğunu söyledi. Baktığı yere baktığımda hiçbir şey göremedim... Onu, onu sakinleştirmeye çalışsamda bağırarak, kafasını sağa sola sallayarak ağlıyor ve saçma sapan şeyler sayıklıyordu. Ona tekrar sarılarak, sakinleştirici sözler söyledim. Bir süre daha bağırarak ağlasada, yorgun düşmüş, uyuyakalmıştı. Bende uyuyamayarak, onu uyandırmamak için bir şeyler yapmaya çalışmıştım. Ama yine başarısız oldum, kahretsin ki ben kardeşini koruyamayan herifin tekiyim!... neredeyse sadece bir saat uyuduktan sonra, tekrar sayıklamaya başlayınca dayanamadım ve hastaneye getirdim. Doktora olanları anlattığımda ilk polisi işin içine karıştırmaya çalıştı. Ben hallettiğimde Emiraya sakinleştirici vererek uyuttu, ardından benimle konuşmak istediğini söyledi. Ama ben duyacaklarımdan korktuğum için tek başıma konuşmak istemediğimi söyledim ve sizi bekledim."
Dedikleri içimi parçalıyor ve onun gibi ağlamama sebep oluyordu. Toprak ise bir yere dalmış hiç bir şey söyleyemiyordu.
Ben bir yandan Emiri sakinleştirmeye, bir yandanda kendim ağlamamaya çalışıyordum. Güçlü durmalıydım çünkü. Etrafımdaki herkes için güçlü durmalıydım.
Emir doktorun yanına gitmemiz gerektiğini söylediğinde, Toprak başıyla onaylayarak ayağa kalktı. Emirde halsiz bir şekilde kalktığında, koridorda ilerlemeye başladık.
Doktorun odasına girdiğimizde bizi karşısındaki ikili koltuğa oturttu ve İngilizce,
"Emira hanımın nesi oluyorsunuz?" diye sordu Toprak ile bana bakarak. İkimizde cevap verdiğimizde, elindeki dosyaya bakarak başı ile onayladı ve sorularına devam etti,
"Emira hanım neden bu durumda?" Dediğinde, hepimiz birbirimize baktık bilmiyormuş gibi tekrar sorması saçmaydı. Tüm yaşadıklarmız gözümün önüne gelse de, sakinliğimi korumaya çalışarak söze girdim. o odada da yaşadıklarını anlattığımda yine anlar gibi salladı kafasını ve Kaç gün orada kaldığını sordu. cevap verdiğimizde ise kafasında bir şeyler yerine oturmuş gibi uzun uzun bize baktıktan sonra,
"Bir insanı 3 gün uykusuz bırakırsanız eğer halüsinasyon görmeye başlar ve düşünemez hale gelir. Şanslıymış ki üç günü geçmeden kurtulmuş. Çünkü 3.günden sonra, insan hiçbir şeyi idrak edemez hale gelir ve dahada uykusuz kalırsa bu o insanın ölümüne bile sebep olur."
Bu salak bize neden bunları anlatıyor ki? diye düşünmeye başladım. kafamı toplayamıyordum zaten. Bir de adam böyle konuşunca iyice karışmıştı kafam. Yüzümdeki ifade de, düşüncelerimle uyuşunca doktor,
"Yani, Emira zorlu bir süreçten geçiyor. Bu süreçte sık sık kabuslar, halüsinasyonlar görür ve aklını toparlayamaz hale gelir. Bu süreçte, size ne yaparsa yapsın onu yalnız bırakmamanız gerekiyor. Emira hanım bir süreliğine hastanemizde kalsa, bu süreci biraz daha hızlandırabiliriz. Fakat dil farkından dolayı ne kadar anlayabiliriz bilemiyorum. Umarım hayatını etkileyecek kalıcı bir travma yaşamaz. "Dediğinde, son cümlesinde Emir ve Toprağın kafası bana dönmüştü.
Doktor tekrar konuştuğunda, dikkati üzerine çekti, "Emira hanımın düzelmesi için, elimizden geleni yapacağımıza emin olabilirsiniz." Dedi. Zar zor kurduğu ingilizcesinin garip aksanı ile ve çıkmamız gerektiğini belirtir gibi kafasını salladı. İlk ben çıktım ahşap kapıdan, ardımdan Emir, en son ise Toprak çıkarken doktora "elinizden geleni değil daha fazlasını yapmanızı istiyoruz!" Dedi ve kapıyı çarptı. Doğru söylüyordu yabancı bir ülkede, dilini tam anlayamayan bir hastayı nasıl tedavi edebilirlerdi ki?
Emire döndüğümde bitik halde kapının yanına çökmüş, elini saçlarına daldırmış bir şeyler düşündüğünü gördüm. Onu yerden kaldırdım ve koluna girerek Emira'nın odasına doğru ilerledim. Toprakta diğer yanına geçerek Emir'in omuzunu sıvazladı.
Emiranın oda kapısına geldiğimizde, derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Emira yatakta hafif oturur pozisyonda karşısını izliyordu. Kapıyı kapattığımda bakışları bize döndü. İlk Toprağa, ardından Emire, ve bana baktı. Ardından anlamadığım bir şekilde yanıma baktı ve derin bir iç çekti. Sonra "bir şey yapın. Melodi, dikkat et yanında!" Diye bağırdı ve ağlamaya başladı.
Doktorun dedikleri kulağımda yankılanmaya başladığında, koşarak Emira'nın yanına oturdum. Onu göğüsüme çekerek tek kolum ile sardım ve "o burada değil Emira. Sadece sen öyle düşünüyorsun. Sakin ol" Emir ve Toprağa baktım "bak Toprak ve Emir yanımızda artık. Bize zarar veremez onlar" dedim.
Derin derin nefes alsada, biraz rahatlamış gibi gözüküyordu. Kafasını kaldırıp bana çaresiz çaresiz baktığında gözümden bir yaş aktı. Bana "o söylediğin şarkıyı tekrar söyler misin Melodi? Çok yorgunum, uyumak istiyorum." dedi. Toprak ve Emire baktığımda tekli koltuklara oturmuş Emirayı izliyorlardı.
Şarkıyı söylemeye başladığımda, bir süre benimle tekrar etti. Sonra bir anda, çığlık atarak yatakta geriye doğru gitmeye başladı ve bağırarak "gelme...gelmesin Melodi. bir şeyler yap!" Diyerek bir anda attığı çığlıkla hepimizi korkuttu. Sakinleştirmeye çalışsamda sakinleşmedi ve tırnakları ile kendine zarar vermeye başladı
Toprak bunu görünce koşarak hemşireyi çağırdı, Emir ise ayağa kalkmış şoka girmiş bir şekilde Emiraya bakıyordu. Toprak, hemşire ile odaya girdiğinde hemşire elindeki iğneyi Emiraya vurdu ve uyumasını bekledi. Emira ağlaya ağlaya göğüsümde uyuduğunda ise Toprağa bir şeyler diyerek odadan çıktı. Emiranın başını yastığa koydum ve yataktan kalktım.
Bir anda başım dönmeye başladı ve ayaklarım yerden kesildi. "Yine mi?" diyerek bayılan ilk insanımdır herhalde.
En son Toprağın "Melodi" diye bağırdığını duydum. Sonra ayaklarım yerden kesildi ve gözlerim karardı.