BELKİ..

By Aristo08

390 29 20

"Belki aradığın şey, bu şehirdedir?" More

-2-

-1-

281 20 14
By Aristo08

İnsanlar iftira atabilir hemde hiç karşıdakinin hayatını ne kadar etkileyeceğini düşünmeden. Bana iftira atılması o kadar umrumda değil soğuk bakışlarımla insanların ağızlarını torba gibi büzebilirim ama annem ve babamın bu iftiralara inanması ve beni Bolu denen lanet şehire göndermeleri....

Şoförün dikiz aynasından bana baktığını fark ettiğmde kulağımda ki kulaklığı çıkarıp yavaşça çantamın önünde ki küçük göze koydum. "Burası yeni okulunuz. Yurda eşyalarınız iki gün önceden teslim edildi." şoföre kafamı belli belirsiz sallayıp arabadan aşağı indim.

Dışarıda beni arabanın sıcak havasına karşın oldukça soğuk ve sert esen rüzgar karşıladı. Montuma sarılıp okul bahçesini içine girdim. Okul binası tamamiyle camlaradn yapılmıştı. Okul binasının biraz ilerisinde yurt vardı. Soğuktan üşüdüğüm için hızla yurda doğru yürümeye başladım.

Yurt kapısının üzerinde ki büyük harflerle yazılmış tabelayı sessizce kendi kendime fısıldadım. "ÖZEL FATİH LİSESİ KIZ ÖĞRENCİ YURDU" işte bir yıl boyunca hayatımı kendime zehir edeceğim yer.

Soğuktan dolayı bir kez daha titrediğimde hızlıca içeri girdim. İçeride beni sıcak bir hava karşıladı. İçeride ki sıcak havayı gören vücudum hemen gevşedi.

Girişde hemen solda iki oda var. Odalardan birinin üzerinde müdür diğerinde ise güvenlik yazıyor. Müdür yazan kapının önüne gelip kapıyı tıklattım.

İçeriden "Gelebilirsiniz." diye kalın bir ses onay verdi. Kapıyı yavaşçaaçıp içeri girdim.

Oda büyük ve dört duvardan biri boydan boya cam. Bütün mobilyaların rengi kahverengi ama oda da her yerin kahverengi olması odayı boğucu yapmaktan ziyade ferah bir ortam yapmış.

Tam karşımdaki masada duran kadın bana oda kadar güzel gelmemişti. Rahatsız edici derecede ki, gözleri bütün vücudumu taradı. "Evet buyrun, niçin gelmiştiniz?" kadının mavi gözlerina bakmayı reddederek konuşmaya başladım.

"Ben Asya ERDOĞAN iki hafta önce buraya kaydımı yaptırdım, eşyalarım da iki gün önce getirildi." kadının mavi gözleri yine yüzümde gezinmeye başladı.

"Evet, hatırladım. Buyur otur seninle halletmem gereken işler var." daha yeni geldim ve benimle ne tür işi olabilir ki?

Kadının gösterdiği, kahverenği büyük masanın önünde ki, koltuğa oturdum. Ben koltuğa oturana kadar adını bilmediğim kadın masanın çekmecesinden pembe renkli karton bir dosya çıkardı.

"Şimdi senin burada kalmayı kabul ettiğne dair bi kağıt imzalaman gerekiyor." imzalamam gereken sayfayı açtıktan sonra dosyayı bana uzattı. Dosyayı elime alıp sayfada imzalamam gereken yeri buldum. Kadının masasının üzerinde ki kalemlerden birini alıp Kutay'ın çok afilli bulduğu imzamı attım. Dosyayı geri kadına uzatıp kalemi aldığım kalemliğe geri koydum.

"İmzanı attığına göre ebeveyn izni olmadan yurttan ayrılamazsın. Ben yurt müdüresi Zeliha ERSOY. Sana yurt kurallarını ve düzenin anlatan bir dosya vereceğim, incelersin. Şimdi oda arkadaşını çağıracağım seni odana götürür ve merak ettiğn soruları ona sorabilirsin." ben daha ağzımı açamadan yurt müdüresi odayı terk etti.

Müdürenin gelmesini beklerken bir anda yurtun içinde az önce kulaklarımı dolduran kalın ses yankılanmaya başladı.

"Buse YILDIRIM, danışmadan bekleniyorsunuz." kadın bu cümleyi üç kez daha tekrarladıktan sonra odaya geri döndü.

"Şimdi oda arkadaşı gelir." hayatım boyunca Ankara'dan uzun süreli ayrı kalmadım. Her zaman döner dolaşır yine Ankara'ya gelirdim. Beni Ankara'da tutan bir çok nedenim var ama en büyük nedenim Kutay'ın olmasıydı. Her yaz tatilinin sonunda Ankara'ya dönerken hiçbir zaman mutsuzluk yaşamadım çünkü ben her yaz tatilinin sonunda Ankara'ya dönerken sırdaşıma, hayatımın en iyi dinleyicisine, yaşam sevincime dönüyordum yani yaz tatilinin sonunda her öğrencinin yaşadığı mutsuzluk bana tersti. Ben her yaz tatilinin sonunda Kutay'a kavuşurdum.

Kapının açılması ile düşüncelerimden sıyrıldım. İçeriye uzun kahverengi saçlı saçlarıyla aynı renkte gözlere sahip olan bir kız girdi. Yüzünde insanın içini ısıtan bir gülümseme vardı. "Ben çağırmışsınız. Bir seymi oldu?" müdüre son beş dakikadır koruduğu sessizliğini bozarak konuşmaya başladı.

"Buse yeni oda arkadaşın Asya geldi. Asya'yı odasına çıkarır mısın?" Buse'nin yaşam sevinciyle parlayan gözleri hızla bana döndü. Beni kısa süreliğine süzdükten sonra müdüreye olumlu anlamda kafasını salladı. Hızla yerimden kalkarak Buse'ye doğru ilerlemeye başladım.

"Asya bir sorun olursa yine gelirsin." kafamı belli belirsiz sallayıp hızla odadan çıktım. Benim arkamadan Buse'de odadan çıkarak yanıma geldi.

"Hoşgeldin." Buse'nin yüzünde daha demin içeride ki gibi sıcak bir gülümseme vardı. Bende olabildiğince sıcak bir gülümseme ile Buse'ye baktım.

"Hoşbuldum. Benim valizim iki gün önce geldi ve ben içeride nerede olduğunu sormayı unuttum. Acaba valizimin nerede olduğuna dair bir bilgin var mı?" Buse anlayışla başını salladı. Beyza'ya 'Valizimin nerede olduğunu sormayı unuttum.' desem kafama bi tane şaplak indirmişti çoktan.

"Büyük bir ihtimal memurun odasındadır. Gel soralım." kafamı olumlu anlamda sallayıp Buse'yi takip ettim. Müdürenin odasının biraz ilerisinde başka bir odanın kapısı vardı. Buse kapının önünde durup kapıyı tıklattı. İçeriden müdürenin kalın sesine karşı daha yumşak ve anaç bir ses duyuldu. Buse içeri girdiği kapıyı tam kapatmadı. Bende kapatmadığı kapıdan içeri girdim.

İçeride sesiyle paralel olan kadın vardı. Kadının saçına bağladığı yemeniden yer yer firar etmiş beyaz saçları ve pembe tombul yanakları ile aşırıya kaçan bir tatlılığı vardı.

"Buse kuzum noldu bir şey mi oldu?" Buse gülümseyerek tombul kadına doğru yürüdü ve sarıldı.

"Yok bir şey Nazlı teyze. Yurta yeni bir arkadaş geldi valizi iki gün önceden gelmişte onu almaya geldik." adının Nazlı olduğunu öğrendiğim kadın mavi gözlerini gözlerime dikti amanu seferki maviler tatlı bir maviydi.

"Hoşgeldin kuzum. Hiç korkma buralara alışamam diye. Alışırsın hemencecik Bolu insana sevdirir kendini." ama bu kadın Bolu'da olcaksa ben buradan nefret edemem ki! Kadın annemden daha içten gülümsüyor bana.

"İnşallah alışırım." Nazlı teyzeye içten olduğuna inandığım bir tebessüm yolladım.

"Nazlı sultan bizim yeni kızın valizi nerede acaba?" Nazlı teyze gülümseyerek yerinden kalktı. Koyu kahverengi dolabın yanındaki boşluktan sarı renkli valizimi çıkardı.

Valizimi görünce ister istemez aldığım gün aklıma geldi. Burak, Efe ve Beyza ile birlikte almışıtım. Hangi renkte valiz alacağıma karar veremediğim için yaklaşık iki saat boyunca çantacıda zaman geçirmek zorunda kalmıştık en sonunda Burak'ı çıldırtmıştım. Beni "Sarı renkli olanı almazsan seni valizin içine koyarım ve Rusya'ya yollarım." diyerek tehdit etmişti.

"Teşekkürler Nazlı sultan. Asya hadi bizde odaya çıkalım artık." Buse'nin sesiyle düşünceleimden ayrılıp kendime geldim. Başımla Buse'yi onaylayıp valizime doğru uzandım. Buse ise çoktan dışarı çıkmıştı. Valizimi alıp bende dışarı çıktım. Buse onu takip etmem için başıyla işaret verdi. Ana girişten sonra büyük bir cam kapı vardı. Buse cam kapı açtığında yerlerin halıfleks ile kaplandığını gördüm.

"Burada ayakkabılar çıkarılır." Buse bunu söyledikten sonra ayakkabılarını çıkardı ve eline aldı. Bende hızlıca ayakkabılarımı çıkarıp elime aldım. Buse az ileride ki kapıadan içeri girince bende onu takip ederek içeri girdim. Odanın dört tarafı dolaplarla kaplıyıdı.

"Bunlar ayakkabılık. Her odanın kendine ait ayakkabılığı var ve her ayakkabılığın üzerinde ait olduğu odanın numarası yazar. Bizimkinin üzerinde ise 98 yazıyor." Buse bunları söylerken üzerinde 98 yazan dolabın önünde durdu. Cebinden küçük bşr anahtar çıkarıp dolabı açtı.

"Altı raf var. Üçü senin üçü benim." ayakkabılarımı başkaları tarafından giyilmesinden pek hoşlanmadığım için Buse'yi onayladım. Elimde ki ayakkabıları en alt rafa koydum.

Ayakkabılıkların olduğu odadan çıktıktan sonra az önce cam kapının önünde bıraktığım için geri dönmek zorunda kaldım. Sarı valizimi elime alıp Buse'yi takip etmeye başladım. Oda bir kat yukarıda olduğu için çok fazla zorlanmadım.

Odaya girdiğimde ilk dikkatimi çeken şey pencereden gözüken manzara. Okul ormanlık alanın birkaç kilometre ötesinde olduğu için sonbaharın gelmesiyle sararmış yapraklı ağaçlar gözüküyordu.

"Çok güzel bir manzara." Buse odaya girdiğimizde kendini hemen yatağına attı.

"Bende ilk geldiğimde öyle düşünüyordum, şimdi ise ilgimi çekmiyor." bu manzra nasıl insanın ilgisini çekmez? Umursamazca omzumu sallayıp üstümde ki montu çıkarttım.

"Montumu nereye asabilirim?" Buse sorduğum soru ile yatağında oturu vaziyete geçip kapının arkasında ki askılığı gösterdi. Elimde ki montumu kapının arkasına astım. Buse'den boş olan giysi dolabını öğrendikten sonra valizimi boşaltmaya başladım. Buse yardım etmeyi teklif etti ama nazikçe reddettim.

Ben kıyafetlerimi yerleştirirken Buse bana milyonlarca soru sordu. En sevdiğim renkten tutunda en sevdiğim ülkeye kadar saçma sapan sorular. Valizimde kalan son pantalonu alıp dolaba yerleştirdim. İçi boşalan valizimi yatağın altına koyduktan sonra kendimi sırtüstü yatağıma attım.

"Buse hangi masa benim olacak?" Buse'nin bakışları telefonun ekranından bana kaydı.

"Ben kapının yanındakinde çalışıyorum, sana da pencerenin önünde ki kalıyor. Rahatsız olup ders çalışamazsan bana söyle yer değiştiririz." Bolu, ondan nefret etmemem için beni aşırı iyimse insanlarla tanıştırıyor. Aslında Ankara'da tanıdığım üç karamsar insana rağmen Ankara'yı çok seviyorum. Ben Ankara"yı değilde o üç karamsar insanı seviyorum.

Beyza, Efe ve Burak benim için o kadar çok şey ifade ederler ki. Eğer Beyza'ya Buse'ye sorduğum soruyu sorsam, "Beni ilgilendirmez!" cevabını alırım ama anlatımaz bir şekilde kendimi yanında değerli hissederim. Bu sadece Beyza için geçerli değil Efe ve Burak içinde geçerli. Şimdi daha iyi anlıyorum neden kendimi onların yanında değerli hissettiğimi. Onlar benim iyi yanımda sadece iyi olduğum zaman olmuyorlar onlar her zaman benim yanımda oluyorlar.

"Yok, benim için sorun olmaz." yattığım yerden kalkıp az önce dolabım içine koyduğum leptop çantasını dolaptan çıkardım. Okul özel olduğu için kitapları biz kendimiz alıcakmışız. Okulun anlaşması olan kırtasiyeler varmış banada bu kırtasiyelerin adreslerini yolladılar. Okulun yolladığı adresleri telefonuma not ettikten sonra leptopu çalışma masasının üzerinde duran leptop çantasının içine gelişi güzel yerleştirdim.

Leptopla işim bittikten sonra yatağa yüzüstü yatıp yolculukta okumayı reddettiğim mesajları okumak için telefonumu elime aldım.

Beş mesaj gelmişti, beşide Kutay'dan. Kutay'ın yolladığı mesajlara tıklayıp, okumaya başladım.

Kim: Psikolog Bey :)

"Yarım saat geç kaldın..."

Bu gün günlerden cuma. Belki büyük bir insan için cuma günleri bir şey ifade etmiyor olabilir ama Kutay ve benim için bir çok şey ifade ederdi.

Kim: Psikolog Bey:)

"Biliyorsun pek sabırlı bir insan değilim ve sen bunu bile bile geç kalıyorsun!"

Kim: Psikolog Bey :)

"Bolu güzel şehir."

Eğer geç kalırsan veya buluşmaya gelmezsem diye Kutay'a Efe'nin telefon numarasını vermiştim, neden geç kaldığımı öğrenmek için Efe'yi arayıp öğrenmiş.

Kim: Psikolog Bey :)

"Çok şaşırdım, benim bildiğim Asya DOĞAN öyle kaçıyormuş gibi terk etmezdi o çok sevdiği Ankara'yı."

Kim: Psikolog Bey :)

"Asya hani sen derdin ya 'Ankara benim şehrim.' diye işte Bolu'da benim şehrim ve Bolu insanı acımadan yıpratır dikkati ol!"

Kutay lise yıllarını Bolu'da okudu. Her zaman Kutay'la birlikte Bolu'ya gelmek istemişimdir.

Kutay ile iki yıldır tanışıyoruz. Aşırı asabi yapısı var insanları sözleri ile yerin yedi kat dibine sokar bana gelince sadece gözlerimin içine bakar. Anlayamadığım bir şekilde duygu akışı yaşanır gözlerimin içine baktığı zaman ya da bana öyle gelirdi. Ellerimin ne zaman üşüdüğünü bilir, ne zaman sıkıldığımı anlardı. Kutay bilinmezcesine beni tanırdı. Kutay ile ilgili olan düşüncelerimi telefonumun titreşimleri böldü. Arayan annemdi.

"Asya kızım vardın mı yurduna? Aramanı bekledim ama aramayınca merak ettim." yargısız infaz yaptıktan sonra birde beni düşünüyormuş gibi konuşmaları sadece sinirlenmeme sebep oluyor.

"Yurttayım şu an. Yerleşmem uzun sürdü onun için arayamadım." yalan eğer aramak istesydim ben onu çoktan aramıştım.

"Bir sorun felan oldu mu? Sevdin mi yurdunu?" içimden 'Sanane' demek gelsede hem annem olduğu için hem büyüğüm olduğu için demedim.

"Yok anne bir sorun. Sevdim yurduda. Anne bu arada ben bu kitapları almaya giderken beni Bolu'ya getiren şoförü mü aratacağım?" ben annemden cevap beklerken Buse yan tarafımda değişik hareketler yapmaya başladı. Kafamı Buse'ye cevirip baktığımda bana bir şey anlatmaya çalışıyordu. Telefonu kulağımdan çeektim.

"Efendim Buse?" Buse yüzüme bakarak söyleyeceği şeyden sonra tepkim ne olur diye ölçmeye çalıştı.

"Eğer istersen yarun birlikte kitaplarını almaya gidebiliriz." onu tersleyip 'Hayır' dememden rahatsız olacağı için ikilemde kalmıştı.

"Senin için uygunsa benim içinde uygun." Buse kafasını olumlu anlamda sallayıp tekrar telefonuna döndü. Kulağımdan çektiğin telefonun tekrar kulağıma yakınlaştırdım.

"Asya....." hızla annemin sözünü kesip konuşmaya başladım.

"Annem ben o işi şimdi hallettim. Ben çok yorgunum sonra konuşuruz." hızla telefonu kapattı. Gerçekten yoruldum bu gün. Yolculuk, yerleşme ve Buse'nin soruları gerçekten yordu beni.

"Buse ben yatıyorum." Buse elindeki telefonun ekranını kilitleyip yatağının üzerinden kalkıp yatağını açmaya başladı.

"Tamam, bende yatacağım zaten." yatağımı hızlıca açıp hemen içine girdim. uku beni sıcak kolları arasına almadan önce düşünğüm tek şey Ankara'ya dönmekti.

Continue Reading

You'll Also Like

103K 6K 18
Gerçek ailem hikayesi ama gerrrrçekten gerçek ailem.
89.4K 3.6K 32
Melin; Kaç kez diyeceğim seninle davete gelmeyeceğim diye, hediye yollayıp durma! Ekin Soner; Kabul edene kadar yollayacağım. Melin; Desene o zaman p...
3.6M 85K 27
• Daddy issues • || Mardin'den Kaçış Serisi: I || * Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın k...
12.9K 1.1K 14
"Daha on yedisindeydi bu Zehra, amca oğlu ile nişanladılar. Oğlan düğün için ihtiyaçları almaya ilçeye gitmiş, dönüşte minibüs kaza yapıyor. Kimseye...