Dodo dediysek, dodo'yu veriyorum size.
•
Saat on ikiyi beş geçiyordu ve Doyoung, masasında öylece duran kahveye bakıyordu. Bu, bu hafta aldığı beşinci kahveydi ve tadı cidden iğrençti. Aşırı tatlıydı ve Doyoung kitaplığın arkasındaki çocuğun kendisini izlediğini bilmese kusabilirdi.
Ne? Anlamadığını mı sanmıştınız? Her gün bir öncekinden daha farklı bir tatta olan bu kahveleri masasına Jaehyun'un bıraktığını çok iyi biliyordu. Bir kere bedeni kitaplığın arkasına saklanamayacak kadar büyüktü. Ya saçı ya kıçı - olmayan kıçı - her zaman açıkta kalıyordu. Ayrıca Jaehyun, nasıl sessiz olunacağını da hiç bilmiyordu. Ya kitabının kapağını çok sert kapatıyor, ya da sıkıntıdan oynadığı kalemini yere düşürüyor ve kütüphanedeki diğer insanlardan sinirli bakışlar kazanıyordu. Yani evet, Doyoung Jaehyun'un kendisini izlediğini biliyordu. Bilmediği şey ise, bunun nedeniydi.
Derince bir iç çekti. Geçtiği üç hafta onun için cehennem gibi olmuştu ve Jaehyun'un ufak saklambacını oynayacak ne isteği, ne de enerjisi vardı. Kütüphanede uyumak kaslarının kaskatı kesilmesine neden olmuştu. Ayrıca iki günde bir spor salonunda duş almak, her gün de çamaşır yıkamak için kampüs dışına çıkmak vücuduna fazladan ağırlık bindirmişti. Kıyafetlerine ulaşmak için Taeyong'u elçi seçmesi de cabasıydı. Çok yorulmuştu, öyle yorulmuştu ki sabrının kilolu bir kadının göğüslerini bir arada tutmaya çalışan sütyen kopçası gibi inceldiğini hissedebiliyordu.
Saat biri gösterirken toparlanmaya başladı. Jaehyun'un meraklı gözlerini üzerinde hissedebiliyordu ve bu, şu an pek de umurunda değildi. İlgiden uzaklaşmak istiyordu sadece. Kafasını toplamaya ihtiyacı vardı ve aslında çokça kızgın olması gerekirken bir türlü kızamadığı bu adam, işini hiç kolaylaştırmıyordu.
Sonunda toparlanmayı bitirdiğinde kahve bardağının üzerindeki postiti aldı. Elindeki kalemle üzerine bir şeyler karaladı ve kağıdı aldığı yere yapıştı. Kalktığında sırtına en az başındaki dertler kadar ağır gelen çantasını taktı. Kalemini pantolonunun kıç cebine soktu ve Jaehyun'a kaçma fırsatı vermeden gözlerini onunkiler ile kenetledi. Adımlarını hızlı hızlı attı. Jaehyun şaşkınlıktan yerine çakılmışa benziyordu. Gözlerinde de bir çimdik korku vardı. Sanırım Doyoung ile bu kadar çabuk - çabuk?!?!?! - yüzleşeceğini tahmin etmemişti.
"Senden çok kötü bir asker olurdu Jaehyun." dedi genç adamın önünde durduğunda. Gözlerine iki saniyeden fazla uzun bakmadı. Dudaklarını söylemek için araladığı cümleleri duymak için yanında kalmadı da. Sadece kahveyi önüne bıraktı ve kütüphanenin çıkışına doğru ilerledi. Belki de Taeyong'un yanına gizlice taşınabilirdi.
"Bana kibarlık yapmana ihtiyacım yok. Özür dileyeceksen daşaklarını kaldır ve adam gibi özür dile."
•
Yarın bir bölüm daha atarım galiba. O zamana kadar lezbiyen sevici doyoung'u falan da okuyup bana yorum yapın. Buna da yorum yapın. Yorum yapın ulen!
Ve doyoung, my independent queen.